KURTULUŞ CEPHESİ - Temmuz-Ağustos 1997
Silahlı Propaganda :
Bir Politik Mücadele Biçimi
Silahlı propagandayı, yani politik mücadelenin bu biçimini kavrayabilmek için herşeyden önce politik mücadelenin ve mücadele biçiminin ne olduğu iyi anlaşılmalıdır.
“Proletaryanın sınıf savaşı ideolojik, ekonomik ve politik olmak üzere üç cephede birden cereyan eder. Burjuva ideolojisine ve sapıtmalarına karşı, proletaryanın devrimci savaşı ideolojik bir savaştır; işçi ve emekçi sınıflarının hayat ve çalışma şartlarını düzeltme şeklinde günlük mücadelesi ekonomik mücadeledir. Direkt gerici sınıfların yönetimini hedef alan mücadeleler ise politik savaştır (...) İhtilâlci parti, bu üç cephede, her cephenin imkanlarını en iyi şekilde harekete geçirerek savaşan partidir.” (1*)
İdeolojik mücadele, sınıf mücadelesinin düşünsel plandaki durumudur. Bilindiği gibi, egemen sınıf (ya da sınıfların) kitleleri sömürme ve sömürüyü devam ettirme yollarından birisi de, kitlelerin egemen sınıf (ya da sınıfların) istediği çerçeve içinde düşünmelerini sağlamaktır. Bir başka deyişle, ezilen ve sömürülen kitlelerin, mevcut düzeni kabul etmelerini sağlamak için, egemen sınıf (ya da sınıfların) ideolojisi kabul ettirilir. Ezilen ve sömürülen kitlelerin mevcut düzeni değiştirebilmeleri için, egemen sınıf (ya da sınıfların) ideolojisi yerine, kendi ideolojilerini bilmeleri, kavramaları gerekir. Bu, bir yandan kendi ideolojilerini öğrenmeyi (ideolojik eğitim), diğer yandan egemen sınıf (ya da sınıfların) ideolojilerinin niteliğini göstermeyi gerekli kılar. Bu yönde gelişen mücadele, yani ideolojik mücadele, ayrıca egemen sınıf (ya da sınıfların) ideolojilerinin ezilen ve sömürülen kitlelerin ideolojilerini bozma, kendine tabi kılma gayretlerini boşa çıkarmayı da içerir (sapmalara karşı mücadele).
“Teori, kitlelerin arasına girdiği andan başlayarak, maddi bir güç haline gelir.” (2*)
Bu anlamı ile ideolojik mücadele, kitlelerin iktidar mücadelesine (politik mücadele) tabi olan ve onun bir parçası olan bir mücadeledir. Diyebiliriz ki, ideolojik mücadele, kitlelerin mevcut düzenin değişmesinin objektif koşullarının mevcut olduğu durumlarda, bu değişimin mümkün olduğu fikrinin kavranılmasıdır. Bu niteliği ile ideolojik mücadele, politik bir propaganda ile çakışır ve onun bir yönünü teşkil eder.
İdeolojik mücadele, kitlelerde hareket yaratır, onları harekete geçirir; harekete birlik ve süreklilik sağlar (örgütleyicidir) ve de mevcut düzeni değiştirmeye yöneliktir (değiştiricidir).
Ekonomik mücadele, işçilerin “kapitalistlere ve hükümete karşı” günlük yaşam şartlarını değiştirmek ve iyileştirmek için yürütülen mücadeledir. Bu mücadele, kitlelerin kendiliğinden ulaştıkları bilincin bir sonucudur ve bu bilinci ilerletir. Bu bilinç, kitlelerin yaşam ve çalışma şartlarının bozukluğunun ve bunun “iyileştirilebilineceğinin” bilinmesi demektir. Ekonomik mücadelenin bu durumu, mücadelenin sürdürülüş biçimini ve örgütlenmesini karakterize eder. Ekonomik mücadele, doğrudan, kitlelerin yaşam ve çalışma şartlarının (“fabrika şartlarının”) teşhir edilmesi, mevcut koşullar içinde bunun daha iyi olabileceğinin anlatılması ve şartları daha iyi yapabilmek için eyleme geçişi ifade eder. Ekonomik mücadelenin en önemli özelliği, düzen içinde olan ve şartları değiştirmek için değil, düzeltmek için yürütülen mücadele olmasıdır. Ancak, düzen içinde, düzenin oluşturduğu şartları düzeltme mücadelesi olduğu için, düzene karşı bilincin (politik bilinç) oluşumuna hizmet eder. Lenin'in deyişiyle, ekonomik mücadele kendiliğinden-gelme bilinç unsurunu içinde taşır. Keza ekonomik mücadele, birlikte ve örgütlü mücadele olduğu için, kitlelerde birlik ve örgütlü hareket bilincini geliştirir.
Ekonomik mücadelenin en yaygın biçimi ise, (işçi sınıfı için) ekonomik grevdir. Grev, üretimi geçici bir süre için durdurmak anlamı ile, tüm sınıflar içinde geçerli ekonomik eylem biçimidir. Ancak ülkemizde sık sık ortaya çıkan yanlışlıklardan birisi de grevin salt işin geçici bir süre bırakılması ile sınırlı tutulmasıdır. Tersine grev, bir mücadele biçimi (ekonomik) olarak öncesi ve sonrası ile bir bütün hareketi, çabayı, çalışmayı ifade eder. Bir başka deyişle, grev, (grev anından önce) işçi ve emekçilerin grevin nedenlerini ve amaçlarını bilmeleri, grevi yapmaları ve de (grev sonrasında) amaçlara ne kadar varıldığı ve neden gerçek kurtuluşu yaratmadığının anlatılması sürecinin somut ifadesidir. Ancak bu hali ile, sürekliliği ve politik mücadeleye tabiyeti açığa çıkar.
“Politik mücadele, devrimci yayınla yapılan politik propagandadan, politik nitelikteki kitle gösterilerinden, politik grevlere ve de gerilla savaşına kadar çeşitli biçimlerde cereyan eden” (3*) ezilen ve sömürülen sınıfların iktidar mücadelesidir. “Gerçek sınıf savaşı” olarak ifade edilen politik mücadele, devrimci mücadelenin temelini teşkil eder.
Politik mücadele, politik bilincin bir sonucudur. Bu nedenle kitlelerin mevcut düzenin değişmesi gerektiğinin bilincinde olmaları ve değiştirmek için harekete geçmeleri şarttır. Bu anlamı ile, politik mücadele, kitlelerin devrim için bilinçlendirilmesi-örgütlenmesi-harekete geçirilmesi mücadelesinin bütünüdür. Politik mücadele, bu yüzden, bu amacın gerçekleştirilmesini engelleyen, geciktiren her şeye karşı yürütülen mücadeledir. Bu nedenle, egemen sınıfların zorunu bertaraf etme (askeri savaş) görevi, politik mücadelenin içindedir. Silahlı mücadelenin politik mücadelenin en üst ve en etkili biçimi olması bunu ifade eder. “Savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet) araçları ile sürdürülmesidir.” Ancak politik mücadelenin askeri nitelik alması, yani silahlı mücadele biçimine dönüşmesi bazı objektif ve subjektif şartların olgun olmasını zorunlu kılar. Objektif olarak, egemen sınıfların sınıf mücadelesini bu yönde sürdürmeleri şarttır. Subjektif olarak da, kitlelerin bu durumu görmeleri gerekir.
