Kadroların genel tesbit ve değerlendirilmeleri (strateji ve stratejik tahliller) bilmeleri, pratiğin yönlendirilmesi için yeterli değildir. Ayrıca somut koşulların tahlil edilmesi gereklidir. Bu gereklilik, basit bir "gerekircilik" anlayışı ile değil, pratik gereksinme sonucu ortaya çıkmalıdır.
İçinde bulunulan koşullar içerisinde, gerek mücadele biçiminin, gerekse amaç ve hedeflerin somut tesbiti gereklidir. Bu aynı zamanda, 1978 yılının ilk aylarından itibaren görülen olumsuz etkileri belirleme ve bunlar karşısında pratik rotanın düzenlenmesi demektir.
Genel hatlarıyla "Mevcut Durum I-II-III" de, ayrı ayrı yapmış olduğumuz durum tahlilleri Öncü Savaşının rotasına belirli ölçülerde düzenlemiş olmakla beraber yeterli olamamıştır. Bunun sonucu olarak da, mevcut durumda önemli gelişmeler oldukça durum tahlilleri yapılmak zorunda kalınmaktadır.
Mevcut koşulların biçimlenişi, her dönemde genel ve tahrihsel koşulların özelliklerine uygundur. Ancak bu uygunluk, genel ile özelin uygunluğu seviyesindedir. Bu nedenle de, genel ve tarihsel koşullardan belirli ölçülerde ayrılır. Bu ayrılık noktası (genel-özel bağıntısı içinde) genel ve tarihsel özelliklerin somutta biçimlenişinden başka birşey değildir. Bir başka deyişle, her özel geneli içinde taşır ve genelden ayrılır. Bu nedenle de stratejik olarak tesbit edilmiş mücadele biçimleri ve mücadele hedefleri, mevcut koşullarda (somut) belirli bir farklılaşma içerir. Fakat farklılaşma stratejik tesbitlerle sınırlıdır. Ve onun çerçevesini aşamaz. Mevcut durum tahlilleri, o an içinde yaşanılan koşullarda mücadele biçimlerinin karşılıklı bağıntısını somutlaştırır; bunların hedeflerini, amaçlarını ve uygulanışını belirler. Bir başka deyişle, stratejik hedefleri, amaçları ve uygulamayı özelleştirir ve somutlaştırır. Taktik olarak ifade ettiğimiz bu durum, somut koşullardaki mücadeleyi ifade eder. Ancak taktiğin keyfi değil, stratejiye bağımlılı olduğu unutulursa, bu somutlaştırmalar çeşitli sapmalar gündeme getirir.
"Mevcut Durum-III" yazımızda da belirttiğimiz gibi, taktiğin belirlenmesi ve yönlendirilmesinde, salt karşı-devrim (emperyalizm ve oligarşi) güçlerinin durumu ve davranış çizgisinin ele alınması, hareketi kendiliğinden-gelmeciliğe boyun eğmeyi getireceğinden yanlıştır. Ayrıca devrim güçlerinin durumu ve mücadele kapasitesi ele alınmalıdır. İşte bu ikili yönün tahlili ve ikinci yönün yönlendiriciliği altında taktikler tesbit edilmelidir.
Bugün, zayıf da olsa, belirli darbeler yese de, ülke çapında sesini duyurmuş, dostun düşmanın tanıdığı savaşçı bir örgütün varlığı ispat edilmiştir. THKP-C/HDÖ'nün bu durumu ele alındığında taktik mücadelemiz (ve de teknik eylemlerimiz) daha girişken ve atılımcı olabilme durumundadır. Bunu, en açık olarak "Mevcut Durum-I" ile diğer durum tahlilleri yazılarının farklılaşmasında bulabiliriz. Bugünkü koşullar içerisinde "Mevcut Durum-III" değerlendirmemizin (genel olarak) aynen geçerli olduğu açıktır. Tek fark, geçmişte somuta çıkmamış olguların somutta gündeme girmesidir. Bu gelişimi ifade etmeden önce, silahlı propaganda hakkında bir iki noktayı belitmek istiyoruz.
ÖNCÜ SAVAŞI PRATİĞİNDE
ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR ÜZERİNE
THKP-C/HDÖ'nün Aralık 76 Kararı'yla başlatılan Öncü Savaşında, o günkü özgül koşullar nedeniyle, geniş bir eylem çizgisinin belirtilmemiş olması saflarımızda bazı yanılgılar ortaya çıkarmıştır. Geçmiş dönemde bu yanılgıların pratik işlerlik açısından, aksaklık getirici yönü bulunmadığı için üzerinde durulmamıştı. Bu üzerinde durulmamanın ikinci nedeni, pratiğin daha hızlı ve daha öğretici olduğu gerçeğidir. Ancak şu anda, gerek oligarşinin saldırısı, gerekse de mevcut koşullardaki hızlı gelişim nedeniyle önem kazanmış ve sorun haline gelme eğilimi taşımaktadır.
Türkiye Devriminin AcilSorunları-I'de de belirttiğimiz gibi, kimi sorunlar, dünya devrimci hareketinde yıllar önce gündeme gelmiş ve çözüme bağlanmış olabilmektedir. Ancak yine de aynı sorunlar her ülkede, o ülkenin devrimci mücadelesinin pratik gelişmesine bağlı olarak gündeme gelebilmektedir. Farklı ülkelerde devrimci mücadelenin gelişimi farklı olduğu için, sorunlar da farklı dönemlerde (aynı sorunlar olsalar da) ortaya çıkmaktadır. Örneğin, emperyalizm bunalım dönemleri ve III. bunalım döneminin özellikleri, 1970'lerin başlarında dünyanın pekçok yerinde çözümlenmiş olmasına rağmen, ülkemizde 1975-76 döneminde yeni ele alınmaya başlanmış ve tartışılmaktadır. Çünkü insanlık kendi önüne çözüme bağlayacağı sorunları koyar ve yakından bakıldığında bu sorunlar, onları çözecek maddi koşullarının ortaya çıktığı ya da geliştiği yerde mevcutturlar.
Aynı şekilde, Öncü Savaşının pek çok sorunları dünya çapında çözüme bağlanmış olmasına rağmen, ülkemizde yeni yeni ortaya çıkmaktadır. Dünyadaki Öncü Savaşları pratiği gözden geçirilecek olursa, bu gerçek kolayca görülür. Yakından bakıldığında, bugün THKP-C/HDÖ'nün önüne çıkan sorunların, yıllar önce çözümlenmiş olduğu görülür.
Bu, bize birinci pratik dersi vermektedir: Özeli kavramak ve anlamak için geneli bilmek gerekir. Dünya devrimci pratiği bilinmeden, ülkemizdeki pratik yönlendirilemez. [1*]
Bugün, THKP-C/HDÖ için kısa dönemde acil sorun haline gelmiş iki nokta mevcuttur. Birincisi, örgütler arası rekabet; ikincisi ise stratejik güç-taktik güç-taktik eylem-teknik eylem ve mücadele rotasıdır.
a- Örgütler Arası Rekabet
"Mevcut Durum-II" yazımızda THKP-C/HDÖ yapısını değerlendirirken şöyle demiştik:
"THKP-C/HDÖ ... ülke çapında sesini duyurmuştur. Savaşçı ve silahlı mücadeleyi savunan örgütün varlığı ispatlanmıştır. Fakat eylemlerin nedenleri yeteri şekilde anlatılamamış, pek çok güncel soruna kayıtsız kalınmıştır. Her ne kadar bunun nedeni, bir yandan eylem hedeflerinin kitlelerce açık seçik olarak bilinmesinin getirdiği 'gereksiz tekrardan kaçınma' düşüncesi, diğer yandan her tavrın mutlaka silahlı eylemle alınması şeklinde mekanik yorumsa da (yorumun nedeni, solun içinde bulunduğu bölünme ve bunun getirdiği en fazla keskin ve aktif olana yönelim anlayışıdır), bu eksikliği gündeme getirmiştir." [2*]
Aynı olguyu Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de Marighella'dan yaptığımız alıntıyla şöyle ifade etmiştik:
"Bir tez yaygınlaştı 'liderlik için mücadele', ilk ateşe başlayan diğerlerini peşinden sürükler. Bu tez halen bazı örgütleri, ya kendi yeteneklerini aşan, ya da henüz koşulların tam olarak sağlanmamış eylemlere girişmeye götürmektedir ... Mesele ilk önce kimin ateş ettiği meselesi değildir. Unutmamalıyız ki, bizler devrimci kavgaya girdiğimizde ilk ateş çoktan açılmış da olabilir. Bizler için en önemli sorun, herkesin üstüne düşen görevi yapmasıdır ve her devrimcinin görevi devrim yapmaktır." [3*]
Bugün, THKP-C /HDÖ nün yaygın bombalama eylemleri karşısında aynı tür eylemleri gerçekleştirmeyi amaçlayan guruplar ortaya çıkmıştır. Ancak henüz koşulları tam olarak sağlanamamış" olan bu eylem türü, bu grupların darbe yemesine ve kendi içlerinde bölünmesine yol açmıştır. Ve bir ara bu gruplardan bazıları, iyice yollarını şaşırarak, neye karşı alternatif olacaklarını unutmuşlardır. Sonuçta ise, EB gibi pratikte silinme, ya da MLSPB gibi parçalanma gündeme gelmiştir.
