Öncelikle “Türkiye ekonomisi”, adıyla-sanıyla tam olarak tanımlanmalıdır.
Türkiye ekonomisi, “ezber”den söylenirse, 50’li yıllardan itibaren tümüyle dışa, yani emperyalist ülkelere bağımlı bir ekonomidir.
Emperyalizme bağımlı bir ekonominin durumunu tahlil etmek, her şeyden önce emperyalist ekonomilerin tahlil edilmesini gerektirir. Bağımlı ülke, kendi iç dinamikleriyle hareket edemediğinden, ekonomik durum da ülkenin iç yapısındaki gelişmelerle saptanamaz ve anlaşılamaz. Aksi halde, Şubat 2001 krizinde olduğu gibi, “sorun” ya da kriz, başbakanın (B. Ecevit) cumhurbaşkanına (N. Sezer) “anayasa kitapçığı”nı fırlatmasının bir ürünüymüş gibi sunulabilir.[*]
İkinci olarak, ekonomik durum tahlili, verili bir aşamada o ülkenin “kriz” dinamiklerine ne kadar sahip olduğunun saptanması olarak ele alınamaz. Aksi halde, ortaya çıkan manzara, ekonominin ne kadar iyi ya da kötü yönetildiğine ilişkin bir saptama olmaktan öteye geçmez. Böyle olunca da, ekonomik veriler, ekonominin “iyi” ya da “kötü” yönetildiğine ilişkin değerlendirmeler için kullanılır.
Oysa dışa (emperyalizme) bağımlı ülke ekonomilerinin “iyi” ya da “kötü” durumda oluşları, tümüyle sisteme bağlıdır ve sistemin işleyişi tarafından belirlenir. Bu nedenle de, bağımlı ülkelerin siyasal yöneticilerinin tek işlevi, her durumda, kendi ülke ekonomilerini bağlı oldukları sistemle (emperyalizm) “uyumlu” halde tutmaktır. Diğer bir ifadeyle, bağımlı ülkelerin siyasal yöneticileri, bağlı olunan sistemin verili bir aşamadaki gereksinmelerine uygun kararlar alırlar. Siyasal yönetimler, bu gereksinmelere uygun hareket ettikleri sürece, sistemin egemen unsurları tarafından desteklenirler.
Ancak emperyalist sistemin ekonomik krizleri, kapitalizmin ayrılmaz ve kaçınılmaz bir ürünü olduklarından, her durumda tüm ülkeleri etkiler. Sistem içindeki hiçbir ülke böylesi bir krizden kaçınamaz. Sistemin ekonomik krizlerinin tekil ülkelere yansısında ortaya çıkan farklılıklar da, o ülkenin siyasal yöneticilerinin “marifeti” ya da “ustalığı” sayesinde değil, her ülkenin sistem içindeki yeri ve konumuyla ilgilidir. Bu bağlamda, tekil ülke ekonomilerinin durumu, bir bütün olarak emperyalist sistemin içinde bulunduğu durum tahlil edilmeden anlaşılamaz ve kavranılamaz.
Bugün Türkiye’de, ABD’nin 3. Parasal Genişleme’yi (QE3) ne zaman sona erdireceği izlenmektedirler. Bunun sonucu olarak da, ABD ekonomisine ilişkin her türlü veri büyük bir ilgi görmektedir ve tekil ülkeler bunlara göre “pozisyon” almaya çalışmaktadır. Bu da, tekil ülkelerin “pozisyonları”nın kendi iradelerine değil, tümüyle dışa, özellikle ABD’ye bağlı olduğunun açık kanıtıdır.
Burada emperyalist ekonomilerin bugün içinde bulunduğu durumu değil, bu ilişkiler içindeki Türkiye ekonomisinin genel durumunu ortaya koymakla yetineceğiz.
