Herkesin bildiği gibi, 12 Eylül askeri darbesinden sonra ülkemiz solunda ortaya çıkan en temel olgulardan birisi, 1980 öncesinde devrimci mücadelede yer almış pekçok unsurun devrim saflarını terk etmeleri ve mevcut düzenle bütünleşmeleridir. Bu bütünleşmenin en tipik görünümü, eski ”solcular” kitlesinin oligarşik yönetimin her alanında kendilerine bir yer bulmaları ve ”aşkın ve biranın” çevresinde toplaşmalarıdır.
İşte bu ”aşkın ve biranın” çevresinde toplaşanlar ÖD Partisi'nin kuruluşuyla birlikte, çürümüşlüklerini ve yozlaşmışlıklarını açıkça ortaya koyar olmuşlardır. Ancak gerek kitlelerden tecrit olmuşlukları, gerekse yeni yetişen devrimci kuşak üzerinde etkilerinin azalmasına paralel olarak, bu konumlarını gözlerden uzak tutmak amacıyla yeni girişimlerde bulunmak zorunda kalmışlardır. Daha düne kadar, içki sofralarında kendilerinin ne denli ”kahraman” olduklarını biteviye anlatan, günlük yaşamlarında karşılaştıkları her kişiyi dolandırarak para kazanan bu kişilerin bu yeni girişimleri kendilerini ”yeniden kahraman” haline getirecek yollar bulmak olmuştur.
Bu konuda somut örnek, geçen yılın son aylarında Seattle'da Dünya Bankası ve IMF toplantılarını protesto eylemleriyle başlayan ve bu yılın Nisan ayında Washington eylemlerinin yaratmış olduğu etkiyi, ülkemiz somutunda kendi çürümüşlüklerini ve yozlaşmışlıklarını gizlemek amacıyla kullanmaya kalkışmalarıdır.
İlkin 1 Mayıs günü Seattle ve Washington eylemlerinin sloganlarıyla kamuoyunun karşısına çıkan bu çürümüş ve yozlaşmış bireyler fazlaca ilgi görmemişlerse de, yeni girişimlerden de uzak kalmamışlardır. Ve IMF'nin 26 Eylül 2000 tarihinde Prag'da yapacağı toplantıya yönelik protesto eylemi hazırlıkları bu kişiler için yeni bir ”umut” olmuştur.
Milliyet gazetesinin birinci sayfada manşetten haber haline getirdiği bu yeni ”umut” kapısı, 12 Eylül devrim kaçkınlarını ”IMF gerillası” haline getirecek kadar büyük olmuştur.
Milliyet gazetesinin sözleriyle ”içlerinde vergi rekortmeni”nin de bulunduğu 24 kişilik ”sivil protesto timi” ”IMF gerillası” olarak kamuoyunun karşısına çıkmıştır. Haber şöyle devam etmektedir: ”Devlet memurundan öğrencisine, işsizinden emeklisine kadar 24 kişiden oluşan sivil heyet, Prag'da küreselleşme karşıtı eylem yapacak olan 15 bin protestocu arasında Türkiye'yi temsil edecek.
MAI (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) Karşıtı Çalışma Grubu Sözcüsü Gaye Yılmaz'ın organizasyonunda DİSK, KESK, TMMOB, Türk Tabibler Birliği ve İstanbul Tabib Odası, Güney Marmara Doğal ve Kültürel Çevreyi Koruma Derneği, Jeoloji Mühendisleri Odası, Özgürlük ve Demokrasi Partisi, Elektrik Mühendisleri Odası, Toplumsal Ekoloji Derneği, Makina Mühendisleri Odası temsilcileri 24 Eylül'de Prag'da olacak. Heyet, 26 Eylül'de yapılacak toplu gösteriye katılacak.
Resmi Heyet Prag'da devlet tarafından ödenen yol ve konaklama giderleri ile geceliği 200 doları bulan beş yıldızlı otellerde kalırken, en küçüğü 21 yaşında, en büyüğü de 67 yaşında olan sivil heyet 6 dolara ponsiyon türü yerlerde geceleyecek.