Ancak soldaki bölünme "liderlik için mücadele" tutumu yaygınlaştırırken, THKP-C/HDÖ karşısında değer yitimine uğrayan kimi "sol" fraksiyonlar tarafından bu tutum özellikle körüklenmektedir
Bugün ülkemiz solunda yaygınlaşmış düşünce, "en büyük eylemi kim yaptı", "kim daha büyüğünü yaptı", "kim yeni eylem yaptı", "kimin ismi basında daha çok yer aldı" soruları ile subjektivizmi, ölçüsüz eylemi ve gereksiz eylemi körüklemektir.
Bu durum üzerinde biraz duralım: Her şeyden önce, silahlı eylem, belirli amaç ve hedef için kullanılan bir araçtır. Ülkenin somut koşullarında silahlı eylem yöntemlerinin kullanılmasının objektif koşulları mevcuttur, (sürekli milli kriz nedeniyle); ancak, gerek amaç ve hedeflerin değişkenliği, gerekse silahlı eylem yöntemlerinin çeşitliliği ve her birinin belirli ön koşulları gerektirmesi, konunun bu şekilde konulmasını yetersiz kılar
Silahlı eylem yöntemleri, barikat savaşı-bölgesel silahlı ayaklanma-genel silahlı ayaklanma-mevzii savaş-hareketli savaş-gerila savaşı olmak üzere çeşitli biçimler olarak ifade edilir. Ve bilindiği gibi, her bir biçimin kendi konumuna göre objektif ve subjektif şartları vardır. Bir gerilla savaşının (kır ve şehir gerilla savaşı) şartları ile genel silahlı ayaklanmanın şartları aynı değildir.
İkinci olarak, belirlenen amaç ve hedefin niteliği çeşitli yöntemleri ve biçimleri gündeme getirir. Askeri açıdan ele alınırsa, düşmanı yıpratma amacı ile imha amacı iki ayrı savaş biçimini gerekli kılar. Gerilla savaşı ise, her iki görevi de yerine getirebilir.
Öncü Savaşı evresinde temel mücadele biçimi silahlı propagandadır. Silahlı propaganda, gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesi, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasıdır. Birleşik devrimci savaş espirisi ışığında, gerilla savaşı, kır ve şehir gerila savaşı şeklinde, iki alanda birlikte yürütülür. Savaşın belirli bir döneminde yıpratma yönlü eylem temeldir. Şehir ve kır gerillasını başlatma ve geliştirme evresinde ise, yıpratma, psikolojik yıpratmadır.
Gerilla savaşının eylem biçimleri de çeşitlidir: Sabotaj - süikast - adam kaçırma - baskın, bir de bunlara ek olarak baskın ve sabotaj eylemlerinin birleşik şekli olarak (bizde kullanıldığı ve yapıldığı anlamı ile) kurşunlama eylem biçimi mevcuttur. Ayrıca Latin-Amerika ve Vietnam'da uygulandığı şekli ile, geniş çaplı ve süikast eylemi biçiminde devrimci terör eylemleri mevcuttur.
Bu kısa açıklamaların sonucunda şunları söyleyebiliriz:
- Silahlı progandanın politik mücadele biçimi olarak, devrimci mücadeledeki görevi, kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlendirmektir. Bu görev, III. bunalım döneminde suni dengenin bozulması temelinde başarılabilir. Öyle ise, silahlı propagandanın devrimci politik amacı, suni dengeyi bozmak ve kitleleri bilinçlendirip, örgütlendirmektir. Suni dengenin bozulmasının psiklojik yıpratmadan geçtiği ve kitlelerin bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesinin kitle çalışmasını gerektirdiği için, en uygun savaş yöntemi gerilla savaşıdır. Gerilla savaşının esnek yapısı, her iki görevi yerine getirmeyi mümkün kılar.
"Dağınık karakterli olmasında dolayı gerilla savaşı, her yere yayılabilir. Ve düşmanı yıpratmada ve durdurmada ve parçalamada ve de kitle çalışması gibi bir çok görevleri ... yerine getirebilir." [4*]
- Suni dengenin temelinde oligarşinin siyasal zoru ve bunun askeri biçimde maddeleştirilmesi yatar (gözdağı, yaygara). Buna ek olarak, her türlü propaganda araçları işletilir (demagoji). Böylece oligarşi, devlet otoritesinin "karşı konulmazlığı", "yıkılmazlığı" kavramları ile kitleleri pasifize etmektedir.
- Kitlelerin bilinçlenip örgütlenmesi için geniş ve yaygın siyasi gerçekleri açıklama kampanyası yürütülmek zorundadır. Kitleler, ancak siyasi gerçeklerin teşhiri ile bilinçlenip örgütlenir. Bu ise, düzendeki her somut olay ele alınarak, kitlelere propaganda yapılması demektir. Ancak propaganda ve ajitasyon, salt siyasi gerçeğin teşhiri demek değildir. Aynı zamanda kitlelere politik hedef ve mücadele yöntemi göstermelidir. Milli krizin sürekli mevcut olduğu koşullarda, bu kampanyanın silahsız yapılmayacağı açıktır. Tersi bir çaba, devrimci örgütün oligarşinin askeri gücü karşısında yenik düşmesini getirir.
- Siyasi gerçekleri teşhir iki yönlüdür: Genel teşhir ve anında teşhir. Genel teşhir, düzenin her somut olayı ele alınarak yapılan düzenli propaganda ve ajitasyondur. Anında teşhir ise, olayın olduğu yerde ve anda kitlelere yönelik propaganda-ajitasyon yapmaktır. Örneğin, rüşvet olaylarının teşhirinde, Lockheed rüşvet olayı genel teşhire girer; ama bir memurun devlet kurumunda rüşvet isteyip alması, anında yapılacak bir teşhir olayının konusudur. Bu konuyu Lenin, araç olarak gazetenin temel alındığı Rusya için şöyle ifade eder:
"Düşman suçüstü yakalamaya gelince, illegal bir gazete böyle bir şeyi başarmayı aklında geçiremez. Bu, ancak bildiriyle yapılabilir; çünkü çoğunlukla bunu yapmak için bir-iki günlük zamanımız vardır." [5*]
- Öncü Savaşında karşı karşıya bulunulan ikili görev, gerilla savaşının eylem biçimlerini ve uygulama alanını somutlaştırır.
- Suni dengenin bozulma görevi, kır ve şehirde, oligarşinin psikolojik olarak yıpratılmasını, kuvvet gösterisini gerekli kılar. Bu nedenle, kır ve şehir gerilla savaşında merkezi ve komple eylem (aynı anda) zorunludur. Şehir gerilla savaşında, sabotaj eylemleri temel, baskın talidir. Kır gerilla savaşında ise, baskın eylemleri temel, sabotaj talidir. (Tali temele tabidir ve ona yardımcıdır) Şehir gerilla savaşının ekseni örgütlü sabotajdır. Baskın biçimi ise, kesin olarak başarılması mümkün olduğu zaman başvurulan bir biçimdir. (Geniş bilgi için bkz. Che: Askeri Yazılar)
- Siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının yürütülme görevi, kır ve şehirde, gerilla savaşının, açıklanacak siyasi gerçeğe yönelik yürütülmesini gerektirir. Böylece kitlelerin dikkati, bu gerçeğe çekilmiş olur. Gerilla eylemi üzerine oturan propaganda ve ajitasyonla bu kampanya yürütülür. (Zaten siyasi gerçeği açıklama, kitlelere bu gerçekleri göstermek ve görmelerini sağlamaktır.)
