Baştan belirtelim ki, bu yazı, beş bin sayfa olduğu iddia edilen "Balyoz harekat planı"nın gerçek ya da gerçekdışılığıyla ilgili değildir. Yazının amacı, "beş bin sayfalık darbe planı olur muymuş?"da ifadesini bulan pragmatizmin yaratmış olduğu körlüğü ortaya koymaktır.
Yine baştan belirtelim ki, yazıda geçen pek çok sözcük askeri kavramlar olup, çoğu durumda siyasal alanda da kullanılır. Bu nedenle "kelime yorumu"na tabi tutulamazlar. Askeri ya da siyasal kavram olarak, tanımlandığı anlam ve içerikleriyle anlaşılmalı ve değerlendirilmelidir.
Evet, askeri darbeler, ister "aşağıdan",yani bir grup askerin gizli örgütlenmesi sonucu yapılsın, ister "yukarıdan", yani emir-komuta zinciri içinde yapılsın, her durumda bir düşünceye ve bu düşüncenin uygulamaya sokulmasına ilişkin planları kapsar. Özellikle emir-komuta zinciri içinde yapılacak bir askeri darbe, kesinkes en üstten (genelkurmay ve kuvvet komutanları) en alta (çavuş, onbaşı ve erler) tüm ordunun harekete geçildiğinde nerede, nasıl ve hangi görevleri yerine getireceğini ayrıntılı olarak ortaya koyan bir plana dayanır. Bu plan, aynı zamanda tüm ordu mensuplarının hareket sırasında yerine getirecekleri görevlere ilişkin yazılı ya da sözlü "talimatları" içerir. Bu nedenle, "darbe planları", Türk silahlı kuvvetleri gibi yaklaşık bir milyona yakın mevcudu olan bir ordu açısından, kaçınılmaz olarak binlerce sayfa tutacak "belge"yi kapsar.
Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilecek bir askeri darbe, Talat Aydemir olayında olduğu gibi birkaç "serdengeçti"nin, "sergüzeşt"in, kelle koltukta giriştikleri askeri isyanlardan temelden farklıdır. Yine de emir-komuta zinciri dışında gerçekleştirilen darbe girişimleri ya da askeri isyanlar da, her durumda isyancıların düzeyine bağlı olarak belli bir amaca ve buna uygun bir planlamaya sahiptir. Burada "aşağıdan" darbe hazırlıklarını, darbe girişimlerini ve darbeleri ele almayacağız. Vurgulamak istediğimiz, askeri nitelikte her hareketin ya da harekâtın belli bir ön planlamaya sahip olduğudur.
Belli bir askeri eğitimden geçmiş subaylar açısından ise, her ön planlama, uygulamadan önce mutlak surette "test" edilmek zorundadır. Adına "harp oyunları", "plan semineri" vb. denilen ve masa başında gerçekleştirilen "testler", yapılan planlamanın teorik olarak ne ölçüde tutarlı ve bütünsel olduğunun, ne ölçüde amaca uygun olduğunun ve ne ölçüde gerçekliğe yaklaştığının saptanmasını sağlar. Böylece bir ön plan ya da taslak, soyut planda ele alınarak değerlendirilir ve geliştirilir. Ardından bu soyut planlamanın teorik bilgiyle (tarihsel deneyim vb. sonucu elde edilmiş genel ve evrensel bilgiler), somut gerçeklerle ne kadar bağdaştığına bakılır. Bu aynı zamanda soyut planların somut gerçeklerle zenginleştirilmesi, yeniden biçimlendirilmesi ve pratikte uygulanabilir hale getirilmesidir. Çünkü soyut gerçek yoktur, gerçek her zaman somuttur.
Diğer bir deyişle, emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilecek ve gerçekleştirilen her askeri darbe, herhangi bir askeri savaş harekâtı gibi ele alınır ve planlanır. Bir ordunun neredeyse kusursuz denilebilecek işleyiş mekanizması da, bu planlamaya ve bu planlamanın gerektirdiği talimatların harfiyen yerine getirilmesini sağlayan disipline bağlıdır.
