KURTULUŞ CEPHESİ - Eylül-Ekim 1996
Refah Partisi ve
Kullanılmış Oto İthali
Refah Partisi-DYP koalisyon hükümetinin, ekonomik alandaki ilk icraatı, memurlara % 50 oranında zam yapmak olmuştur. Doğrudan doğruya küçük ve orta sermaye kesimi ile Anadolu tüccar sermayesinin temsilcisi olarak Refah Partisi, böyle bir zam ile halkın eline geçen para miktarını artırarak, temsilcisi olduğu sınıflar için yeni bir talep yaratmıştır. Ancak yaratılan talep, mali açıdan gerçek bir karşılığa, yani kaynağa dayanmadığı için, bir süre sonra enflasyonu artırıcı etkide bulunacağından, kaçınılmaz olarak daha büyük zararlar yaratacaktır. İşte bu durumda, Refah Partisi, yeni kaynak yaratma ve bulma için "büyük bir seferberlik" içine girmiştir.
Erbakan'ın sözleriyle, I. ve II. kaynak paketi birbiri ardına açılmıştır. Açılan "paketler" somut ve hemen kullanılabilir kaynaklar içermemektedir. Böylece "hayalci Erbakan" söylemi, kendi paketleriyle onaylanmış olmaktadır!
Oysa ki, Erbakan ve ekibi için, önemli olan temsil ettikleri sınıflar için yeni olanaklar ve kaynaklar yaratmaktır. Doğal olarak, bu kaynaklar, küçük ve orta sermaye kesimleri için yeni kredi olanakları ve yeni yatırımlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kesimlerin ağırlıklı olarak isdedikleri, yeni yatırımları için daha elverişli ve uzun vadeli kredi sağlanmasıdır. Bir başka deyişle, uzun vadeli ve düşük faizli kredi sağlanması, Erbakan'ın "anti-faizci" söyleminin maddi temeli olmaktadır. Ancak Erbakan'nın kaynak paketlerinin bu yönü hemen hemen dikkatlerden kaçırılmıştır. Özellikle "kullanılmış oto ithalatı" konusu ve bunun "yerli üretimi baltalayacağı" yönü her şeyin önüne konulmuştur.
Öncelikle "kullanılmış oto ithalat serbestisi"nin Refah Partisinin temsil ettiği sömürücü sınıflar ile parti kitlesinin istemlerine göre biçimlendirildiği bilinmelidir. 50.000 Mark tutarında bir paranın belirlenmiş devlet bankalarına bir yıl vadeli olarak yatırılması koşuluyla 5 yaşına kadar kullanılmış oto ithal serbestliği sağlanması, doğrudan oligarşinin içinde belirleyici yere sahip olan işbirlikçi sanayi burjuvazisinin "pazarından" pay alamayan Anadolu tüccar ve esnafına yönelik bir uygulama olmak durumundadır.
Şöyle ki, işbirlikçi sanayi burjuvazisi, Renault, Ford, Fiat, Mercedes üretimiyle, otomotiv sektöründe tekel durumundadır. Bunun sonucu olarak ikincil sanayiler denilen, bu otomotiv sektörü için parça üreten kesimler, tümüyle bu tekellerin istemlerine ve üretim süreçlerine göre hareket etmektedirler. Tekelci sanayi burjuvazisi, 1970'lerden itibaren, kendi otomobillerini kendi dağıtım şebekesi aracılığıyla pazarlamakta ve 1980 sonrasında kendine ait servis istasyonları ile bakımlarını yapmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak, küçük sanayi bölgelerinde bulunan otomobil bakım servisleri atıl kalmış ve giderek iş bulamaz hale gelmiştir. Yine tekelci sanayi burjuvazisinin kendi otomobillerini kendi şirketleri aracılığıyla pazarlamaları Anadolu tüccarı için önemli bir kayıp ortaya çıkarmıştır. Oligarşi ile çatışma durumuna gelen bu kesimler, Refah Partisi aracılığıyla siyasal planda etkin olmaya çalışmışlardır. İşte Refah Partisi'nin "kullanılmış oto ithalat serbestliği" konusundaki kararı, öncelikle bu kesimlerin çıkarına gelmektedir. Bu yolla, gerek küçük sanayi bölgelerindeki işletmeler, gerekse Anadolu tüccarları yeni kazanç olanağı sağlayacaktır. Birinciler, kullanılmış otoların (ki çoğunluğunun ülkede servisi bulunmamaktadır) bakım ve onarımını yaparak kendilerine yeni iş olanakları sağlarken; ikincileri, bu kullanılmış otoların ticaretiyle yeni kâr olanaklarına sahip olacaklardır.
Konunun diğer yönü ise, emperyalist ülkelere ilişkindir.