- Şehir gerilla savaşında, propaganda ve ajitasyonda yayın zorunludur. Bu yayınlar başlangıçta asla periyodik olamaz. İllegal olan bu yayın, bildiri, bülten ve gazete şeklinde olabilir. Kır gerilla savaşında ise, (kitle çalışması) propaganda ve ajitasyon bizzat gerilla birliği tarafında yürütülür. Bu nedenle, şehir gerilla savaşında yapılan silahlı eylemin duyrulması ve nedenlerinin açıklanması, kıra göre farklı araçları gerektirir. Tali mücadele biçimlerinin araçları da olan bu araçlar, silahlı propagandanın şehirdeki uygulanmasında özel öneme sahiptir. [6*]
Yukarıda kısa ve öz olarak, genel boyutlarda silahlı poropogandayı ifade ettik. THKP-C/HDÖ, şehir gerilla savaşı evresinde mücadeleyi sürdürdüğü için, şehir gerilla savaşını biraz daha açalım:
Engels'in, bir askeri savaş biçimi olarak tanımladığı ayaklanma ile ilgili sözleri, tüm savaşlar için geçerlidir. Savaş, bir sanattır ve belirli kuralları mevcuttur. Eğer gerçek bir savaştan ve de zaferden söz ediliyorsa, bu kurallara uymak zorunludur. Clausewitz'in belirttiği gibi, "savaşın belirli bir dilbilgisi vardır, ama kendine özgü mantığı yoktur".
Savaş, düşmana irademizi zorla kabul ettirmektir. Bu anlamıyla bile, savaşın, tek bir biçimi değil, pek çok biçimi olduğu ortaya çıkar. Gerilla savaşı da, savaşın genel yasalarına uygun olarak yürütülmek zorundadır. Ancak gerilla savaşının, savaşın bu genel yasaların yanında, kendine özgü kuralları, yasaları mevcutttur.
En bilinen tanımıyla, gerilla savaşı, "vur-kaç" demektir. Bu nedenle, gerilla savaşının sabit bir cephesi sözkonusu değildir. Gerilla savaşının amacı, uzun süreli hareket aracılığı ile düşman güçlerini yıpratmaktır. Bu anlamı ile kısa süreli zafer anlayışı, gerilla savaşının niteliği ile çelişir. [7*]
Gerilla savaşının uzun süreli bir hareket olması, bazı koşulları belirlemiştir. Her şeyden önce gerilla, güçlerini korumak zorundadır. Bu nedenle, "düşman güçlü ise ondan sakınılır, zayıf ise ona saldırılır."(Che) İkinci olarak, kesin başarı şansı olmayan hiçbir harekete girişilmez. Gerilla savaşında başarı mutlak zorunludur.
Gerilla savaşı, gerek o anki somut koşullarda beklenen amaç, gerekse yürütüldüğü alan ve gerilla güçlerinin seviyesine uygun olarak yürütülür. Elverişli arazi-elverişsiz arazi kavramları ile ifade edilen gerilla savaşı alanı, gerilla savaşının taktiklerini ve eylem biçimlerini belirler.
Şehirler, oligarşinin ekonomik-politik-sosyal-kültürel ve askeri güçlerinin en kuvvetli olduğu yerlerdir. Şehirlerde oligarşinin denetimi (kırlara göre) daha yoğundur. Bu koşullar içerisinde, başarılı bir eylem yapılabilmesi için, hızlı ve çabuk hareket etmek esastır. İkinci olarak, gerilla, faaliyetini gizli yürütmek zorundadır ve şehir gerilla savaşı açık savaş olarak yürütülemez.
Şehir gerilla savaşında, bir yerin işgali ya da baskın, istisnai koşullar içerisinde gerçekleştirilmesi gereken eylem biçimleridir. Bu tür eylemler ancak, amacın büyüklügü ve de başka bir eylem biçimi ile gerçekleşemiyecek amaçların mevcudiyeti koşullarında gerekli olur.
Öncü Savaşının başlangıç ve gelişimi içersinde şehir gerilla savaşının kır gerilla savaşı ile ilişkisi ve amaçları farklılıklar gösterir.
Öncü Savaşının başlangıcında, gerek örgütün varlığının duyurulması, gerekse kadroların savaşa alışması gerekliliği, şehir gerilla savaşını gerektirir. Bir de buna, kır gerilla savaşının kitle sempatisini ya da kitlelerin (gerillanın oparasyon-eylem alanında) tarafsızlaştırılması gerekliliği ilave edilirse, şehir gerilla savaşının başlangıçdaki önemi açığa çıkar. Ancak, bu amaçları ile şehir gerilla savaşı, asla sınırsız gelişme içerisine sokulamaz. Latin-Amerika'daki gerilla pratiği de göstermiştir ki, şehirlerde gerilla eylemlerinin kolay gerçekleştirilmesi, "şehir sarhoşluğu" denilen savaş sapmasını gündeme getirir. Bu sapma, eylemlerin kolay başarılması ve de etkisinin yaygın olması karşısında şehir gerilla savaşının sınırsız gelişebileceğini ve kır gerillası olmadan yaşayabileceğini sanır. Böylece şehir gerilla savaşı, amaç haline gelir. Sonuçta da, gerilla kendi güçlerini tüketir. Bu sapmanın temel hatası, her eylem biçiminin aynı kolaylıkla başarılacağını sanmaktır. Kır gerilla savaşı temelinde yürütülemeyen şehir gerilla savaşı, belirli bir süre sonra değer yitimine uğrar. Bir yandan oligarşinin baskısı karşısında sürekli kadro kaybederken, diğer yandan örgütü bir üst eylem biçimlerine yöneltir ve bu olgular sürekli gelişerek devam eder.
Bugün, THKP-C/HDÖ'nün önündeki sorun, kır gerilla savaşının başlatılmasıdır. Sanıldığı gibi, şehir gerilla savaşını geliştirme değildir. Kesintisiz Devrim II-III'de tesbit edilen stratejik rotanın ikinci aşamasında, şehir gerillasının geliştirilmesi ve kır gerillasının başlatılmasının birlikte ele alınması bir tesadüf ya da sübjektif bir değerlendirme olmadığı açıktır. Bu tesbitin temelinde,şehir gerilla savaşının kır gerillasına tabiyeti ve kır gerilla savaşı olmadan gelişemeyeceği savaş yasası yatar.
Bugün, gerek bombalama türünden eylem biçimlerinin yerine bir üst eylem biçiminin gereğini düşünen, gerekse bombalama eylemlerinin etkisini yitirdiğini düşünen, yahutta her ikisini birden düşünenler, gerilla savaşının bu kurallarını (ki dünya devrimci pratiğinde yüzlerce kez doğrulanmış kurallardır) hesaba katmadığı gibi, şehir gerilla savaşını Öncü Savaşının amaçlarından ayrı tutmaktadır. Bu anlayışı Clausewitz ve Mao Zedung, "salt askeri savaş" ya da "salt askeri bakış açısı" olarak tanımlamaktadırlar. Bu anlayışlar, savaşın politik amacını (Öncü Savaşında devrimci temel politik amaç, suni dengenin bozulması ve Halk Savaşının başlatılmasıdır) hesaba katmayan ve böylece savaşı salt iki ordunun (silahlı gücün) sınırsız ve sürekli mücadelesi olarak anlayan görüşlerdir. Bu anlayışın, yüzyıllardır süregelen savaşlar tarafından yanlış olduğunun kanıtlandığını söylemeye gerek yoktur sanırız.
