Mayıs ortalarında ABD Merkez Bankası’-nın (FED) Eylül ayından itibaren “parasal genişleme” politikasına son vermeye başlayacağını açıklamasıyla birlikte dünya “piyasaları”, özellikle Türkiye’nin de arasında bulunduğu “gelişmekte olan ülkeler”in piyasaları hop oturup, hop kalkmaktadır. FED’in, popülist söylemle FED başkanı Bernanke’nin açıklamasıyla birlikte “gelişmekte olan ül-keler”in borsaları hızla düşerken, ulusal paralar hızla değer kaybetmeye başladı. 90 binler seviyesine doğru ilerleyen İstanbul Borsası (BİST) 70 binler ve hatta 60 binler “seviyesi”ni görürken, dolar 2 TL’yi aştı.
Genel “hava”, 2007 mortgage krizi sonrasında FED’in başlatmış olduğu “parasal genişleme” (QE/Quantitative Easing) politikasıyla piyasalara verilmeye başlanan ve 2008-2013 döneminde yaklaşık 3 trilyon doları bulan “likidite”ye boğulan piyasalar (ki “piyasa” denilen şey, çek-senet-bono ve borsadan ibarettir) hüzün içinde “ne yapa-cakları”nı kara kara düşünmeye başlamışlardır.
FED’in “varlık alımı” diyerek piyasaya sürdüğü ve gerçekte karşılığı olmayan 3 trilyon doların para piyasalarında yarattığı hareketliliğin şimdi sona ereceğinin açıklanması, piyasa “aktörleri”nin dünyasını karartmaya yetmiştir.
Oysa FED’in “parasal genişleme politika-sı”nın sürekli olmadığını, daha önceki I. ve II. “parasal genişleme”de olduğu gibi, 2012 sonlarında başlatılan III. “parasal genişleme” politikasının da “günün birinde mutlaka sona ereceği”ni bu piyasa “aktörleri” de, ekonomi “yöneticileri” de çok iyi bilmekteydiler. Buna rağmen, Bernanke (FED başkanı) arabanın tekerine çomak sokan “kötü adam” oluvermiştir.
Bilinebileceği gibi, 2007 mortgage (“ipotekli konut kredisi”) kriziyle birlikte FED’in “piyasaya müdahalesi”nin ifadesi olan “parasal genişleme” adı verilen olay, sermayenin değer kaybını önlemeyi ve değer kaybına uğramış sermayeleri devlet eliyle değerlendirmeyi (kurtarmayı) tanımlamaktadır.
“Parasal genişleme”, teknik olarak (yani burjuva iktisadı söylemi ve mantığı içinde), FED’in açık piyasa işlemleri yoluyla devletin (merkezi hükümetin) borçlarının “menkul kıymetleştirilmiş” hali olan hazine bono ve tahvillerini satın almasıdır. Böylece devlet bono ve tahvillerine ek bir talep yaratarak bunların fiyatının yükselmesini sağlar. Devlet “kağıtları”nın fiyatının yükselmesiyle Hazine daha yüksek fiyatla yeni bono ve tahvil satar ve bu yolla, düşük maliyetli borçlanmaya gider. Diğer bir ifadeyle, FED, piyasalara alıcı olarak girip hazine bono ve tahvillerini satın alarak bunların değerinin yükselmesini sağlar (Arz-talep yasası). Hazine “kağıtları”, yani devlet tahvilleri, ilk fiyatlarından sabit yüzdeli bir “getiri”ye sahiptir. Dolayısıyla fiyatlarının yükselmesi, “getiri yüzdesi”nin, yani faizlerin düşmesine yol açar.
Örneğin, 1.000 dolarlık bir tahvil %5 sabit faize sahipse “getirisi” 50 dolar olur. Tahvilin FED tarafından satın alınmasıyla fiyatı 1.100 dolara çıktığında “getirisi” sabit olduğundan, yani 50 dolar olarak kalacağından, faiz oranı %4,54’e düşer. Böylece hazine “kağıtları”na olan talep düşer. O zamana kadar hazine “kağıtları”na yatırılan paranın bir bölümü bu “kağıtlar”dan çıkar ve “getirisi” daha yüksek “kağıtlara” (hisse senetlerine) yönelir. Bunun sonucunda da, hisse senetlerinin değerleri yükselir.