Kullanılmış oto ithalatının baş destekcisi Alman emperyalizmidir. Alman otomotiv tekelleri, son yılda içine girdikleri durgunluktan kurtulabilmek için yeni pazarlara gereksinme duymaktadırlar. Bu nedenle, Türkiye uygun bir pazar olarak ortaya çıkmıştır. Gümrük Birliği'ne girilimesinin baş destekcisi olan Alman emperyalizmi, anlaşma gereğince otomotiv sektörünün 5 yıllık bir geçiş dönemiyle gümrük indirimine sahip olması nedeniyle, kendisi için gerekli sonuçları kısa vadede alamamıştır. Ayrıca yeni-sömürgecilik yöntemleriyle ülkeye yıllar önce girmiş diğer emperyalist ülke tekellerinin pazar üstünlükleriyle rekabet edebilecek olanaklara da sahip değildir. Bu koşullar altında, kendi iç pazarındaki kullanılmış arabaları trafikten çekerek yeni otomobillerin satışına olanak tanımak çok daha akılcı olmaktadır. Bu amaçla, Almanya, kendi ülke içindeki kullanılmış otomobillerin yerine yenilerinin satın alınması için yeni teşvikler gündeme getirmiştir. (Elbette, bunlar sadece teşvik olarak değil, aynı zamanda yaşlı arabaların sigorta primlerini yükseltmek yönünde caydırıcı önlemler de içermektedir.)
İşte Almanya'nın bu yöndeki uygulamaları ile Refah Partisi'nin hükümet olması zamandaş bir durum yaratmıştır. Alman emperyalizmi, Refah Partisi ile yıllardır sürdürdüğü gizli ilişkilerini kullanarak, kullanılmış otomobil ithalatı konusunda kararlar alınmasını sağlamaya çalışmıştır. Böylece Almanya iç piyasasından alınacak kullanılmış otolar ülkeye sokularak, hem Alman oto sektörü için yeni bir talep yaratılmış olunacaktır; hem de bu kullanılmış otomobiller aracılığıyla Türkiye'nin iç pazarına girilecektir. (İlken, küçük sanayi bölgelerindeki tamirhaneler aracılığıyla kendi markalarının servis olanakları yaratılacaktır.)
Görüldüğü gibi, Alman emperyalizminin çıkarları ile ülkedeki küçük ve orta sermaye ile tüccar kesiminin çıkarları birleşmektedir. Ve doğal olarak, bu durum diğer emperyalist ülkeler ile (özellikle Fransa ve ABD) oligarşinin sanayi kesiminin çıkarları ile çelişmektedir. "Kullanılmış oto ithalatı" tartışmalarının tümünde egemen olan bu çıkar çelişmesidir.
Burada oligarşi içinde değişik tutumların olduğu da unutulmamalıdır. Oligarşinin bir kanadı, kullanılmış oto ithalatı ile devletin orta vadeli ve düşük faizli bir kredi olanağı sağlayabileceğini düşünerek, ortaya çıkabilecek kayıpların "makul" ölçülere indirilmesiyle sorunun çözümlenebileceğini düşünmektedir. Ancak sorun emperyalistler arası çelişkiyle belirlendiği için, bu yöndeki düşünceler etkili olamamaktadır.
Kullanılmış otomobil ithalatının serbest bırakılmasından en büyük yararı Alman emperyalizminin sağlayacağı görülmektedir. Almanya, bu yolla, kendi iç pazarından 100 bine yakın bir kullanılmış arabanın satılacağını varsaymaktadır. Böylece Alman otomobil tekelleri kendi iç pazarında 100 bin arabalık yeni bir talep sağlamış olacaklardır. Bu da, 3 milyar marklık bir satış anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, 100 bin kullanılmış otomobilin Türkiye ithal edilmek üzere satın alınması, yaklaşık 1 ila 2 milyar mark düzeyinde bir oto alım-satım cirosu ortaya çıkaracaktır. Bunun mali piyasadaki yansısı ise, Türkiyelilerin vadeli olarak yatırmak durumunda kalacakları 50.000 markın kredi olarak Alman bankalarından çekilmesiyle ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenlerle Alman emperyalizmi Refah Partisi'ni desteklemektedir. Üstelik, bunun yanında küçük sanayi bölgesi inşası için 300 milyon mark kredi sağlamıştır. Böylece bu sanayi bölgelerinde kendi otomobil firmaları için gerekli servis olanaklarını da sağlamış olacaktır.
Alman emperyalizminin ülke iç pazarına meta ihracı kanalıyla girme girişimi ve istemi, kaçınılmaz olarak yeni-sömürgecilik yöntemleri sonucu kurulmuş olan "yerli oto sanayi" nin pazarlarının daralması anlamına gelecektir. Böylece emperyalistler arasındaki çelişkinin ülke içine yansımasının getirdiği çatışmalar görülür olmaktadır.
Kullanılmış oto ithalatından, Erbakan'ın "hayali" kaynak paketlerine kadar herşeyin işbirlikçi tekelci burjuvazi ile tekelleşememiş sanayi burjuvazisi ve diğer sermaye kesimleri arasındaki çelişkinin dışa vurumları olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak hepsinin içinde, faize ve "Batı emperyalizmine" karşı olduğunu sürekli olarak yineleyen Refah Partisi'nin Alman emperyalizmi ile nasıl bir işbirliği içinde olduğu önemlidir. Bu, dinin nasıl istismar edildiğinin ve sömürü ve çıkar için nasıl kullanıldığının açık göstergesi durumundadır. Tabi, tüm bunların arasında kullanılmış arabaları ülkeye getirmek için yıllarca çalışarak birikitiren ve çalışarak ödemeyi sürdürecek olan Almanya'daki işçilerin kullanılması ve kendileni kullandırmaları en olumsuz yan olarak ortaya çıkmaktadır.