Konuyla bağlantılı yazılar:
***
KESİNTİSİZ DEVRİM II-III
***
MEVCUT DURUM VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
***
TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI-I
***
GRAMSCİ ÜZERİNE
***
Devrimin Yolu
***
Devrim Nasıl Yapılır?
***
Mevcut Durum Üzerine
***
Düğmeye Kim Bastı? (II) At iziyle it izinin birbirine karıştığı yer
***
Milli Krizin Gelişme Dinamikleri ve Solda Özerkleşme Eğilimleri
***
"Yükselen Milliyetçilik" Karşısında Küçük-Burjuva "Elit" Aydınları ["Fast-Food Entelektüelleri"]
***
"Sözde Ermeni Soykırımı" ve Sözde Ermeni Soykırımı
***
Neden Gizlilik? Neden İllegalite?
***
Silahlı Propaganda ve Konspirasyon Kuralları
***
Şehir Gerilla Savaşı ve Silahlı Propaganda
***
Oligarşinin Küçük-Burjuva Reformist Aydın “Sevgisi Nereden Geliyor?
***
Silahlı Propaganda : Bir Politik Mücadele Biçimi
***
Kadrolar ve Politikada “Güç-Nicelik” Kavrayışı
Dipnotlar
[1*] Ertuğrul Özkök, "Bir şakanın ardındaki duygular",
Hürriyet, 4 Kasım 2003.
[2*] Marx,
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, "Önsöz", Ankara 1993, s. 23.
[3*] Mahir Çayan,
Kesintisiz Devrim II-III.
[4*] İlker Akman
, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz.
[5*] Hegel'e göre, bir toplum üç bölümden oluşur: Aile-sivil toplum-devlet. Hegel, 18.yüzyıl İngiliz ve Fransız yazarlardan esinlenerek, "sivil toplum"u aile ile devlet arasına, bir "orta moment" olarak yerleştirir. Marks-Engels, ilk yıllarında bu Hegel'ci kavramları kendi yorumlarıyla kullanmışlarsa da, zamanla bu üçlü ayrımı dünyayı kavrayışlarına uygun biçimde, birbirleri ile ilişkileri ve birbirini belirleyicilikleri açısından inceleyip yeniden düzenlemişlerdir. Bu çalışmaları ile ve özellikle de ailenin bir üretim ilişkisi olarak doğup geliştiğini, toplumun bir ekonomik birimi olduğunu, dolayısıyla da bir üçüncü moment değil, toplumsal yaşamın bir parçası olarak algılanması gerektiğini kanıtlamaları, burjuva aile kavrayışının yıkılması demektir ve devrim niteliğindedir. Bu, onları burjuva düşünürlerden ayıran en temel ve belirgin çizgidir. Marksizme göre bir toplum iki bölümden oluşur:
temel ve
üst yapı. Temel, yani belirleyici alan bir toplumdaki üretim ilişkilerinin bütünüdür ve o toplumun ekonomik yapısını oluşturur. İşte bu ekonomik yapının üzerine, o ekonomik yapının belirlediği bir ilişkiler bütünü oturur ki, bunlar üst yapıyı meydana getirir. Üstyapı politik ve entelektüel yapıları (düzeyleri) içerir. "Toplumsal alan", Hegelci "sivil toplum"dan farklı olarak, ne temel, ne de üst yapıda yer almaz. Marks-Engels'te ekonomik temel ile toplumsal yapı iç içedir ve toplum bir bütün olarak "bir sosyo-ekonomik formasyon"dur. Bunu "
sivil toplumun anatomisi ekonomi politikte aranmalıdır" saptamasıyla ortaya koymuşlardır.
[6*] "Sivil toplumculuk-Gramscicilik" burjuva Hegel felsefesinin, İtalya'da 1920ler sonrasının tarihsel koşullarında Marksizme devriklenmiş halidir ve özetle, "sivil toplum" üzerinde "hegemonya" kurarak iktidarı ele geçirme teorisidir. Kabaca şöyle özetlenilebilir:
Hegel'de olduğu gibi Gramsci'de de toplum üç bölümden oluşur: Aile-sivil toplum-devlet (üçlü moment). "Ekonomik ilişkiler alanı kendi yasalarıyla kendi kendisine işleyen bir 'mekanizmaya' sahip olduğundan, sadece dıştan izlemekle yetinilebilir" der. Siyasal alana zor aygıtı, baskıcı aygıt olan devlet oturmuştur. Böylece, geriye diğerlerinden bağımsız ve tümüyle özerk "sivil toplum" kalır.
Öyle ise der Gramsci, tüm sorun "sivil" toplumdadır. Egemenler, sivil toplumda hegemonya sahibi olmasalar, kendi düşüncelerini bu toplum bireylerine kabul ettirmemiş olsalar, onların siyasal toplumunu alt etmek işten bile değildir. Bu nedenle artık tüm dikkatler sivil toplumda hegemonyanın nasıl kurulduğuna, nasıl sürdürüldüğüne, bunun için ne yapıldığına, kimlerin bu işlerde yer aldığına yöneltilmelidir.
Hegemonya siyasal toplumun "ceberut" işlerinin sivil toplum tarafından onanmasını sağlamaya, yani devletle sivil toplum arasında "consensus" sağlanmasına yaramaktadır. Hegemonyanın dayanakları saptanmalı ve karşısına da karşı-hegemonyanın nasıl kurulacağının hesapları konmalıdır. Bu noktadan sonra herşey sivil toplum denilen kesim üzerinde hegemonya mücadelesine indirgenir.
Çözüm, hegemonya için mücadele çerçevesinde, bir yandan "alttakiler"in "organik aydınlarını yetiştirmek", diğer yandan "geleneksel aydınlar"dan saflara adam devşirmektir. Yapılacak iş budur.
Böylece, daha çocukluk günlerinden itibaren "kültür merkezleri"nde eğitim sürecine dahil edilen "alttakiler", zaten sayısal olarak çok oldukları sivil toplumda giderek daha da çoğalırlar, egemen olurlar, hegemonya kurulur. Bundan sonra siyasal toplumun devrilmesi bir "fiskelik" iştir, hatta buna bile gerek kalmayabilir. Çoğunluk olunduğundan ilk genel seçimde iktidar olunur. Artık sorun, siyasal toplumun, seçimden önce mi, seçimden sonra mı direneceğine kalmıştır.
Görüldüğü gibi, sivil toplum teorisi, Marks-Engels'in toplum tahlilinden temelde farklıdır, anti-Leninisttir. Bir yandan marksizmi çarpıtırken, diğer yandan devrimin eylem kılavuzu olan Leninist teoriyi, en temel kavramı olan "öncünün rolü" bağlamında dışlar. Yerine "organik" aydınların eğitimi ile "geleneksel" aydınların devşirilmesini ve bunların pasifist hegemonya savaşımını koyar. Kısaca, yenilgi döneminin şokunu yaşamış, yanılgı içindeki Marksist Gramsci, anti-Marksist, anti-Leninist bir teori üretmiştir. Böylece "sosyal alan" kendi kendine bağımsız (özerk anlamında) bir alan olarak ayrılmış ve ardından sosyal alana ait tüm konular, olgular, "sivil toplum" yaklaşımıyla tahlil edilir hale gelmiştir.
[7*] Marks,
Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i, Seçme Yapıtlar, Cilt: I, s. 477-78.
Marks şöyle yazar:
"İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine çöker. Ve, onlar kendilerini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır göründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafalarında canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygıdeğer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganlarını, kılıklarını alırlar."