İlginç bir yapısı olan grup üyelerinden biri 1998 yılı İstanbul vergi rekortmeni Selim Yılmaz. Yılmaz, yüksek vergi veren avukatlar arasında ilk 20 içinde olduğu için Şişli Vergi Dairesi'nden teşekkür yazısı almış. 25 kişiden oluşan sivil heyette 13 erkek, 11 bayan bulunuyor. Yaş ortalaması 40 olan grup üyeleri kendilerini '1978 kuşağı' olarak tanımlıyor. 23 Eylül günü Ankara, İstanbul ve İzmir'den yola çıkacak grup Türkçe ve İngilizce olarak taşıyacağı pankartları Prag'da hazırlayacak.” ”Prag 2000 İnsiyatifi” gibi şatafatlı ve ÖDPvari isimlerle toplaşan ve 15.000'den daha fazla kişinin katılacağı varsayılan Prag eylemlerinde, tıpkı bir zamanların 1 Mayıslarında olduğu gibi ”temsili gerilla” olarak şova giden grup, gazete manşetlerine göre, ”6 dolarlık” pansiyonlarda kalarak ”IMF gerillası” olmanın gereğini de yerine getirmektedirler. Kendi yaptıkları çağrıda ise şöyle demektedirler: ”17 Nisan'da İstanbul Emek Platformu ve öğrenciler, Gümüşsuyu-Dolmabahçe hattında anti-emperyalist geleneği yaşattılar. 1 Mayıs 2000 ise Türkiye'de olduğu gibi bütün dünyada küresel saldırıya karşı küresel direniş benzeri sloganlarla kutlandı. Bir çok ülkede artık unutulmaya yüz tutmuş bu mücadele günü, yeniden enternasyonalist bir ruhla hatırlandı. ..
26 29 Eylül tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'ta IMF ve Dünya Bankası'nın yıllık toplantıları yapılacak. Borç batağına soktukları ülkelere, küreselleşme politikalarını dayatan bu iki örgütün toplantısına katılanlara, emekçiler, çevreciler, çiftçiler, işsizler, öğrenciler; insan, kadın, tüketici, yurttaş hakları savunucuları; meslek, kültür, sosyal dayanışma örgütleri temsilcileri kolay lokma olmadıklarını göstermeye hazırlanıyorlar. 18 Haziran (J18), 30 Kasım (N30), 16 Nisan'a (A16) benzer biçimde bu uluslararası etkinlik günü S26 (September 26) ile simgeleniyor. Eylem gününün temel sloganı ise “Küresel Adalet için Birlik”. Prag' ta 26 Eylül öncesinden başlayarak, Direniş Sanatları Festivali, Belgesel Video Festivali, çeşitli konferanslar ve alternatif zirve toplantısı yapılacak ve 26 Eylül ve sonrasında ise mitingler gerçekleştirilecek. İşte bu tarihi günlerde, IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarına en fazla maruz kalan ülkelerden birisinde yaşayanlar olarak;
1. Bizler de Prag'ta olmayı düşünüyoruz. Çalışma Grubumuz, 23-30 Eylül tarihleri arasını kapsayacak bir organizasyon planlamaktadır. Otobüs tutarak gidilecek ve oradaki inisiyatife uyularak etkinliklere katılınacaktır. Bu etkinliğin vize vb masraflar da dahil olmak üzere kişi başına tahmini bütçesi 500 USD olarak hesaplanmıştır.
2. Bu etkinliğin olası ek masraflarını karşılamaya destek olmak üzere kurumlardan 200 USD katkı talep etmekteyiz.” Görüldüğü gibi, ”anti-emperyalist gelenek” yaşatılırken, ”unutulmaya yüz tutmuş mücadele günü” olan 1 Mayıs, onların sayesinde yeniden dirilmiştir! Ve onlar, bu gelenekten güç alarak 500 dolarlık yol vb. masrafı ile 200 dolarlık ”katkı payı” vererek 24 kişiyle ”IMF gerillası” olmak için hazırlanmışlardır. (Hesaplamada kolaylık olması açısından söyleyelim ki, ”IMF gerillası” olabilmek için 700 dolar, yani 469 milyon TL. ödemek gerekmektedir. Çalışanların ortalama aylık gelirinin 120-150 milyon lira olduğu bir ülkede öyle ”gerilla” olmak pek kolay görülmemelidir. Bu sadece yol ve talep edilen ”katkı payı”nın ederidir. Elbette ”vergi rekortmenli” bir grubun Prag'taki alış-verişleri için gerekli cep harçlığı bunun dışındadır.)
”Oradaki insiyatife uyularak etkinliklere katılacak” olan ”IMF gerillaları”, ”oradaki insiyatif” adını verdikleri kesimlere tabi olacaklarını söylerken, ”oradaki insiyatif”in ne olduğunu açıklama gereği bile duymamışlardır.
