Clausewitz’in çok bilinen tanımıyla, “savaş, hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayan bir şiddet hareketidir”.
Bu şiddet hareketi, yani fiziki güç kullanımı, değişik savaş araçlarıyla (genel anlamda silahlarla) yürütülür. Amaç, hasma (düşmana) kendi irademizi, kendi isteklerimizi bu şiddet (zor) araçlarını kullanarak kabul ettirmektir. Savaşın amacı bir kez belirlenince, artık her şey bu amaca ulaşmak için araçların, yani şiddet araçlarının kullanımı haline dönüşür. Savaş sanatının özü de, bu şiddet araçlarının, zor araçlarının, hangi koşullarda ve nasıl kullanılacağıdır.
Şiddet/zor araçları, değişik silahlardan ve bu silahlarla donatılmış insanlardan (askeri güçler) oluşur. Askeri güçler, silah teknolojisinin geldiği düzeye bağlı olarak biçimlenir ve bu teknolojiye uygun olarak hareket ederler.[1*]
Askeri güçlerin hareket tarzındaki farklılıklar da, değişik savaş biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açar.
Genel olarak savaş biçimleri üç başlık altında toplanır: Mevzi savaş, hareketli savaş (manevra savaşı) ve gerilla savaşı.
Mevzi savaş ve hareketli savaş, doğrudan düzenli ya da yarı-düzenli birlikler tarafından yürütülür. Bu nedenden dolayı bu iki savaş biçimine “nizami savaş” (düzenli savaş) adı verilir. Yani belirlenmiş bir örgütlenme tarzına, belli bir yapılanmaya ve yerleşime sahip silahlı güçlerle yürütülen savaş biçimleridir.
Bunların tersine, gerilla savaşı ise, sabit bir örgütsel yapılanışa ve savaş tarzına sahip olmayan “gayri nizami” (düzensiz savaş) savaş biçimidir.
Gerilla savaşı, amiyane deyimle, “vur-kaç” savaşıdır. Bu yönüyle tarihin değişik aşamalarında değişik kesimler, hatta soyguncu ve yağmacı çeteler tarafından uygulanmış bir yöntemdir.[2*] Ancak gerilla savaşının bir askeri savaş biçimi haline gelmesi ve askeri savaş stratejilerinin içinde yer alması yakın tarihte ortaya çıkmıştır. Mao Zedung, Çin devrimci savaşında, gerilla savaşını stratejik bir savaş biçimi olarak ele alarak, halk savaşı stratejisinin temel unsuru haline getirmiştir.
Bu tarihten itibaren, gerilla savaşı, devrimci savaşın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Gerilla savaşı, tanımında ifadesini bulduğu gibi, gayri nizami, yani düzenli bir yapıya ve düzenli bir savaşma tarzına sahip olmayan bir savaş biçimidir (Amerikan askeri literatüründe “asimetrik savaş” olarak tanımlanır). Bu nedenle, gerilla savaşında, temel hedefler ve amaçların ötesinde belli bir savaş tarzı yoktur. Gerilla savaşını biçimlendiren ana unsur, sadece savaşın sürdürüldüğü arazidir. Bu yönüyle gerilla savaşı, kır ve şehir gerillası olarak iki bölüme ayrılır.
Kır gerillası, kırsal alanlarda ve kırsal alanların yapısına uygun olarak faaliyet yürüten gayri nizami askeri güçlerden oluşur. Şehir gerillası ise, kentlerde faaliyet yürüten ve kentlerin özelliklerine göre biçimlenmiş askeri güçlerden oluşur.
Her iki durumda da, gerilla savaşı, savaşın stratejik amaçlarına ulaşmanın bir aracıdır. Bu nedenle gerilla savaşı, uzun süreli bir harekât niteliğine sahiptir. Böyle bir uzun süreli harekâtta, birincil olan, gerillanın kendi gücünü korumasıdır. Che’nin sözleriyle ifade edersek, “düşman güçlü ise ondan sakınılır, zayıf ise ona saldırılır”. Amaç, kendini korumak ve geliştirmek; düşman güçlerini küçük zaferlerle yıpratmak ve tüketmektir. Gerilla savaşının en önemli kuralı, her koşulda insan kaybı vermekten kaçınmaktır.
