Yıllar ve yıllar önce, bugünkü gençliğin daha yeni emeklemeye başladığı günlerde, 1983'lerde Cumhuriyet gazetesinde bir "yıldız" doğuyordu. Adı sanı o güne kadar fazla bilinmeyen bu "yıldız", "tüketici hakları savunucusu" olarak Cumhuriyet'te yazmaya başladığı andan itibaren "ünlendi".
Sonra "yıldız"ı daha da parlayan bu "tüketici hakları savunucusu", yüksek transfer ücreti karşılığında gazetesini değiştirdi. Artık "Abdi İpekçi'nin" gazetesinde Aydın Doğan'ın hizmetindeydi. Ama olsundu, o yeni gazetesi sayesinde daha geniş kitlelere ulaşabilecekti ve daha fazla "tüketici"nin hakkını savunabilecekti.
12 Eylül askeri yönetiminin terörünün alabildiğine sürdüğü, aylar süren işkencelerin yapıldığı ve insanların idam edildiği bir dönemde, ülkedeki ilk "sivil insiyatif"in başlatıcısı olan bu "tüketici hakları savunucusu" Meral Tamer'den başkası değildi.
Yeni gazetesinde "tüketici şikayetlerini", "sizi gazetemde teşhir ederim" diyerek tehditle halleden ve bu tehdit yoluyla "tüketici hakları"nın "yılmaz savunucusu" haline gelen Meral Tamer'in ünü ve geliri sürekli arttı. Her zaman gazeteye yazı konusu olabilecek bir "tüketici hakkı" buldu ve yazdı. Tüm şirketler ve şirket yöneticilerinin "korkulu rüyası", tüccar ve esnafın "tüketici"ye kötü davranışlarına "göz yummayan" bu "sivil insiyatif" başlatıcısı Meral Tamer, giderek ününü uluslararasılaştırdı. Artık ülkede faaliyet yürüten ve yürütecek olan her uluslararası şirket onun kapısını aşındırmaya, telefonlarını çaldırmaya ve ondan randevu alabilmek için araya "adam" koymaya bile başlamıştı. Onun adının geçtiği yerlerde "üreticiler ve satıcılar" hizmette kusur eyleyemezlerdi. İtibarının zirvesine ulaştı.
Bir süre sonra "tüketici hakları"ndan "tüketici hizmetleri"ne doğru büyük bir salto atan Meral Tamer, artık "küçük insanlar"ın "daha iyi hizmet" alması için savaşan bir "savaşçı"ydı.
Muslukçudan televizyon tamircisine, tüpçüden ekmekçiye kadar "tüketici hakları"nı hiçe sayanlara karşı savaşıyordu. O, "yılmaz tüketici hakları savaşçısı" olarak kendisini "aşan" biri olduğu için, ithalatın tümüyle serbest bırakılmasıyla konu sıkıntısı çekmeye başladığında "trafik canavarı"na karşı savaşa girdi. Marmara Depremi sonrasında en hızlı "müteahhit avcısı" oldu. Bu uğurda ceza bile aldı. Gazetedaşı Ece Temelkuran Porto Allegro'ya giderken, o Davos zirvesinde "tüketici hakları"nı savunuyordu. Davos'ta ülkeye yatırım yapmayı düşünen uluslararası şirket yöneticilerine "tüketici hakları dersleri" verirken, yerli işbirlikçilerinin uluslararası yatırımlarının en hararetli destekçisi oldu. Ne de olsa, yerli işbirlikçiler onun "tüketici hakları" kamçısıyla eğitilmişlerdi, artık dünyanın hiç bir yerinde "hak" yiyemezlerdi. Onlara yardım etmeyip de kime edecekti?
Rusya'da mağaza açan ünlü Beymen'in sahibi ve "sivil toplum hareketi"nin "savaşçısı" Cem Boyner'in şu sözlerine, büyük bir iş yapmış olmanın verdiği "iç huzur"la köşesinde yer veriyordu: "Rusya mağazamızı açarken bütün personeli Ruslardan seçtik. Ancak onları müşteriye çok özel servis vermek üzere eğitmemiz çok zor oldu. Mesela ayakkabı reyonundaki personel, 'Şimdi ben müşteriye ayakkabı giydirirken yere mi eğileceğim' diye soruyor. Tabii eğileceksin, ayakkabı başka türlü giydirilmez ki... Açılışta onlara örnek olsun diye ben de Rus müşterilerimizin önünde yerlere eğileceğim..."[1*] Böylece Meral Tamer'in "tüketici hakları"yla başlayan, "daha iyi hizmet"i esas alan "tüketici hizmetleri" ile süren "sivil insiyatif"i, "hizmetçi-uşak" zihniyetiyle inkişaf etmiş ve nihayetinde "daha iyi hizmet daha iyi hizmetçi ile mümkündür"e ulaşmıştır. Bu amaca boyun eğmeyenlere boyun eğdirilecektir.
