Yunanistan’da 25 Ocak 2014’te yapılan seçimlerden oyların %36,3’ünü alarak (beklendiği gibi) birinci parti olarak çıkan Syriza, açık adıyla “Radikal Sol Koalisyon”, seçimlerde %4,8 oy alan merkez sağ bir partiyle (ANEL/Bağımsız Yunanlar) koalisyon yaparak iktidara geldi.
Seçim sonuçlarının ardından Türkiye’de yazılı ve görüntülü “medya”da yoğun bir Syriza “sempatizanlığı” rüzgarları esmeye başladı. Tüm haber ve yorumların odağında ise, Syriza’nın bir “sol birlik” partisi olarak zafer kazandığı yer alıyordu. Bazı “kuşkucu”ların (ya da “endişeli”lerin) dışında, “birleşik” Yunan “solu”nun bu zaferinin Türkiye için bir örnek oluşturduğu konusunda tam bir “mutabakat” vardı. Böyle olunca da “göz”ler bir kez daha Türkiye “sol”una döndü.
Syriza’nın “zaferi”nden ilk nemalanmaya yönelen, hiç tartışmasız Alper Taş üzerinden ÖDP oldu. Her ne kadar Alper Taş yeni kurulan “Birleşik Haziran Hareketi”nin “başta” gelenlerinden ve ÖDP de “baş bileşen”iyse de, Syriza konusundaki “iç” farklılıkları satır aralarında vurgulanmaya başladı.
“Birleşik Haziran Hareketi”nin “önde geleni” ÖDP, kendisi ile Syriza’yı özdeşleştirmeye çalışırken, “Hareket”in “arka gelenleri”, özellikle yakın zamanda ikiye yarılmış SİP-TKP kesimleri bu tutuma mesafeli kalmayı tercih ettiler.
Kendilerine HTKP adını veren ve başını SİP-TKP’sinin “gençleştirme projesi”nin ürünü olan Erkan Baş’ın çektiği kesim, kendi adlarından da anlaşılacağı gibi, “işçi sınıfı” perspektifi yerine, daha genel ve her şeyi kapsayan “halk”çı bir perspektifle Syriza olayını olumlayan taraf oldu. Ancak her “olumlama”da olduğu gibi, klasik terminoloji yoluyla bir “eleştirel destek” sunmaktan da geri kalmadılar.
Kemal Okuyan’ın başını çektiği KP kesimi, “ahde vefa” örneği göstererek, “kardeş parti” olan KKE’ye (Yunanistan Komünist Partisi) verdiği desteği bir kez daha yineledi. Bu kesime göre, asıl olan KKE idi. Syriza ise, bir çeşit neo-liberal sol popülizmin bir yansısıydı. Fakat SİP-TKP’sinin bu “yaşlılar” kesimi, “genç”lerin başkaldırısına öylesine tepkiliydiler ki, Syriza değerlendirmelerine de bu tepki damgasını vurdu..
Kızgınlığını şu sözlerle dışa vuruyor Kemal Okuyan:
“Ben tarafım, aynı anda hem KKE’nin (Yunanistan Komünist Partisi) yoldaşlığı hem Syriza goygoyculuğu fazla gelir; bunlar dost örgüt filan değil, ayrı dünyaları savunmaktalar.
Biri için başarılı deniyor, diğeri için başarısız. Kriterlerimiz ne? Ne zamandan beri devrimciler kelle sayıyor? Ne zamandan beri sandığa bakar olduk? Syriza hangi bağlamda başarılı olmuş?”[1*]
Ama bunlar da hızını kesmemiş olacak ki, “Ne yani” diyerek sözlerini sürdürüyor:
“E, seçime girmedik mi, 500 bin boyun eğmeyen aramadık mı, bazı milletvekilleriyle yakın ilişki kurmadık mı?”[2*]
Kemal Okuyan “genç” başkaldırıcılara demeye getiriyor ki, “ne istediniz de yapmadık...
Syriza’nın yaptığı her şeyi de yaptık, eee!”
Sonuçta “Birleşik Haziran Hareketi”nin üç “bileşeni” (ÖDP, SİP-TKP’sinin iki parçası)
Syriza konusunda ortak bir nokta bulamamışken, içten içe
Syriza’ya gıpta ile bakan, “ah keşke biz de öyle olsak” diyen bir zihniyet öne çıkmıştır.