Pragmatist bir kafa yapısı açısından böylesine ayrıntılı bir planlama ve bu planların uygulama öncesinde soyut planda (teorik olarak) değerlendirilmesi (harp oyunları, plan seminerleri vb. yoluyla) fazla bürokratik ve gereksiz görülebilir. Pragmatizm için, asıl olan araçlar değil amaçtır; amaç gerçekleştiği sürece aracın niteliği ve içeriğinin önemi yoktur. En yalın haliyle "ben yaptım, oldu" ya da "kervan yolda düzülür" zihniyeti, askeri savaşın ayrıntılı olarak planlanmasını kaçınılmaz olarak anlamsız ve gereksiz görecektir. Ancak hiçbir gerçek savaş, planlama olmaksızın gerçekleşmez.
Bu konuda en bilinen ve yakın tarihin en önemli örneği, II. Yeniden Paylaşım Savaşının başlangıcında Nazi Almanyasının "Blitz Krieg" (Yıldırım Savaşı) denilen saldırıyla Fransızların Majino savunma hattını geçişleridir. Gerek "Blitz Krieg", gerekse Majino savunması, olasılık hesaplarına göre yapılmış en kapsamlı savaş planlamasına dayanır.
Bu tarihsel gerçek, saldırı konumundaki ordular için de, savunma konumundaki ordular için de geçerlidir.
Savaşın, askeri savaşın en bilinen kuralı ise, "yığınakta yapılan hata tüm savaş süresince etkili olur" sözünde ifadesini bulur. "Yığınak", savaş öncesinde askeri güçlerin mevzilenmesidir. Doğal ve kaçınılmaz olarak "yığınak" ya da mevzilenme, olası savaşın olası düşmanının olası durumuna ve olası saldırı yönüne göre yapılır. Dolayısıyla da her türlü olasılık hesaba katılır. Tüm bunlar savaş hazırlıklarının temelini oluşturur.
Diğer yandan, savaşın, savaş sanatının bir gerçekliği de, savaşta sürpriz saldırının, ani baskının ve ilk vuruşun belli ölçülerde sonucu belirlediğidir. Bu nedenle, silahlı güçler, her durumda sürpriz saldırıya karşı her zaman hazır durumda olmaya çalışırlar ve savunmalarını buna göre tanzim ederler. Eğer silahlı güçler sürpriz saldırı yapmak durumunda ise, karşı tarafın olası savunma önlemlerini hesaba katarak, saldırının gerçekten sürpriz olmasını sağlayacak hazırlıkları yaparlar. Bu hazırlıklar, basit askeri istihbarat bilgilerinin toplanmasından dezenformasyon faaliyetlerine kadar "5. kol" faaliyetleri şeklinde de olabilir. Savaş alanına ilişkin hazırlık faaliyetleri ise, baskını gerçekleştirecek askeri birliklerin düşman tarafından saptanmadan saldırı konumuna getirilmesine ilişkin faaliyetleri kapsar (PKK'nin Dağlıca baskını örneğinde olduğu gibi).
Ancak, savaş sanatının en büyük teorisyenlerinden Clausewitz'in sözüyle, "savaş, tek ve ani bir darbeden ibaret değildir". Bu nedenle, savaş, belli bir süreyi kapsayan bir olgu olarak ele alınır ve savaşın değişik aşamaları planlanır. "Savaş planı tüm savaş eylemini kapsar; savaş planı sayesinde bu eylem bütünlük kazanır, kesin ve nihai bir amaca kavuşur ve bütün öteki özel hedefler onun içinde erir."[1*] İşte savaşın genel ve özel planlaması, askeri savaş sanatında strateji ve taktik olarak tanımlanır. "Taktik, silahlı kuvvetlerin çarpışmada kullanımına ilişkin teoridir. Strateji ise, çarpışmaların savaşın amacını gerçekleştirmek için kullanımına ilişkin teoridir."[2*] Dolayısıyla stratejik ve taktik planlama, savaşın ayrılmaz bir parçasıdır. "Strateji, muharebenin savaşın amacı doğrultusunda kullanılmasıdır. Buna göre, savaş eyleminin tümüne, savaşın amacına, uyan bir hedef göstermesi gerekir. Diğer bir söyleyişle strateji savaş planını yapar ve öngörülen hedefe göre ona ulaşılmasını sağlayacak bir dizi eylem saptar; ayrı ayrı seferlerin planlarını hazırlar ve her birinde verilecek muharebeleri örgütler. Bütün bu kararları, her zaman gerçekleşmeleri mümkün olmayan bir takım varsayımlara dayanarak almaktan başka çare olmadığına ve daha ayrıntılı bir takım tedbirleri önceden almaya imkan bulunmadığına göre, strateji orduya muharebe meydanında eşlik ederek ayrıntılara ilişkin gerekli tedbirleri yerinde almak, ve genel planda durmadan değişiklikler yapmak gerekeceğinden bunlara da yerinde karar vermek zorundadır. Yani strateji bir an için bile işin yakasını bırakamaz."[3*] Stratejik planlarda, savaşın ya da harekâtın stratejik amacı, bu amaca ulaşmak için izlenecek yol (stratejik rota), amaca ulaşmak için kullanılacak temel güçler (stratejik güçler) ve bu güçlere doğrudan ya da dolaylı olarak yardımcı olacak güçler (stratejik yedekler) tam ve kesin olarak saptanır.