İkinci olarak, kesin başarı şansı olmayan hiçbir harekâta girişilmez. Gerilla savaşında başarı mutlak zorunludur.
Kır gerilla savaşı, açık bir savaştır. Şehir gerillası ise, kentlerin özelliğiyle biçimlenmiş gizli/örtük bir savaş tarzıdır. Çünkü kentler, hasım güçlerin ekonomik-politik-sosyal-kültürel ve askeri güçlerinin en güçlü ve örgütlü olduğu yerlerdir. Hasım gücün kentlerdeki denetimi (göreli olarak, kırlara göre) daha yoğundur. Bu koşullar içerisinde, başarılı bir eylem yapılabilmesi için, hızlı ve çabuk hareket etmek esastır. Gerilla, kentlerde faaliyetini gizli yürütmek zorundadır ve şehir gerilla savaşı açık savaş olarak yürütülemez.
Şehir gerilla savaşında, bir yerin işgali ya da baskın, istisnai koşullar içerisinde gerçekleştirilmesi gereken eylem biçimleridir. Bu tür eylemler ancak, amacın büyüklüğü ve de başka bir eylem biçimi ile gerçekleşemeyecek amaçların mevcudiyeti koşullarında gerekli olur.
“Şehir gerillası gizliliği yüzünden kitlelerden mahrumdur. Kırlardaki hareketli stratejik birlik zaman içinde gelişmek için, mekanda geri çekilebilir, çünkü kır gerilla savaşı, gerillalara hareketlilikle savaş için uygun alan seçme olanağı sağlayan bir yıpratma savaşıdır. Diğer taraftan şehir gerilla savaşı ise, sadece aynı operasyonları sürekli yineleyebilir. Gizli bir destek üssünden (apartman vb.) yola çıkarak, tekrar çıktığı noktaya geri dönerek, aynı hedeflere saldırır.
Güç toplamada bir etken olan zaman, kır gerilla hareketinde yavaş yavaş güçler dengesini değiştirmek ve sürekli olarak köylü kitlelerinin bölümler halinde katılımıyla bir halk ordusu oluşturmak için yararlanabilirken, şehir gerillası açısından aynı etkiye sahip değildir. Silahlı öncü ile kitleler arasında sürekli temas olmadığına göre, öncü müfrezenin bir halk ordusuna dönüşmesi şeklinde bir gelişme şehirlerde olmayacaktır. Bu demektir ki, şehir gerillası eylemi bir kitle mücadelesi değildir. Şehir öncüsü bu yüzden bir isyan odağı, yani devrimci kadroların politik-askeri öncüsü bir örgütü olması imkansızdır, uzatılmış savaş yoluyla bir ayaklanmaya doğru da gelişemez. Şehir gerilla hareketine katılım bireysel katılımdır; şehir gerilla hareketi yeni kadrolar gerektirir, kitleleri değil.”[3*](abç)
Gerilla savaşı, o andaki somut koşullarda beklenen amaca (siyasal amaç), yürütüldüğü alana ve gerilla güçlerinin seviyesine (insan ve teknik seviye) uygun olarak çeşitli eylem biçimlerini kapsar. Gerilla savaşı, düzensiz, yani gayri nizami savaş olduğundan, onun eylem biçimleri de
önceden belirlenmiş biçimler değildir. Bu açıdan gerilla savaşının eylem biçimlerini, Marighella’nın yaptığı gibi, belli bir sıralamaya bağlamak yanlıştır.
[4*]
Che, gerilla savaşının eylem biçimlerine ilişkin şunları yazar:
“Sabotaj eylemlerinin önemi çok büyüktür. Etkisi yüksek bir devrim aracı olan sabotaj, genellikle az etkili, önceden görülemeyen koşullar içinde yapıldığında suçsuz insanlar arasından çok kurban veren, devrime yararlı çok sayıda hayata kıyan terörist eylemlerden ayırdedilmelidir. Terörizm, zalimliğiyle, baskı yapmada etkililiğiyle tanınan, baskı güçlerinin önemli bir yöneticisini cezalandırmak için, yokedilmesinin yararlı olacağı biliniyorsa uygulanan bir yöntem olarak kabul edilmelidir. Fakat önemi az olan, ölümü daha sıkı bir baskıya neden olacak bir birey hiçbir zaman öldürülmemelidir.