Peki
Syriza nedir? Yenilir mi, içilir mi? Kuş mu, deve mi?
Syriza “sempatizanlığı”nın tavan yaptığı bu süreçte, hemen her
Syriza “yorumu”, uzun ya da kısa bir “
Syriza tarihi” vererek konuya girmiştir. Bu açıdan
Syriza’nın gelmişi-geçmişi üzerine söylenecek çok da fazla söz kalmamıştır. Ancak tüm bu “tarih” bilgileri bölük pörçük, sağa-sola dağılmış ya da Wikipedia’da “toplarlanmış” halleriyle ortalıkta salınırken, Yunanistan siyasal yapısına ilişkin bilgiler neredeyse pek itibar görmemiştir.
Herşeyden önce
Syriza, hemen “yakın” bir zamanda bazı “sol” örgüt ya da yapıların bir araya gelmesiyle oluşmuş bir “koalisyon”, yani “sol birlik” değildir. Her ne kadar
Syriza’nın oluşumu, 14-17 Kasım 1973’te Atina Politeknik Üniversitesi’ndeki cunta karşıtı ayaklanmaya kadar götürülebilirse de, asıl oluşumu, 1980’lere, 1967 Albaylar Cuntası’nın yıkılış sonrasında Yunanistan’ın Avrupa Birliği’ne girdiği ve PASOK’un (Panhelenik Sosyalist Parti) iktidara geldiği yıllara dayanır.
Bu yıllar Yunanistan solunun “birlik ve beraberlik” içinde hareket ettiği, en azından seçim zamanlarında böyle bir görüntü oluşturduğu yıllardır. Değişik sol akımlar ve eğilimler bu yıllarda KKE öncülüğündeki “seçim blok”u içinde yer almışlardır.
1989 seçimlerinde KKE oyların %13,1’ini almışken, yapılan erken seçimde oy yitirmiş ve 1990 seçimlerinde oyları %10,3’e düşmüştür. Bu seçimsel gerileme solda ayrışmayı hızlandırmıştır.
İşte bu ayrışma sürecinde
Syriza’nın temel unsuru olan
Synaspismós (Koalisyon) parti hareketi ortaya çıkmıştır.
Synaspismós, parti olarak ilk kez girdiği 1993 seçimlerinde oyların %2,9’unu alarak baraj altında kalmıştır. Aynı seçimde tek başına seçime katılan KKE oyların sadece %4,5’ini alabilmiştir.
1993-2012 yılları arasında yapılan seçimlerde
Synaspismós (2004 yılından itibaren
Syriza adıyla) %3,3 ile %5,1 arasında oy alırken, KKE’nin oyları 2000 yılından itibaren yükselmeye başlamış ve 2007 seçimlerinde %8,2 oranında oy almıştır.
|
PASOK
Panhelenik Sosyalist Hareket |
Synaspismós/
SYRİZA |
KKE
Yunanistan Komünist Partisi |
1993
|
3.235.017
|
46,9
|
202.887
|
2,9
|
313.001
|
4,5
|
1996
|
2.814.779
|
41,5
|
347.051
|
5,1
|
380.046
|
5,6
|
2000
|
3.007.596
|
43,8
|
219.880
|
3,2
|
379.454
|
5,5
|
2004
|
3.003.988
|
40,5
|
241.539
|
3,3
|
436.818
|
5,9
|
2007
|
2.727.279
|
38,1
|
361.059
|
5,0
|
583.750
|
8,2
|
2009
|
3.012.373
|
43,9
|
315.627
|
4,6
|
517.154
|
7,5
|
2012/May.
|
833.452
|
13,2
|
1.061.265
|
16,8
|
536.105
|
8,5
|
2012/Haz.
|
756.024
|
12,3
|
1.655.258
|
26,9
|
277.227
|
4,5
|
2015
|
289.482
|
4,7
|
2.246.064
|
36,3
|
338.138
|
5,5
|
Bu dönem, Sovyetler Birliği’nin dağıtıldığı ve Doğu Avrupa pazarlarının yeniden paylaşıldığı bir dönem olması ötesinde Avrupa Birliği temelli ekonomi politikaların (AB “reformları”) yoğun biçimde uygulandığı dönemdir.