12 Eylül'ün işkence ve idamları sürerken "tüketici hakları"yla ünlenen Meral Tamer, her zaman "siyaset dışı" (apolitik) birisi olmamıştır. Onun inancına göre, "tüketici hakları"na saygısı olmayan birisinin "insan haklarına" saygısı hiç olamazdı. Tıpkı hayvanları sevmeyenlerin insanları sevemeyeceği tekerlemesi gibi. O ve onu izleyenler ne yaptılarsa "tüketici insan" için yaptılar. Bu amaçla politikaya da bulaştılar, politika da yaptılar. Tıpkı "kariyer de yaparım, çocuk da yaparım" diyen reklam filminde olduğu gibi.
"Türkiye'nin AB'ye entegrasyon sürecindeki donanımlı eleman açığının kapanmasına yardımcı olmak üzere Boğaziçi Üniversitesi'nde Avrupa Çalışmaları Master Programı"nın tanıtımını yaparken şöyle yazıyordu: "Programa katılanlar AB kurumları, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi uluslararası kurumların yanı sıra, özel sektör firmaları, medya, tanıtım, danışmanlık, araştırma ve düşünce üretimi şirketleri, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerde Avrupa bağlantılı üst düzey kariyerler için gerekli donanımı kazanabilecekler."[2*] Böylece "sivil toplum örgütleri"nin "Avrupa bağlantılı üst düzey kariyer" olanakları sunduğunu ilan etti. Bundan sonra "kariyer planlaması" yapacak olan her kişi, kolayca planlama listesine "sivil toplum örgütleri"ni ekleyebilirdi. Böylece "sivil toplum kuruluşları" (STK) "üst düzey kariyer" olanakları sunan işyerleri haline geldi.
Sonra Bülent Ecevit'in DSP'sine yönelik "toplum mühendisliği"nden sonra sıra Deniz Baykal ve CHP'ye gelince, "tüketici hakları" savunucusu Meral Tamer de, Doğan "medya holding"in bir mensubu olarak, işbaşı yaptı. Ne de olsa "siyaset", "halka hizmet" demekti, "halka hizmet"in olduğu yerde "tüketici"ler vardı ve "tüketiciler"in olduğu yerde o da olmalıydı. Kambersiz düğün olamazdı..
Böylece "siyaset tüketicileri" için "siyaset"e el attı.
Önce, "Sol öldü ve yeniden doğmayacak" fetvasını verdi. (19 Ocak 2005) Sonra köşesini Prof. Dr. İlhan Tekeli'ye açtı. Prof. Dr. İlhan Tekeli'nin, tüm geçmiş "sol" kariyerine meydan okurcasına, "iktidar olmayı hedeflemeyen sol parti" için, "TÜSES, SODEV, SDD ve TESAV gibi sosyal demokrat sivil toplum kuruluşları"nın katılımıyla "sivil insiyatif" başlattığını, "siyaset tüketicileri", Meral Tamer sayesinde öğrendiler. Artık siyaset, "son dönemde etkinlikleri artan STK'ların içinde yer aldıkları" örgütlenmelere dönüşecekti.
Ve bugüne gelindi.
22 Temmuzda Meral Tamer, "STK'ları tartışmaya var mısınız?" başlıklı köşe yazısıyla yeni bir evreye girdi. Yazısında, "üye aidatlarıyla ayakta duran ve halkın taleplerini seslendiren STK'ların yerini, parayı verenin düdüğünü çalan STK'lar"ın aldığından şikayet ediyordu. Bu yeni evreye girerken Meral Tamer "özgeçmişini" şöyle özetliyordu: "Yıl 1983: Türkiye'de tüketici haklarının korunması hareketini, Cumhuriyet'te başlatıyoruz. Bir kaç ay sonra da, o dönemde tek kanal olan TRT'de tüketicinin bilinçlenmesi ve haklarına sahip çıkması için programlar hazırlamaya başlıyorum.
Yıl 1990: Tüketici artık kalitesiz malın 'kader' olmadığını kavramış, bilinçlenmiş; arkasında Cumhuriyet gibi o dönemde 135 bin tirajlı ve çok prestijli bir desteğin de verdiği güvenle, hakkını aramakta kararlı hale gelmiş. Cumhuriyet'te 7 kişilik ekonomi servisimizin bulunduğu odamız, artık haklarını arayan tüketicilerin taleplerine dar geliyor. Ve sorunları birlikte çözmeye çalıştığımız sevgili Ayşe Akman, Cumhuriyet okuru tüketicilerle birlikte Türkiye'nin ilk tüketici derneği TÜKODER'i kurarak Kadıköy'e taşınıyor.
Ben, 7 yıllık çabamın meyvesi olan bu derneğe, başlangıçta üye bile olmuyorum. Çünkü bana, 'Gazeteci, her kesime belli bir mesafede durmalı' diye öğretilmiş!