Öte yandan, FED, bankaların elindeki “toksit” varlıklarını ve bankaların hisse senetlerini nakit karşılığı satın alır. Bunun sonucunda da, bankalar yeni “likidite”ye sahip olurlar. Bu “likidite” de yeni banka kredileri olarak piyasaya verilir. Teknik olarak, hazine tahvillerinin faizleri düştüğünden, bu yeni banka kredileri de daha düşük faize sahiptir. Sonuç olarak, bu “parasal genişleme”yle birlikte, bankalar düşük faizli kredi verebilecek hale gelirler. Bu düşük faizli yeni krediler de “kredi piyasasındaki” tıkanıklığın aşılmasına, kapitalistin üretime devam edebilmesi için gerekli “kaynağın” sağlanmasına hizmet eder.
Bu boyutuyla “Parasal Genişleme” (QE/Quantitative Easing) sadece “teknik” bir işlem gibi görünse de, son tahlilde piyasalara “nakit para” (likidite) verilmesinden başka bir şey değildir.
“I. Parasal Genişleme” (QE1) politikası sonucunda 2007-2009 yıllarında piyasalara 1,75 trilyon dolar para verilmiştir. Ancak ABD Merkez Bankası’nın (FED) “I. Parasal Genişleme” politikası sonucunda piyasalara 1,75 trilyon dolar verilmesine karşın “likidite sıkışıklığı” aşılamamış ve 2010 yılında “II. Parasal Genişleme” (QE2) politikası uygulanmış ve bu yolla piyasalara 600 milyar dolar “nakit” (likit) para verilmiştir. Böylece iki “parasal genişleme” politikası sonucunda ABD Merkez Bankası finans sektörüne 2,4 trilyon dolar “nakit” para “pompalamıştır”.
FED, 13 Eylül 2012’de başlayan “III. Parasal Genişleme” (QE3) yoluyla piyasalara ayda 60-80 milyar dolar civarında olmak üzere yaklaşık 600 milyar dolar vermiştir. Böylece üç parasal genişleme uygulaması sonucunda piyasalara verilen “nakit” miktarı 3 trilyon doları bulmuştur.
Genel olarak, piyasadaki “emisyon miktarı”, yani “para ve paramsı şeyler”in toplamı, her durumda meta fiyatlarının toplamının paranın devir hızına bölünmesiyle elde edilen bir sabitliktir. Metaların fiyatlarında ve paranın devir hızında değişiklik olmaksızın piyasadaki para miktarının artması, her durumda metaların fiyatlarının artmasına yol açar. Bu da enflasyon demektir.
Monetaristlere göre, enflasyonun, yani meta fiyatlarının artmasının temel nedeni, karşılıksız para basımıdır. Dolayısıyla enflasyonu önlemenin “tek” yolu da piyasadaki “para miktarı”nı azaltmaktan geçer.
FED’in “parasal genişleme” politikası, ne denli “tahvil alım programı” gibi görünse de, her durumda metaların toplam kitlesinde artış olmaksızın piyasadaki para miktarının artmasına yol açmıştır. Bu durumda olması gereken (monetarizme göre) enflasyonun artmasıdır. Ancak bu beklenildiği (ya da iktisatçıların varsaydığı) kadar bir enflasyonist etkiye yol açmamıştır. En azından böyle bir etkiye sahip olmadığı kabul edilmiştir.
Dünya Merkez Bankaları Rezervleri
|
(Milyon $)
|
Toplam
|
% Değişim
|
2007
|
7.111.678
|
27,6
|
2008
|
7.771.561
|
9,6
|
2009
|
9.041.776
|
11,1
|
2010
|
10.385.434
|
13,5
|
2011
|
11.494.291
|
10,1
|
2012
|
10.911.991*
|
-5,1
|
Kaynak: IMF, IFS, Eylül 2013.