Sonuç olarak diyebiliriz ki:
Bir eylem biçiminin geçersizliği, subjektif bir düşünce ile belirlenemez. Bunun için maddi koşullar gereklidir. Bu maddi koşullar ise, savaşın politik amacı ve düşman güçleri ile devrim güçleri arasındaki güçler dengesidir. Kısa ve uzun vadeli amacın değişimine paralel olarak savaşın eylem biçimleri (araçları) değişir. Ancak her savaş eyleminde olduğu gibi, her eylem, belirli teknik ve maddi güç gerektirir.
"Bombalama eylemlerinin etkisini yitirdiği" görüşü temelden sakat ve yanlış bir anlayıştır.
Birinci olarak, bombalama eylemi, belirli yere bir paketin bırakılması ve "camların kırılması" olarak ele alınamaz. Böyle bir anlayış, bombalama eylemlerini, askeri ve de politik amaçlarını, eylemin yapılış biçimine indirgeyen sübjektivizmdir. Bizim gerilla savaşını temel almamızın nedeni, bu savaş biçiminin, devrim ile karşı-devrim arasındaki güçler dengesine ve savaşın devrimci karekterine uymasından ötürüdür. Silahlı devrim güçlerinin zayıflığı ve oligarşinin güçlülüğü karşısında, bir yandan oligarşinin gücünü (uzun süreli hareket aracılığı ile) yıpratırken, diğer yandan da kendi güçlerimizi geliştirmeliyiz. Bunun tek yolu ise, kendi güçlerimizi korumak ve bu anlamda savaşı sürekli kılmaktır.
Savaşın devrimci karakteri ise, bir yandan oligarşiyi psikolojik olarak yıpratıp, devrim güçlerinin güçlülüğünü gösterirken (kuvvet gösterisi), diğer yandan kitleleri devrim safına çekmek için propaganda ve ajitasyonun yürütülmesidir.
Eğer amacımız, askeri eylemler aracılığı ile kitlelerin dikkatini devrim hareketine çekmek ve çekilen dikkati teşhir edilecek siyasi gerçeklere yöneltmek ise, şehir gerilla savaşının eylem ekseninin örgütlü ve merkezi bombalama eylemi olmasını gerekli kılar.
Faşist milis güçlerinin kitle pasifikasyonuna karşı bu eylemleri temel almamızın nedeni de, kısaca budur. [8*]
İkinci olarak, bombalama eylemlerinin "etkisini yitirdiği" anlayışı, Öncü Savaşında (genelde devrimci mücadelede) etkinin ne anlama geldiğini bilmemek demektir. Devrimci savaşta etki, silahlı eylemin başarısı ile ortaya çıkan politik etkidir. Yoksa "yiğitlik" etkisi değildir. Politik etki olarak belirlenen etki olgusu, kitlelerin bilinçlenip örgütlenmesini ifade eder. Bu açık bir şeydir. Soyut bir örnekle açıklarsak: Türkeş'in öldürülmesinin yaratacağı etki, bu eylemin başarılmasında değil, Türkeş'in kişiliğinde ifadesini bulan politik niteliktir. Eylemin başarılması, bu etkinin yaratılmasının koşuludur. Yoksa eylemin bizatihi kendisi yaratılmış etki demek değildir.
THKP-C/HDÖ pratiğinde de ortaya çıkan bu sorun, yani etkinin yaratılması sorunu, etkinin örgütlenmesi sorunuyla birlikte pekçok sapmalara temel teşkil etmektedir.
Aralık 76'da örgütten ihraç edilen sağ-pasifist grupçuğun temel anlayışı, Öncü Savaşı-nın bu sorununda kendini somutlaştırmaktaydı. Bu sağ-pasifist grupçuk, silahlı propagandayı politik mücadele değil, askeri mücadele olarak ele almakta ve sonuçta silahlı propagandayı silahlı eylemle özdeşleştirmekteydi. Buradan hareketle, silahlı eylemin bizzat kendisinin etkiyi yarattığı, asıl sorunun etkinin nasıl örgütleneceği olduğunu ileri sürmüşler ve etkinin örgütlenmesini tali mücadele biçimlerinin görevi olarak tanımlamışlardı.
Bu anlayışın yanlışlığını, "Açık Mektup" (Aralık 76 Kararının açıklanması) ve "Tarihsel Gelişim" yazılarımızda ortaya koyduk. "Eylem Kılavuzu-III" broşüründe etraflıca açıklanan bu konuyu burada ele almayacağız. Ancak Aralık 76 Kararını hatırlatmakta yarar görüyoruz:
"Öncü Savaşında çok kısıtlı olan gücün (öncünün) en etkin biçimde kullanılması çok önemlidir. Ülkedeki sınıflar mücadelesi gelişimine uygun, kitlelere politik hedef gösteren eylemlerin saptanması, bunların en çok etki yaratacak biçimde gerçekleştirilmesi, eylemlerin üzerine oturtulmuş propaganda ve örgütlenme çalışmasının düzenlenmesi, silahlı propaganda ve tali mücadele biçimlerinin uyumlu bir bütün halinde yürütülmesi ve mevcut gücün bu mücadele alanları arasında gereken şekilde dağıtılması (gereklidir) ..."
Görüldüğü gibi, askeri eylemin en çok etki yaratacak biçimde gerçekleştirilmesi, doğrudan doğruya "kısıtlı olan gücün en etkin biçimde kulanılması" şartına bağımlıdır. İkinci olarak, silahlı eylemin etki yaratması, onun politik hedefinin "ülkedeki sınıflar mücadelesinin gelişimine uygun" olması ve propaganda ile mümkündür. Etkinin örgütlenmesi ise, ancak doğru politik hedefe yönelik ve güçlerin en etkin kullanılmasını sağlayan silahlı eylemin başarılması ve bunun üzerine yükselen propagandanın yapılması paralelinde gündeme gelebilir.
Keza yine Aralık 76 Kararı şöyle devam eder:
"Öncü Savaşı basitten karmaşığa, küçükten büyüğe doğru gelişen bir savaştır. Önemli olan başlangıçta örgütün eyleminin büyüklüğü değil, muhtevasıdır. (Eylemler ile oligarşiye karşı savaşılabileceğini göstermek, politik hedef göstermek ve bu temel üzerinde yükselen siyasi eğitim, propaganda, bilinçlendirme, ve örgütlenmeyi gerçekleştirmek). Savaşı bu muhteva üzerinde başarıyla geliştiren örgüt, halkın savaşçı örgütü olmak özelliğini kazanır."
"Herhangi bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır." (Lenin)
"Silahlı propaganda iki unsuru içerir: Birincisi, suni dengeyi bozmaktır, yani kitlelere oligarşinin gücünün mutlak olmadığını, ona karşı savaşılabileceğini göstermektir. (Kitlelerin düzene karşı olan tepkisinin açığa çıkartılması). İkincisi, kitlelere politik hedef göstermek, siyasi gerçekleri açıklama, onları bilinçlendirmek ve örgütlemektir. (Kitlelerin açığa çıkmış tepkilerinin kanalize edilmesi)
Silahlı propagandanın bu iki fonksiyonu birbirinden ayrılamaz. (Politikleşmiş askeri savaş esprisi) Yani silahlı propaganda, sadece kitlelerin dikkatini çeken, onlar üzerinde etki yaratan (politik etki değil) eylemleri gerçekleştirmeye indirgenemez."
Silahlı propaganda, silahların propagandası değildir ve olamaz.
Tüm bu tespitlerimiz, Latin-Amerika devrimci mücadelesinde sık sık ortaya çıkmış ve THKP-C/HDÖ saflarında da görülmüş sapmalara karşıdır.
Üçüncü olarak, gerçekleştirilen silahlı eylem ve eylem biçimlerinin amacı, politiktir. Bu amacın yerine, ne gerekçe ile olursa olsun, başka bir şeyi geçirmek, mücadeleyi militarizme yöneltir. Hiç bir biçimde silahlı eylem pasifizme karşı yürütülen mücadele (ideolojik) amacını temel alamaz. Böyle bir anlayış, mücadeleyi askeri savaş düzeyine indirgeyeceği anlamında yanlıştır. Silahlı eylem (silahlı propaganda değil), pasifizme, revizyonizme ve oportünizme karşı verilen cevap değildir. Politikleşmiş askeri savaşı bu düzeye indirgemek, (askeri savaş anlayışına paralel) devrimci mücadeleyi popülizme itmek olur.
