Ayaklar Baş Olursa Kıyamet Kopar
[İslamiyette Kıyamet Alametleri]
1 Mayıs öncesinde DİSK, KESK ve Türk-İş’le sürdürülen pazarlıklarda bir sonuca ulaşılmaması üzerine “öfke bir hitabet sanatıdır”a inanmış Tayyip Erdoğan gürledi: “Ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar!”
Artık herkesin dilinde “ayaklar baş olunca kıyamet kopar” haline gelen bu sözlere “ilk tepki”, 1 Mayıs pazarlıklarının başını çeken Süleyman Çelebi’den geldi:
“Bu cümleler aslında hükümetin sınıfsal tavır alışının açık seçik ilanıdır. Demokrasiden, halktan, emekten yana herhangi bir arzularının olmadığının alenen beyanıdır. Siyasi iktidar emek karşıtı yüzünü bir kez daha ortaya koydu... 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacağız, bu sözlerin hesabını o meydanda soracağız”
Aradan günler geçti, 1 Mayıs gününe gelindi. Taksim çevresinde estirilen polis terörü yüzünden Taksim “fethedilemedi”, Süleyman Çelebi de “bu sözlerin hesabını o meydanda” soramadı. Böylece 2008 1 Mayıs’ın-dan geriye, polis terörü ve Tayyip Erdoğan’ın “ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar” sözü kaldı.
Süleyman Çelebi’nin “ilk tepki”sinde ifade ettiği “bu cümle aslında hükümetin sınıfsal tavır alışını açık seçik ilanıdır” saptaması, neredeyse tüm solda ve sol “medya”da genel kabul gören bir karşı-duruş gerekçesi oldu.
Oysa zaman zaman ayetlerle konuşan Tayyip Erdoğan’ın sözleri, açık ve seçik bir biçimde, islamiyet özlü bir sözden başka bir şey değildir.
İster “ılımlı islam”, ister “radikal islam” olsun, “inananların” inandıkları “kıyamet” dünyanın ve yaşamın sonudur. Bu konudaki tüm “iman”ın dayanağı ise Cibril (Cebrail) hadisidir.
Hadiste, Allahın Hz. Muhammed’le iletişimini sürdürdüğüne inanılan Cebrail’in insan vücudunda katıldığı bir toplantıda Hz. Muhammed’e sorduğu sorular ve yanıtları rivayet edilir. “Cebrail, ‘Ey Allahın resulü kıyamet ne zamandır?’ dedi.
‘Soru sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Ama ben sana onun alametlerini söyleyeyim: Câriyenin kendi sahibesini doğurduğu, çıplak yalın ayak takımının insanlara baş oldukları, davar çobanlarının yüksek bina yapmakta birbiriyle yarış ettikleri zaman bunlar onun alametlerindendir. Kıyamet Allah’tan başka kimsenin bilmediği beşten biridir’ buyurdu, sonra resullah şunu okudu:
‘Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah katındadır. Yağmur O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir Hiç kimse yarın ne olacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir, her şeyden haberdardır.’” Bu rivayet (hadis), “ayaklar baş olunca” kıyametin kopacağını Hz. Muhammed’e atfen açık biçimde ortaya koymaktadır.
Diğer yandan “Bir ülkede ayaklar baş olursa, başlar ayaklar altında kahrolur” sözleri de Hz Ali’ye atfedilerek alevi çevrelerinde yaygın bir biçimde kullanılmaktadır.
Rivayeti aktarana göre değişik biçimlerde ifade edilen “ayaklar baş olunca kıyamet kopar” sözü, yalın biçimde “çıplak, yalın ayak”, yani 1789 Fransız Devrimi’nin diliyle söylersek “sans-cloutte”lardır, Paris Komünü’nün “baldırıçıplak” proletaryasıdır.
Ancak bunda şaşırtıcı ya da ilahi bir yan yoktur.
MS 600 yıllarında Arap yarımadasında hüküm süren köleci toplum yapısı içinde ortaya çıkan İslamiyet, açık biçimde köle sahiplerinin farklı kesimlerinin çıkarlarının temsilcisi olmuştur. En önemli kıyamet belirtilerinden biri olarak sayılan “Câriyenin kendi sahibesini doğurduğu” ifadesi de, İslamiyet açısından “cariye” sisteminin, yani kölelerin ev hizmetlerinde kullanılmasının meşru olduğudur. Doğal olarak herkesin yerinin, konumunun değiştiği, yani ayakların baş olduğu koşullarda, İslamiyetin meşruiyet verdiği kölecilik sisteminin de sonu gelmiş olacaktır. Bu, köle sahipleri için kıyamet demektir.
Tayyip Erdoğan’ın, “inananlar”ın ve “islamiyeti hakkıyla yaşmak isteyen”lerin temsilcisi olarak, islamiyetin kıyamet belirtilerini bilmemesi düşünülemez. Bu yüzden, 1 Mayıs öncesinde “Ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar!” dediğinde, hitap ettiği kitle “inananlar”dır. Onun ve “inananlar”ın, ayak takımıyla bir alışverişleri olamaz. Ayak takımı, her durumda onların hizmetkarıdır. Kapitalizm koşullarında bu hizmetkarlar, ücretli köleler, yani işçi sınıfıdır.
Tayyip Erdoğan’ın “ayakların başları yönetmesi”, Süleyman Çelebi’nin söylediği gibi hükümetin sınıfsal tavrı değil, “inananların”, islamiyetin sınıfsal tavrıdır.
“Ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar” sözünü Tayyip Erdoğan ve hükümetinin sınıfsal tavrı olarak algılamak, bunun dinsel kökeninin, dinden gelen meşruiyetinin ve din temelinde her sınıftan “inananlar”ı işçi sınıfına karşı bir güç olarak çıkarma amacının görmezlikten gelinmesi demektir.
Açıktır ki, din, islam dini, ülkemizde, faşist milisler gibi, devrimci mücadeleye karşı bir güç oluşturmanın bir aracıdır. Dün ve bugün faşist milisler karşı-devrimci bir güç olarak nasıl var edilmişse, aynı şekilde islamcılar, şeriatçılar da karşı-devrimci güç olarak varedilmektedirler.
Tayyip Erdoğan ve AKP, dinsel temele dayanan karşı-devrimci bir gücün gerçekliğidir. Bu nedenle, Tayyip Erdoğan’ın sözlerinde ifadesini bulan sınıfsal tavır, aynı zamanda dinsel bir tutumdur. Bu yüzden işçi sınıfının devrimci mücadelesinin karşısındaki bu karşı-devrimci güce karşı mücadele, hem sınıfsal, hem de dinsel dogmalara karşı mücadeledir, yani laiklik mücadelesidir.
Paris Komünü’nde açıkça ortaya konulduğu gibi, proletaryanın sınıf mücadelesi, her zaman ve her yerde laiklik mücadelesinden ayrılamaz.[*] Bu da, 1 Mayıs öncesindeki icazet arayışlarının açığa çıkardığı bir başka gerçektir.
[*] Marks, Paris Komünü’nün laiklik konusunda aldığı kararları şöyle yazar:
“Ertesi gün (2 Nisan 1871), kilise ile devletin ayrılması ve din işleri bütçesinin kaldırılması, bütün kilise mallarının ulusal mülkiyete dönüştürülmesi kararlaştırıldı; sonuç olarak, bütün dinsel simge, dua ve dogmaların, kısacası ‘herkesin bireysel vicdanı ile ilgili her şeyin’ okullardan uzaklaştırılması buyruldu.” (Karl Marks, Fransa’da İç Savaş, Seçme Yapıtlar II, s. 219.)