* 2012 yılında rezervler, ABD’de 398 milyar $, Fransa’da 114 milyar dolar ve Almanya’da 166 milyar $ azalmıştır. |
Rezervler
|
(Milyon $)
|
Çin
|
Japonya
|
Brezilya
|
G. Kore
|
Meksika
|
Türkiye
|
2007
|
1.546.365
|
973.297
|
180.334
|
262.533
|
87.208
|
76.496
|
2008
|
1.966.037
|
1.030.763
|
193.783
|
201.545
|
95.300
|
73.675
|
2009
|
2.452.899
|
1.048.991
|
238.539
|
270.437
|
99.889
|
74.933
|
2010
|
2.913.712
|
1.096.069
|
288.575
|
292.143
|
120.584
|
85.959
|
2011
|
3.254.674
|
1.295.839
|
352.010
|
306.935
|
149.208
|
87.937
|
2012
|
3.331.120
|
1.227.147
|
369.565
|
323.207
|
160.413
|
99.942
|
2013 Tem.
|
3.496.686
|
1.254.033
|
371.966
|
329.709
|
168.901
|
124.187
|
Kaynak: World Bank, WDI, 2012. |
Gerçekte ise, FED’in piyasalara verdiği 3 trilyon dolar, ne kadar “tahvil alımı” için kullanılmış görünse de, son tahlilde dünya piyasasında 3 trilyon dolarlık bir “emisyon” artışına neden olmuştur. Bu artışın kaçınılmaz olarak yaratacağı enflasyonun gerçekleşmemesinin en temel nedeni, FED’in piyasalara verdiği bu paranın büyük bir bölümünün merkez bankalarının
rezervlerinde tutulmasıdır.
2007 yılında 7,1 trilyon dolar olan dünya toplam rezervleri 2012 yılında 11 trilyon dolara yükselirken, bunda FED’in üç “parasal genişleme” sonucunda piyasaya sürdüğü dolarlar belirleyici olmuştur. Bu da “parasal genişleme”yle ABD’nin piyasaya sürdüğü karşılıksız dolarların dünya ülkeleri tarafından enflasyonist etkiden “arındırılması”ndan başka bir şey değildir.
Gerçekte “parasal genişleme”nin enflasyonist sonuçları çok daha farklı yönden ortaya çıkmıştır.
Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, “parasal genişleme”, FED’in “varlık alımları” yoluyla bono ve tahvillerin değerlenmesini sağlaması sonucu dünya çapında
faiz oranları çok düşmüştür. Faiz oranlarının düşmesiyle birlikte, düşük faizli borçlanma olanağı artmıştır. Neredeyse sıfır faizle (örneğin Japonya) borçlanabilmek olanaklı hale gelmiştir. “Parasal genişleme” ile piyasalara verilen 3 trilyon dolar her ne kadar merkez bankalarının rezervlerinde tutuluyor olsa da, değişik araçlarla bankalara ve finans kuruluşlarına çok düşük faizle kullandırılması sağlanmıştır. Bu düşük faizli borç sermayesinin büyük bir bölümü daha
yüksek faiz geliri (“getiri”) sağlanan “piyasalara” akmıştır. Bu dönemde “düşük kur, yüksek faiz” politikası uygulayan “gelişmekte olan ülkeler” bu para akımından önemli ölçüde yararlanmışlardır. Özellikle bu ülkelerin borsalarına (hisse senetleri) ve devlet kağıtlarına (bono ve tahviller) büyük ölçekli para girişi olmuştur. Dışa bağımlı ve kendi yerli sermaye birikimi olmayan “gelişmekte olan ülkeler” bu para girişiyle birlikte dış ödemeler dengesi açığını (cari açık) kapatmışlardır. Böylece “cari açık”tan kaynaklanan “finansal kriz” ötelenmiştir.
Öte yandan uluslararası piyasalarda faizlerin göreli olarak düşmesi sonucu kamu ve özel sektörün dış borçlanma olanağı olağanüstü artmıştır. Bu da özel sektörün dış borcunun katlanarak büyümesine yol açmıştır.