Terörizmin değerlendirilmesinde çok tartışılan bir nokta vardır. Bazıları, polis baskısına sebep olmanın ya da şiddetlenmesine yolaçmanın kitlelerle tüm az ya da çok yasal –ya da yarı-gizli– bağları güçleştirdiğini, zamanı geldiğinde gerekli olacak eylemler için gruplaşmayı olanaksızlaştırdığını kabul ederler. Kendi başına bu doğrudur, fakat bir iç savaş süresince, belirli bir halk için, baskının zaten her türlü yasal eylemi ortadan kaldıracak kadar şiddetli olduğu durumlar da vardır. Bu durumda, silahla desteklenmedikçe kitle eylemi olanaksızdır. O halde uygulanacak yöntemlerin seçimine çok dikkat edilmesi, devrim için yararlanılabilecek elverişli koşulların incelenmesi gerekir. Koşullar ne olursa olsun, sabotaj iyi kullanıldığında, daima daha etkili bir silahtır. Sabotajdan, halkın bir kesimini felce uğratacak, başka deyişle, bir toplumun normal yaşayışını felce uğratmaksızın işsizlik yaratacak biçimde üretim araçlarını kullanılmaz duruma getirmekte yararlanılmamalıdır. Diğer kelimelerle, bir elektrik santralinin sabote edilmesi hem etkili hem yerindeyken, bir gazoz fabrikasını sabote etmek gülünçtür.”[5*]
Gerilla savaşına, özel olarak şehir gerilla savaşına ilişkin olarak temel yanlışlardan birisi de, savaşın askeri ve teknik boyutunun
ihmal edilmesi ya da askeri ve teknik boyutunun
abartılması olarak ortaya çıkar. Bu da şehir gerilla savaşının belli bir merkezi örgütlenmeye bağlı (ki Marighella, kendi anlayışı çerçevesinde buna “stratejik komutanlık” ya da “genel komutanlık” adını verir) yürütülmesi yerine, birkaç kişiden oluşan tekil ve bağımsız grupların eylemlerine indirgenmesidir.
Marighella’nın kendine özgü
şehir fokoculuğu teorisi bağlamında şöyle yazar:
“Görevlerini yerine getirebilmek için, şehir gerillaları küçük gruplar halinde örgütlenmelidir. ‘Ateş Grubu’ denen bir grup dört ya da beş kişiden fazla olmamalıdır. Diğer gruplardan ayrılmış olup bir ya da iki kişi tarafından yönetilen iki ateş grubu, birlikte, ‘ateş timi’ meydana getirir.
Ateş grubundaki yoldaşlar arasında mutlak bir güven bulunması lazımdır. En iyi atış yapabilen ve makineli tüfeği en iyi kullanabilen kişi harekâtın yöneticisi olur. Ateş grubu, şehir gerillası eylemlerini planlar, yürütür, silahları ele geçirip muhafaza eder, kendi taktikleri üzerinde çalışmalar yapar, işlediği hataları düzeltir.
