"George Soros, Türkiye'ye desteğini 'resmi olarak' üç yıldır veriyor.
1979'da kurduğu, bugün 60 ülkede faal olan, Eylül 2001'den beri de İstanbul'da açılan ofisiyle Açık Toplum Enstitüsü, Türkiye'de 'Avrupa Birliği, eğitim, siyasi reform, medya, kadın hakları, sivil toplum örgütleri ve bölgesel farklılıklar' başlıkları altındaki projeleri destekliyor.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve AKP Diyarbakır Milletvekili Prof. Dr. Aziz Akgül'ün girişimiyle Temmuz 2003'te başlatılan 'Mikro Kredi Projesi'ne de ilk destek yine Soros ve Soros'un enstitüsünden gelmişti.
Pilot bölge seçilen Diyarbakır'da 'fakirin fakiri kadınlara', 'yaşayabilmeleri' için 100 milyon lirayla, 750 milyon lira arasında değişen miktarda kredi veren, onlara iş yapma olanağı sağlayan 'mikro kredi' uygulamasına Açık Toplum Enstitüsü 100 bin dolar katkıda bulunmuştu. Soros'un enstitüsünü 50 bin dolar ile Vakıfbank, 25 bin dolar ile Finansbank izlemişti. Aziz Akgül 10 bin dolar, Nevzat Yalçıntaş 10 bin dolar, Diyarbakırlı Selahattin Altındağ 10 bin dolar ve Ali İhsan Kaya 10 bin dolar vererek, havuz oluşturuldu." (Funda Özkan, Radikal, 9 Eylül 2004)
12,6 milyonun 2 doları yok!
Ekonominin iyiye gittiği söyleniyor ama ülke nüfusunun en yoksul yüzde 20'lik kesimindeki 12.6 milyon kişi, günlük ortalama 2 dolar olan yoksulluk sınırının da altında bir gelirle yaşıyor
Türkiye'de yaklaşık 12.6 milyon kişi yoksulluk sınırı olan 2 doların altında gelirle yaşıyor. Nüfusun en yoksul yüzde 20'lik diliminde yer alan 12 milyon 586 bin yurttaş günde 1.9 dolarla geçinmeye çalışıyor. Bu tutar, en varlıklı yüzde 20'lik kesimde ise 7.6 dolara ulaşıyor. Refah düzeyinde en yoksulla en zengin kesim arasında dört kat fark bulunuyor.
Uluslararası standartlarda günlük tüketim harcamaları için 1 dolar 'açlık', 2 dolar ise 'yoksulluk sınırı' kabul ediliyor. Buna göre, en yoksul kesimi oluşturan 12 milyon 586 bin 228 kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Ancak bulunan 1.9 dolarlık günlük harcama tutarı ortalamayı gösterdiği için, bu kesimde günlük tüketim harcamasının 1 doların, diğer deyişle açlık sınırının da altında kalan yurttaş sayısının da önemli boyutta olduğu tahmin ediliyor.
Ayrıca, 2002 yılında 1 milyon 520.5 bin lira olan ortalama dolar kurunun, 2003 yılında 1 milyon 491 bin liraya gerilemesi de günlük harcama tutarını dolar bazında daha yüksek gösterdi. (Radikal, 16 Eylül 2004)
Bu ülke, "Kaynanalar" dizisinin Kayserili Nöri ve Nöriye Kantar'larının ülkesidir.
Dün Eyüp Sultan'ın uğruna öldüğü söylenen, peygamberin "vaadedilmiş şehir" ilan ettiğine ilişkin hadisler okunan İstanbul'un fethinin yıl dönümlerinde islam adına, şeriat adına vurulan mehter davulları, bugün turizm adına, turistler için vurulmaktadır.
Dinin siyasete alet edildiği, semazenlerin şov malzemesi yapıldığı bu ülkede, dün, Uzanlar, yatlarıyla, lüks arabalarıyla, jeep'leriyle saltanat sürerken, bugün haraç-mezat satılan yatlarının, arabalarının, jeep'lerinin kim olduğu bilinmeyen yeni sahipleri saltanat sürmektedir.
Irak'taki "müslüman kardeşleri"nin üzerine tonlarca bomba atan uçakların topraklarından havalanmasına izin veren, bombalanmış şehirlerin inşaat ihalelerinden pay kapmak için Amerikan işgal güçleriyle anlaşmalar yapan müteahhitlerin ülkesinde, şirket çalışanlarının Irak direnişçileri tarafından rehin alınması ve kafalarının kesilmesi karşısında "müslümana bu yapılır mı" diye bağıran "müslümanlar" da vardır.
"Kariyer kadınları"nın otuz yaş bunalımına düştüğü, psikologların terapi yaptığı, psikiyatristlerin "talk-show"cu olduğu, üniversite mezunlarının lokanta açtığı, lokantacıların dershane sahibi olduğu, 900'lü seks hatları kurucusunun üniversite işlettiği, "dini bütün müslümanlar" için cami turları düzenlendiği, en hızlı kredi kartı "çekenlerin" en hızlı kredi kartı "mağduru" olduğu bir ülkedir burası.