Dış Borç
|
|
Türkiye Brüt Dış Borç Toplamı
|
Özel Sektör
|
(Milyon $)
|
Kısa Vadeli
|
Uzun Vadeli
|
Toplam
|
2007
|
250.396
|
38.703
|
122.367
|
161.070
|
2008
|
281.098
|
47.400
|
141.326
|
188.726
|
2009
|
269.091
|
43.631
|
128.816
|
172.447
|
2010
|
291.920
|
71.469
|
119.805
|
191.274
|
2011
|
304.428
|
73.661
|
127.153
|
200.814
|
2012
|
339.018
|
88.885
|
139.009
|
227.894
|
2013 2Ç
|
367.343
|
109.342
|
143.011
|
252.353
|
“Parasal genişleme”nin üçüncü etkisi, para-sermayenin ihraç edildiği ülkede
iç talebin (tüketici kredileri ve kredi kartları yoluyla) büyümesine neden olmuştur. Geniş kitlelerin reel gelirlerinde herhangi bir artış olmaksızın gerçekleşen bu iç talep patlaması, aynı zamanda yüksek faiz “getirisi”nin kaynağı haline gelmiştir.
“Yüksek faiz-düşük kur” politikası sonucu “gelişmekte olan ülkeler”in yerli üretiminin maliyeti artarken, ithal ürünlerin fiyatı göreceli olarak düşmüştür. Bu da
ithalatın patlamasına yol açmıştır.
İthalatın patlaması cari açığı daha fazla büyütmüş ve büyüyen cari açığın “finansmanı” bir kez daha sorun haline gelmiştir. Buna karşı bulunan “çare” ise, “gelişmekte olan ülkeler”in
iç varlıklarını uluslararası para-sermayeye satması olmuştur.
“Parasal genişleme”nin bu sonuçları, çok açıktır ki, uluslararası sermayenin “getirisi”nin yükselmesini sağlamıştır. Bir yandan “gelişmekte olan ülkeler”den yüksek faiz “getirisi” sağlanırken, diğer yandan ithalat patlaması sayesinde meta-sermaye olarak depolarda bekleyen mallara yeni talep yaratılmıştır. Böylece emperyalist ülke sanayileri durgunluktan çıkabilmiştir. (Burada bu sanayi üretiminin Çin’de yapılmış olmasının fazlaca bir önemi yoktur. Sonuçta üretim uzun süredir çokuluslaşmıştır.)
Tüm bu “olumlu” gelişmelere rağmen, FED’in “parasal genişleme” politikasının, yani dünya piyasalarına karşılıksız para sürmesinin enflasyonist etkisi “emtia piyasası”nda çok açık biçimde oraya çıkmıştır.
Yukarda ifade ettiğimiz gibi, metaların fiyatları ve paranın dolaşım hızı sabitken piyasalardaki “emisyon” miktarındaki artış, kaçınılmaz olarak metaların fiyatlarının artmasına yol açar. Ne kadar “parasal genişleme”nin “değerli kağıtlar” üzerinden yapıldığı söylenirse söylensin, son tahlilde piyasalardaki “likit” para miktarında artış demektir. Bunun da
meta fiyatlarına yansıması kaçınılmazdır.
Emtia Fiyatları
|
($)