Ülkemizde en çok karıştırılan bir nokta da ekonomik mücadele ile politik mücadelenin durumu, karşılıklı ilişkisi ve sürdürülüş biçimidir. Bu nedenle bu ilişkileri açalım:
“Politika ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir. Politikanın ekonomiye nazaran önceliğini kabul etmemek olmaz. Aksini düşünmek, Marksizmin ABC'sini unutmak olur.” (4*)
Politika ile ekonominin arasındaki ilişkinin diyalektik olduğunun kavranılmaması ekonomizm sapmasının temelini oluşturur. (Ekonomizm, politik mücadelede ortaya çıkan bir sağ-sapmadır.) Özellikle hükümete karşı yürütülen ekonomik mücadele, politik mücadele ile karıştırılır ve politik mücadele yerine geçirilir. Böylece tüm çalışmalar politik mücadele adı altında, yaşam ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi (düzeltilmesi) için yürütülen ekonomik mücadeleye dönüşür. Bu da örgüt biçimlerinden, bilincin niteliğine ve eylemin biçimine kadar her şeyde kendini gösterir. Ekonomik mücadele, tek tek kapitalistlere ve hükümete karşı “elle tutulur, somut sonuçlar vaat eden” (Lenin) bir mücadeledir. Bu anlamda ekonomik mücadelenin başarı ya da başarısızlığını “elle tutulur, somut sonuçlar” belirler. Bu da devrimci saflarda, kısa dönemde hiçbir somut sonuç vaad etmeyen bir mücadelenin (politik mücadele) gereksizliği ya da yanlışlığı fikrini yaratır ki, sonuç, devrimci mücadeleyi kendiliğinden-gelme harekete, bilinçsiz bir sürece indirger.
“Rusya'da, ilk bakışta, otokrasinin boyunduruğu, sosyal-demokrat örgütle, işçi örgütlenmesi (sendikal örgütlenme) arasındaki her türlü farkı silmektedir, çünkü her türlü işçi dernekleri ve her cinsten devrimci kurumların kuruluşu yasaklanmıştır ve ekonomik mücadelenin başlıca belirtisi ve silahı olan grev, adi bir suç sayılmaktadır. Böylece bizdeki durum, ekonomik mücadeleyi yürüten işçileri bir yandan politik meselelerle uğraşmaya 'iterken', öte yandan sosyal-demokratları da, trade-unionculuk (sendikalizm) ile sosyal demokrasiyi birbirine karıştırmaya 'itelemektedir.'” (5*) (abç)
Lenin'in belirttiği bu durum, burjuva demokratik devrimin tamamlanmadığı tüm ülkeler için geçerlidir. Bu, ekonomik mücadelenin, aynı zamanda, demokratik nitelikte olması, demokratik hak ve istemlerin ekonomik mücadele çerçevesinde yürütülmesi demektir. Keza aynı durum, ekonomik mücadelenin, bizzat polis tarafından, politik bir nitelik almasına neden olur. Mahir Çayan yoldaşın belirttiği gibi “sosyalist siyasi bilince sahip olmayan işçilerin fabrika işgallerinin niteliği de iktisadi değil, siyasidir.” Ancak bu mücadele, yine de devrimci politik mücadele değildir. Devrimci politik mücadele olabilmesi için, mücadelenin tek tek patronlara karşı mücadele olmaktan çıkması gerekir. Bu ise, devrimci bir partinin yönetiminde, devrimci politik bilince sahip kadroların yönlendirdiği, kitlelerin mücadelesi ile mümkündür.
“Sosyal-demokrasinin politik mücadelesi, işçilerin işverenlere ve hükümete karşi ekonomik mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşık bir mücadeledir. Aynı biçimde (ve bundan ötürü) devrimci bir partinin örgütlenmesi, işçilerin ekonomik mücadele için örgütlenmesine kıyasla bambaşka birşey olmalıdır.” (6*) (abç)
Bizim gibi ülkelerde, işçilerin ve köylülerin ekonomik hak ve talepleri mücadelesi, demokratik bir mücadele olduğu için, objektif değer ve kapsamı bakımından anti-emperyalist, anti-oligarşik bir niteliktedir. Ancak özde bu şekilde olmasına rağmen, mücadele, sendikal (ekonomik mücadele) bilinci ile sürdürüldüğünden, devrimci politik mücadele değildir. Ülkede sürekli ekonomik buhranın mevcudiyeti ve ekonominin dengesini metropollerde bulması nedeniyle, ekonomik-demokratik mücadele, oligarşinin engellemelerini siyasal zor (askeri biçimde maddeleşme koşullarında sürdürülen bir zordur) araçlarını kullanarak gerçekleştirilmesi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, en masum bir ekonomik istekli hareket bile kitlelerin polisle çatışmasına (silahlı devrimci mücadelenin gelişmesine paralel olarak silahlı çatışmaya) yol açar, yani siyasi niteliğe dönüşür.
Eğer tüm bu gerçekler kavranılmazsa (hangi biçimde olursa olsun) politik mücadele, ekonomik-demokratik mücadele düzeyine indirgenir ve kaçınılmaz olarak devrimci mücadeleyi engeller. Lenin, bu karıştırmaların nelere sebebiyet verdiğini şöyle ifade ediyor:
“Gerçekte, gözünüzün önünde, yüzde doksandokuz 'işverenlere ve hükümete karşı mücadele'ye gömülmüş olan kimseleri getiriniz. Bunlardan bazıları, eylemlerinin bütün süreci boyunca hiçbir zaman daha karmaşık bir devrimciler örgütünün gereğini düşünmek zorunluluğunu duymayacaktır. Başkaları, belki de, oldukça geniş ölçüde dağıtılan Bernstein'cı literatüre rastlayacaklar ve bunun etkisi altında 'her günkü can sıkıcı mücadelenin' ileriye doğru akışının derin anlam taşıdığı inancına varacaklardır. Başkalarıda belki dünyaya 'proletarya hareketiyle sıkı ve organik bağlar kurma', sendika hareketiyle sosyal-demokrat hareket arasında bağlar kurma örneği vermek için teşhir edici bir fikre kapılacaktır.” (7*) (abç)
Tüm bu durumların, genç ve samimi unsurların kafalarında nasıl oluştuğunu görmek için, onlarla kısa bir konuşma yapmak yeterlidir. Kimileri devrimci bir örgüte gerek duymadan “yaşasın DİSK, KESK” diye çalışırken; bir başkası “stratejik örgütlenme ve de askeri eylemler için asgari örgütlenmeyi tamamlama hikayesi ile, büyük işler planlanıyor havası içinde” mücadelenin “ileriye doğru akışının derin anlam taşıdığı inancı” ile çalışmaktadır. Bir üçüncü ise, “saflaşma-netleşme-partileşme-cepheleşme” akışının “derin anlamı” içinde legal kitle örgütlenmelerinin “devrimci” karakterini açıklama fikri içinde bulunmaktadır.
Ülkemizde, gerek “partileşme süreci” için, gerekse “evrim aşamasında olduğumuz” için yahut da “işçi sınıfının partisi özgür olmadığı” için ekonomik-demokratik mücadelenin temel olduğunu iddia etmek ya da bu tür mücadeleyi, yürütülmek zorunda olduğunu söyleyerek temel almak revizyonizmdir, anti-leninizmdir. Sosyalistler, yalnız ekonomik-demokratik mücadeleyle yetinmeyi değil, “ekonomik durumun teşhir edilmesi yolundaki çalışmayı örgütlendirmenin eylemlerinin başlıca alanı olmasına da izin vermemelidirler.” (8*) (abç) sözlerinin anlamı açık olmasına rağmen, yapılanlar, ekonomik-demokratik bir mücadelenin yürütülmesi, örgütlenmesi ve de bizzat oligarşinin zor güçlerince siyasi nitelik alan ekonomik-demokratik mücadele çatışmaları, politik mücadele ve silahlı devrimci savaş olarak nitelenmektedir. Böylece pek çok samimi unsur, THKP-C/HDÖ' nün mücadelesi ile diğer örgütlenmelerin pratiklerini kıyaslamaktadır. Ekonomik-demokratik mücadelenin “elle tutulur, somut sonuçları”nın politik mücadeleden beklenmesi ve bunun da söz konusu olmaması soncunda, meseleyi kavrayamamış pek çok samimi unsur oportünizmin saflarında yer almaktadır. Şu mutlak suretle kavranılmalıdır: Politik mücadele, kısa dönemde “elle tutulur, somut sonuçlar vaat” etmez ve veremez; onun somut sonucu politik iktidarın ele geçirilmesidir.