Türkiye ekonomisinin genel durumunu saptarken ele alacağımız ilk veri, GSYH ve ekonominin büyüme düzeyi olacaktır.
|
GSYH
|
|
|
Cari Fiyatlarla
|
Sabit Fiyatlarla (1998)
|
|
|
(Milyon TL)
|
% değişim
|
(Milyon TL)
|
% değişim
|
|
2004
|
559.033
|
22,9
|
83.486
|
9,4
|
|
2005
|
648.932
|
16,1
|
90.500
|
8,4
|
|
2006
|
758.391
|
16,9
|
96.738
|
6,9
|
|
2007
|
843.178
|
11,2
|
101.255
|
4,7
|
|
2008
|
950.534
|
12,7
|
101.922
|
0,7
|
|
2009
|
952.559
|
0,2
|
97.003
|
-4,8
|
|
2010
|
1.098.799
|
15,4
|
105.886
|
9,2
|
|
2011
|
1.297.713
|
18,1
|
115.175
|
8,8
|
|
2012
|
1.415.786
|
9,1
|
117.675
|
2,2
|
Tablodan görüleceği gibi, 2004-2012 yılları arasında Türkiye’nin GSYH’sı, cari fiyatlarla %153 büyümüştür. AKP iktidarının övünç kaynağı olan bu büyüme, hiç şüphesiz ekonominin gerçek durumunu yansıtmaz. Ekonomide gerçek büyüme oranı sabit fiyatlarla yapılan GSYH hesaplamalarıyla saptanır. Sabit fiyatlarla GSYH, 2004-2012 döneminde (9 yılda) sadece %41 büyümüştür. Bu büyüme, 2008 yılında belirgin bir düşüşün (%0,7) ardından, 2009 yılında %4,8 küçülmeyi kapsayan bir “kriz”den geçmiştir. Diğer bir ifadeyle, ABD’deki “mortgage krizi”nin Türkiye’ye yansımasının bir sonucu olarak 2009 yılında Türkiye ekonomisi “negatif büyüme” göstermiş, yani “kriz”e girmiştir. (Recep Tayyip Erdoğan’ın “teğet geçti” dediği kriz.)
2009 “negatif büyüme”nin ardından, 2010 ve 2011 yıllarında, ortalama %9 büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, 2012 yılında yeniden küçülmeye başlamıştır. 2011 yılında %8,8 olan büyüme oranı, 2012 yılında %2,2’-ye düşmüştür. 2013 yılının ilk altı ayına ilişkin verilere göre, büyüme oranı %3,7 olarak gerçekleşmiştir. IMF raporlarına göre, Türkiye’nin 2013 yılında %3,8 büyüyeceği tahmin edilmektedir. Bu büyümede, stoklardaki ve kamu harcamalarındaki artış etkili olmuştur. Her durumda, bu büyüme oranı, 2008-2009 krizi öncesinden daha düşüktür. Sanayi üretimine ve imalat sanayi kapasite kullanım oranlarına bakıldığında, 2013 yılında büyümenin %4’ün altında gerçekleşeceği açıkça görülür.
|
Sanayi Üretimi
|
|
2004
|
9,8
|
|
2005
|
5,4
|
|
2006
|
7,8
|
|
2007
|
6,9
|
|
2008
|
-0,9
|
|
2009
|
-9,6
|
|
2010
|
12,4
|
|
2011
|
9,7
|
|
2012
|
2,5
|
|
2013/8 ay
|
2,6
|
|
Kapasite Kullanım Oranı
|
|
2004
|
81,3
|
|
2005
|
80,3
|
|
2006
|
81,0
|
|
2007
|
80,2
|
|
2008
|
76,7
|
|
2009
|
65,3
|
|
2010
|
72,6
|
|
2011
|
75,4
|
|
2012
|
74,2
|
|
2013/9 ay
|
74,2
|
Türkiye ekonomisinin en tipik özelliği, ithalata bağımı oluşudur. Bu nedenle de, döviz kurları, özellikle dolar kuru, ekonomik gelişme açısından özel bir yere sahiptir.