1-2 yıl sonra TÜKODER'e üye oldum tabii. Hatta başka dernek ve vakıflara da: Alman Liseliler Derneği, Tarih Vakfı, Teknoloji Yönetimi Derneği, Bilim Merkezi Vakfı, Spor Yazarları Derneği, ENKA Spor...
Yıl 1993: Artık ben 'Cüzdanınızda kaç derneğin üyelik kartı var?' diye, okurlarımı dernek üyeliğine teşvik edecek yazılar yazar olmuşum. 8 milyon nüfuslu İsveç'te 50 milyon civarında dernek üyelik kartı bulunduğuna işaret edip, 'Her İsveçlinin cebinde 6-7 tane dernek kartı var' türünden hatırlatmalar yapıyorum. Amerika'da üye sayıları 4-5 milyonu bulan ve salt üye aidatlarıyla ayakta duran güçlü tüketici örgütleri sayesinde Amerikalı tüketicinin kral olduğunu yazıyorum."[3*] Ama o, şimdi "düş kırıklığı" yaşıyordur. Kendi deyişiyle, Haziran 2005'de "gazetesinin" başlattığı "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasıyla, "kamuoyunda saygın bilinen bazı STK'ların, aslında gönüllülükle hiç alakalarının olmadığını ve tamamen bir şirket gibi çalıştıklarını" "öğrenmiş"tir. Bu "düş kırıklığıyla" STK'ları tartışmaya açmıştır.
O, Davos'ta olduğundan tanışamadığı, Ece Temelkuran'ın Porto Allegra toplantıları sayesinde tanıştığı "aktivistler" sayesinde, "STK'lar kolonyal dönemin misyonerleri gibi kullanılıyorlar artık. ABD nereye gidecekse, önceden STK'lar gidiyor. Ne kadar çok STK görürseniz o kadar emin olabilirsiniz ki, bir felaket yaklaşıyor. Çokuluslu şirketler gelmeden STK'lar gelip araziyi işgal ediyorlar" "gerçeği"yle yüzyüze gelmiştir.
Diyor ki: "Çoğu STK; parayı verenin düdüğünün çalındığı, toplumsal sorumluluk projesi görüntüsü altında şirket reklamının yapıldığı etkinliklere imza atar hale geldi.
Bilmem farkında mısınız? Artık STK yöneticiliği diye bir meslek var. Yöneticiyseniz kazancınız ayda 4-5 milyardan başlıyor. Bazı danışmanlık şirketlerinin 3-5 aylık pahalı sertifika programlarına katılarak STK yöneticisi olabilmek mümkün."[4*] Artık Meral Tamer de "uyanmış"tır. STK'ların paralarının şirketlerden geldiğini, şirketlerin "imaj"larını düzeltmenin birer aracı olduğunu vs. nihayet "anlamış" görünmektedir.
Şüphesiz bir küçük-burjuva "soltrak" aydınının yıllar sonra bazı "gerçekleri" görmüş olması da bir şeydir.
Yıllarca "Amerika'da tüketici kral" diye yazılar yazan, Beymen gibi "tüketici haklarına saygılı" şirketlerin "imaj maker"lığını "gönüllü" olarak yerine getiren (ama yine de kursağında hiç şirket parası olmadığını yemin ederek söyleyebilir) bir kişinin, yıllar sonra "gerçekler"i gördüğünde ondan beklenen, üyesi olduğu "dernek ve vakıflar"ın gerçeklerini yazmasıdır. Üstelik isim ve adres vererek. Ancak bu "gerçekler"i yazmaya, 12 Eylül askeri cuntasının "tek kanal olan TRT"nin kapısını kendisine neden açtığını açıklamakla başlamalı, "temiz vakıflar"ın neden "temiz" olmadıklarını da anlatmalıdır. Tabii üyesi olduğu ENKA Spor' un ENKA şirketiyle ve onun reklamıyla hiçbir ilişkisi olmadığını da. Aksi halde, "STK gerçekleri" üzerine köşesinde tüm yazdıkları ve yazdırtılanların, "profesyonelleşmiş STK'lar" içinde eski itibarını yitirmesinin yarattığı "düş kırıklığı"ndan ve itibarını yeniden kazanma çabasından başka bir anlamı olmayacaktır.
[1*] Meral Tamer, "Cem Boyner bugün, Rusların önünde yerlere eğilecek!", Milliyet, 2 Aralık 2004. [2*] Meral Tamer, "AB için, lokomotif insan gücü", Milliyet, 13 Mayıs 2003. [3*] Meral Tamer, "STK'ları tartışmaya var mısınız?-I", Milliyet, 22 Temmuz 2005. [4*] Meral Tamer, "STK'ları tartışmaya var mısınız?-II", Milliyet, 23 Temmuz 2005.