Politik mücadelenin bu niteliği açığa çıkınca, oportünizm bu sefer de “bugünkü hareketin zorunlu kıldığı biçim kabul edilmelidir” diyerek ekonomik-demokratik mücadeleyi temel almayı haklı göstermeye çalışmaktadır. Formel mantığa göre çok mantıki (!) olan bu ifade, özde kendiliğinden-gelme hareketin kuyruğuna takılmak demektir. Eğer parti bilinçsiz bir sürecin (kendiliğinden-gelme hareketin) bilinçli bir ifadesi olacaksa, katıldığı hareketi devrimci politik mücadeleye kanalize eder.
Örneğin 1980 öncesinde “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünist yöneticileri, parti mevcut olmadığı için “partileşme sürecinde” bulunulduğunu, bu süreçte de ekonomik-demokratik mücadelenin “zorunlu” olduğunu iddia etmişler ve “pahalılığa ve faşist baskılara karşı mücadele” adı altında, ekonomik-demokratik mücadeleyi “şu anda yürütülmesi gereken mücadele” olarak sunmuşlardır. Biraz uzun olmakla birlikte DG-Y'nin o dönemde yazdıklarını okuyalım:
“Bir örgütlenme çabasından çıkan dersler:
Biz DY siyasetini benimseyen bir grup devrimciyiz. Anadolu'daki küçük bir kasabada 250 kadar işçiyi devrimci bir sendika adına örgütleme çabasında bulunduk. Bu çalışmalarımızdan çıkan dersleri Devrimci Yol' da yayınlarsanız yararlı olacağı inancındayız (...)
Bu çalışmalaradan şu dersleri çıkarmak mümkündür.
Devrimci sendikacılıkla en geniş kitle çalışması içinde en dar kadro çalışmasını hayata geçirmek için uzun bir siyasi çalışmayı gerektiriyor.
Patron ispiyoncularının ve uşaklarının cezalandırılması ve cezalandırılanların yakalanmaması, pasifleştirilmiş işçi kitlesine bir güven kazandırıyor. Kendi içlerinden patrona karşı olanlar bunu açık söyleme cesaretini buluyorlar. Öncü işçilerin örgütlenme taleplerini benimsiyorlar. Patron ve uşaklarına ve faşistlere karşı öncü işçilerin koydukları eylemlere aktif olarak katılıyorlar.” (9*)
“En geniş halk yığınları içinde militan bir mücadele anlayışı ile yürütülecek örgütlü ve sistemli mücadele... BUGÜNÜN SORUNU budur.” (10*)
Evet, işte “temel devrimci görev halkası” ve onun pratiği. DG-Y oportünist yönetimine göre, ekonomik mücadeleyi (“devrimci sendikacılık”) örgütlerken, bu mücadeleden kadro çıkartılıp, yani “siyasi çalışmayla”, “partileşme süreci” tamamlanacaktı. Militan bir mücadele anlayışı ile yürütülecek örgütlü ve sistemli “mücadele”nin bu biçiminin partiyi nasıl yarattığını (!) Lenin şöyle ifade ediyor:
“Ekonomik mücadelenin siyasi ajitasyon için en geniş ölçüde uygulanabilen bir araç olduğu yolundaki, bizim görevlerimizin bugün ekonomik mücadelenin kendisine siyasi nitelik kazandırma vb. yolundaki iddialar yalnız siyasi bakımdan değil, örgüt bakımından da görevlerimizin dar, sınırlı bir anlayışı yansıtır. 'İşverenlere ve hükümete karşı ekonomik mücadele' bütün Rusya'yı kucaklayan merkezi bir örgütü hiç de gerektirmez ve bu yüzden de bu mücadeleden, siyasi muhalefetin protestolarını ve öfkenin belirtilerini genel bir taarruz içinde birleştirecek olan bir örgüt hiçbir zaman doğamaz. Bu anlaşılır bir şeydir: Bir örgütün karakterini, doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.” (11*) (abç)
Görüldüğü gibi, DG-Y'nin çarpıtmalarının temelinde ekonomik mücadele ile politik mücadelenin diyalektik ilişkisinin, mekanik ve metafizik ele alınışı yatmaktadır.
Politik mücadele, politik iktidarın ele geçirilmesine yönelik doğrudan çalışmaların bütünüdür. Bunun örgütü ise, politik niteliktedir, yani partidir. En genel özellikleri ile ifade edersek, politik mücadele, partinin yönlendirmesi ve yöneticiliği altında yürütülen, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının gerçekleştirilmesi ve bu yolla kitlelerin devrimci politik bilince ulaşmaları ve örgütlü olarak mücadeleye katılmalarıdır. Somut koşulların öne ittiği bazı görevler bu mücadelenin gerçekleşmesi doğrultusunda yürütülür. Ekonomik-demokratik ve ideolojik mücadele, politik mücadeleye tabidir ve politik mücadeleye hizmet etmek zorundadır.
Politik mücadelenin somutta sürdürülüşü ve sürdürülüş yöntemi, politik mücadele biçimlerini ifade eder.
Bilindiği gibi, biçim özün görünüşüdür, yani somuttaki ifade tarzıdır. Bir başka deyişle, bir şeyin biçimi, o şeyin özünün hareket tarzıdır. Bu haliyle biçim, özün hareketini sınırlar ve geliştirir.
Politik mücadele biçimi, partinin bilinçsiz bir sürece bilinçli bir ifade vermek amacıyla yürüttüğü mücadelenin somut ifadesidir. Mücadele biçimi olarak ifade ettiğimiz bu durum, politik mücadeleyi bilinçli bir tarzda sürdürme tarzıdır. (Biçimin özün hareketini sınırlama ve geliştirme esprisi). Bu nedenle, politik mücadele biçimi, yani politik mücadelenin sürdürülüş tarzı, politik mücadeleyi karakterize eder ve onu ifade eder. Ancak, “aynı özün çeşitli biçimleri olduğu” diyalektiği, mücadele biçiminin tek değil, çeşitli olduğunu açığa çıkartır. Her diyalektik ilişkide olduğu gibi, (aynı özün) politik mücadelenin çeşitli biçimleri temel-tali ilişkisi içindedirler (tali yön temele tabidir). Öyle ise diyebiliriz ki, politik mücadele biçiminin temel alanı, devrimci mücadelenin tüm alan ve biçimlerini koşullandırır ve kendine tabi kılmaya zorlar. İşte bu yüzden Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi, “silahlı propagandayı temel, öteki politik, ekonomik ve demokratik mücadele biçimlerini, bu temel mücadele biçimine tabi olarak” (12*) ele alır.
“Silahlı propagandanın dışındaki öteki politik, ekonomik, demokratik mücadele biçimleri silahlı propagandaya tabidir ve silahlı propagandaya göre biçimlenir. (Tali mücadele biçimleri temel mücadele biçimine göre şekillenir. Yani silahlı propaganda metodlarına göre şekillenir.)” (13*)
Politik mücadelenin temel, diğer ekonomik-demokratik ve ideolojik mücadelenin bu temele tabi olduğu ve ona göre şekillendiği (tali olduğu) olgusunu politik mücadele biçimi açısından bu durumu 1980 öncesindeki dönemde “Devrimci” (!) Gençlik-Yol oportünizmi tarafından nasıl tahrif edildiği “PASS ve DG oportünizmi-I” yazımızda belirtmiştik.