|
Dolar Kuru
|
|
|
TL
|
% değişim
|
|
2004
|
1,429
|
-4,7
|
|
2005
|
1,347
|
-5,7
|
|
2006
|
1,438
|
6,8
|
|
2007
|
1,308
|
-9,0
|
|
2008
|
1,299
|
-0,7
|
|
2009
|
1,555
|
19,7
|
|
2010
|
1,508
|
-3,0
|
|
2011
|
1,678
|
11,3
|
|
2012
|
1,801
|
7,3
|
|
2013 11 ay
|
1,890
|
4,9
|
|
2013 Kasım
|
2,020
|
12,2
|
2011 yılına kadar uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikası sonucu, dolar kuru baskı altına alınmış ve reel olarak TL büyük ölçüde değerlenmiştir. 2011 yılından 2013 Kasım ayına kadar dolar kuru, 1,678’den 2,020’ye çıkmış ve TL %20 değer kaybetmiştir.
İthalata bağımlı bir ekonomi açısından TL’nin değer yitirmesi, doğrudan ithal mallarının pahalanmasına, dolayısıyla da iç piyasada ithal malların fiyatlarının artmasına yol açma eğilimindedir. Enflasyon verilerine bakıldığında, dolar kurundaki değişimin sınırlı ölçüde fiyatlara yansıdığı görülmektedir. Bunun temel nedeni, düşük kur üzerinden yapılan ithalat, tüketici kredilerindeki artış ve devletin enerji alanındaki subvansiyonlarıdır.
Ekonominin döviz kurlarına karşı “hassasiyeti” ekonominin
ithalata olan bağımlılığından kaynaklanmaktadır.
|
Dış Ticaret Dengesi
|
|
(milyon $)
|
İhracat
|
% değişim
|
İthalat
|
% değişim
|
Dış ticaret dengesi
|
|
2004
|
63.167
|
33,7
|
97.540
|
40,7
|
-34.373
|
|
2005
|
73.476
|
16,3
|
116.774
|
19,7
|
-43.298
|
|
2006
|
85.535
|
16,4
|
139.576
|
19,5
|
-54.041
|
|
2007
|
107.272
|
25,4
|
170.063
|
21,8
|
-62.791
|
|
2008
|
132.027
|
23,1
|
201.964
|
18,8
|
-69.937
|
|
2009
|
102.143
|
-22,6
|
140.928
|
-30,2
|
-38.785
|
|
2010
|
113.883
|
11,5
|
185.544
|
31,7
|
-71.661
|
|
2011
|
134.907
|
18,5
|
240.842
|
29,8
|
-105.935
|
|
2012
|
152.462
|
13,0
|
236.545
|
-1,8
|
-84.083
|
|
2013/9 Ay
|
112.493
|
-0,4
|
187.623
|
6,0
|
-75.130
|
|
Kaynak: TÜİK
|
Türkiye ekonomisi, 2011 yılında tarihinin en büyük dış ticaret açığını (ve dolayısıyla cari açık) vermiştir. 2012 yılında cari açığı sınırlamak amacıyla Merkez Bankası tarafından alınan kararlara (iç talebi daraltmak amacıyla alınan kararlar) bağlı olarak ithalat %1,8 azalmışsa da, 2013 yılında cari açık yeniden yükselişe geçmiştir. Bunun doğal sonucu da, 2012 yılında azalan cari açığın yeniden büyümesi olmuştur.
|
Cari İşlemler Dengesi
|
|
|
(Milyon $)
|
|
2004
|
-14.198
|
|
2005
|
-21.449
|
|
2006
|
-31.836
|
|
2007
|
-37.781
|
|
2008
|
-40.438
|
|
2009
|
-12.168
|
|
2010
|
-45.447
|
|
2011
|
-75.092
|
|
2012
|
-48.505
|
|
2013/9 Ay
|
-49.000
|
|
Kaynak: TCMB.
|
2013’ün ilk dokuz ayında 49 milyar dolar olan cari açık, yıl sonu itibariyle 60 milyar dolar civarında olacaktır. Bu da, bir kez daha cari açığın finansmanı sorununu gündemin ilk sırasına çıkartacaktır.