“AB reformları”nın sonucu ise, Yunanistan’ın AB’nin emperyalist ülkelerinin açık tüketim pazarı haline gelmesi olmuştur. Ama asıl değişim ve dönüşüm 2001 yılında Yunanistan’ın Euro bölgesine alınmasıyla (“parasal birlik”) başlamıştır.
2000 yılında 3,7 milyar dolar olan Alman mallarının ithalatı, 2004 yılında 7 milyar dolara, 2007 yılında 9,7 milyar dolara ve 2008 yılında 10,6 milyar dolara çıkmıştır.
Aynı dönemde 20,4 milyar dolar olan Yunanistan’ın toplam ithalatı, 2007 yılında 60 milyar dolara yükselmiştir. 2008 yılında Yunanistan’ın toplam ithalatı 64 milyar dolar olmuştur. İthalatın ağırlıklı bölümü tüketim malları ithalatıdır. İthalat “patlaması”na paralel olarak tüketim malları ithalatı da hızla artmıştır. 2000 yılında 10 milyar dolar olan tüketim malları ithalatı 2007 yılında 29,3 milyara ve 2008 yılında tarihi rekorunu kırarak 35 milyar dolara yükselmiştir.
İşte bu AB “reformları”yla ortaya çıkan “tüketim cenneti”nde sol partilerin (KKE ve
Syriza) oylarında önemsenebilir bir artış ortaya çıkmamıştır.
2007 Mortgage Krizi’nin ilk zamanlarında yapılan 16 Eylül 2007 seçimlerinde KKE ve
Syriza oylarını %2 civarında artırmış olmalarına karşın, her zaman olduğu gibi, Yeni Demokrasi Partisi (%41,8) seçimleri kazanmış ve George Papandreou’nun PASOK’u ikinci parti olarak (%38,1) çıkmıştır.
4 Ekim 2009’da yapılan seçimler, hiç tartışmasız Mortgage Krizi’nin tüm ülkeleri etkisi altına aldığı bir ortamda yapıldı. Sonuçta iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi oyların %33,4’ünü alarak ikinci parti olurken, PASOK %43,9 oy oranıyla seçimin “galibi” oldu.
2009 seçimi Yunan halkının Mortgage Krizi’ni çok fazla “hissetmedikleri”ni açık biçimde gösterdi.
Herşey 2009 sonlarında patlak veren “borç krizi”yle birlikte değişti.
Papandreou başkanlığındaki PASOK hükümeti “borç krizi” karşısında bazı “önlemler” almaya çalıştıysa da, gerek parlamentodaki muhalefet, gerekse “sokak muhalefeti” karşısında bir şey yapamayacağını gördü. Öte yandan kriz giderek ağırlaşmaya ve AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan “troyka”nın baskısı karşısında Papandreou istifa ederek, yerini eski Avrupa Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan Papadimos’a bıraktı. Ancak yükselen toplumsal muhalefet karşısında beklenilen “kemer sıkma” politikalarını uygulayamayınca, Mayıs 2012’de erken seçime gidildi.
Her şey Mayıs 2012 seçimleriyle birlikte değişti.
Seçimlerde PASOK tarihinin en ağır yenilgisi aldı. %30 oranında oy kaybederek, seçimlerden üçüncü parti olarak ancak çıkabildi.
Yeni Demokrasi Partisi de %14,6 oranında oy kaybederek, oyların sadece %18,8’ini alabildi. Bu oranla seçimlerden birinci parti olarak çıkmış olmasına rağmen parlamentoda hükümet kurmak için yeterli çoğunluğu sağlayamadı. Kaçınılmaz olarak yeniden seçime gidildi.
Mayıs 2012 seçimlerinde
Syriza oylarını %12 artırarak, %16,8’e çıkartırken, KKE %1’lik artışla oyların %8,5’ini aldı.
Böylece
Syriza Yunanistan’da başlı başına bir iktidar alternatifi, ekonomik krize karşı bir “umut” olarak ortaya çıktı. Haziran ayında yapılan seçimlerde
Syriza’nın oyları %26,9’a yükselirken, PASOK’taki erime devam etti. Ve 2015 Ocak seçimlerinde açık biçimde görüldüğü gibi, PASOK Yunanistan siyasetinde “teferruat” partilerden birisi haline geldi.
Bütün bu tablonun gösterdiği en temel gerçek, mevcut düzenin temel partilerinin kitleler üzerindeki etkisini ve inandırıcılığını yitirdiği ortamda yeni alternatiflerin önünün açıldığıdır.