Şöyle diyordu bir dönemler DY-G oportünistleri:
“Partinin yürüttüğü mücadelede ideolojik, ekonomik-demokratik ve politik mücadeleden bir tanesinin diğerlerine göre temel ve tali oluşundan bahsedilebilir (...) Politik mücadelede ise bunun (yığınların devrim saflarına kazanılmasının) çeşitli biçimlerden bir tanesi temel mücadele biçimi olarak ifade edilir. Örneğin yayın bildiri, yürüyüş ve diğer silahlı eylem biçimlerinin tümü ilke olarak reddedilmez ve ilke olarak tüm mücadele biçimleri örgütlendiriliken yürütülen mücadelede silahlı olan ya da olmayan biçimlerden biri temel olarak ele alınır. Burada politik mücadelenin bir biçiminin diğer biçimine karşı temel olduğu ifade edilirken temel-tali ilişkisi politik mücadelenin biçimleri arasındadır. Özetle ifade edersek, ekonomik-demokratik, ideolojik ve politik alanlardaki mücadelelerden birinin diğerine göre temel alınıp alınmamasından söz edilebilir. Buna karşılık politik mücadele biçimlerinden birinin diğer ekonomik-demokratik veya ideolojik mücadeleye göre temel olup olmadığından söz etmek düpedüz saçmalıktır. Kavram karışıklığından başka şey değildir (elma ile ekmeği kıyaslamak gibi bir şeydir).” (14*)(abç)
Sanırız bu sözlerin anlamı anlaşılıyor. 1980 öncesindeki oluşumuyla DG-Y oportünizmi Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin formüle edildiği “Kesintisiz Devrim II-III”ü savunduğunu iddia etmemiş olsaydı, bu sözlerini ele almaya gerek bile kalmazdı. DG-Y oportünizminin bu anlayışı, kendi oportünist ve pasifist çalışma tarzını haklı gösterme çabasını yansıtmaktaydı. Kendileri dernekçilik-gazetecilik anlayışı ile ekonomik-demokratik mücadeleyi temel aldıkları için “temel mücadele biçimi silahlı propagandadır” tesbitini reddetmiş oluyorlardı. Ancak “Kesintisiz Devrim II-III”ün tespiti (yukardaki alıntıda) açıktır. Acaba Mahir Çayan yoldaş dünyadan bihaber, “saçmalık” içinde koşan, “elma ile ekmeği kıyaslayan” metafizik anlayışlı birisi miydi? DG-Y oportünistleri 1980 öncesinde Kesintisiz Devrim II-III'e ters düşmelerine gerekli kılıfı da bulmuştu! “Kesintisiz Devrim II-III, tashih edilmemiş bir yazıdır.” (15*)Öyle ise, Kesintisiz Devrim II-III'de geçen tespit, “tashih” edilemediğinden, yanlış “yazılmıştır.” İşte DG-Y oportünizminin ilerleme ve partileşme anlayışı böyleydi. (Eğer DG-Y oportünizmi silahlı propagandayı bir mücadele biçimi ya da temel mücadele biçimi olarak kabul etmediklerini ilan etmiş olsalardı, o zaman durum değişecek ve karşılarına bu kez de Marksizm-Leninizmin evrensel tezleri çıkacaktı).
Dün olduğu gibi, bugünde, ülkemizde ve dünyada tüm revizyonistler, pasifistler silahlı propagandaya karşı çıkmaktadırlar. Bu karşı çıkışlar iki noktada odaklanmaktadır: a- Silahlı propaganda politik bir mücadele biçimi değil, askeri mücadeledir. b- Silahlı propaganda örgütleyici değildir, bu nedenle temel alınamaz. Bu iki karşı çıkışın temelinde silahlı propagandanın politik mücadele biçimi olup, olmaması yatar.
Politik mücadele biçimi, partinin bilinçsiz bir sürece bilinçli bir ifade vermek amacıyla yürüttüğü mücadelenin somut ifadesidir. Bir mücadele biçiminden bahsediliyorsa, o yerde bilinçli, örgütlü ve planlı bir çabadan, mücadeleden bahsediliyor demektir. Ancak mücadele biçimleri, bilinçsiz bir sürecin bilinçli sürdürülüşü olduğu için, yönlendirdiği süreçten çıkar ve yönlendirdiği süreci bilinçli hale sokar. Bu, bir şeyin politik mücadele biçimi olup olmadığının ilk noktasını ifade eder.
İkinci olarak, politik mücadele biçimi, devrimin subjektif şartlarının yaratılmasını ifade eder. Bu nedenle, (genel olarak) siyasi gerçekleri açıklar, kitlelere politik hedef gösterir ve onları örgütleyerek eyleme sokar. Bir başka deyişle, politik mücadele biçimi, kitleleri bilinçlendirip, örgütlemek amacıyla yürütülen, propaganda-ajitasyon-siyasi eğitim-bilinçlendirme ve örgütlendirme çalışmalarının bütünlüğünü ifade eder. Bu nedenle:
Üçüncü olarak, politik mücadele biçimi kullandığı araç ile nitelenir. Bir mücadele biçimini diğerinden ayıran temel kriter kullanılan araçtır. Bu da genel olarak, barışçıl ve silahlı olmak üzere iki ana bölümdür; özel olarak her bölümün kendi içlerinde aynı muhtevada farklı araçların kullanılması şeklinde, farklı ve değişik mücadele biçimlerini ifade eder.
“Baştan başlayalım. Mücadele biçimleri sorununun incelenmesinde her Marksistin isteyeceği başlıca şeyler nelerdir? Önce hareketi belli bir özel mücadele biçimine bağlamayan Marksizm, sosyalizmin bütün ilkel biçimlerinden ayrılır. Her çeşit mücadele biçimini kabul eder; onları 'icat' etmez, sadece genelleştirir, örgütler, hareketin akımı içinde kendiliğinden doğan devrimci sınıfların mücadele biçimlerine bilinçli ifadeler verir. Bütün soyut kalıpların ve öğreti reçetelerin can düşmanı olan Marksizm, hareket geliştikçe, kitlelerin sınıf bilinci büyüdükçe ekonomik ve politik buhranlar keskinleştikçe sürekli olarak yeni, değişik savunma ve saldırı yöntemleri doğuran ilerleme halindeki kitle mücadelesi karşısında dikkatli bir tavır alınmasını gerektirir.” (16*)(abç)
Ancak bu, oportünizm tarafından, “her mücadele biçimi ilke olarak kabul edilir, öyle ise silahlı propagandanın temel alınmasında ısrar edilemez” sözlerini desteklemekte kullanılmaktadır. Ama durum hiç de öyle değildir:
“Akla uygun olmak koşuluyla, bütün mücadele araçlarını, bütün mücadele plan ve yöntemlerini ilke olarak kabul etmekle, belirli bir siyasi anda sıkı sıkıya uygulanan bir plan gereğince hareket yönünü tayin etme gereğini birbirine karıştırmak; eğer taktikten söz ediyorsak, bütün tedavi yöntemlerinin tıp tarafından tanınması ile belli bir hastalığa belli bir tedavi yönteminin uygulanması gereğini birbirine karıştırmaya eşittir.” (17*)
Lenin'in bu tespitlerinden sonra konu iyice açığa çıkar. Diyebiliriz ki, bir mücadele biçimi, hareketin kitle bilincinin-ekonomik ve politik buhranının gelişmesine paralel olarak kitlelerin eyleminden çıkartılan ve genelleştirilen, partinin örgütleyip, yönlendirdiği politik kitle mücadelesidir. İçinden çıktığı ve yönlendirdiği şartların sonucu olarak, bir mücadele biçimi, o sürecin ana ve tayin edici mücadelesidir (temel mücadele biçimidir). Öyle ise diyebiliriz ki,
“Marksizm çarpışma biçimleri sorununin salt tarihsel bir incelenmesini gerektirir. Bu sorunu somut tarihsel durumdan ayrı olarak ele almak, diyalektik maddeciliğin esaslarının yeterince kavranmadığını gösterir. Ekonomik evrimin değişik aşamalarında, siyasal-ulusal-kültürel canlı koşullardaki değişmelere bağlı olarak değişik mücadele biçimleri ortaya çıkar, bunlar başlıca çarpışma biçimleri olurlar; bununla ilgili olarak ikinci derecede, tamamlayıcı mücadele biçimleri de değişir. Evrimin belli bir aşamasında belli bir hareketin somut durumunun ayrıntılı bir incelenmesini yapmadan bazı özel mücadele araçlarının kullanılıp kullanılmayacağı sorusuna 'evet' ya da 'hayır' diye karşılık vermek Marksist görüşten büsbütün ayrılmak demektir.” (18*)
Evet, yaşanılan somut tarihsel durumda (Emperyalizmin III. bunalım döneminde) ve de iktisadi evrimin (emperyalizmin) değişik aşamalarında (I., II. ve III. bunalım dönemlerinde) siyasal-ulusal-kültürel canlı koşullarda (geri-bıraktırılmış ülkelerde, sürekli milli bunalım koşullarında) ortaya çıkan mücadele biçimi silahlı propagandadır.