Avrupa borç krizi ve FED’in (ABD Merkez Bankası) “3. parasal genişleme”yi sona erdirme kararı, doğal olarak cari açığın eskisi kadar kolayca ve düşük faizle finanse edilemeyeceğini göstermektedir.
Dış borçların en temel özelliği,
özel kesimin giderek artan dış borçlanmasıdır. Bu borçlanma, ağırlıklı olarak bankalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Bankaların sağladığı dış krediler (dış borçlar) büyük ölçüde hazine bono ve tahvil alımlarında kullanılmaktadır. Böylece “kamu”nun dış borç “gereksinmesi”, özel kesim tarafından alınan dış borçların
iç borca dönüştürülmesiyle azaltılmıştır.
|
İç Borç |
Dış Borç (Milyon $)
|
|
(Milyon TL) |
Kamu |
TCMB |
Özel Sektör |
Toplam |
|
2004 |
224.483 |
75.668 |
21.410 |
63.932 |
161.010 |
|
2005 |
244.782 |
70.411 |
15.425 |
84.663 |
170.500 |
|
2006 |
251.470 |
71.587 |
15.678 |
121.096 |
208.361 |
|
2007 |
255.310 |
73.525 |
15.801 |
161.070 |
250.396 |
|
2008 |
274.827 |
78.306 |
14.066 |
188.726 |
281.098 |
|
2009 |
330.005 |
83.482 |
13.162 |
172.447 |
269.091 |
|
2010 |
352.841 |
89.081 |
11.565 |
191.274 |
291.920 |
|
2011 |
368.778 |
94.281 |
9.334 |
200.814 |
304.428 |
|
2012 |
386.542 |
104.035 |
7.088 |
227.894 |
339.018 |
|
2013 Ç2 |
406.888 |
108.595 |
6.395 |
252.353 |
367.343 |
Bütün bunların sonucu ise, artan faizler ve faiz oranlarıdır.
Bono ve tahvil faizlerinde görülen yükseliş, açık biçimde yeni borçlanmaların daha yüksek faiz oranıyla gerçekleşebileceğini göstermektedir. Burada faiz oranlarının düşmesini sağlayabilecek tek etmen, FED’in “3. parasal genişleme”yi sona erdirmekten vazgeçmesidir. Bunu da Türkiye’nin, özel olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın “hatırı” için yapmayacağı açıktır.
|
10 Yıllık
Devlet Tahvili Faiz Oranları
(30 Kasım 2013) |
|
Brezilya
|
12,90
|
|
Türkiye
|
9,18
|
|
Hindistan
|
9,06
|
|
Yunanistan
|
8,92
|
|
Endonezya
|
8,69
|
|
Güney Afrika
|
8,01
|
|
Rusya
|
7,81
|
|
Meksika
|
6,06
|
|
İspanya
|
4,12
|
|
Maleyza
|
4,07
|
|
İtalya
|
4,05
|
|
İngiltere
|
2,77
|
|
ABD
|
2,76
|
|
Fransa
|
2,22
|
|
Almanya
|
1,69
|
|
Japonya
|
0,61
|
Düne kadar, yani FED’in 2008 yılından itibaren sürdürdüğü “parasal genişleme” politikası sonucu “global ölçekte” ortaya çıkan büyük para miktarına dayanarak ülkeye akan “sıcak para”yla (düşük faizle borçlanarak) AKP’nin iç borçları çevirebildiği koşullarda bile, bütçe gelirlerinin %13’ü iç borçların faizlerine gitmiştir. 2012 sonu itibariyle iç borç faiz ödemeleri 48 milyar TL iken, 2013 yılında 53 milyar TL olması beklenmektedir.