|
Şeker
|
%
Değişim |
Kahve
|
%
Değişim |
Buğday
|
%
Değişim |
Pamuk
|
%
Değişim |
2007
|
9,96
|
-32,7
|
123,25
|
8,1
|
255,21
|
33,1
|
63,28
|
9,0
|
2008
|
12,45
|
25,0
|
138,12
|
12,1
|
325,94
|
27,7
|
71,40
|
12,8
|
2009
|
18,15
|
45,8
|
141,60
|
2,5
|
223,43
|
-31,5
|
62,75
|
-12,1
|
2010
|
20,89
|
15,1
|
194,37
|
37,3
|
223,67
|
0,1
|
103,55
|
65,0
|
2011
|
26,24
|
25,6
|
273,21
|
40,6
|
316,20
|
41,4
|
154,61
|
49,3
|
2007-2011
|
|
163,4
|
|
121,7
|
|
23,9
|
|
144,3
|
2012
|
21,38
|
-18,5
|
187,61
|
-31,3
|
313,25
|
-0,9
|
89,24
|
-42,3
|
2013 Ey.
|
17,56
|
-17,9
|
147,7
|
-21,3
|
314,49
|
0,4
|
91,66
|
2,7
|
2007-2013
|
|
76,3
|
|
19,8
|
|
23,2
|
|
44,8
|
|
Altın
|
%
Değişim |
Petrol
|
%
Değişim |
2007
|
697
|
15,3
|
72,71
|
11,2
|
2008
|
872
|
25,1
|
97,66
|
34,3
|
2009
|
973
|
11,6
|
61,86
|
-36,7
|
2010
|
1.225
|
25,9
|
79,63
|
28,7
|
2011
|
1.568
|
28,1
|
110,95
|
39,3
|
2007-2011
|
|
125,1
|
|
52,6
|
2012
|
1.669
|
6,4
|
111,96
|
0,9
|
2013 Ey.
|
1.472
|
-11,8
|
108,29
|
-3,3
|
2007-2013
|
|
111,3
|
|
48,9
|
Tablodan da görüldüğü gibi, FED’in “parasal genişleme” politikasının başladığı 2008 yılından itibaren altın (değerli madenler) ve petrol (enerji) fiyatları hızla yükselmiştir. Bu yükselişte “parasal genişleme” sonucu üretimde meydana gelen artışın önemli bir etkisi bulunsa da, temel olarak piyasadaki para miktarındaki artış etkili olmuştur. Benzer durum tüm metalarda ortaya çıkmıştır.
2007-2011 döneminde, buğday dışında diğer emtia fiyatları %100’ün üzerinde artmıştır. FED’in “II. parasal genişleme”sinin 2012’de sona ermesiyle birlikte emtia fiyatları açık biçimde gerilemeye başlamıştır.
Bütün bunların açık ifadesi, FED’in karşılıksız para basımının dünya çapında emtia fiyatlarına yansıyan bir enflasyona yol açtığıdır. Bu enflasyon, emperyalist ülkelerdeki krizin geri-bıraktırılmış ülkelere ihraç edilmesinden başka bir şey değildir. Ancak emperyalist ülkelerin enflasyonunun geri-bıraktırılmış ülkelere ihraç edilmesi, bu ülkelerde “resmi” enflasyonun yükselmesine yol açmamıştır. Bunun ana nedeni, tümüyle ithalata bağımlı hale gelen bu ekenomilerde fiyatların
dolarizasyonudur. “Düşük kur” politikası sonucu iç fiyatlar dolara “endeks”len-miştir. Dolar kurunun
düşük olması, yani yerli para biriminin
değerlenmesi sonucunda ithal ürünler yoluyla iç piyasadaki fiyatlar “baskılanmış”tır. Bu “baskılanma” sonucunda iç piyasa fiyatları göreceli olarak düşük kalmıştır. Geri-bıraktırılmış ülkelerde cari açık ve enflasyondan kaynaklanan yeni bir ekonomik kriz bu yolla engellenmiştir. Diğer bir ifadeyle, ekonomik kriz ötelenmiştir.
Artık geri-bıraktırılmış ülkelerdeki fiyatlar dolara bağımlıdır. Bu da doların değerindeki artış ya da düşüşe göre fiyatların artması demektir. Dolar kuru düşük kaldığı sürece iç piyasalarda meta fiyatları artmamış, hatta kurun daha da düşmesine paralel olarak düşme eğilimine girmiştir. Böylece geri-bıraktırılmış ülkelerde “tek haneli” enflasyon rakamları “sağlanmış”tır.
Şüphesiz her “yaz”ın bir “kış”ı vardır.
“Parasal genişleme”, dünya piyasalarının paraya boğulmasına yol açmakla birlikte, para-sermayenin ihraç edildiği ülkelerde bir durgunluğa neden olmuştur. “Parasal genişleme” aracılığıyla ABD’deki “finansal kriz” denetim altına alınırken, iç pazar daralmış ve üretim azalmıştır. Bu da
işsizliğin artmasına yol açmıştır. Yani para-sermaye “kurtarılmış”, ama sanayi sermayesi değer yitirmiştir. Bunun en çarpıcı sonuçları AB ülkelerinde (İrlanda, Portekiz, İspanya, Yunanistan ve İtalya) ortaya çıkmıştır.
Böylece FED’in “parasal genişleme” politikası dünya piyasalarında “bayram havası” yaratırken, emperyalist ülkelerde durgunluğa ve işsizliğe neden olmuştur. Bu da, bu politikanın uzun süre sürdürülemez olduğunun kanıtıdır.