”Oradaki insiyatif”, tüm protesto eylemlerinin ”barışçıl” nitelikte olmasını isteyen Batı-Avrupa'nın ”sivil toplum örgütleri”dir. Bunlar, Prag öncesinde yayınladıkları bildirilerde şöyle demektedirler: ”Daha önce olduğu gibi bugün de, otoriter olmayan, tabansal demokratik örgütlenme yöntemlerini kullanan, kapitalist sistemin sosyal, politik ve ekonomik kurumlarından bağımsız olarak savaşan ve bu sistemi öz eylemleriyle doğrudan değiştirmeye çalışan taban gruplarının, merkezi olmayan ve gayrı-resmi örgüsü şeklinde, hiyerarşik olmayan bir yapı içerisinde örgütlenecek. Her olay ya da eylem, düzenleyicisi grubun özerk örgütlemesi olurken, yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde değişik hareket ve grupların koalisyonları kurulabilir. Yerel düzeyde yararlı olabilecek bir strateji, çeşitli grupların değişik eylemlerine bir alt yapı olarak, bir karnaval havası ve şenlik duygusunu oluşturmakta işbirliği yapmalarıdır.” (abç) Aynı kesimlerin ”akla gelen eylem örnekleri: Grevler, gösteriler, kitlesel bisikletli yürüyüşler, karnavallar, sokak partileri, sokaklar, devlet arazileri ya da ofis binalarını ticari olmayan ve başka anlamlı amaçlarla geri kazanmak, yürüyüşler, müzik, dans, söylevler, bildiri dağıtımı, afiş asımı, topluluklar denetiminde olan gazetelerin dağıtımı, sokak tiyatroları, bahçe inşası, ücretsiz yiyecek dağıtımı, yalancı ticaret fuarları, büyük bankaların önünde faizsiz borç verme” vs. olmaktadır.
İçlerinde ”vergi rekortmeni avukat”ın da bulunduğu, halkın gerillası olmak yerine ”IMF gerillası” olmayı yeğleyen ve kendilerini ne idiğü belirsiz ”78'liler kuşağı” diye tanımlayan 24 ”temsili gerilla”nın Prag günlerinin nasıl geçtiğini, nasıl ”kahramanlıklar” gösterdiklerini dönüşlerinde gazetelerde okumak olanaklı olacaktır. ”Otoriter olmayan, tabansal demokratik örgütlenme yöntemleri kullanan” bu ”IMF gerillaları”nın baştan tabi olacaklarını ilan ettikleri ”oradaki insiyatifler”le nasıl bir ”karnaval havası ve şenlik duygusu oluşturdukları” gazetelerde ve kendi yayınlarında ayrıntılı olarak ortaya konulduğunda, bu ”gerilla timinin” içinde yer alan ”vergi rekortmeni avukat”ın, ”büyük bankaların önünde” (örneğin İş Bankası, Akbank gibi) ”faizsiz borç verme” eylemi yapıp yapmayacağını öğreneceğiz.
Ama Prag günleri 26 Eylül'e ulaşmış ve tüm ”medya”nın ortak söylemiyle, ”beklenen çatışma” ortaya çıkmıştır.
26 Eylül öncesinde ve 26 Eylül günü Prag meydanında IMF ve Dünya Bankasına karşı yapılan protesto eylemlerinin çatışma görüntüleri ile ”IMF gerillaları”nın Milliyet gazetesinde çıkan fotoğrafları tam bir zıtlık oluşturmaktadır. İşte bu zıtlık, ülkemiz somutunda 12 Eylül döneklerinin ve yeni adlarıyla ”taban örgütleri” savunucularının, ”sivil toplum örgütleri” yandaşlarının nasıl bir yaşam içinde bulunduklarını sergilemektedir.
Elbette kendilerini ”IMF gerillası” olarak sunanlar ya da ”küreselleşmeye karşı küresel direniş” sloganını kendi konumlarıyla uyumlu bulanlar içinde bazı ”kendisiyle barışık” ve hatta zamanı gelince ”kendisiyle dalga geçmeyi bile beceren” iyiniyetli insanlar da bulunabilir. Ve bu iyiniyetli insanlar, gerek ”medya”nın kendilerini sunuş tarzından, gerekse içlerinden ”bazıları”nın kendilerini ”68 kuşağı” gibi yeni iş olanakları yaratacak bir ”78 kuşağı” olarak tanımlamasından ”rahatsızlık” da duyabilirler. Ancak bu tür ”serzenişler”, sadece küçük-burjuva aydınlarının kendi içindeki tabakalaşmasının dışavurumundan başka bir şey değildir.