Şüphesiz “almadan vermek Allah’a mahsus”muş! Dolayısıyla hükümetin iç ve dış borçların faizlerini ödeyebilmesinin tek yolu, halktan bu miktarda vergi geliri sağlaması gerekir. Bütçe verilerine bakıldığında (2013/11 ay), vergi gelirlerinin %64,4’ü dolaylı vergilerden sağlanmıştır.
|
Konsolide Bütçe Gelirleri
|
|
|
Gelirler
|
Vergi Gelirleri
|
Dolaysız Vergiler
|
Dolaylı Vergiler
|
|
(Milyon TL)
|
|
2004
|
110.721
|
90.077
|
27.997
|
62.080
|
|
2005
|
137.981
|
106.929
|
32.673
|
74.256
|
|
2006
|
173.483
|
137.480
|
43.258
|
86.971
|
|
2007
|
190.360
|
152.835
|
51.844
|
92.560
|
|
2008
|
209.598
|
168.109
|
59.023
|
100.040
|
|
2009
|
215.458
|
172.440
|
61.133
|
101.788
|
|
2010
|
254.277
|
210.560
|
66.566
|
131.263
|
|
2011
|
296.824
|
253.809
|
82.057
|
156.833
|
|
2012
|
331.700
|
278.751
|
92.520
|
169.147
|
|
2013/11 Ay
|
290.080
|
260.215
|
80.429
|
167.533
|
|
Kaynak: Maliye Bakanlığı.
|
Bir yandan iç ve dış borçlar artarken, iç ve dış borç faiz ödemeleri yükselirken, işsizlik oranı da, bazı iniş-çıkışlar olsa da, hemen her zaman %10’lar düzeyinde olmuştur. (Burada TÜİK’in istatistik oyunlarını bir yana bırakıyoruz. TÜİK, AKP iktidarıyla birlikte sürekli sahte veriler üretmektedir. Bu sahte verilerin en yaygın olduğu alan enflasyon ve işsizlik oranlarıdır. Bu açıdan gerçek işsizlik oranı %10’ların çok üstündedir.)
|
İşsiz Sayısı
(Bin) |
İşsizlik Oranı
|
Genç Nüfus İşsizlik Oranı
|
|
2004
|
2.385
|
10,8
|
20,6
|
|
2005
|
2.388
|
10,6
|
19,9
|
|
2006
|
2.328
|
10,2
|
19,1
|
|
2007
|
2.377
|
10,3
|
20,0
|
|
2008
|
2.611
|
11
|
20,5
|
|
2009
|
3.471
|
14
|
25,3
|
|
2010
|
3.046
|
11,9
|
21,7
|
|
2011
|
2.613
|
9,8
|
18,4
|
|
2012
|
2.518
|
9,2
|
17,5
|
|
2013/8 Ay
|
2.806
|
9,8
|
18,7
|
İşsizliğin en yüksek olduğu kesim ise, “genç nüfus”tur. 2013 yılının ilk sekiz ayında işsizlik oranı TÜİK verilerinde %9,8 gözükürken, aynı verilerde “genç nüfus”taki işsizlik oranı %18,7’dir.
Ancak AKP’nin “seçim yatırımları” olanca hızıyla sürmektedir. Daha düne kadar “devletin küçülmesinden” söz edenler, enflasyonun en büyük nedeninin “kamu harcamaları” olduğunu iddia edenler, AKP’nin devlet kadrolarının sayısını sürekli artırması karşısında seslerini çıkaramamaktadırlar.
