Ahmet Altan’ın, "Taraf" gazetesini "pavyon"a benzeterek, Roni Margulies ve Oya Baydar’ın "pavyondaki namuslu kadın" rolü oynadıklarını yazmasının üzerinden daha üç ay geçti. Bu üç ayda Ahmet Altan’ın "pavyon"una "konsomatris" olarak olmasa da, "AK Parti" pavyonuna Fettullahçıların "fedaisi" olarak yeni bir "transfer" gerçekleşti. Bu yeni transfer edilen "fedai", AB’cilerin "can düşmanı", laikliğin "yorulmaz savaşçısı", borsaların "piri", anti-emperyalizmin "yılmaz mücahidi" Yiğit Bulut’tan başkası değildi.
"Kariyer" basamaklarında kimi zaman yavaş, kimi zaman hızla atlayarak yükselen anti-emperyalist ve laik ekonomist Yiğit Bulut, sözcüğün tam anlamıyla bir "ulusalcı" olarak bu yükselişini sürdürdü. Sinan Aygün’le birlikte "Siyaset Meydanı"nda AB’cilere haddini bildirirken sergilediği "ulusalcı" kimliğiyle kendisine "medya"da pek çok kapı açıldı. "Ulusalcılar" Ergenekon operasyonlarıyla beşer, onar toparlanırken, meydan Yiğit Bulut’a kaldı. Artık o, Ergenekon operasyonlarının bir "komplo" olduğunu göstermeye çalışan bir "yiğit" olmuştu.
Önce Doğan Medya’nın Radikal’inde ekonomi yazarı olarak siyaset yaparken, yine Doğan Medya’nın az satan ekonomi gazetesi Referans’a ve ardından (daha sonraki açıklamasına göre) yazıları "sansür"lendiği için (ve yine Doğan Medya’nın) Vatan gazetesine transfer oldu. Vatan gazetesinde geçirdiği bir yıldan sonra, 23 Haziran’da Vatan’dan ayrılarak Karamehmet’lerin Habertürk’e transfer oldu. Böylece Yiğit Bulut, Doğan Medya ile olan "bağ"larını tümüyle kesti.
Neler olduysa bu transfer sezonunda oldu. Bir "şey"ler değişti. Yiğit Bulut, birden Ergenekon’a inanıverdi. Bu "inanç" değişikliğini de Zaman gazetesiyle yaptığı röportajda açıkça söyleyerek Fettullahçılardan "icazet" aldı. "Poyrazköy’deki mühimmat bulunduktan sonra fikirlerim farklılaştı. Çünkü gidip bölgeyi incelerseniz o mühimmatı sivil birinin oraya gömmesi mümkün değil. Ergenekon operasyonunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de yerleşik bir Ergenekon var. Terim olarak söylüyorum, finansal, siyasi, askeri Ergenekon var. Tayyip Erdoğan’ın başbakan seçilmesi yerleşik Ergenekon’un delinmesi demek. Seçilmişlerden oluşmuş bir sistemde bu makama gelmesi çok önemli bir şey. Yerleşik düzen içinde onlardan olmayan birinin bir güç odağı haline gelmesi onları rahatsız ediyor." (Zaman, 7 Haziran 2009.)
"Aydın Doğan, tam bir Anadolu insanıdır. İslam dininin gereklerini yerine getiren, manevî tarafı güçlü olan, ortak değerlere saygılı olan biridir. Başbakan Erdoğan aynı şekilde... Aralarında sanki bir kavga varmış gibi görünüyor. Araya giren beyaz Türkler bu kavgayı çıkarıyor." (Zaman, 7 Haziran 2009.) Artık "hoca efendi"den icazet alınmış, rüşt kanıtlanmıştı. Yiğit Bulut, bu icazetle Habertürk’e transfer olurken, aynı zamanda Tayyip Erdoğan’a akıl hocalığı yapmaya da soyundu.
"Yeni fedai" Yiğit Bulut’a göre, Ergenekon ne kadar gerçekse, "finansal Ergenekon" da bir o kadar gerçekti, Tayyip Erdoğan bu "finansal Ergenekon’u söküp atmalıydı". Eğer Tayyip Erdoğan, "Ergenekon’un finansal kısmını söküp atamazsa, finansal ve normal Ergenekon Erdoğan’ı söküp atacak"tı. Tayyip Erdoğan’ın bunu yapabilmesi için 24 ayı vardı.
Artık Yiğit Bulut, Tayyiplerin, Fettullahçıların "yerleşiklere karşı savaş"ının bir "fedai"siydi.
Oysa aynı Yiğit Bulut geçen yıl Vatan gazetesinde şunları yazıyordu: "1997’den itibaren TSK’ya başlayan saldırının nedenlerini sizlere bu köşede aktarmıştım. 1997-2008 arasında özellikle Özkök ve Büyükanıt zamanında ‘içine kapanan’ TSK, umarım yeni dönemde nasıl bir global ‘saldırıyla’ karşı karşıya kaldığını daha iyi analiz eder ve gerektiği gibi mukabele eder. Hangi ‘amaç’ uğruna olursa olsun, içeride kimden destek alınırsa alınsın Silahlı Kuvvetlerimizin bu şekilde yıpratılıp-pasifize edilmesine asla izin veremeyiz." (Vatan, 5 Eylül 2008)
"Türkiye’de ‘Ilımlı din devleti’ kurmak isteyenler, Sorosçular, rejimle ‘düellosu’ olanlar ve devlet düşmanı eski ‘bazı fraksiyon mensupları’ yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya ‘saldırı’da yerlerini aldı...
Evet sevgili dostlar, bugün Türkiye’de kim ‘Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak’ istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var TSK... O da gitti mi, halkın gözünden düşürüldü mü Türkiye’de her oyun oynanır hale gelecek... Olaya bu açıdan bakınca, her şeyi anlamak çok daha kolay olacak!" (Vatan, 1 Temmuz 2008) Bunları "yiğitçe" yazan Yiğit Bulut, aynı zamanda Ergenekon "komplosu"na karşı amansız bir savaşa da girmişti. Hiç kimse onu "Ergenekon çetesi" olduğuna, tutuklananların "darbe" yapmaya kalkıştıklarına inandıramazdı. Bu operasyonlar açıkça Türkiye’ye karşı, silahlı kuvvetlere karşı AB/ABD "komplosu"ydu ve bunun uygulayıcısı da AKP’ydi.
Ama bunlar "dün"de kaldı. Şimdi "yeni şeyler söylemek lazım"dı, ortama uymalıydı, uydu da. Bunu yaparak da, "ulusalcı" görünümlü "anti-emperyalist" küçük-burjuva aydınlarının ne kadar tutarsız ve kaypak olduklarını da açıkça göstermiş oldu. Ve yaptığı tek "olumlu" iş de bu oldu.