Dördüncü olarak, silahlı eylemler propagandası yapılmadığı müddetçe, silahlı eylem düzeyinde kalır ve asla silahlı propaganda değildir. Propaganda ise, silahlı eylemlerin burjuva yayın organları aracılığı ile kitlelere duyrulması demek değildir. Propagandayı, yapılan silahlı eylemin yapıldığını duyurmak olarak ele almak, devrimci propagandayı "reklamcılık" düzeyine indirgemektir. Devrimci propaganda, silahlı eylemin niçin ve neden yapıldığını kitlelere anlatmak ve politik hedef göstermek demektir.
"En önemli propaganda biçimi askeri eylemdir" şeklinde Regis Debray tarafından ifade edilen görüşün yanlışlığı açıktır. Zaten Regis Debray bu tezini ifade ederken iki noktayı belirtir: İlk olarak, mevcut koşullar açık faşizm dönemini ifade ederse, bu dönemde yönetim askerler (ordu) tarafından işgal edildiğinden, salt askeri eylem (orduya yönelik) başlı başına propagandadır. (Regis Debray'in bu ilk noktası, yine mutlak değildir. Açık faşizm koşullarında, her zaman ve her yerde orduya yönelik eylem yapılması gereklidir diye bir şey olamayacağı için eksiktir. Bu anlayış aynı zamanda psikolojik yıpratmanın sadece askeri yönetim -açık faşizm de diyebiliriz- koşullarında olabileceğini savunur.) İkincisi, silahlı propagandayı silahlı eylemden ayrı tutar. Regis Debray'e göre, "silahlı propaganda, askeri eylemden önce gelmez, askeri eylemi izler, silahlı propagandanın işi gerilla cephesinin dışında değil, içindedir."
Görüldüğü gibi, "silahlı eylemin bizatihi kendisi silahlı propaganda (ya da propaganda) olmalıdır," görüşü temelde fokoculuğa dayanan yanlış anlayıştır. Bu nedenle de belirli bir eylem biçiminin (konumuzda bombalama) etkisin yitirdiği fikri için gerekçe olamaz.
Beşinci olarak, şeyler üzerinde bilgimizin temeli objektiftir. Olaylara yaklaşım yöntemimiz diyalektik, yorumlama tarzımız materyalisttir. Bu nedenle, yapılan eylemlerın (yukardaki nedenlerden ayrı olarak) etkisini, metafizik ve idealist açıdan yorumlayan ve de formel mantığa göre çok mantiki (!) gözüken yorumlarla değerlendiremeyiz. Burjuva yayın organlarının bombalama eylemleri karşısında yürüttüğü yayının karşı-propaganda olduğu asla unutulmamalıdır.
Yukarda belirttiğimiz bu nedenler göstermektedir ki, belirli bir eylemin yapılmasını ya da hangi eylem biçiminin uygulanacağını belirleyen, stratejidir. Hiç bir biçimde "şu şunu yaptı, biz bunu yaptık" şeklinde askeri eylemler kıyaslanamaz. Temel ölçüt, strateji ve devrimci politik amaçlardır. Bütün bunları "Mevcut Durum-II"de şöyle noktalamıştık:
"... Örgüt her türlü olaya tavır almak ve bunun karşısındaki tutumunu kitlelere duyurmak zorundadır. Bunun için mutlaka silahlı eylem konulması şart değildir. Silahlı eylem (bu konuda) açıklamanın ve tavrın kesinliğini vurgulamaktan, dikkat çekmekten başka anlam gelmez. Ancak politik hedeflerde dinamizmini bulan silahlı eylemler, o hedefin dağıtılmasında temel ve belirleyici rol oynar. Bundan böyle belirlenen politik hedeflere yönelik olarak silahlı eylem yapılırken ve bunun üzerinde yükselen propaganda ile nedenler (siyasi gerçek-genel olarak) anlatılırken, her türlü güncel olay ile ilgili, her türlü haksızlık, suistimal, rüşvet, sömürü vb. ile ilgili açıklamalar yapma, kitlelere duyurma görevi yerine getirilecektir (genel teşhir -anında teşhir). Böylece salt genel bir oyuna ve uygulamaya tavır almakla sınırlı kalınmayacak, aynı zamanda somut olaylarla düzene ve uygulamaya da tavır alındığı kitlelere gösterilebilecektir. Bu nedenle, askeri eylem yapılmasa bile, belirli olay karşısında, örgüt, bildiri, gazete vb. yollarla tavrını belirtmeli ve kamuoyunun bilmediği ya da dikkat etmediği olayları kitlelere aynı yollarla duyurmalıdır. Silahlı eylem, genel politik hedefle (taktik planda) çakıştığı (somut olarak) anlamda kullanılmalıdır. (Bu konular için taktik meseledeki yeri açısından değil).
... Örgütsel çalışma bir üst gerilla savaşına yönelik olmalıdır. Önümüzdeki aşama, şehir gerilla savaşı taktikleri ile yürütülen savaşı ülke çapında yaygınlaştırmaktır. Bu, doğrudan kır gerilla savaşını başlatma aşamasına bağımlıdır ve ona yönelir ve de kır gerillası tarafından tamamlanmak zorundadır. Bu nedenle, çalışmaları, gerilla savaşının yaygınlaştırılmasına ve kır gerilla savaşına yönelik olarak kadro ve kitle örgütlenmesine yöneltmek zorunludur."
Bundan böyle, tüm çalışma ve eylemlerimiz, bu tesbit edilen yönde yürütülecektir. Bu nedenle şehir gerilla savaşı ve eylem hedefleri bu rotaya uygun olmak zorundadır. Hiç bir şekilde, "şu kişi ya da guruplar şu eylemi yaptı, biz neye yapmıyoruz!" biçiminde olaylar ve çalışma değerlendirilemez.
THKP-C/HDÖ'NÜN EYLEMLERİNİN YOL GÖSTERİCİSİ POLİTİKLEŞMİŞ ASKERİ SAVAŞ STRATEJİSİ'DİR.
b- Stratejik Güç-Taktik Güç, Taktik Eylem-Teknik Eylem
Bugüne kadar strateji-taktik ilişkisi hep karıştırılmış, taktik eylemlerle teknik eylemler iç içe geçmiştir. Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne göre, savaş, kır ve şehirlerde birlikte yürütülecektir. Ancak kır ve şehir bütünlüğü mekanik değil, diyalektiktir. Bu nedenle temel-tali ilişkisi içerisinde bulunurlar.
Stratejik mücadelemizde kırsal alanlar temeldir. Şehirler talidir. Bu çerçeve içerisinde, devrimci mücadelenin stratejik gücü, kır gerillası ve onun arka cephesidir. Örgütümüz tüm faaliyetlerini bu stratejik tesbit paralelinde, bu tesbitin gerçekleştirilmesi yönünde yürütecektir.
Taktik güç kavramı, mevcut koşullar içersinde taktik mücadelenin başarısı için kullanılan güçleri ifade eder. Her taktik stratejiye bağımlı olduğundan ve stratejik rotanın gelişimini ifade ettiğinden, taktik güçler, stratejik güçlerin yaratıcısı ve geliştiricisidir.
İçinde bulunduğumuz evrede, şehir gerilla savaşını yürüten ve savaşın arka cephesini (şehirlerde) oluşturan güçler, taktik güçlerdir. Kırsal alanlardaki kadrolar ise, genelde şehir gerillasının arka cephesini teşkil etmekle beraber, stratejik niteliktedirler ve asla taktik eylemlere sokulamazlar.
Taktik eylem kavramı ikilidir:
Birinci olarak, tesbit edilen taktik tavrın gerçekleşmesi için gerçekleştirilen eylemdir. Bu, mevcut durum tahlili sonucu tesbit edilen taktiğin uygulanışı anlamına gelir. Askeri eylemin hedefi, somut politik hedeflerdir. Propaganda bu hedefin üzerinde yoğunlaşır.