2013 yılının ilk dokuz ayının verilerine göre, kamuda kadrolu personel sayısı 2,6 milyona çıkmıştır. Kamu personelindeki artışlar, her durumda seçim öncesi dönemlerde büyük ölçüde atmıştır.
|
(Bin)
|
Kamu İstihdamı
|
Kadrolu Personel
|
|
2007
|
2.927
|
2.077.699
|
|
2008
|
2,948
|
2.073.070
|
|
2009
|
2.958
|
2.092.626
|
|
2010
|
3.013
|
2.159.013
|
|
2011
|
3.099
|
2.416.159
|
|
2012
|
3.215
|
2.528.123
|
|
2013/9 Ay
|
3.296
|
2.635.647
|
Bir yanda %10 (“genç nüfus”ta %18,7) işsizlik varken, diğer yanda ücret ve maaşlar yetersizken, insanlar ücret ve maaşlarının artırılması talebinde bulunmak yerine, kredi kartlarının limitlerinin artırılması peşine düşmüşlerdir. Bunun en somut kanıtı grev istatistiklerinde bulunmaktadır.
|
|
Grev sayisi
|
İşyeri
|
İşçi
sayısı |
Grevde geçen işgünü
|
|
2004
|
30
|
47
|
3.557
|
93.161
|
|
2005
|
34
|
57
|
3.529
|
176.824
|
|
2006
|
26
|
44
|
2.061
|
165.666
|
|
2007
|
15
|
793
|
25.920
|
1.353.558
|
|
2008
|
15
|
38
|
5.040
|
145.725
|
|
2009
|
13
|
34
|
3.101
|
209.913
|
|
2010
|
11
|
37
|
808
|
37.762
|
|
2011
|
9
|
26
|
557
|
13.273
|
|
2012
|
8
|
19
|
768
|
36.073
|
|
Kaynak: Çalışma Bakanlığı.
|
Tablodan görüleceği gibi, 2004 yılından itibaren kamu ve özel sektörde gerçekleşen grev sayısı sürekli düşmektedir. Son üç yılda kamu kuruluşlarında tek bir grev gerçekleşmemiştir. Özel sektördeki grev sayısı ise bir elin parmaklarını geçmemektedir.
İşte Türkiye ekonomisinin 2013 yılının son ayındaki genel görünümü böyledir.
Şimdi bütün “piyasa aktörleri”nin gözleri ve kulakları FED’in “3. parasal genişleme”yi ne zaman sona erdireceğine ilişkin haberlerdedir. Daha bugünden “3. parasal genişleme”nin sona erdirilebileceğine ilişkin haberler dolar kurunun hızla yükselmesine ve 2 TL’yi geçmesine yol açmıştır. İthalata bağımlı olan bir ülkede dolar kurunun böylesine yükselmesinin kaçınılmaz sonucu fiyatların artmasıdır (enflasyon). Artan fiyatlar, iç talebin daralmasına; daralan iç talep, ithalatın azalması yanında iç üretimin düşmesine, dolayısıyla işsizliğin artmasına yol açacaktır. AKP, “üç seçim” dönemine (Mart 2014 Yerel Seçimler, Temmuz 2014 Cumhurbakanlığı Seçimi ve 2015 Genel Seçimleri) girildiği koşullarda böyle bir gelişmenin kendisinin iktidarı kaybetmesine yol açacağını varsaydığından, tüm propaganda olanaklarını kullanarak durumu “idare” etmeye, olası bir ekonomik krizin “sorumluları”nın “faiz lobisi” vb. olarak sunmaya çabalamaktadır.
Oysa ortadaki “tablo”, dışa bağımlı bir ekonominin hemen her zamanki genel görünümünden başka bir şey değildir. Bağımlılık ortadan kalkmadığı sürece, bu görünüm, şu ya da bu ölçüde varlığını sürdürecektir. Bundan en büyük zararı ise, her zaman olduğu gibi, üreten kesimler, emekçiler ve köylüler görecektir. Önemli olan ekonominin içinde bulunduğu durumu ortaya koymak değil, bu yapı içinde en büyük zarara uğramak durumunda olan halk kitlelerini uyarmak ve bilinçlendirmektir. Ama şu unutulmamalıdır ki, kredi kartlarıyla, tüketici kredileriyle, konut kredileriyle geniş halk kitleleri uzun vadeli olarak düzene bağımlı kılınmışlardır. Bu bağımlılık, mevcut durumun değişmemesi yönünde bir siyasal tutum ortaya çıkarmaktadır. Geniş halk kitleleri mevcut düzenden umutlarını kesmedikleri için de, mevcut düzenin “sürdürücüsü” ve “güvencesi” olarak gördükleri AKP iktidarını her koşulda desteklemek eğilimindedirler.