Clausewitz, kendi dönemine ilişkin olarak askeri stratejinin unsurlarını şöyle ortaya koyar: "... manevi unsurlar, fiziki unsurlar, matematiksel unsurlar, coğrafi unsurlar ve istatistiki unsurlar.
Birinci kategori, manevi, yani ahlaki ve fikri, niteliklere ve bunların etkisine dayanan şeylerin tümünü içerir; ikincisine, askeri kuvvetlerin büyüklüğü, terkibi, teşkili, belli başlı üç sınıfın oranı (piyade, süvari, topçu), vb. gibi şeyler girer; üçüncü kategori, harekât hatlarının açılarını, merkezleri bir (konsantrik) ve merkezleri ayrı (eksantrik) hareketleri (geometrik nitelikleri hesaplarımız bakımından bir önem taşıdıkları ölçüde tabii) kapsar; dördüncü gurup, arazi şekillerini, hakim noktaları, çeşitli engebeleri, dağları, nehirleri, ormanları ve yolları içine alır; beşinci ve son kategori ise her türlü iaşe ve ikmal vasıtalarını içerir."[4*] Buradan da anlaşılacağı gibi, stratejik planlama, neredeyse savaşın her alanını, her birimini, arazi yapısını vb. kapsayan ayrıntılı ve kapsamlı bir planlamadır. Bu ayrıntılı ve kapsamlı planlama olmaksızın, yani bir stratejik plana sahip olmaksızın askeri bir savaşın sürdürülmesi olanaksızdır.
Stratejik planlama kadar kapsamlı olmamakla birlikte taktik planlama da, savaş alanındaki silahlı güçlere ilişkin ayrıntılı bir planlamayı kapsar.
Tüm bunlara, somut ya da harita üzerinde yapılan "savaş oyunları" çerçevesinde verilecek emirleri ve talimatları eklediğimizde, bir savaş harekâtının, binlerce, hatta onbinlerce sayfa tutan "belgeleri" içerdiği kolayca anlaşılabilir.
Hiçbir asker, kurmay eğitimi almış hiçbir subay, savaş sanatının ve teorisinin içerdiği bu ayrıntılı planlamayı bir yana bırakamaz ve bırakmaz. Dolayısıyla en küçük askeri harekâttan en kapsamlı işgal harekâtına kadar her türlü silahlı güçlere ilişkin faaliyetler, öncelikle kurmaylar düzeyinde planlanır. Bir askeri darbenin de, benzer bir planlanma olmaksızın gerçekleştirildiğini ya da gerçekleştirileceğini düşünmek, askeri darbenin silahlı kuvvetlere ilişkin bir faaliyet olduğunu unutmakla özdeştir.