İkinci olarak, belirli dönemlerde devrimci mücadelenin devamını vurgulamak amacıyla gerçekleştirilir. Bu tür eylemin temel niteliği, örgütseldir. Yani örgütün varlığı, kadroların korunup geliştirilmesi ve de geçmiş askeri eylemlerin sonucu yaratılan etkinin devam ettirilmesi amacını güder. Ancak her iki durumda da, politik yön belirleyicidir ve taktik, politik taktiktir.
Askeri taktik ise, silahlı eylemin biçim ve düzenlenişini belirler. Ayrıca bu düzenleniş işinde kadroların korunmasına da hizmet eder. Taktik bir aşamada, düşman güçlerinin denetimini bölmek ve kendi güçlerimizi (özellikle stratejik bölgeleri ve güçleri) korumak amacıyla silahlı eylemlerin yapılışında uygulanacak yöntemler askeri taktiği zorunlu kılar. Gerilla savaşının, genelde, bu tür uygulamaya en elverişli savaş biçimi olduğu açıktır. Örneğin, çeşitli harekâtlarımızda pekçok yerde (yaygın) ve birden (merkezi) bombalama eylemlerine girişmemizin bir nedeni de, askeri taktik uygulamasıdır. (Temel neden, mevcut koşullarda, oligarşinin uygulamalarının ülke çapında, yaygın ve merkezi olmasıdır.)
Teknik eylem ise, örgüte maddi olanak sağlamaya yönelik eylemdir. Bu eylemlerde temel ilke, taktik mücadeleyi geciktirmemek koşuludur. Eğer somut politik hedeflere yönelik mücadeleyi engeller ya da bu mücadelenin yürütülmesini geciktirirse, her türlü teknik eylem yapılmaz. Teknik eylemler maddi olanak temin ettiği için (devrim güçlerinin en büyük eksikliği maddi zayıflık olduğundan), oligarşinin daha yoğun saldırısına yol açmaktadır. Keza tüm örgüt belirli bir taktik tesbit yönünde hareket halinde iken, teknik eylemin yapılması, kayıpların salt teknik eylem kadrosunun kaybı ile sınırlı kalmamakta, tüm örgütün varlığına yönelmektedir. İşte bu koşullar hesaba katılarak teknik eylemler gerçekleştirilir. Ancak koşullar uygun değilse, maddi olanak sıkıntısı gerekçesi ile eylem yapılmaz, yapılmamalıdır. Bugün strateji ve taktik ilişkisinin karmaşıklığı karşısında, şehir gerilla savaşı ve şehir gerilla taktikleri ile ülke çapında mücadelenin sürdürülmesi başlı başına stratejik mücadele olarak anlaşılmaktadır. Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin ışığında ele alındığında, bu aşama, taktik bir evre olup, başarı ile tamamlanmasının sonucu, kır gerilla savaşının başlatılmasıdır. Bu dönemde, taktik mücadelede şehir gerillasını temel almamızın nedenlerini daha önce belirttik. Bunun tersi bir uygulama, şehir gerilla savaşını amaç haline getirir.
Şehir gerilla savaşının temel alınmasının geçici olduğu unutularak, (stratejik anlamda) temel olarak görülmesi pek çok unsurun sağ-sapmaya yönelmesine de neden olmaktadır.
Şehir gerilla savaşı temelinde yürütülen silahlı propaganda, silahlı propagandanın örgütleyiciliği üzerine şüpheler ve örgütler arası rekabet yaratmaktadır. Bu da, giderek kadroları gereksiz güç kaybına sebep olucu eylemler yapmaya itmektedir. Bir yandan bu itme, diğer yandan eylemin yapılamaması, kadrolar arasında karamsarlık yaratır. Bunun en açık ifadesi "denilen mutlaka yapılmalı" şeklindeki sözlerdir. Elbete ki devrimci bir örgüt "dediğini yapmak" zorundadır. Ancak, koşullar hesaba katılmadan planlanan eylemler, hayatın gerçekleri karşısında kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Bir taktiğin belirlenmesi demek olan "denilen", durum tahlillerine dayanmak zorundadır. Bir eylemin yapılmasını gerektiren, sınıf mücadelesinin o anki durumudur. Mücadelenin geleceğinin üzerinde yükseldiği evre olarak da tanımlanabilecek bu durumlarda, örgütün fiziki varlığı bile ortaya konabilir.
Öncü Savaşının amacı, Halk Savaşını başlatmaktır. Yani Halk Savaşının koşullarını olgunlaştırmaktır. Öyle ise, Öncü Savaşında temel yön, Halk Savaşının başlatılmasına yönelik olmalıdır. Bu da, stratejik rotaya uygun hareket edilmesini gerektirir.
Şimdi tam bu tesbitlerimizin ışığında, şehir gerilla savaşının nasıl yürütüldüğü ve nasıl yürütüleceğini kısa ve öz olarak ifade edelim.
ŞEHİR GERİLLA SAVAŞI
Şehir gerilla savaşının uygulanışını ele almadan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin ışığında stratejik rotanın ne olduğunu belirtelim:
Birinci aşama: Şehir gerillasına yaratma
İkinci aşama: Şehir gerillasını geliştirme
Kır gerillasını yaratma ve kuvvet gösterisi (Bu iki aşamada savaşın psikolojik yıpratma yönü ağır basacaktır.)
Üçüncü aşama: Şehir gerillasını yaygınlaştırma
Kır gerillasını geliştirme
Dördüncü aşama: Kır gerillasını yaygınlaştırma aşamasıdır.
Şehir gerilla savaşının stratejik rotamızdaki bu niteliği, doğrudan emperyalizmin III. bunalım dönemi özelliklerine dayanır. Bu dönemde, emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde, kapitalizm (emperyalist taleplere uygun olarak) yukardan aşağıya (dış dinamikle) geliştirilmiştir. Bu gelişimin doğal sonucu olarak şehirleşme, haberleşme ve ulaşım gelişmiştir. Bu nedenle, devrimci mücadelede (geçmişe göre) şehirler önem kazanmıştır. Bir başka deyişle, III. bunalım döneminde geri-bıraktırılmış ülkelerde şehirlerin önemi artmıştır. Ve şehirlerde yürütülecek devrimci mücadelede silahlı propaganda temeldir. Ancak silahlı propaganda, şehir gerilla savaşı çerçevesinde yürütülür. I. ve II. bunalım dönemleri gerilla savaşlarından farklı niteliğe sahip olan şehir gerilla savaşı, kır gerilla savaşıyla birlikte ele alınır. Artık geçmiş bunalım dönemlerinde olduğu gibi, gerilla savaşı, salt kır gerillasını değil, aynı zamanda şehir gerillasını da ifade eder.
"Silahlanma, birleşme, örgütlenme taktik ve strateji, her şeyden önce üretim ve ulaşım olanakları tarafından, her bakımdan ulaşılmış düzeye bağlıdır." (abç) [9*]
"... Orduların tüm örgütlenmesinin ve savaş yönteminin ve sonuç olarak zafer ve bozgunun, insan ve silahlanma unsurlarının maddi, yani iktisadi koşullarına, yani nüfus ve tekniğin nitelik ve niceliğine bağlı(dır)." [10*]
Öyle ise, emperyalizmin farklı bunalım dönemlerinde, yani iktisadi evriminin gelişimine paralel olarak askeri bileşim, örgütlenme, taktik ve strateji farklı olacaktır. Ve de farklı olmak zorundadır. I. ve II. bunalım dönemlerinde sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde, savaş yöntemleri ve biçimleri, III. bunalım dönemi geri-bıraktırılmış ülkelerinden farklıdır. Bu da, kendini, gerilla savaşının kır ve şehir ilişkisinde ve taktiklerinde kendini somutlar.
III. bunalım döneminde merkezi otoritenin güçlü olması, haberleşme ve ulaşımın gelişmesi sonucu ülkenin her yerinde denetimi sağlaması ve suni dengenin mevcudiyeti, kır gerilla savaşının, geçmiş dönemlerden farklı olmasının nedenidir. Bu dönemde, kır gerilla savaşının başlatılması ve geliştirilmesi için şehir gerilla savaşı zorunlu bir evredir ve alandır. Bu özgül durumu yaratan suni denge, gerektiren kır gerillası için kitle sempatisinin gerekliliğidir.