Eğer stratejik komutanlık tarafından planlanmış görevler varsa, bunlar öncelik kazanır. Fakat ateş grubu daima kendi inisiyatifiyle hareket eder. Ateş gruplarının tam bir inisiyatifle hareket etmelerini sağlamak için, örgütte her türlü katılıktan kaçınmak gerekir. Geleneksel solun eski tip hiyerarşisi, bizim örgütümüzde asla olmamalıdır. Bu demektir ki, stratejik komutanlığın verdiği öncelik taşıyan görevler dışında, her bir ateş grubu, banka soymak, diktatörlüğün bir ajanını, gerici bir kimseyi veya bir Amerikan casusunu kaçırıp gerekirse cezalandırmak, propaganda ya da psikolojik savaşı yürütmek gibi işleri, genel komutanlığa danışmak gereğini duymadan kendi başına yapabilmelidir. Hiçbir ateş grubu, yukarıdan emir gelmesini bekleyerek boş durmamalıdır. Onun görevi eylem yapmaktır.”[6*]>
Askeri literatürde “şok grupları” olarak da adlandırılan bu “ateş grupları” teorisi, şehir gerillasını salt askeri ve teknik bir olaya indirger. Burada önemli olan “
silahlı eylem”dir. Silahlı eylem, kendi başına ve kendi kendine bir siyasal propaganda olarak kabul edilir. Kır fokoculuğunun teorisyeni olan R. Debray bunu şöyle ifade eder: “Silahlı propaganda, askeri eylemden önce gelmez, askeri eylemi izler. Silahlı propaganda, askeri faaliyetin önünden değil, ardından gelir. Silahlı propagandanın gerilla cephesinin dışında değil, içinde yapılacak şeyleri vardır. Bugünkü şartlar altında en önemli propaganda şekli başarılı askeri faaliyettir.”
[7*]
Gerçekte ise, silahlı propaganda ile gerilla savaşı birbirini izleyen iki ayrı “durum” değildir. Devrimci bir politik mücadele biçimi olan silahlı propaganda, ne silahların propagandasıdır, ne de yapılan eylemlerin, şöyle ya da böyle duyurulmasıdır. Silahlı propaganda, Mahir yoldaşın tanımıyla, “Gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani
politik kitle mücadelesi olarak ele alınması”dır.
Politik bir mücadele biçimini (silahlı propaganda) salt silahlı eyleme indirgemek ve salt silahlı eylemin yapılmasının başlı başına bir propaganda olduğunun varsayılması, sözcüğün tam anlamıyla, politik mücadele biçimini ve bunun stratejik niteliğini küçümsemekten başka bir anlama gelmez.
Sürekli yinelediğimiz gibi, silahlı eylemler, propagandası yapılmadığı müddetçe, silahlı eylem düzeyinde kalır ve asla silahlı propaganda değildir. Propaganda ise, silahlı eylemlerin burjuva yayın organları aracılığıyla kitlelere duyurulması demek değildir. Propagandayı, yapılan silahlı eylemin duyurulması olarak ele almak, devrimci propagandayı “reklamcılık” düzeyine indirgemektir. Devrimci propaganda, silahlı eylemin niçin ve neden yapıldığını kitlelere anlatmak ve politik hedef göstermek demektir. Kısaca ifade edersek, “silahlı eylemin bizatihi kendisi silahlı propagandadır” görüşü temelde fokoculuğa dayanan yanlış anlayıştır.
Mahir yoldaş şöyle yazar:
“Partimiz Marksizm-Leninizm kılavuzluğu altında, emperyalizmin III. bunalım döneminin çelişki ve ilişkileri ile, bu çelişki ve ilişkilerin Türkiye’ye yansımasının (ülkemizin tarihi, sosyal, politik, ekonomik, psikolojik niteliklerinin) devrimci tespitinden hareketle Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’ni, devrim stratejisi olarak saptamıştır.
Bu stratejik çizgi, kır ve şehiri, silahlı propaganda ve öteki politik kitlevi mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün olarak ele alan çizgidir.
Bilindiği gibi, gerilla savaşı kavramı, kavram olarak tek başına nitelik belirleyici değildir.
Merkezi otoriteye karşı mahalli mütegallibe de, düzenli birlikleri yenilmiş bir ordu da düşmanına karşı gerilla savaşı yürütebilir. Gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi denir. Politikleşmiş askeri savaş stratejik çizgisinin teorik kaynakları, hareket çizgisi, somut durumların somut tahlilindedir. Yani genel olarak emperyalizmin III. bunalım döneminin ayırtedici niteliklerinde, özel olarak bu çelişki ve özelliklerin Türkiye şartlarına yansımasında yatmaktadır.