Örneğin, MAI Karşıtı Çalışma Grubu adıyla ortaya çıkan ve sözcülüğünü Gaye Yılmaz'ın yaptığı grup, MAI'nin (Çok Taraflı Yatırım Anlaşması) ülkemiz sol yayınlarında sıkça yer alışında önemli bir ”katkıda” bulunmuşlardır. Ancak, MAI, GATT görüşmelerinin sürdürüldüğü bir döneme ilişkin bir anlaşma taslağından öte bir yere sahip değildir. GATT'ın yerini WTO'nun (Dünya Ticaret Örgütü) almasından itibaren, MAI gündemden kalkmış ve WTO görüşmelerinin organik bir parçası haline gelmiştir. Bu nedenden dolayı, artık ”MAI Karşıtlığı” WTO ”karşıtlığı” ile yer değiştirmiştir. Ve bilindiği gibi WTO, emperyalist ülkeler arasındaki entegrasyonun (bütünleşme) bir parçası olan IMF ve Dünya Bankası gibi sürekli ve resmi örgütlenmelerinin son halkasıdır. Bu bağlamda, ”MAI Karşıtı” olmak ve olmayı sürdürmek, emperyalist sistemin bütününe karşı değil, onun belli bir uygulamasına karşı olmaktan öte bir anlama sahip değildir. Bu da, sistemin ”olumsuz” yanlarına karşı mücadele ederek onu ”değiştirme”, ”düzeltme” anlayışıdır ve ”kapitalist modernizasyon” yanlısı bir tutumdur.
İşte bu ”kapitalist modernizasyon” yanlılığıdır ki, ”IMF gerillaları”nı, en az 469 milyon lirayla ”küreselleşmeye karşı küresel direniş” cisi haline getirebilmektedir.
Tüm bu gerçeklere rağmen, 1980 öncesinde devrimci mücadelenin şu ya da burasında yer almış bu küçük-burjuva aydınlarına haksızlık da etmek istemiyoruz. 12 Eylül sonrası dönemin moda sözcükleriyle söylersek, onların içinde bulundukları ”psikolojiyi” de anlamak gerekir.
Bireyselleşmenin el üstünde tutulduğu, kalıcı, çıkarsız ve sürekli insani ilişkilerin, para ilişkilerinin kalıcı ve sürekliliği ile yer değiştirdiği bir ilişki zinciri içinde bulunmaktadırlar. İçlerinde T. Özal'ın ”alışırsınız” dediklerine ”alışamayanlar” da bulunmaktadır. Ancak devrimci perspektiflerden kopmuş ve özenle bunlardan uzak duran bu bireyler, kaçınılmaz olarak bir o yana bir bu yana savrulmaktadırlar. Güncelleşen, güncelleştirilen her şeyin ve her konunun etrafında dolaşmaktadırlar. Bugünden yarına doğru giden, sistemli, planlı ve örgütlü bir mücadeleden kopuşları ve uzak duruşları, onları sosyal ve ”psikolojik” bir dizi sorunla yüzyüze getirmektedir. Psikologların ve psikiyatristlerin ”önerileri” gözönüne alındığında, boş oturmaktansa birşeyler yapmış olmak onlar için ”rahatlatıcı” olacaktır. İşte bu ”iç rahatlık”tır ki, onları açık bir ”IMF gerillası” haline getirmiştir. [*]
Dipnot
[*] ”IMF gerillası”, ”Che'nin gerillası”, ”kır gerillası”, ”şehir gerillası” gibi bir tanımlamadır. Gerilla sözcüğü, ”Türk-çeleştirilerek”, ilk dört harfinin Türkçedeki anlamıyla ”birşeyin gerisindeki, arkasındaki” anlamında kullanılmaktadır. ”IMF gerillaları”na, IMF'nin arkasında ”küresel direniş” yapan ve IMF'yi ”arkadan vuran” anlamı yük- lenmektedir. Neyin ne olduğundan habersiz Milliyet gazetesinin cahil muhabiri ve kendilerine yeni ”kahramanlıklar” arayan eski solcular, gerilla sözcüğünü bu anlamda kullanarak, ”78 kuşağı”na bu tanımlamayı yakış- tırmışlardır. Oysa herkesin bildiği gibi, gerilla, gerilla savaşını yürüten kişiye denilir ve askeri bir kavramdır. Gerilla, bu bağlamda, ya uğruna savaştığı amaçla, ya da düşmanına göre tanımlanır. Emperyalizme karşı savaşan gerilla, ”anti-emperyalist gerilla”dır. Aynı şekilde, gerilla kavramı, gerilla savaşını yürüten örgütlenmeyle birlikte de kullanılır: ”ELN gerillaları”, ”Tupamaros gerillaları” gibi. Bu açıdan alındığında (ki doğru tanımlama budur) ”IMF gerillaları”, IMF için çalışanlar ve IMF adına ”gerillacılık” yapanlar anlamına gelmektedir. Ve somut gerçek de, bu ”IMF gerillaları”nın, ülkemizde globalizmin en önemli savunucuları olduğudur. Bu nedenle, söz ile öz büyük bir uyum içinde bulunmaktadır.