Kır gerilla savaşında en temel şart, kitlelerin sempatisidir. En azından kitlelerin tarafsızlaştırılması, kır gerillasının başarısını belirler. Nedenleri açıktır ki, her şeyden önce, tekniğin geldiği seviye insanların yerini bulan radar yaratmamıştır. Bu yüzden, gerillanın varlığının tesbiti için insan bilgisi şarttır. (Gerillanın yaşamasını belirleyen, eylemlerde hızlılık ve geri çekilmede gizliliktir). Bir yerde eylem koyarak, geri çekilen kır gerilla birliği, eylem anında düşmanın haberleşme araçlarını imha ederek (eylemin ilk hedefidir aynı zamanda), düşmanın bilgi sağlamasını ve kendi hareket yönünü bilmesini engeller. Fakat bu, kendini halktan saklaması demek değidir. (Gerilla birliğinin keşif kolu hariç) Bu nedenle, kitlenin devrim cephesine sempatisi ya da en azından onun tarafsızlaştırılması (hayırhah tavır) savaşın gidişini belirler. İlk dönemlerde kitlelerden aktif destek beklemek ya da bu yönde çabalamak yanlıştır ve yanlış olduğu kadar da gerillanın gücünü dağıtır. Che Guevera'nın "o halde gerilla, yerel halkın tam desteğine güvenir, bu mutlak aranan şarttır" sözü bunu ifade eder.
Bugün kır gerilla savaşı için, arka cephenin yaratılması ya da "kitle bağı" sorunu temel şart olduğu yadsınamaz ve de kır gerilla savaşı olmadan Öncü Savaşının başarıya ulaşamayacağı açıktır. Ancak sorun, bunun nasıl ve hangi mücadele biçimi temel alınarak yaratılacağıdır.
Her şeyden önce "dediğin yapan ve vurduğu yerden ses getiren savaşçı bir örgütün varlığı" kitlelere gösterilmeli ve duyrulmalıdır. Kitle sempatisinin temeli budur. Bu en genelde, etki yaratılması demektir. Devrimci örgüt bunu parçada ve özelde (kırsal alanda ve kır gerillasının eylem alanında) örgütleyerek kitle bağını kurar. Bu bağ kadro demektir. (İlk dönemde parti kadrosu). Bu kadrolar, somut bir plan doğrultusunda, kır gerilla savaşını merkez karargâh-eylem alanı-propaganda alanı vb. yerlerde, stratejik ve taktik mevzilendirilmesiyle ve bu mevzilendirilmede önemli gelişmeler olmasıyla kır gerilla savaşı başlatılır. Bu, silahlı propagandanın, (kırsal alanda) kır gerilla savaşı ile sürdürülmesi demektir. Fakat bütün bunların kendiliğinden ya da barışçıl yöntemlerle olacağı ve o ana kadar silahlı propaganda yürütülmeyeceği ve de savaşın Öncü Savaşı olmadığını iddia etmek, sosyal oluşumdan habersizliktir, pasifizmdir.
Biz, THKP-C/HDÖ olarak, bugün kır gerilla savaşını yürüttüğümüzü iddia etmiyoruz. Biz, savaşın buraya gelebilmesi için gerekli şartların şehir gerilla savaşı ve taktikleriyle, ülke çapında yürütülen silahlı propagandanın şart olduğunu iddia ediyor ve bu yolda savaşıyoruz.
Kim ki, şehir gerilla savaşını ve bu savaş taktikleriyle ülke çapında eylem konulmasını reddeder ya da silahlı propaganda dışında görür ya da gösterirse, bu pasifizmdir ve pasifizme ideolojik kılıf bulmaktır. O ağızlardan düşürülmeyen "kitle bağı", ancak böyle yaratılabilinir. Açıktır ki, derneklerle, legal gazetelerle, "zam-zulüm" mitingleriyle sağlanacak kitle sempatisi, silahlı eylemleri yine de yadırgayacaktır. Kitle sempatisi, silahlı propaganda temelinde ve ona bağımlı gelişmediği müddetçe gerilla savaşını frenler. ("Barışçıl usullerle örgütlenmiş kitle savaşları umudu" esprisi)
Kır gerilla savaşının başlatılabilmesinin (III. bunalım dönemi özelliklerinden dolayı) temel şartı budur. Kır gerilla savaşının hazırlığı bu temel şarta bağlı olarak yapılan tüm çalışmalardır. Ve bu anlamda, şehir gerilla savaşı, kır gerilla savaşının alt evresi ve hazırlığıdır. İlk dönemde, şehir gerilla savaşının kır gerilla savaşına tabiyeti böyle ortaya çıkar.
Devrimci örgüt, temel olarak, silahlı propagandayı şehir gerilla savaşı ve taktikleriyle yürüterek, bir yandan örgütsel yapısını sağlamlaştırıp geliştirirken, diğer yandan da kitleye dönük propaganda ve ajitasyonu yürütür. Bu dönemde tüm örgütsel çalışma, kır gerila savaşının yürütülmesine yöneliktir. Mevzilenme bu yönü temel alır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, gerilla savaşının eylem biçimleri, stratejik yıpratma amacına ve somut politik hedeflere uygun olmak zorundadır. Bu biçimler, işgal, baskın, imha, sabotaj, suikast ve devrimci terör şeklinde olabilir.
Şehir gerilla savaşının içinde bulunduğumuz evredeki bu amacı, bu savaşın sürdürülüş biçimini belirler. Ancak şehir gerilla savaşı, yürütüldüğü alanın (şehirlerin) somut koşullarına uygun örgütsel yapı, taktik ve eylem biçimini gerektirir. Bu anlamı ile kır gerilla savaşından ayrılır. Şehirler elverişsiz arazi olarak kabul edilir. Bu yüzden eylemin temeli, "örgütlü sabotaj"dır. Baskın biçimi ise, kesin olarak başarılması mümkün olduğu şartlarda başvurulan bir biçimdir.
Şehir gerilla savaşında gizlilik en temel şarttır. Bu savaşta, düşman denetiminin olağanüstü güçlü olduğu asla unutulmamalıdır. İkinci olarak, şehirlerde manevra imkanı (ki düşman takibinden kurtulmanın temel şartıdır) çok sınırlıdır. Manevra, şehir kadrosunun insiyatifi, kararlığı ve düşman baskına direnme gücüne dayanır. (Yakalanan bir kadronun işkenceye direnmesi bile bu manevrayı sağlayabilir).
Bugün gündeme alınan şehir gerilla savaşı, geçmiş dönemdeki (Rus Devrimi'ndeki, Çin ve Vietnam Devrimlerindeki) şehir savaşlarından farklıdır. Rus Devrimi'nde olduğu gibi, şehirlerde yürütülen mücadele, şehir gerillası niteliği alabilir. Fakat bu (Rus Devriminde) yeni tip barikat savaşlarının bir parçasıdır ve barikat savaşı işinde mütalaa edilir. Barikat savaşı ise, silahlı genel ayaklanmanın somuttaki durumudur. Günümüzde şehir gerilla savaşı, bir ayaklanmanın parçası değil, uzun süreli yıpratma savaşının bir parçasıdır.
Genel olarak savaşın, özel olarak da gerilla savaşının eylem ilkeleri, şehir gerilla savaşı için de geçerlidir. Bu ilkeleri dikkate almayan gerilla eylemi ve bütün olarak gerilla savaşı, kendi niteliğini yitirir ve de ortaya ismi "gerilla" olan başka bir savaş biçimi çıkar.