Devrim stratejisini bu şekilde saptayan bir örgütün örgütsel ilkesi de, bu Leninist çizginin örgütsel ilkesi olan, politik ve askeri liderliğin birliği ilkesidir.”[8*]
Bu bir devrim stratejisidir. Amaç, belli bir zaman diliminde ve belli somut koşullarda bir “politik tutum” takınmak ve buna uygun bir “silahlı eylem” düzenlemek değildir. Amaç, devrim yapmaktır. Amaç devrim yapmak olduğunda, kaçınılmaz olarak, gerilla savaşı da, tekil silahlı eylemler de bu amaç çerçevesinde değerlendirilmek zorundadır. Devrim perspektifinden ayrıştırılmış ve devrimci bir stratejiye bağlanmamış tekil silahlı eylemler, eylemi gerçekleştirenler ne kadar cesur ve kararlı olurlarsa olsunlar, her durumda tekil eylem olarak kalacaktır.
“Silahlı propaganda askeri değil, politik mücadeledir. Ferdi değil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır. Silahlı propaganda belli bir devrimci stratejiden hareketle, emekçi kitlelere elle tutulur, gözle görülür, maddi ve somut eylemlerden hareketle, soyuta gider. Maddi olaylar etrafında siyasi gerçekleri açıklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik hedef gösterir.”[9*]
Devrimcinin görevi, devrim yapmaktır. Pasifistlerin ve legalistlerin iddia ettiği gibi, devrim “olmaz”, yapılır. Bu da ancak doğru bir devrimci stratejiyle ve bu stratejiye bağlı devrimci mücadeleyle olanaklıdır. Silahlı propagandayı silahlı eyleme indirgemek, silahlı eylemi başlı başına bir propaganda olarak görmek ve silahlı eylemin bizatihi kendisinin propaganda olduğunu sanmak, devrimci güçlerin tekil eylemlerle oyalanmasına yol açar. Şüphesiz bu yoldan gidildiğinde bazı sonuçlar elde edilecektir. Yapılan tekil eylemler ve bu eylemleri gerçekleştiren devrimcilerin cesareti ve kararlılığı insanları etkileyecektir. Özellikle devrimci mücadelenin önemsizleştirildiği, legalizmin ve pasifizmin alabildiğine egemen olduğu koşullarda böyle bir sonuç, pek çok örgüt açısından özlem duyulacak bir sonuç olacaktır. Ama yapılan eylemlerin sadece bir “kararlılık ve cesaret” gösterisi olmaktan öteye geçemeyeceği de tarihsel bir gerçektir.
Bir kez daha yineleyelim: Devrimcilerin görevi, doğru bir devrim stratejisinden yola çıkarak ve bu stratejiye bağlı olarak hareket ederek,
devrim yapmaktır. Dünya ve Türkiye devrimci pratiği bu konularda engin derslerle doludur. Asıl önemli olan bu dersleri bilmek ve buna uygun olarak devrimci mücadeleyi örgütlemektir.
Dipnotlar
[1*] “Silahlanma, bileşim, örgütlenme, taktik ve strateji, her şeyden önce üretim ve ulaştırma olanakları tarafından her durumda ulaşılmış bulunan düzeye bağlıdır. Bu konuda bir altüst etme etkisi yapan şey, deha sahibi buyük komutanların “özgür zekâ yaratılan” değil, daha iyi silahların türetimi ve insan öğesinin, yani askerin değişmesidir; deha sahibi büyük komutanların etkisi, en iyi durumda savaş yöntemini, silahlara ve yeni savaşçılara uyarlamakla sınırlanır.” (F. Engels, Anti-Dühring, s. 252.)
[2*] Che Guevara, “Gerilla Savaşı: Bir Yöntem” yazısında şöyle yazar: “Gerilla savaşı, tarih boyunca, çeşitli koşullar altında ve farklı hedeflere varmak için pek çok kez uygulanmıştır. Son zamanlarda, çeşitli halk kurtuluş savaşlarında, halkın öncülerinin düşmana karşı üstün askeri potansiyele sahip kural dışı silahlı mücadele yolunu seçtiği yerlerde kullanılmıştır. Feodal, sömürgeci ya da yeni sömürgeci sömürüye karşı mücadelede, iktidarı ele geçirmek söz konusu olduğundan, Asya, Afrika ve Amerika bu eylemlerin sahnesi olmuştur. Avrupa’da ise kendi ordularının ve müttefik düzenli orduların tamamlayıcısı olarak kullanılmıştır.