Türkiye somutunda 2001 Şubat krizi sırasında iktidarda bulunan DSP, ANAP ve MHP’nin 2002 Kasım seçimlerinde barajı geçemeyerek parlamento dışında kalışları nasıl ki AKP’nin yükselişini getirmişse, özellikle PASOK’un krizin “baş sorumlusu” olarak görülmesi
Syriza’nın önünü açmıştır (biz “bu filmi daha önce görmüştük!”). Bu yönüyle bakıldığında,
Syriza’nın seçmen tabanının çoğunluğunu doğrudan PASOK’un seçmen kitlesinden oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tek farkla ki, PASOK “eski sol”u,
Syriza “yeni sol”u temsil etmektedir. Seçmen kitlesinin her ikisinde de beklentileri bir ve aynıdır. Şimdi sorun, PASOK’un karşılayamadığı beklentileri
Syriza’nın ne kadar ve ne ölçüde karşılayabileceğidir.
Bütün bunlar bir tarafa bırakılıp,
Syriza’nın, yani “Radikal Sol Parti”nin solculuğundan, “radikal sol” oluşundan yola çıkarak teoriler yapmanın ya da
Syriza “güzellemeleri” döktürmenin fazlaca bir önemi yoktur. Türkiye solu açısından bütün bunların, “güzellemeler”in, Gezi Direnişi’yle kurulan benzeşimlerin mutlaka ki bir “prim” yapıcı yanı olacaktır ve olmaktadır. Ama hiç kimsenin çıkıp da “radikal sol” denilen bu yeni “sol”culuğun nemenem bir şey olduğunu anlamaya çalışmadığı da açıktır.
Yukarda ifade ettiğimiz gibi,
Syriza’nın zaferi, ÖDP’den SİP-TKP parçalarına kadar her kesimde bir yansısını bulmuştur. Ama hiç birisi
Syriza’nın zaferinden önce “sol medya”ya servis edilen Žižek “güzellemesi”ni anımsatmak bile istememektedir. Oysa bu “güzelleme”, bugün KKE’ye “ahde vefa” gösterisi yapan Kemal Okuyan’ın “sol haber portalı”nda şöyle verilmiştir:
“Žižek: Dinci köktenciliği liberalizm yaratıyor, ancak laik sol yenebilir.
Sloven düşünür Slavoj Žižek, New Statesman’de yayımlanan makalesinde Paris katliamının ardından dincilikle liberalizmin ilişkisini yazdı: ‘Liberal demokrasiyi eleştirmekten kaçınanlar, dinci köktencilik konusunda susmalı.’” (Sol haber portalı, 12 Ocak 2015, 10:40)
10 Ocak günü
New Statesman’da yayınlanan Žižek’in bu makalesinde şunlar yazar:
“Köktencilik (fundamentalism), liberalizmin kusurlarına karşı bir tepkidir – elbette sahte, yanıltıcı bir tepkidir – ve bu yüzden liberalizm tarafından her defasında yeniden üretilir. Kendi kendine bırakıldığında liberalizm yavaş yavaş kendi mezarını kazar – onun temel değerlerini kurtarabilecek olan tek şey yeni bir Sol’dur (renewed Left). Bu temel mirasın ayakta kalabilmesi için liberalizm, radikal solun (radical Left) kardeşçe desteğine muhtaç. Köktenciliği yenmenin, ayaklarını bastığı zemini ortadan kaldırmanın tek yolu bu.”
İşte Žižek’in “radikal sol” dediği şey, “yenilenmiş sol” dediği şey,
Syriza’nın kendisinden başkası değildir.
Bugün KKE’ye “ahde vefa” eyleyenler, daha dün, “radikal sol”a “güzelleme” yapan makaleyi “laik sol” diyerek manşetlere çıkarmışlardır. Şüphesiz oportünist oportünisttir. Bu özelliği varolduğu sürece, bir şeyleri çarpıtmaya, değiştirmeye devam edecektir. Bu nedenle yaptıkları “küçük” başlık düzeltmesi (“radikal sol” yerine “laik sol” diyerek) “olağan” görülmelidir. Ama yine de kendi insanlarına karşı “küçük” bir özür borçları olduğu da kesindir. (Pek de umurlarında olmasa da.)