"Gerilla savaşı güçlü şekilde donatılmış ve iyi eğitilmiş olan saldırgan bir orduya karşı koyan iktisadi bakımdan geri bir ülkenin geniş kitlelerinin savaşıdır. Düşman güçlü ise, ondan sakınılır, düşman güçsüz ise ona saldırılır. Cephenin sabit bir yeri yoktur. Düşman neredeyse, cephe oradadır." (Giap)
"Düşman üzerinde ezici üstünlüğü gerçekleştirmek için, hücum ve geri çekilmede insiyatif, esneklik, hızlılık, şaşırtmaca, saldırı ve geri çekilmede ani hareket etmeyle, birlikler düşmanın yeter derecede korunmadığı yerlerde yoğunlaştırılır." (Giap)
Amiyane askeri bilgiye sahip olan bir düşünce, düşmana güçlü olduğu yerlerde saldırmayı, daha etkili olduğu için, daha önemli sayar. Böyle bir anlayış, yıpratma savaşının zorunluluğunu (ister psikolojik, isterse maddi yıpratma olsun) kendi fikirlerine destek olarak kullanır. Pekçok şartlar ve amaçlar dıştalandığı anlamında doğru olan bu anlayış, koşulları ve amaçları hesaba katmadığı anlamda dogmatiktir. Ama Öncü ve Halk Savaşı, uzun süreli savaştır, yani uzun süreli savaşla, bir yandan kendi güçlerimizi korur ve geliştirirken, düşman güçlerini azar azar yoketmek temel amaçtır. Küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru gelişen savaş bunu ifade eder. Tersi durum ise, (düşmanın güçlü olduğu yerde savaş) kendi güçlerimizin (en azından taktik güçlerin) yok edilmesini (kayıp verilmesi değil) getirir. Çünkü bu, düşmanın istediği alanda savaşmak demektir.
"Düşman güçlerine yöneltilen saldırı, amacımız bu güçleri tümden imha edinceye kadar ilk darbemizi başka darbelerle izlemek mi, yoksa düşmanın kendine olan güvenini sarsmak mı olduğuna göre, değişik şekiller alacaktır. Eğer amacımız bu ikincisi ise, düşman silahlı kuvvetlerinin imhasına biçeceğimiz paha bu ihtiyacın sınırlarını aşmayacaktır. Aynı şekilde düşmanın bozguna uğratılmasını hedef aldığımız taktirde, bölgelerin işgali de çok başka biçim alacaktır. Eğer, istediğimiz bir bozgunu sağlamaksa, en etkin eylem düşman kaynaklarının (maddi ve insan) imhası olacaktır. Ve bölgelerin işgali bunun sadece bir sonucu niteliğini taşıyacaktır. Düşman kuvvetleri bozguna uğratılmadıkça bölgelerin işgali hiç bir işe yaramayacaktır, hatta zararlı olacaktır. Buna karşılık düşman kuvvetlerini yenilgiye uğratmak istediğimiz ve düşmanın da kaderini tayin edecek kanlı bir savaşı istemek şöyle dursun, tersine bundan çekindiğine inandığımız takdirde, savunması zayıf ya da hiç savunmasız bir bölgeyi ele geçirmek tek başına avantaj teşkil eder, savaşın genel sonucu bakımından düşmanda genel koşullar yarattığı ölçüde daha kısa bir yol sayılabilecektir. (...)
Savaşta yıpratma kavramı, uzun süren bir hareket aracılığı ile düşmanın maddi ve iradesinin giderek tükenmesi anlamına gelir. Ancak bu savaşta düşmandan daha uzun bir süre dayanmak gerekir. Bunun için ise mümkün olduğu kadar mütevazi amaçlarla (askeri amaç) yetinmemiz gerekir. Çünkü işin niteliği gereği, önemli bir hedef daha önemsiz bir hedefe göre daha büyük ölçüde kuvvet harcanmasını gerektirir. Saptanabilecek en küçük hedef ise, sadece direnmektir. Direnme, düşman kuvvetlerinin, düşmanı amacından vazgeçirmeğe yetecek kadar bir kısmını yoketmeye yönelik bir faaliyettir. Tek bir eylem oluşu nedeniyle etkinlik yönünden kaybettiğini, zaman aracılığı ile, yani mücadelenin sürdürülmesi ile telafi eder. Mücadeleye düşmandan daha uzun süre dayanmak, onu yıpratmanın doğal bir aracıdır."
İşte bizim gerilla savaşını temel almamızın ve gerilla savaşının eylem biçimlerini tesbit etmemizin temeli bu savaş ilkeleridir. Görüldüğü gibi "şu eylem yapılmalı" ya da "bu eylem etkisini yitirdi" türünden yaklaşımlar savaşın genel ilkelerine uymadığı anlamında da yanlış ve sakat görüşlerdir
Sonuç olarak,
İçinde bulunduğumuz evrede, silahlı propaganda, şehir gerilla savaşı ve şehir gerilla taktikleriyle yürütülen silahlı eylem ve bunun üstünde yükselen her türlü propaganda, siyasi eğitim, bilinçlendirme ve örgütlenme olarak somutlaşır. Öncü Savaşının bu evresinde (birinci aşama), şehir gerilla savaşının amacı, kır gerilla savaşını yaratmaktır. (Stratejik amaç). Taktik planda, belirlenen somut politik hedeflere yönelmek, bu hedefe varmak, şehir gerillasının diğer bir amacıdır.
THKP-C/HDÖ, şehir gerillasını yaratmış ve bu konuda (değerlendirildiği ve ders alındığı anlamda) geniş tecrübelere sahip olmuştur. Şehir gerillasının, kır gerillası olmadan sınırsız ölçüde genişleyemiyeceği ve de stratejinin uzun süreli savaş stratejisi olması dikkate alınmak zorundadır. Önümüzdeki görev, kır gerillasının yaratılması (stratejik) ve mevcut durumda belirtilen politik hedeflerin teşhiridir. Gerilla savaşını sürekli kılmanın başlı başına kuvvet gösterisi olduğu unutulmamalıdır.
Dipnotlar
(1*) "Bilmek", elbette dünya devrimci pratiğinin öğrenilmesi; "yönlendirmek", bu pratiklerin kendi somut koşullarını hesaba katarak değerlendirilmesi ve ders çıkartılması ile başarılır. Eleştirici bir gözle yapılmayan pratik bilgiler bizi dogmatizme götürür. Dogmatizim, eylemin koşullarını unutmak demektir.
(2*) THKP-C/HDÖ : Mevcut Durum-II Ağustos 1977
(3*) Marighella : Şehir Gerillasının El Kitabı, s : 82
(4*) Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt: II, s: 78
(5*) Lenin: Ne Yapmalı?, s: 100
(6*) Bu gerçek görülmeyip, tali mücadele biçimlerinin araçları kulanılıyor diye, tali mücadele biçimi yürütülüyor anlamı çıkartılamaz. Her mücadele biçimi, kendini karakterize eden bir araçla nitelenir (temel araç). Klâsik kitle çalışması gazete ile, silahlı propaganda gerilla savaşı ile. Ancak bu araçların mücadele biçimi için temel araç olduğu unutulup, tek araç diye yorumlanırsa sağ bir sapma söz konusu olabileceği gibi, sol sapma da ortaya çıkabilir. Rus Devrimi'nde klâsik kitle çalışması temel mücadele biçimi iken (gazete, temel araçtır), aynı mücadele biçimi içinde silahlı eylem (gerila savaşı değil) gerçekleştirilmiştir. (Geniş bilgi için bkz. Lenin : Gerilla Savaşı)
(7*) Evrim-devrim aşamalarının iç içe geçmesi ve de Halk Savaşının devrimde zorunlu bir durak olması "kısa süreli zafer" anlayışını dıştalar.
(8*) Bu tesbitlerimiz karşısında, bazıları, şu andaki amacın, bir yandan emperyalizmin gizli işgalini gösterme, oligarşininn teşhiri, diğer yandan da faşist katillerden hesap sorma (böylece CHP'nin teşhiri) olduğuna göre, bunun da (ikinci yan) özellikle adam kaçırma ya da baskın-suikast eylemlerini gerekli kıldığını ileri sürerek karşı çıkabilirler. Ancak bu karşı çıkış, şehir gerilla savaşı ile sınırsız bir mücadeleyi ifade ettiği anlamında yanlıştır. Bir kere, hesap sorma eylemi, salt şehirlerde kalan, şehirlerle sınırlı olan bir amaç değildir. Kırsal alanlarda daha yaygın olarak gereklidir. Bu durumda kır gerilla savaşı kaçınılmazdır. İkincisi, Öncü Savaşı, kır gerilla savaşı aşamasına geçmek zorundadır.
(9*) Engels: Anti-Dühring, s: 261
(10*) Engels: Anti-Dühring, s: 267