Amerika’da, çeşitli nedenlerle gerilla mücadelesine başvurulmuştur. Örnek olarak en yakın geçmişten gezici yankee birliklerine karşı Nikaragua Segovia’sında mücadele eden Cesar Augusto Sandino’nun girişimi gösterilebilir. Ve yenilerde Küba’daki devrimci savaş. O zamandan beri kıtanın ilerici partilerinin teorik tartışmalarında gerilla savaşının sorunları ortaya atılmakta ve uygulanma olanakları ile amaca uygunluğu, karşıt polemiklerin konusu olmaktadır.”
[3*] João Quartim, Brezilya’da Diktatörlük ve Silahlı Mücadele, s. 166-167, 1971.
Aynı yerde Quartim şöyle yazar: “Gerilla fokosunun (kır gerillası –Bn.) hareketliliği, bu bağlamda, belirleyici etmendir. Fokonun stratejik zayıflığını taktik bir üstünlüğe dönüştürmenin askeri olarak olmaz-sa-olmaz koşuludur. Tersine, şehir gerilla grubu, tam anlamıyla gizliliğe mahkumdur. Kentli kitlelerle doğrudan temas içinde değildir ve onları saflarına katamaz. Üstelik gerilla fokosu gibi hareketli değildir. Kentlerdeki gerilla savaşı sabit bir üs olmaksızın fiilen olanaksızdır. Onu gizleyen ‘somut orman’ sadece bir apartmanın ya da evin anahtarıdır. Evler gömlek değiştirir gibi değiştirilemez ve bir apartmanda bir ağacın ya da otların arasında olduğu gibi mevzilenilemez. Bu saptamalar, şehir gerilla yaşamının özgün koşullarını bilmeyen okuyucuya önemsiz görünebilir, ama onun içinde yer alanlar için belirleyicidir.” (agy, s. 162.)
[4*] Carlos Marighella, Şehir Gerillasının Elkitabı’nda eylem biçimlerini şöyle sıralar: 1) Saldırı, 2) Bir yerin basılması, 3) Bir yerin işgali, 4) Pusu kurma, 5) Sokak taktikleri, 6) Grev ya da boykot eylemleri, 7) Silah, cephane ve patlayıcı madde depolarının boşaltılması, 8) Mahkumların kurtarılması, 9) İdamlar, 10) Adam kaçırmalar, 11) Sabotajlar, 12) Silahlı propaganda, 13) Psikolojik savaş. Marighella, büyük bir devrimci ve şehir gerillasının teorisyeni olmakla birlikte, en temel yanılgısı, kır fokosunun kentleştirilmiş hali olarak bir şehir fokosundan söz etmesidir. Şehir gerilla eylemlerini böylesine açık ve basit biçimleriyle (ki mekaniktir) sıralarken, temel bakış açısı şehir fokoculuğuyla biçimlenmiştir. Sıralama, her ne kadar mekanik ve şehir gerillasının bu mekaniklik içinde algılanmasına yol açıyorsa da, yine de bir “fikir” verebilmektedir.
[5*] Che Guevara, Gerilla Savaşı.
[6*] Marighella, her ne kadar şehir fokoculuğunu teorize ederse de, kimi durumlarda şehir gerilla savaşının tekniğine ilişkin bazı uyarılarda da bulunur: “Şehir gerillası, ağır silahlı düşman kuvvetlerine, kolayca taşınabilen hafif silahlarla karşılık vermek zorundadır. Ayrıca, düşmanın ateşine, hedef olmadan kaçmasını da bilmelidir. Şehir gerillasının görevi saldırmak ve ricat etmektir. Eğer ağır silahlarla ve bu silahların gerektirdiği fazla miktarda cephane ile donanarak çatışmaya girmeye kalkışırsak, en büyük özelliğimizi, hareketliliğimizi kaybedeceğimiz gibi, ağır bir yenilgiyi de kaçınılmaz hale getirmiş oluruz.”
[7*] R. Debray, Devrimde Devrim.
[8*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
[9*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.