Silahlı propaganda, bir politik mücadele biçimi olarak ele alınışının temelinde emperyalizmin değişik bunalım dönemi özellikleri ve emperyalist hegemonya altındaki ülkelerin içinde bulunduğu koşullar yatar.
Emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde, bu görevlerin yerine getirilmesinde askeri savaş temel alınmak zorundadır. Ancak askeri savaş pek çok biçimlerde yürütülür. İşte askeri savaş (silahlı aksiyon) biçimlerinden birisi olan gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına silahlı propaganda denir.
“Silahlı propaganda askeri değil, politik mücadeledir. Ferdi değil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır. Silahlı propaganda belli bir devrimci stratejiden hareketle, emekçi kitlelere elle tutulur, gözle görülür, maddi ve somut eylemlerden hareketle, soyuta gider. Maddi olaylar etrafında siyasi gerçekleri açıklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik hedef gösterir.” (19*)
Silahlı propagandanın bir politik mücadele biçimi olması ve Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin niteliğini belirleyen mücadele biçimi (temel mücadele biçimi) olması pek çok eleştirilere ve sorulara hedef olduğunu söylemiştik. Örneğin, kimileri, niçin gerilla savaşının temel araç olduğunu anlamayarak, salt silahlı propagandayı “silah kullanma olduğunu” sanıp, gerilla savaşıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan askeri eylemleri silahlı propaganda içinde düşünmektedirler. Gerilla savaşının niçin temel araç alındığını daha önce belirtmiştik. Şunu da ilave edelim, gerilla savaşı, savaş biçimi olarak esnek ve dağınık karakterdedir ve pek çok taktiği, eylem biçimi mevcuttur. Ancak en temel özelliği, merkezi ve planlı bir hareket olmasıdır. Eylemleri birbirini takip eden bir bütünün parçalarını ifade eder. Yoksa her yerde kişinin (ya da örgütün) canının istediği eylemi (eylemin amacı değil, biçimi-yapılış tarzı) yapması gerilla savaşı değildir. Bu öyle yapılmalıdır ki, bir bütünü oluşturmalı ve birbirini desteklemelidir.
Bugün ülkemizde silahlı propagandaya karşı çıkışlar, silahlı propagandanın örgütleyici olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu karşı çıkışlar salt örgütleyici olmadığı noktasında kalmış olsa idi, pek büyük sorunlar doğurmayacaktı. Ancak bu karşı çıkışlar, giderek silahlı propagandanın temel alınamayacağı, askeri mücadele olduğu, askeri eylem olduğu şeklinde gelişmeler göstererek, tüm stratejinin reddine yönelmektedir.
“Her mücadele biçimi, kendisine uygun bir tekniği ve uygun mekanizmayı gerektirir. Nesnel koşullara göre parlamenter mücadele başlıca mücadele şekli haline geldiği zaman partide kaçınılmaz olarak parlamenter mücadele mekanizmasının karakteristik çizgileri daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar. Buna karşılık nesnel koşullar, yığınların mücadelesi siyasal grevler ve başkaldırmalar şeklinde ortaya çıktığında proletaryanın partisi, bu mücadele biçimlerine 'hizmet edecek' bir 'mekanizma'ya sahip olmalıdır. Söylemeye gerek yok ki, bu parlamenter mekanizmalardan farklı olarak biçimlendirilmiş özel bir 'mekanizma' olacaktır.
Öte yandan, sadece proletarya değil, her sınıfın politik bakımdan yönetici öncülerinin bileşimi, hem bu sınıfın durumuna, hem de mücadelenin temel biçimine bağlıdır.” (20*)(abç)
Demek ki, bir mücadele biçimi, içinden çıktığı nesnel koşullara uygun olarak, belirli bir mekanizmayı gerektirir. Mücadele biçimi, salt bir mekanizmayla kalmayıp, parti yönetiminin bileşimini de belirlemektedir. Bu nedenle, bir mücadele biçiminin yerine yenisinin konması, en alt kadrodan en üst yöneticiye kadar, tüm partiyi ve işleyişini değiştiren bir niteliğe sahiptir. Öyle ise diyebiliriz ki, farklı mücadele biçimlerini kabul eden ve yürüten örgütlerin yapısı ve karakteri birbirinden ayrıdır.
Bir mücadele biçiminin, mekanizması, temel olarak mücadele biçiminin araçlarına göre şekillenir. Parlamenter mücadele, parlamento ve seçim çalışmaları üzerine yükselir; genel ayaklanma, kitle silahlı eylemleri üzerine yükselir. Aynı şekilde silahlı propaganda, gerilla savaşına dayanır. Bu yüzden kaçınılmaz olarak, birisine ait mekanizma diğerine uymaz. Ancak herbir mücadele biçimi kendini karakterize eden araçla nitelenmesine rağmen, kullanılan tek araç değildir. Temel araca bağlı olarak ve onunla uyum halinde başka araçlar da bir mücadele biçimi içinde kullanılabilinir. Fakat bu araçlar talidir ve bu araçların karakterize ettiği mücadele biçiminin kullanımına göre kullanılabilinir. Örneğin parlamenter mücadele, başlı başına parlamentonun araç olarak kullanılması ile sınırlanamaz. Tersine parlamento kürsüsünden, kitle toplantılarına, mitinglere kadar pek çok aracı gerektirir. Ancak bu araçların kullanımı ve hizmet ettikleri amaç, parlamento çalışması çerçevesi içinde bu çalışmayı geliştirmek içindir. Kitle toplantıları, mitingler vb. araçlar, temelde, parlamenter görevlere tabidir ve parlamenter olanaklarla kullanılabilinir. Bunlar anlaşılabilir şeydir, parlamenter mücadele biçimi de, siyasi gerçekleri açıklama, kitleleri bilinçlendirme, politik hedef gösterme, eyleme sokma ve örgütleme faaliyetlerinin bütününü kapsar.
Bir mücadele biçiminin örgütleyiciliği, doğrudan kendi faaliyet çizgisinin bir sonucudur. Bir başka deyişle, mücadele biçimi, kitleleri örgütlemek amacıyla yapılması gereken görevler bütünüdür. Bu nedenle, örgütleme, mücadele biçiminin bir sonucu ve amacıdır. Örgütlenme amacı gütmeyen mücadele biçimi düşünülemeyeceği gibi; örgütlemeye ulaşmayan mücadele biçimi olamaz. Ancak örgütleme konusunda en önemli nokta, mücadele biçiminin, hayatın her alanını kapsayan ve her alana yönelen bir faaliyet olmasına rağmen, örgütleme, parçadan (belirli bir alandan) başlayarak, bütüne yönelir. Bu, etkinin yaratılması ile etkinin örgütlenmesi arasındaki çelişkiyi ifade eder. (Etki kavramı, genel olarak, siyasi gerçeklerin açıklanması ve buna yönelik faaliyeti ifade eder. Bu anlamda da, etkinin yaratıl masının çeşitli yolları, araçları vardır.)
Klâsik politik kitle mücadele biçimini ele alırsak, mücadele biçiminin ne olduğu ve nasıl örgütleyici olduğu somutlaşacaktır. Klâsik politik kitle çalışması olarak da ifade edilen bu mücadele biçimi, “kitlelerin içine girerek, kitlelerin acil gereksinmeleri etrafında, kitleleri örgütleyip eyleme sokma ve kitlelere siyasi bilinç götürüp örgütleme, yani emekçi kitlelerin ekonomik ve demokratik hak ve istemleri etrafında kitleleri örgütleyip, siyasi hedefe yönlendirme” (21*) çalışmalarının bütünüdür. Bu çizgi, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının aracı olarak (temel), merkezi periyodik yayın organını (siyasi gazete) ele alır. Rus Devrimi'nin temel mücadele biçimi olan bu mücadele biçimini Lenin şöyle anlatıyor:
“Siyasi gerçekleri teşhir etmenin temel kürsüsü gazetedir.” (22*)(abç)
“Canlı siyasi çalışmaya başlamanın biricik yolu, canlı siyasi ajitasyondur. Bunu da sık sık çıkan ve düzenli bir biçimde dağıtılan bütün Rusya için bir gazetemiz olmayınca sağlayamayız.” (23*)(abç)
Bu siyasi gazete, yayınlarıyla bir yandan düzenin genel siyasi teşhirini yaparken politik hedef gösterir, kitle eylemlerini anlatarak eylem biçimini açıklar ve buna çağrı yapar. Siyasi gazete, kitle yayın organı niteliğine rağmen, aynı zamanda kadroların siyasi çalışma için eğitimini gerçekleştirir. Böyle bir gazetenin illegal olması gerektiği tartışma götürmez bir gerçektir (Egemen sınıfların böyle bir gazeteye “izin” vermeyeceği açıktır).