Soros'un finanse ettiği ve AKP milletvekilinin icra ettiği "mikro kredi" ile "hayatları değişen" insanların ülkesinde, cezaevlerinde tutsak edilmiş insanların hayatları "hayata dönüş" operasyonlarıyla yok edilebilmiştir.
"Sistematik işkence yapılmadığı" AB raporlarıyla "kanıtlanan", meclisinden "zinasız demokratik" yasaları bir günde çıkartan, "15 yıldan önce" AB'ye üye olamayacağının ve 2013'e kadar AB fonlarından hiç bir para verilmeyeceğinin AB komiserince ilan edildiği bu ülkede, "ılımlı islamcı" parti tarafından "AB'ye beş kala" toplantıları düzenlenebilmiştir.
Bu ülke ki, iktisatçılar ekonomist, ekonomistler futbol yorumcusu, eski hakemin "Karar Anı" hakimi, hakimlerin mafyacı, mafyacılar MİT'ci, MİT'ciler işgüder, işgüderler müsteşar, müsteşarlar dolandırıcı, dolandırıcılar bakan olmuştur.
İşyerine gelen telefonları seksi ses tonuyla açmanın sekreterlik sanıldığı, sekreterlerin çay servisi yaptığı, "sıkmabaş"lıların türbanlı oldukları, tesettürün modasının çıktığı, makyajlı tesettürlülerin sokaklarda salınarak yürüdüğü, şeriatçıların "muhafazakar demokrat", "muhafazar demokratlar"ın "ılımlı islamcı" kesildikleri ülkedir burası.
Eski "sol cuntacı"ların TIR filosu sahibi olmasına, emekli generallerin holding yönetim kurulu üyesi yapılmasına, holding yönetim kurulu üyesi olamayanların futbol kulüpleri yöneticisi yapılmasına, ihracata yönelik sanayileşmenin savunucusu "kemalist"lerin yabancı mal ithalatçısı oluşuna, "medya"da işsiz kalan gazetecilerin "kemalist", "kemalist"lerin AB lobicisi haline dönüşmesine kimsenin şaşırmadığı bir ülkedir burası.
12 Eylül askeri cuntasının "karıştır-barıştır" adını verdiği pasifikasyon yöntemlerini "Kartallar Yüksekten Uçar" dizisiyle toplumsal ölçekte yaygınlaştıranların, "ihtilâlle hiçbir şeyin çözümlenemeyeceğini, herşeyin husuletle ve suhuletle halledilmesi" gerektiğini söyleyenlerin, bugün hızlı bir "kemalist", Sultan Galiyev teorisyeni olmalarına da kimse şaşırmamaktadır.
Çağrının altında 200 tane "sivil toplum kuruluşu"nun imzası olan mitinglere 400 kişinin katılmasına da, "%10 barajını aştık, hedefimiz birinci parti olmaktır" diyerek seçim çalışması yürüten ve seçimlerde %6'larda kalanlara da, %1 oy alamayanlarına da, "komünist" sıfatlı partinin 40 bin oyunu 80 bine çıkartarak, kendi kendini "seçimlerde oylarını en çok artıran parti" ilan etmesine de alışmıştır bu ülke.
Artık bu ülkede hiç bir şey insanları şaşırtmamaktadır. Borsa yükselecek denildiğinde düşmesine de, ekonominin iyileştiği söylendiğinde krize girmesine de, politikacıların yalanlarına da, şeriatçıların müslümanlığına da insanlar inanmamaktadırlar. Hangi parti hükümet olursa olsun yiyiciliğin, yolsuzluğun, rüşvetin ortadan kalkmayacağı, her yeni hükümetin ilk işinin kendi adamlarının gözünü doyurmak olduğu yaşanarak öğrenilmiştir.
Böyle bir ülkede "yaşamak istemeyenler" ise, "kurtuluş"u, ya AB'ye kapağı atarak ya da AB komiserlerinin denetimi altında, "demokratikleşen, gelişen, büyüyen, askeri darbe ve şeriat tehlikesinin ortadan kalktığı AB üyesi Türkiye"de aramaktadırlar.
"Bu ülke bunlara layık değildir" diyenlerin, bu ülkenin Soros'un parasına, IMF'nin çeyrek altınına ihtiyacı olmadığını düşünenlerin; "şehzade" düğünlerinin, hummer saltanatlarının "papatyalar" devrinin adi birer karikatürü olduğunu görenlerin; bu ülke insanının 1,9 dolarla yaşamaya mahkum edilemeyeceğine inananların, kısacası bu ülkenin yaşadıklarının bu ülkenin kaderi olmadığını bilen ve düşünen insanların bir şeyler yapma zamanı gelmiştir. Bunu yapmayanlar, yapmaktan kaçınanlar, yaşananların suç ortağı olacaklardır.
Bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüp bir şeyler yapılamayacağına inanlar ise, ellerine silah alıp dağlara çıkacakları günleri düşleyerek kendilerini oyalamamalıdırlar. Her kişinin, küçük ya da büyük yapabileceği bir şeyler vardır. Bildiğini anlatmak, okuduğunu okutmak, öğrendiğini öğretmek, düzenin tüm pisliklerini bıkmadan usanmadan anlatmak da onların görevidir. Bu ülkenin ve insanlarının kurtuluşu, bu ülkenin insanlarının elindedir.