|
Tüketici Kredileri
|
Kredi kartları
|
Toplam
|
|
(Milyon YTL)
|
|
2004
|
12.731
|
13.717
|
26.448
|
|
2005
|
29.599
|
17.227
|
46.826
|
|
2006
|
47.520
|
21.466
|
68.986
|
|
2007
|
67.628
|
26.352
|
93.980
|
|
2008
|
83.219
|
33.419
|
116.638
|
|
2009
|
93.319
|
36.465
|
129.784
|
|
2010
|
129.081
|
43.652
|
172.733
|
|
2011
|
168.429
|
54.999
|
223.428
|
|
2012
|
194.034
|
70.435
|
264.469
|
|
2013/10 Ay
|
239.117
|
82.010
|
321.127
|
|
(Milyon $)
|
|
2004
|
8.909
|
9.599
|
18.508
|
|
2005
|
21.974
|
12.789
|
34.763
|
|
2006
|
33.046
|
14.928
|
47.974
|
|
2007
|
51.703
|
20.147
|
71.850
|
|
2008
|
64.064
|
25.727
|
89.791
|
|
2009
|
60.012
|
23.450
|
83.462
|
|
2010
|
85.597
|
28.947
|
114.544
|
|
2011
|
100.375
|
32.777
|
133.151
|
|
2012
|
107.737
|
39.109
|
146.846
|
|
2013/10 Ay
|
126.517
|
43.392
|
169.908
|
|
Kaynak: BDDK. |
Konuyla bağlantılı yazılar:
***
Ekonomi-Politik Nedir? Ekonomik Tahliller Ne İşe Yarar? [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
ABD, FED, Q1, Q2, Q3... [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Altın Oyunu [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Tüketicinin Tüketimi [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Büyüyen Üretimin Küçülen Ekonomisi [Eylül-Ekim 2012 - 129. Sayı]
***
İç Talep Daralınca... Fi-Yapı’nın İflası [Eylül-Ekim 2012 - 129. Sayı]
***
Dünya Borç Krizinin Arifesi mi? [Temmuz-Ağustos 2011 - 122. Sayı]
***
Ekonomide “Hissedilen Hava Sıcaklığı” [Temmuz-Ağustos 2011 - 122. Sayı]
***
Ekonomik Krizin Ayak Sesleri mi? [Mayıs-Haziran 2011 - 121. Sayı]
***
Ekonomide Komplo Korkusu (Sıcak Para Operasyonu) [Ocak-Şubat 2011 - 119. Sayı]
***
Duble Yol ve Kapalı Üretim Birimlerinin Kapitalizme Açılması [Ocak-Şubat 2011 - 119. Sayı]
***
“Yaşamınızdaki Dünya Bankası” [Eylül-Ekim 2010 - 117. Sayı]
***
Komşunun Krizi [Mart-Nisan 2010 - 114. Sayı]
***
Ekonomik Krizi Neden Hissetmiyoruz? [Ocak-Şubat 2009 - 107. Sayı]
***
Aşırı-Üretim, Kriz ve Kriz İhracı [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
Dünya Ekonomisi "Teknik Anlamda" Resesyona Girince [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
Kapitalist Ekonominin Devresel Hareketi (Cycle/Çevrim) ve Devrim [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
IV. Bunalım Dönemine Talim Ederken V. Bunalım Dönemine Giriş
***
"Finans Krizi"nin İlk "Reel" Sonuçları
***
Teoriyi ve Tarihi Unutmuşlara Ekonomi-Politik Notları
***
"Finans Krizi" "Reel Sektör"e Yansıyacak mı?
***
Ne Olacak Şimdi?
***
"The Party is Over" [Parti Bitti!]