Siyasi gazete kitleler için olduğundan, kollektif ajitatör ve kollektif propagandisttir. Siyasi gazetenin örgütleyiciliği, ajitasyon ve propagandanın başarısı oranında olur.
Bir siyasi gazete nasıl örgütleyicidir?
Ülkemizde bu konu hiç ama hiç anlaşılmamış, “dağıtımcı” eliyle satılan (kaçınılmaz olarak legaldir) gazetenin örgütleyici olması beklenmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da, “örgütlenme” gerçekleşmemekte ve de gerçekleştiği iddia edilen örgütlenme ise, niteliği olmayan, bırakın Marksizmi, gazetenin en basit yazısını (ezbere bile olsa) bilmeyen unsurların toplanmasıdır. Siyasi gazete, yazımından-basımına, dağıtımından-satımına kadar, bir bütün olarak örgütsel çalışmayı zorunlu kılar. Bir mücadele biçiminin aracından bahsediliyorsa başka türlü olmaz. Bu örgütsel çalışma ile siyasi gazete, kollektif ajitatör-kollektif propagandist ve kollektif örgütleyici olabilir.
“Sadece gazeteyi dağıtma eylemi kitlelerle fiili bağın kurulmasına yardımcı olur.” (24*) (abç)
“Gazetenin temsilciler ağı gerekli duyduğumuz örgütün iskeletini oluşturacaktır.” (25*)(abç)
“İşçi-köylü bölge komiteleri”, ”“rapor alan-rapor veren” mekanizmalar hep bu mücadele biçiminin içinde olgulardır. Kadroların en önemli görevleri “gazeteyi yaymak-tanıtmak ve gazete yazılarını anlatmak”tır. Ama böyle bir gazete, kesinkes illegaldir ve illegal örgütsel faaliyetin bir parçasıdır.
Lenin, bu çalışmanın stratejik önemini ve stratejik amacını şöyle ifade ediyor:
“Bütün Rusya için bir siyasi gazete planı, hergünkü olağan çalışmayı bir an bile unutmadan, ayaklanmaya hemen bütün yönlerden hazırlanmak için en pratik plandır.” (26*)(abç)
İşte klâsik politik kitle mücadelesi, yani mücadelenin bu biçimi budur. Görüldüğü gibi, siyasi bir gazete, tek başına ve hiçbir örgütsel çalışma (mekanizma) olmadan kitleleri örgütleyemez.
Bu mücadele biçimi ekonomik-demokratik mücadeleyi zorunlu kılar. Ancak bu mücadelenin içinde yer alınarak, bu mücadele bilfiil kendi kadrolarınca yürütülerek kitlelerle bağ kurulur (araç siyasi gazete), kitle ile temas sağlanır. Bu bağ ve temasın sonucunda “kitle içinde parti çalışması” ile, mahaller birim alınarak örgütün “teşkilat yapısı” oluşturulur. Merkezi yayın organı (siyasi gazete) ile mücadele siyasi mücadeleye dönüştürülür. Kısacası, bu mücadele biçiminde, kitle bağını sağlayan ve kuran kadro, kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesini (temel olarak) yürütmek ve yönlendirmek zorundadır. Fakat:
“Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmadığı -rafa kaldırıldığı- daha doğru deyişle oligarşi tarafından kullanılmasına 'izin' verilmediği, ordusu, polisi ve diğer güçleri ile emekçi kitlelere tam bir tenkil politikasının izlendiği bütün geri-bıraktırılmış ülkelerde, bu tip klâsik 'kitle çalışması' ile ekonomik ve demokratik mücadeleyi, politik mücadeleye dönüştürmek isteyen örgütler, düşmanın askeri üstünlüğü ve baskısı karşısında, güçsüzlüğe düşecekler, giderek de iyice sağa kayacaklardır.
Bu yol, 'oligarşik diktatörlük ile halktan gelen baskı arasında kurulmuş olan suni dengeyi bozacak yerde onu devam ettirecektir.' (Che)” (27*)
Zaten geri-bıraktırılmış ülkelerde, değil politik mücadele, ekonomik-demokratik mücadelenin kendisinin bile, silahla kontrol altına alınmadığı takdirde “kitle katliamına” yol açtığı açıktır. Bu koşullar içinde, salt ekonomik-demokratik mücadelenin kendisi bile silahlı olmak zorunda kalmaktadır. Bizzat bu mücadelenin yürütülmesi için de silahlı güç zorunludur. Bu da geri-bıraktırılmış ülkelerde bir başka sapmayı gündeme getirir: ekonomik-demokratik mücadeleyi sürdürmek amacıyla silahlı eylem yapmak. Bu sapmanın temelinde, klâsik politik kitle mücadelesinin temel alınması yatar. Temel mücadele biçimi bu alınınca, silahlı eylem bu mücadeleyi geliştirmek için kullanılır. Ve sonuçta ekonomik-demokratik mevzilerin korunması başlı başına amaç haline gelir.
“Oligarşi ile halkın düzene karşı memnuniyetsizlik ve genellikle bilinçsiz tepkileri arasında kurulmuş olan suni dengeyi bozmanın, kitleleri devrim safına çekmenin temel mücadele metodu silahlı propagandadır.” (28*)
“Silahlı propagandanın temel mücadele biçimi olması ve de halkın devrimci öncülerinin savaşı, Marksizm-Leninizmin evrensel tezlerinin bu somut tarihsel durumun pratiğine uygulanması sonucu ortaya çıkmış olan, bütün emperyalist hegemonya altındaki ülkelerin proletar devrimcilerinin bolşevik çizgisidir.” (29*)
Yukarda da belirttiğimiz gibi, tüm mücadele biçimleri gibi, silahlı propagandada kullanıldığı araca uygun olarak oluşan, belirli bir tekniği, mekanizması, örgüt yapısı ve yönetim bileşimi söz konusudur. Ve yine her mücadele biçimi gibi, silahlı propaganda da, belli bir örgütsel çalışmayı ifade eder ve kitleleri örgütlemesi bu çalışmanın bir sonucudur.
=left> | Silahlı propagandanın örgütleyici fonksiyonu bu şekilde olmakla birlikte yine çeşitli yanlışlıklar sürmektedir. Bunların en önemlileri, silahlı propagandanın, ajitasyon ve propaganda çalışmalarında kullandığı araçlar üzerinedir.
Bilindiği gibi ajitasyon ve propaganda, örgütlenmenin öncülü ve gerekli şartıdır. Ajitasyon ve propaganda, siyasi gerçeklerin teşhiri üzerine yükselen bir çalışmadır. Bir başka deyişle, “gerek teşhir, gerekse de propagandistler aracılığıyla yapılan ajitasyon ve propaganda” siyasi gerçekleri teşhir etme üzerine yükselir. Bu nedenle silahlı propaganda, bir bütün olarak kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi mücadelesinin temel yolu olarak, gerilla eylemleri üzerine yükselen propaganda ve ajitasyon çalışması neşir ve propagandistleri zorunlu kılar. (Öncü Savaşının başlangıcındaki özgül durum ile kuvvet gösterisi bazı değişimler yaratır. Bunu ayrıca ele alacağız.) Bu ise, gazete, bildiri, bülten, broşür (neşir) ve kadro demektir.
