Unutulmuş Referandum
Tayyip-Bonaparte'ın "Coup de Tête"si
Her an, her şeyin olabileceği; neyin, neden olduğunun önemsenmediği; ilerici, demokrat, yurtsever ve devrimci insanların "bozgun" havası içinde "bu ülke benim için bitti artık"larla kendilerini teselli etmeye çalıştıkları bir ülkede, "sanal muhtıra" gölgesinde, Erkan Mumcu operasyonuyla yapılan anayasa değişikliği için "halk oylaması" (referandum) sesiz sedasız 21 Ekim gününü bekliyor.
Mayıs ayında cumhurbaşkanını seçemediği için "anayasa gereği" fesh olması gereken meclisin "çoğunluğunun", "cumhurbaşkanını halk seçsin" demagojisiyle "son dakika golü" atarak gerçekleştirdiği "anayasa değişikliği" için referanduma (halk oylaması) birkaç hafta kalmasına karşın, neyin referandumu yapılacağı dahi bilinmemektedir.
Ne denli unutulmuş, ne denli bilinmez, ne denli önemsenmez olursa olsun, 21 Ekim günü "Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini de öngören Anayasa değişikliği paketi" için halk oylaması yapılacaktır.
Bu unutulmuşluk havası içinde referanduma günler kalmışken, "anayasa değişikliği"nin nasıl yapıldığı, kimin kime "gol attığı"nın da anlamı kalmamıştır. "Kuvvetler ayrılığı" çerçevesinde elindeki gücü parça parça kaybeden ve her kaybedişinde "sevinç çığlıkları" atan bir yasama organının (parlamento) var olduğu bir ülkede bunlarla da kimsenin ilgilenmeyeceği açıktır.
Referanduma konu olan altı maddelik "5678 sayılı kanun"da şunlar yazılıdır: Madde 1 – 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 77 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "beş" ibaresi "dört" olarak değiştirilmiştir.
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 79 uncu maddesinin ikinci fıkrasında geçen "seçim tutanaklarını" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını" ibaresi; son fıkrasında geçen "halkoyuna sunulması" ibaresinden sonra gelmek üzere", Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi" ibaresi eklenmiştir. Böylece Tayyip Erdoğan ve mehteran takımı, Erkan Mumcu'nun "takviye ve takiyye"siyle "murad"ına ermiş, çoğunluğunu elinde bulundurdukları meclise seçtiremedikleri cumhurbaşkanını "halk"a seçtirmeyi sağlayacak anayasa değişikliğini gerçekleştirmişlerdir.
Buna rağmen 22 Temmuz seçimleriyle oluşan "yeni" parlamento "11. cumhurbaşkanı" seçimi yapmış, A. Gül, "gül gibi" seçilmiştir.
Böylece "sanal muhtıra" ortamında gerçekleştirilen anayasa değişikliği, sözcüğün hukuki ve sıradan anlamıyla "kadük" olmuştur.
"Kadük" olmuştur, çünkü "anayasa değişikliği paketi"nin altıncı maddesinde şu hüküm yer almaktadır: Geçici Madde 19 – Onbirinci Cumhurbaşkanı seçiminin ilk tur oylaması, bu Kanunun Resmi Gazetede yayımını takip eden kırkıncı günden sonraki ilk Pazar günü, ikinci tur oylaması ise ilk tur oylamayı takip eden ikinci Pazar günü yapılır. Görüldüğü gibi, A. Gül, 11. Cumhurbaşkanı olarak "yeni" parlamento tarafından seçilmişken, anayasa değişikliği referandumuyla bir kez daha "11. cumhurbaşkanı" seçilecektir.
Bugün unutulmuş referandum, böylesine gariplik içinde, ikinci kez "11. cumhurbaşkanı"nı "halkın" seçmesi için "halk" oylamasına dönüşmüştür.
Daha henüz 22 Temmuz seçimlerinde "açık ara" birinci olan AKP'nin yeni "iktidar" döneminin kaçıncı cumhuriyet olduğuna karar verilememişken, şimdi "11. cumhurbaşkanı"nın ikinci kez, üstelik "halk" tarafından seçilmesi için referandum yapılmaktadır.