Öte yandan Ufuk Uras zamanında tümüyle neo-liberal sol haline dönüşmüş olan ÖDP’nin bugün
Syriza “güzellemesi” yaparken, Žižek’in “sol-liberalizm ittifakı” teorisyenliğine de çok ihtiyacı olacaktır.
Belki Yunanistan gibi ortodoks hıristiyanlığın egemen olduğu bir ülkede Žižek’in “radikal islamcılara karşı sol-liberal ittifak” projesi sadece güzel bir düşünce olarak kalabilirse de, “nüfusunun %99’u”nun müslüman olduğu ve islamcı bir iktidarın bulunduğu ülkemizde nelere yol açabileceğini tüm solun oturup düşünmesi gerekir.
Son olarak “küçük” bir anımsatma daha yapalım:
25 Ocak 2015 seçimlerinde kayıtlı 9.911. 495 seçmenin 6.330.786’sı, yani %63,87’si oy kullanmıştır. Bir önceki seçime göre katılım oranı %1,4 artmıştır.
25 Ocak 2015 Seçim Sonuçları
|
|
Aldığı Oy
|
Oy Oranı
|
2012’ye göre |
Milletvekili
Sayısı |
Radikal Sol Koalisyon (SYRIZA)
|
2,246,064
|
36,34
|
+9,45
|
149
|
Yeni Demokrasi Partisi (ND)
|
1,718,815
|
27,81
|
-1,85
|
76
|
Altın Şafak (XA)
|
388,447
|
6,28
|
-0,64
|
17
|
Nehir (Potami)
|
373,868
|
6,05
|
Yeni
|
17
|
Communist Party of Greece (KKE)
|
338,138
|
5,47
|
+0,97
|
15
|
Bağımsız Yunanlar (ANEL)
|
293,371
|
4,75
|
-2,76
|
13
|
Pan-Helenik Sosyalist Hareket-Demokratik İşbirliği (PASOK-DP)
|
289,482
|
4,68
|
-7,60
|
13
|
Demokratik Sosyalist Hareket (KIDISO)
|
152,230
|
2,46
|
Yeni
|
–
|
Merkez Birliği (EK)
|
110,826
|
1,79
|
+1,50
|
–
|
Teleia (Apostolos Gkletsos)
|
109,483
|
1,77
|
Yeni
|
–
|
Halkçi Ortodoks Yeniden Yükseliş (LAOS)
|
63,692
|
1,03
|
-0,55
|
–
|
Yunan Anti-Kapitalist Sol Cephe (ANTARSYA-MARS)
|
39,455
|
0,64
|
+0,32
|
–
|
Yeşiller-Demokratik Sol Parti (Prasinoi-DIMAR)
|
30,074
|
0,49
|
-5,76
|
–
|
Marksist–Leninist Yunanistan KP (KKE/M-L)
|
8,033
|
0,13
|
+0,01
|
–
|
Ulusal Demokratik Reform Partisi (EDEM)
|
7,608
|
0,12
|
Yeni
|
–
|
Yunan Halkının Demokratik Kurtuluşu (ELLADA)
|
4,789
|
0,08
|
Yeni
|
–
|
Devrimci İşçi Partisi (EEK)
|
2,441
|
0,04
|
Yeni
|
–
|
Yunanistan Enternasyonalist Komünist Örgüt (OKDE)
|
2,206
|
0,04
|
Yeni
|
–
|
Bağımsızlar
|
1,414
|
0,02
|
+0,02
|
–
|
Seçim haritasında görüleceği gibi, Yeni Demokrasi Partisi, 2012 seçimlerinde olduğu gibi, belli oranda oy kaybetmiş olsa da, kırsal bölgelerdeki gücünü büyük oranda korumuştur. 6 Mayıs 2012 seçimlerine ilişkin yaptığımız değerlendirmede (
Kurtuluş Cephesi, Sayı: 127, Mayıs-Haziran 2012) , bu durumun,
Yunan köylüsü tarafından “Yunanistan Krizi”ni daha çok “kentlerin ve kentlilerin sorunu” olarak görülmesinin bir sonucu olduğunu belirtmiştik. Bu durum bu seçimlerde de değişmemiştir. Bu olgunun da gelecekteki siyasal gelişmelerde etkin bir unsur olduğu gözönüne alınmalıdır.
Dipnotlar
[1*] Kemal Okuyan, “Komşuda pişer kime düşer?”, Sol haber portalı, 27 Ocak 2015.
[2*] agy