İşte bu noktada sapmalar (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi içinde olan sapmalar) ortaya çıkar. Bu sapmaya göre:
a- Klâsik politik kitle mücadelesi ya da tali mücadele biçimleri gazete-bildiri-bülten-broşür ve kadro (ajitatör ve propagandist olarak) demektir.
b- Silahlı propaganda bu araçları kullandığı andan itibaren tali mücadele biçimine dönüşmüştür. Bir başka deyişle, tali mücadele biçimi öne geçmiştir.
c- Propaganda ve ajitasyon, örgütlenmenin (etkiyi örgütlemek) temeli ve gerekli şartı olduğuna göre, bu fonksiyon (etkinin örgütlenmesi) tali mücadele biçimlerinin görevidir.
d- Bu nedenle, devrimci mücadele kitleleri bilinçlendirme ve örgütleme çalışması olduğuna göre, tali mücadele biçimi önemli olup, silahlı propaganda bunu başaramaz. Yani örgütleyici değildir.
e- Silahlı propaganda, silahlı eylemdir ve silahlı eylemler başlı başına propaganda niteliği taşımak zorundadır. Ancak bu şekilde silahlı propagandadan bahsedilebilinir.
Bu mantıki (!) açıklamalar, kendisine “Kesintisiz Devrim II-III”den destek arar ve bu yazıda “silahlı propaganda örgütleyicidir” sözü, kelimesi kelimesine yer almaması destek olarak kullanılır.
Bu sağ sapmanın eleştirisini ve yanılgılarını tek tek ele almadan, bu anlayışın mekanik ve vulgar materyalizm olduğunu belirtelim. Formel mantığın ifadesi olan bu anlayış, şeylerin özünü değil biçimini ele alır, evrensel ile özgül arasındaki ilişkiyi diyalektik ilişki olmaktan çıkartıp, mekanik bir yer değiştiriş ve kaba bir seçmecilik olarak ele alır. Keza bu anlayış, aynı özün değişik biçimleri olabileceği gibi, aynı biçimin değişik özlerin sonucu olabileceğini anlayamaz. Temelinde yatan bu felsefi yanılgı, giderek politik sapmayı oluşturur.
Herşeyden önce, bir aracın kendi durumu değil, neye ve nasıl hizmet ettiği aracın niteliğini belirlediğini anlamak gerekir. Örneğin, gerilla savaşı, düzenli birlikleri yenilmiş bir ordu tarafından kullanılacağı gibi, mahalli mütegallibe tarafından işgalci düşmana karşı da yürütülebilinir. II. Dünya savaşında görüldüğü gibi, emperyalist bir ülkenin (İngiltere) diğer bir emperyalist ülkeye (Japonya-Almanya) karşı gerilla savaşını yürüttüğü zaman olmuştur. Nihai amacı askeri zafer ve dünyanın paylaşımından daha fazla pay almaktır. Keza aynı dönemde, Sovyet ordusu, Alman emperyalizmine karşı partizan birlikleri aracılığıyla gerilla savaşını yürütmüştür. Amacı Sovyetleri yaşatmak ve emperyalist işgali yoketmektir. Öyle ise, bir aracın kullanımında (burada gerilla savaşı) önemli olan onun kendi biçimi değil, muhtevasıdır. Yani neye hizmet ettiği, kimin kullandığıdır. Bu gerçeği Lenin, başka araçlar açısından (parlamento ve gazete) şöyle belirtir:
“Parlamenterizm bir eylem biçimidir, gazetecilik bir başka eylem biçimi. Her iki durumda muhteva proleter devrimci olabilir ve birinci alanda olduğu gibi, ikincide de kadrolar gerçekten devrimci iseler, gerçekten proletaryanın yığın partisinin üyeleri iseler, öyle olmalıdır.” (30*)
Öyle ise diyebiliriz ki, bir aracın bizzat kendisi nitelik belirleyici değildir. Önemli olan niçin, neye göre, kim tarafından, ne amaçla kullanıldığıdır.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne göre, silahlı propaganda temel mücadele biçimidir. Diğer ekonomik -demokratik ve politik mücadele biçimleri talidir, temele tabidir. Bu stratejinin örgütü başlangıçta her yere koşmaz. “Gücüyle orantılı olarak silahlı propagandanın dışındaki, bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlendirme işleri ile uğraşır.” (31*) Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne göre kitleleri devrim safına çekmek için iki tip ajitasyon ve propaganda vardır:
a- Silahlı propaganda içerisinde, yani mücadelenin bu biçimi içinde olan,
b- Tali mücadele biçimleri içinde olan.
a- Silahlı propaganda içinde olan: Bu, silahlı propagandanın başlı başına bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütleme çalışmasını ifade eder. Bu çalışmaların temelinde, suni dengeyi bozma ve siyasi gerçekleri açıklama amacına yönelik gerilla eylemi yatar. Kitleleri bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütleme çalışması bu temelin üstünde yükselir. Bu anlamı ile ajitasyon-propaganda-siyasi eğitim ve örgütleme çalışması iki kesimden oluşur.
Birincisi, gerilla cephesinin içindedir. Yani çalışmalar bizzat gerilla güçleri tarafından açık çalışma ile gerçekleştirilir. Che' nin silahlı propagandanın Vietnamcası dediği bu olgu, kır gerilla savaşı koşullarında oluşur ve sözcüğün tam anlamıyla silahlı propagandadır (şehir ve kır gerilla savaşı kısmında ayrıca belirteceğiz).
İkincisi, gerilla cephesinin dışındadır. Yani, kır gerilla savaşının yürütülmediği ya da (kır) gerilla birliğinin bulunmadığı alanlarda yapılan çalışmadır. Bu kaçınılmaz olarak, örgüt kadroları aracılığıyla, gazete-bildiri-bülten vb. şekilde gerçekleştirilir. Ancak muhtevası gerilla eylemlerini kitlelere duyurmak, hangi amaçla, niçin yapıldığını anlatmaktır. Şehir gerilla savaşının açık savaş olmaması ve de varlığı gizliliğe dayandığından, şehir gerilla eylemlerinin üzerine yükselen çalışma da aynı şekildedir.
Che Guevara bunları şöyle ifade eder:
“Propaganda hem dıştan, yani ulusal sivil örgüt içinde; hem de içten, yani gerillanın bağrından yapılmalıdır. Birbirine sıkıca bağlı bu iki propagandayı koordine etmek için, yalnız bir tek yönetici organizma bulunmalıdır.
Kurtarılmış bölgenin dışında yer alan sivil örgütlerden başlayan ulusal tipteki propaganda, gazeteler, bültenler ve bildiriler yoluyla yapılmalıdır. En büyük gazeteler, ülkenin genel sorunlarıyla uğraşacak ve gerçeğin eninde sonunda daima halka yararlı olduğu ilkesini unutmaksızın kamuoyunu, gerilla güçlerinin kesin durumundan haberdar edecektir.” (32*)
“Makalelerde, daima silahlı hareketin amaçları açıklanmalıdır.” (33*)
Görüleceği gibi, belirtilen muhtevada çıkan bir gazete, bildiri, bülten, broşür klâsik tiptekinden ayrıdır.
b- Tali mücadele biçimleri içinde olan: Özellikle kavranılmayan nokta budur. Kimileri yukarda belirtilen şeylerin dışında hiçbir şeyin kalmadığını düşünerek sapmaya yönelmektedirler. Devrimci mücadele, salt gerilla savaşı olmadığı gibi, devrimci mücadelenin tüm görevleri gerilla savaşıyla gerçekleşemez. Öyle görevler ve siyasi gerçekler mevcuttur ki, bunlar gerilla eylemine gerek duyulmadan gerçekleştirilebilinir ve gerilla eylemi bunların önemini yitirtebilir. Her siyasi gerçek mutlaka gerilla savaşı ile açıklanacak, her politik hedef gerilla eylemi ile gösterilecek, her sorun gerilla ile çözülecek diye birşey olamaz. Böyle bir anlayış fokocu sapmayı gündeme getirir. (Debrayizm)
Bir yandan ekonomik-demokratik mücadelede yer alınırken ve bizzat bu mücadele yürütülürken, diğer yandan bu mücadelenin politik mücadeleye dönüşmesi için çalışılır. Birincisi, ekonomik gerçekleri teşhire yönelik ve ekonomik-demokratik mücadele için yayınlar gerektirirken (sendika yayınları gibi); ikincisi siyasi gazeteyi ifade eder. Amacı, silahlı propaganda gibi, kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesidir; ancak araçlar değişiktir ve ayrı içeriğe sahiptir. Bu mücadelede gazete, bildiri, bülten doğrudan düzenin her somut örneği ele alınarak, açıklama yapar, düzenle bağını kurar ve kitleleri eyleme çağırır. Ancak eylem barışçıl yöntemlerin çerçevesi içindedir.