Bu açık çelişkiye ve garabete rağmen referandum süreci başlatılmış ve "halk" 21 Ekim günü "sandık başına" giderek "evet" ya da "hayır" oyu kullanacaktır.
Şüphesiz referandum sonucunda "anayasa değişikliği paketi" kabul edilir, "11. cumhurbaşkanı"nın "halk" tarafından seçilmesi "anayasal zorunluluk" haline gelirse, "halk" "11. cumhurbaşkanı"nı seçmek için bir kez daha "sandık başına" gidecektir. Böylece "11. cumhurbaşkanı" olarak seçilmiş olan "gül gibi cumhurbaşkanı" seçilmemiş olacak, meclisin yaptığı seçim "kadük" olacaktır. 21 Ekim referandumunda "anayasa değişikliği paketi" kabul edildiğinde, "anayasanın geçici 19. maddesi" gereğince, "kırk gün sonra", yani Aralık ayında "11. cumhurbaşkanı" seçimi yapılacaktır.
"Medya"nın laik ve laikçi olmayan "köşe" yazarlarının bile "işin içinden" çıkamadıkları bu garabet, en açık biçimde anayasanın anayasa olmaktan çıktığı, anayasanın "sözde ermeni soykırımı" gibi "sözde anayasa"ya dönüştüğü yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmaktadır.
Bu sadece "laik devlet"in değil, "hukuk devleti"nin de sonudur.
21 Ekim referandumu ile 11. cumhurbaşkanının "halk" tarafından seçilmesinin kabul edilmesiyle, A. Gül'ün, "gül gibi" cumhurbaşkanlığı sona erecek, "numarasız" bir cumhurbaşkanı olarak "tarih"e geçecektir. "Kırk gün sonra" A. Gül yeniden aday olarak ortaya çıktığında, "numarasız" cumhurbaşkanı olarak "tarih"ten çıkıp, yeniden ve bir kez daha "11." cumhurbaşkanı olabilecektir.
Ya da yeni bir anayasa değişikliği yapılarak, 21 Ekim referandumunun sonuçları "yeni anayasa" kabul edilene kadar "ertelenecek"tir. Bunun için bir maddelik bir "anayasa değişikliği"nin mecliste 367 oyla kabul edilmesi yeterlidir. Artık "numarasız" cumhurbaşkanı sayesinde, "eskisi" gibi anayasa değişikliğinin "cumhurbaşkanı" tarafından veto edilmesi ya da referanduma gidilmesi olasılığı bulunmadığından, meclisin yapacağı böylesi bir "anayasa değişikliği"ne ilişkin "kanun" otomatik olarak yürürlüğe girecektir.
Bu anayasa hukukunun sonudur.
Artık anayasa değişiklikleri ve hatta tüm anayasa, meclisten çıkartılan herhangi bir "kanun" gibi kanun olacak, "kanunlar anayasaya aykırı olamaz" ilkesi anayasanın "kanunlara aykırı olamaz" zırvalığına dönüşecektir.
Böylesi bir hukuksuzluk, anayasasızlık ortamında, kaçınılmaz olarak meclisin "mutlak" çoğunluğunu elinde bulunduran parti, her istediğini "kanun"la yapabileceği bir güce sahip olacaktır.
Bu, 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte Kenan Evren ve "konsey üyeleri"nin ilk icraatı olan "2324 sayılı anayasa düzeni hakkında kanun"un yeni versiyonudur. Madde 6. - Milli Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte veya metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer. "Yasalara saygılı" yurttaşlar, 12 Eylül döneminde bu "yasa"lara uymayı nasıl "hukuk devletinin gereği" olarak boyun eğmişlerse, bugün de aynı nedenlerle, aynı gerekçelerle "yasa"lara uymayı "boyunlarının borcu" olarak kabul edeceklerdir.
Bu durum, ne denli hukuk devletinin, anayasa hukukunun sonu olursa olsun, aynı zamanda yasama organının tüm gücünü yitirmesi, yürütmenin yasama karşısında mutlak iktidarıdır. Sözcüğün Fransızca anlamıyla Tayyip Erdoğan ve mehteran takımının "coup de tête"sidir (kafa darbesi).