Bugün “III. parasal genişleme”nin sonuna gelinmiştir. Bu politikanın “sonlanacağı”-nın sözünün edilmesi bile “gelişmekte olan ülkeler”in tüm dengelerini bozmaya yetmiştir. “Düşük faizli bol para” döneminin biteceği “sinyali”nin alınmasıyla birlikte “gelişmekte olan ülkeler”in paraları hızla değer yitirmeye başlamıştır. Ulusal paraların dolar karşısında değer yitirmesi, yani doların değerlenmesi, çok açıktır ki, ithalata bağımlı bu ülkelerde ithal ürünlerinin fiyatlarının yükselmesine yol açacaktır. İthal malların fiyatlarının yükselmesi ise, bir yandan tüketim mallarının fiyatlarının artmasına yol açarken, diğer yandan “ara malları”nın fiyatlarının artmasına yol açarak iç üretimde
maliyetlerin yükselmesine neden olacaktır. Böylece TÜFE ve ÜFE yeniden yükselme koşulları içine girmektedir. Bunun açık sonucu ise, “gelişmekte olan ülkeler”de üretici ve tüketici fiyatlarının yükselmesi, yani enflasyonun artmasıdır. Bu da
1980 dünya krizine benzer yeni bir ekonomik krizin patlak vermesi demektir.
Bu sonuç kaçınılmazdır. Emperyalist sistem içinde kalındığı sürece ekonomik krizlerin önlenmesi ya da ortadan kaldırılması olanaksızdır. Sistem içi “anti-kriz” önlemleri sadece belli bir süre için ve belli bir kesim için etkin sonuçlar üretir. Bunların dışında kalan kesimler (ekonominin büyük bir bölümü) bu “anti-kriz” önlemlerin etkisiyle daha derin bunalımlara sürüklenir. Bu nedenle, emperyalist sistemin bir bütün olarak karşı karşıya kaldığı ekonomik kriz sistem içi önlemlerle çözümlenemez, sadece ötelenebilir, ertelenebilir.
Bugün “gelişmekte olan ülkeler”, ithalata dayalı tüketim döneminin sonuna gelmiştir. Üretim kapasiteleri ise, dışa bağımlı ya da fason üretimle sınırlıdır. Ellerinde var olan tek kaynak geleneksel tarım ürünlerinden başka bir şey değildir. Bu kaynağa sahip olmayan ya da sınırlı ölçüde sahip olan ülkelerin yapabileceği tek şey, bugüne kadar yapılageldiği gibi, açıklarını ve borçlarını kapatabilmek için
ulusal varlıklarını satışa çıkarmaktan ibarettir. İster “yap-işlet-devret” modeliyle olsun, ister doğrudan “özelleştirme” yoluyla olsun, ulusal kamu varlıklarının satışı, bu satıştan nemalanacak küçük bir işbirlikçi kesim dışında tüm ulusun yoksullaşması ve kendi varlıkları üzerinde söz hakkını yitirmesiyle sonuçlanacaktır. Bu da, “gelişmekte olan ülkeler”de yönetimlerin daha da otoriterleşmesi, daha fazla zora başvurması demektir. Beş yıllık “parasal genişleme” politikasının getirdiği tek sonuç budur.
Konuyla bağlantılı yazılar:
***
Ekonomi-Politik Nedir? Ekonomik Tahliller Ne İşe Yarar? [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
ABD, FED, Q1, Q2, Q3... [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Altın Oyunu [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Tüketicinin Tüketimi [Kasım-Aralık 2012 - 130. Sayı]
***
Büyüyen Üretimin Küçülen Ekonomisi [Eylül-Ekim 2012 - 129. Sayı]
***
İç Talep Daralınca... Fi-Yapı’nın İflası [Eylül-Ekim 2012 - 129. Sayı]
***
Dünya Borç Krizinin Arifesi mi? [Temmuz-Ağustos 2011 - 122. Sayı]
***
Ekonomide “Hissedilen Hava Sıcaklığı” [Temmuz-Ağustos 2011 - 122. Sayı]
***
Ekonomik Krizin Ayak Sesleri mi? [Mayıs-Haziran 2011 - 121. Sayı]
***
Ekonomide Komplo Korkusu (Sıcak Para Operasyonu) [Ocak-Şubat 2011 - 119. Sayı]
***
Duble Yol ve Kapalı Üretim Birimlerinin Kapitalizme Açılması [Ocak-Şubat 2011 - 119. Sayı]
***
“Yaşamınızdaki Dünya Bankası” [Eylül-Ekim 2010 - 117. Sayı]
***
Komşunun Krizi [Mart-Nisan 2010 - 114. Sayı]
***
Ekonomik Krizi Neden Hissetmiyoruz? [Ocak-Şubat 2009 - 107. Sayı]
***
Aşırı-Üretim, Kriz ve Kriz İhracı [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
Dünya Ekonomisi "Teknik Anlamda" Resesyona Girince [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
Kapitalist Ekonominin Devresel Hareketi (Cycle/Çevrim) ve Devrim [Kasım-Aralık 2008 - 106. Sayı]
***
IV. Bunalım Dönemine Talim Ederken V. Bunalım Dönemine Giriş
***
"Finans Krizi"nin İlk "Reel" Sonuçları
***
Teoriyi ve Tarihi Unutmuşlara Ekonomi-Politik Notları
***
"Finans Krizi" "Reel Sektör"e Yansıyacak mı?