Emir-komuta zincirinde gerçekleştirilecek bir askeri darbe, yani ülkenin ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel tüm alanlarını kapsayan bir askeri yönetimin kurulması amacı ("ülke yönetimine el koyma"), kaçınılmaz olarak ayrıntılı bir taktik ve stratejik planlamaya gereksinme duyar. Böylesi bir taktik ve stratejik planlamaya sahip olmayan askeri kişilerin gerçekleştirdiği hareketler ise, sözcüğün tam anlamıyla askeri isyan olarak tanımlanır. Askeri isyan ile askeri darbe, özellikle emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilecek askeri darbe birbirinden farklıdır. Birincisi ne kadar kendiliğinden bir hareket ise, ikincisi o kadar planlı ve programlı bir harekâttır.
Bugün "Balyoz darbe planı" olarak Taraf gazetesine sızdırılan ve eski I. Ordu komutanı Çetin Doğan tarafından "plan semineri çalışması" olarak ifade edilen beş bin sayfalık planlamanın ne kadar AKP'ye yönelik bir askeri darbenin somut planlaması olduğunu söylemek olanaksızdır. Ortada olan tek gerçek, soyut planlama düzeyinde iç ve dış tehdide karşı "merak etmeyin ordu var" denilen silahlı kuvvetlerin, her düzeyde ayrıntılı planlara sahip olduğu ve bu planları ayrıntılı biçimde tartıştığı, değerlendirdiği, eleştiriden geçirdiğidir.
Bugün için belki bir "darbe planı" deşifre edilmiştir. Ancak "bir darbe planı" ne kadar deşifre edilmiş olursa olsun, her durumda ve her duruma karşı silahlı kuvvetlerin bir "plana" sahip olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. "Kozmik oda"ya girerek bu "kozmik plan"lara ulaşılması, ne planların yapılmasını ortadan kaldırabilir, ne de yeni duruma uygun yeni planların yapılmasını engelleyebilir. Şurası açıktır ki, "ülke yönetimine el koyma"ya karar vermiş bir askeri gücün, yani ülkeyi (isterse bir süreliğine olsun) yönetecek bir askeri gücün, böylesi bir yönetimin öngerektirdiği plana ve programa sahip olmadan harekete geçmesi, daha baştan girişimin başarısızlığa uğraması demektir. Bu nedenle, bir "askeri darbe"nin ayrıntılı olarak planlanmadan, "beş bin sayfalık" planlama olmadan emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilebileceğini düşünmek safdilliktir.
Ancak, savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamından başka bir şey değildir. Askeri darbe de, "iç tehdit"e karşı gerçekleştirilen bir askeri savaştır. Dolayısıyla politikadan, politik amaçtan ayrı olarak değerlendirilemez. Bu nedenle, asıl sorun, silahlı kuvvetlerin askeri savaşın kurallarına uygun olarak ayrıntılı bir "askeri darbe" planlaması değil, bu planın icra edilebilmesi için olmaz-sa-olmaz koşul olan siyasal durum ve siyasal amaçtır. Bugün kendisine yönelik askeri darbe hazırlıkları yapıldığından söz eden ve bunun korkusunu yaşayan AKP'nin de çok iyi bildiği gibi, eğer bu "iç tehdit" devrimci mücadele olursa ve eğer bu "iç tehdit"e karşı kendi polis teşkilatı yetersiz kalırsa, askeri güçler, en yasal biçimiyle EMASYA çerçevesinde devreye gireceklerdir. Eğer bu yeterli olmazsa, yani polis-asker işbirliği devrimci mücadelenin gelişimini engelleyemezse, açıktır ki, AKP de OHAL ya da sıkıyönetim ilan ederek yönetimi tümüyle askeri güçlere devretmekte duraksamayacaktır. Bu açıdan, AKP'nin "askeri darbe planları"na karşı çıkışı, sadece kendisine yönelik olduğu ölçüde bir karşı çıkıştır. "Ortak düşman" olarak devrimci mücadelenin gelişimi, hatta en küçük bir hareketi bile, bugünün "düşman kardeşleri"ni hemen birleştirecektir ve o çok sözü edilen "kurumlar arası çatışma" ortadan kalkacaktır. Çünkü her devrimci hareket, birleşmiş bir karşı-devrim yaratarak gelişir.
Bu nedenden dolayı, devrimci hareket, her durumda doğru ve bütünsel bir devrimci stratejiye ve taktiklere sahip olmak zorundadır.