“Devrim hareketinin büyük parolaları (sloganları ve amaçları) açıklanmalıdır: Elverişli bir anda genel grev parolası, direniş güçlerine (gerilla) yardım, birlik parolaları vb.” (34*)
Böylece, temel-tali mücadele biçimleri, diyalektik bir bütün halinde, aynı amaca (devrim) yönelik olarak kullanılır. Tali mücadele biçimi temel mücadele biçimini geliştirir ve onun başarısına yardım eder.
“Klâsik politik kitle mücadelesi ile silahlı propaganda birbirini izler ve birbirinin içinde, birbirine bağımlıdırlar, herbiri diğerini karşılıklı etkiler.” (35*)
Tali mücadele biçimleriyle, kitlelere siyasi gerçekler açıklanıp, politik hedef gösterip, onlara siyasi bilinç iletilmesi, aynı yönde gelişen silahlı propaganda çalışmasıyla çakıştığında, bu karşılıklı ilişki açık ve net bir biçim alır.Görüldüğü gibi, bir gazete, bildiri vb. kullanılıp kullanılmadığı değil, niçin ve hangi muhtevada ve özelde neye hizmet ettiği önemlidir. (Rus Devrimi'nde, klâsik kitle çalışması içinde, ona yardımcı olacak şekilde silahlı eylemler gerçekleştirilmiştir. Gerilla taktiği niteliğinde gerçekleştirilen silahlı eylemler, ajanların cezalandırılması ve para sağlamaya yöneliktir.)
Şimdi geriye tek soru kalıyor: Niçin kitleleri bilinçlendirme ve örgütlemede silahlı propaganda temel alınıyor?
Tali mücadele biçimlerinin yürütülmesi, siyasal zor ve onun askeri biçimde maddeleşmesi durumlarında, kitleleri silahlı mücadeleye kazanma amacına ulaşamaz. Ayrıca suni dengenin bozulmasının kitleleri devrim safına çekmenin temeli olduğundan ve suni denge de oligarşinin siyasal zor ve onun askeri biçimde maddeleşmesi ile devam ettirildiğinden, devrimci mücadele askeri savaşı temel almak zorundadır.
Silahlı propaganda, Öncü Savaşı aşamasında, Öncü Savaşının amaçlarına uygun olarak yürütülen bir mücadele biçimidir. Silahlı propagandanın bu aşamadaki bu durumu, III. bunalım dönemindeki niteliğini belirler.
Öncü Savaşının temel amacı suni dengeyi bozmak ve böylece Halk Savaşını başlatmaktır. Bir başka deyişle, Öncü Savaşında tüm görevler, oligarşinin siyasal zorunu bertaraf etme ve onu siyasal olarak tecrit etmeye yöneliktir. Ancak siyasal zorun bertaraf edilmesi, onun tamamen yok edilmesi değil, suni dengenin bozulmasıdır. Siyasal tecrit de, kitlelerin bütün olarak devrim safına çekilmesi, yani örgütlenmesi demek değildir. Bunların gerçekleşmesi, doğrudan Halk Savaşının zaferini ifade eder. Öncü Savaşının amacı, Halk Savaşının zaferi için, suni dengeyi bozmak ve kitleleri silahlı mücadeleye çekmektir. İşte silahlı propaganda, Öncü Savaşında bu görevlerle karşı karşıyadır.
Öncü Savaşı aşamasında silahlı propaganda iki ana fonksiyona sahiptir:
Birincisi, suni dengeyi bozmaktır, yani kitlelere oligarşinin gücünün mutlak olmadığını, ona karşı savaşılabileceğini göstermektir. (Kitlelerin düzene karşı tepkilerini açığa çıkartma) Bu, oligarşinin siyasal zorunun askeri ve oligarşik devlet aygıtına bağlılığının açığa çıkartılması; kitle pasifikasyonunun engellenmesi demektir. Bu nedenle, devrimci örgüt, oligarşinin siyasal zor araçlarına vurarak, onun niteliğini (görüldüğü gibi olmadığını, kof olduğunu, bütün gücünün yaygara, gözdağı ve demagojiye dayandığını) kitlelere göstererek, ona karşı savaşılabileceğini belirtir. Böylece silahlı propagandanın (bu politik amaçlı) askeri niteliği açığa çıkar.
İkincisi, kitlelere politik hedef göstermek, siyasi gerçekleri açıklamak, onları bilinçlendirmek ve örgütlemek. (Kitlelerin açığa çıkan tepkilerini kanalize etmek) Bu yönüyle, silahlı propagandanın genel niteliği açığa çıkar.
Politik mücadele biçimi olarak silahlı propagandanın bu ikinci yönü, genel ve evrensel niteliktedir. Bu nedenle silahlı propagandanın niteliği (Öncü Savaşında) birinci yönle somutlaşır.Öncü Savaşı, halkın devrimci öncülerinin, kitle içinde siyasal temel kurmak amacını güder. Bu nedenle silahlı propaganda Halk Savaşından farklıdır ve bu farklılık kendini gerilla savaşında somutlaştırır. Yani Öncü ve Halk Savaşı evrelerinde, bu evrelerin niteliğine uygun olarak, silahlı propaganda özgülleşir.
Öncü Savaşı, küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru gelişen bir mücadeledir. Öncü Savaşının en temel niteliğinden biri, bilinçli ve merkezi bir hareket olması ve her çalışmasının belirli bir plan doğrultusunda geliştirilmesidir. Öncü Savaşı, kır ve şehiri, silahlı propaganda ve diğer mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün olarak ele alınmasını ve savaşın kadro (öncü) düzeyinde sürdürülmesini ifade eder. Ancak silahlı propagandanın durumu nitelik belirleyicidir (temel mücadele biçimi olması). Öncü Savaşı sorunu, silahlı propaganda sorunu ile iç içedir. Bu nedenle, Öncü Savaşını silahlı propaganda açısından ele almak pek yanlış olmayacaktır.
Silahlı propaganda, Öncü Savaşının amaçlarına ulaşmak için yürütülen gerilla savaşı ve bunun üzerinde yükselen bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlenme çalışması olduğunu söyledik. Öyleyse gerilla savaşının amacı, Öncü Savaşının amacı olup, bilinçlendirme, örgütlenme, siyasi eğitim ve propagandanın gerçekleşmesine hizmet etmeli ve temel teşkil etmelidir.
Dipnotlar
(1*) THKP, I Nolu Bildirisi, Mayıs 1971
(2*) Marks: Hegel Felsefesinin Eleştirisi
(3*) THKP, I Nolu Bildirisi, Mayıs 1971
(4*) Lenin: Collected Works, C: 42, s: 278
(5*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 143
(6*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 142
(7*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 144
(8*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 143
(9*) DY, Sayı: 8, s. 4, 1977
(10*) DY, Sayı: 8, s. 4, 1977
(11*) Lenin: Na Yapmalı?, s: 181
(12*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(13*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(14*) Devrimci Gençlik, Sayı: 16, s: 6-7
(15*) DY'nin 1978 yılında bastıkları Mahir Çayan yoldaşın "Toplu Yazılar"ına yazdıkları önsöz.
(16*) Lenin: Gerilla Savaşı
(17*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 62-63
(18*) Lenin: Gerilla Savaşı
(19*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(20*) Lenin: Collected Works, C: II, s: 352
(21*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(22*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 121
(23*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 215
(24*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 223
(25*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 227
(26*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 121
(27*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(28*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(29*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(30*) Lenin: "Sol" Komünizm, Bir Çocukluk Hastalığı, s: 135
(31*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
(32*) Che Guevara: Askeri Yazılar, s: 133
(33*) Che Guevara: Askeri Yazılar, s: 135
(34*) Che Guevara: Askeri Yazılar, s: 133
(35*) Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III