***
Ne Olacak Şimdi?
***
"The Party is Over" [Parti Bitti!]
***
Bankalar Kamulaştırılırken Neo-Liberalizmin Yazgısı
***
Dünya Ekonomik Bunalımı Ortamında Sömürücü Sınıflar Arasındaki Çelişkiler Keskinleşirken
***
Petrol Fiyatları, Gıda Krizi, Dolar Enflasyonu
***
Aşırı-Üretimden Mortgage Krizine [Mart-Nisan 2008 – 102. Sayı]
***
Bu Kriz, O Kriz mi? [Ocak-Şubat 2008 - 101. Sayı]
***
"Global Ekonomide Türbülans" Bir Kez daha Karşılıksız Dolar Sorunu [Kasım-Aralık 2007 - 100. Sayı]
***
Dışa Bağımlı Bir Ekonominin Anatomisi: 2006 Türkiye Ekonomisi [Ocak-Şubat 2007 - 95. Sayı]
***
Doların Mehter Yürüyüşü (II) [Ekonomik Krizin Ayak sesleri] [Temmuz-Ağustos 2006 - 92. Sayı]
***
Doların Mehter Yürüyüşü [Eylül-Ekim 2004 - 81. Sayı]
***
Doların Mehter Yürüyüşü (II) [Ekonomik Krizin Ayak sesleri]
***
Doların Mehter Yürüyüşü
***
Sol Ekonomistlerin Çıkmazı
***
Sol Yayınlarda Ekonomi Yazını
***
Yaz Sıcağında Ekonomi [Tüccarlar Arası Savaş ve Barış]
***
"Türkiye Kabına Sığmıyor"-"Büyümede Dünya Rekoru"
***
YTL, İMKB, TCMB, IMF, RTE vs.
***
Piyasaların AKP Sevgisi Nereden İleri Geliyor?
***
Nerede Kalmıştık? [Piyasalarda Şenlik Var!]
***
Haydi! İMKB'ye Gidelim! ["Üç taksitte 1 Kilo Domates"]
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırıyooor!
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor!-I
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor!-II
***
Menkul Kıymetler Borsası Kazandırmaya Devam Ediyor (mu)?
***
Menkul Kıymetler Borsası Hâlâ Kazandırmaya Devam Ediyor!
***
Koşun! Menkul Kıymetler Borsası Kazandırıyor!
***
Dünya Ekonomisinde Durgunluk [Mayıs-Haziran 2001 - 61. Sayı]
***
Dünyada Ekonomik Bunalım [Eylül-Ekim 2001 - 63. Sayı]
***
Ekonomik Buhranlar [Temmuz-Ağustos 1998 - 44. Sayı]
***
Dünya Ekonomik Buhranı ya da Yeni-Sömürgeciliğin Bunalımı [Mayıs-Haziran 1998 - 43. Sayı]
***
Kapitalizmin Sürekli ve Genel Bunalımı ve "Yeni" Teoriler [Kasım-Aralık 1994 - 22. Sayı]
***
"Globalleşen" Dünyada Anti-Emperyalist Bir İktidar Yaşayabilir mi? [Kasım-Aralık 1999 - 52. Sayı]