***
Bankalar Kamulaştırılırken Neo-Liberalizmin Yazgısı
***
Dünya Ekonomik Bunalımı Ortamında Sömürücü Sınıflar Arasındaki Çelişkiler Keskinleşirken
***
Petrol Fiyatları, Gıda Krizi, Dolar Enflasyonu
***
Aşırı-Üretimden Mortgage Krizine [Mart-Nisan 2008 – 102. Sayı]
***
Bu Kriz, O Kriz mi? [Ocak-Şubat 2008 - 101. Sayı]
***
"Global Ekonomide Türbülans" Bir Kez daha Karşılıksız Dolar Sorunu [Kasım-Aralık 2007 - 100. Sayı]
***
Dışa Bağımlı Bir Ekonominin Anatomisi: 2006 Türkiye Ekonomisi [Ocak-Şubat 2007 - 95. Sayı]
***
Doların Mehter Yürüyüşü (II) [Ekonomik Krizin Ayak sesleri] [Temmuz-Ağustos 2006 - 92. Sayı]
***
Doların Mehter Yürüyüşü [Eylül-Ekim 2004 - 81. Sayı]
***
Sol Ekonomistlerin Çıkmazı
***
Sol Yayınlarda Ekonomi Yazını
***
Yaz Sıcağında Ekonomi [Tüccarlar Arası Savaş ve Barış]
***
"Türkiye Kabına Sığmıyor"-"Büyümede Dünya Rekoru"
***
YTL, İMKB, TCMB, IMF, RTE vs.
***
Piyasaların AKP Sevgisi Nereden İleri Geliyor?
***
Nerede Kalmıştık? [Piyasalarda Şenlik Var!]
***
Haydi! İMKB'ye Gidelim! ["Üç taksitte 1 Kilo Domates"]
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırıyooor!
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor!-I
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor!-II
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor (mu)?
***
Menkul Kıymetler Borsası Hâlâ Kazandırmaya Devam Ediyor!
***
Koşun! Menkul Kıymetler Borsası Kazandırıyor!
***
Dünya Ekonomisinde Durgunluk [Mayıs-Haziran 2001 - 61. Sayı]
***
Dünyada Ekonomik Bunalım [Eylül-Ekim 2001 - 63. Sayı]
***
Ekonomik Buhranlar [Temmuz-Ağustos 1998 - 44. Sayı]
***
Dünya Ekonomik Buhranı ya da Yeni-Sömürgeciliğin Bunalımı [Mayıs-Haziran 1998 - 43. Sayı]
***
Kapitalizmin Sürekli ve Genel Bunalımı ve "Yeni" Teoriler [Kasım-Aralık 1994 - 22. Sayı]
***
"Globalleşen" Dünyada Anti-Emperyalist Bir İktidar Yaşayabilir mi? [Kasım-Aralık 1999 - 52. Sayı]
mperyalist Bir İktidar Yaşayabilir mi?
***
Şehir Küçük-Burjuvazisinin "Globalizm Aşkı"nın Sonu
***
Kapitalizm ve "Modernizasyon"
Dipnotlar
[1*] Şubat 2001 krizi, 1999 sonlarında başlamış ve Kasım 2000’de belirgin hal almıştır. 1 Aralık 2000 tarihinde İMKB 7.977’e düşmüştür. (1 cent) Bunun yanında, döviz fiyatlarını denetlemek amacıyla Merkez Bankası’nın piyasaya müdahale etmesiyle 6,2 milyar dolar piyasaya verilmiştir. Ardından bankalar döviz satmaya zorlanmıştır. Bu yolla doların değer kazanmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bunun sonucu ise, repo faiz oranları %1700’lere ve 20 Haziran 2001 tarihli bonoların faiz oranları %67,32’ye, 21 Şubat 2001 tarihli bonoların faizleri %189,35’lere yükselmiştir. Tüm bunlar 1997 Asya Krizi ile 2000 yılındaki dot.com krizinin Türkiye’ye yansımasının bir sonucudur.