Recep Tayyip Erdoğan, son aylarda artan PKK eylemlerinden yola çıkarak, “terörle mücadele” bağlamında gerilla eylemlerini “ademe mahkum etmek”, yani bu eylemleri yokmuş gibi davranmak gerektiğini ilan etti.
Recep Tayyip Erdoğan’a göre (elbette kendisinin kişisel görüşü olmayıp, tümüyle “anti-terör” danışmanlarının görüşüdür), “terör eylemleri” “medya”da ne kadar geniş yer alırsa, “teröristler” de o kadar etkin ve başarılı olurlar. Bu “öngörü”den ya da varsayımdan yola çıkılınca da, “terör eylemleri”nin “medya”da yer almamasının sağlanmasının “terörizmle mücadele”de “hızlı” yol alınmasını sağlayacağı düşünülmektedir.
Bazı “terör uzmanları”na göre ise, “terör eylemleri” ne kadar “ademe mahkum” edilirse, “teröristler” de o kadar büyük ve ses getirici eylemlere yönelirler. Dolayısıyla “ademe mahkum etmek” “terörü” tırmandırmakla eşdeğerdir.
Bu varsayımlar ve bu varsayımlardan yola çıkarak yapılan “değerlendirmeler”, tümüyle, gerilla savaşının “terörizm” olarak “algı”lanmasının ürünüdür. Varsayımların temelinde yatan “terörizm” anlayışı, kaçınılmaz olarak, “terörist”in amacının, “toplumda korku ve yılgınlık yaratmak amacıyla silahlı eylem yapmak” olduğunu kabul eder. Bu nedenle de, “teröristler”in bu amaca ulaşmak için, yaptıkları silahlı eylemlerin (“terör eylemleri”) en geniş kesimler tarafından duyulmasını, görülmesini ve bilinmesini hedefledikleri düşünülür. Bu da “medya”da yer almak, yani “medya”nın kullanılması olarak tanımlanır.
“Anti-terör konsepti” bir kez bu temele dayandırıldığında, “medya”nın belirleyici bir yere oturtulması kaçınılmazdır. Doğal olarak, “terörle mücadele”de, “medya” etkin ve belirleyici bir güç ya da araç olarak görülür.
“Anti-terör konsepti”nin “medya”yı etkin ve belirleyici bir güç olarak görmesi ve buna ilişkin “cezri önlemler” almaya yönelmesi karşısında, gerilla savaşı yürüten tarafta da “karşıt” bir düşünce gelişir ve biçimlenir.
Bu “karşıt” düşünceye göre, gerilla savaşının amacı ne olursa olsun, her durumda geniş kitlelere ulaşmak ve buna paralel olarak onları örgütlemek esastır. Bu nedenle, yapılan silahlı eylemlerin (gerilla eylemleri) olabildiğince en geniş biçimde “medya”da yer almasının sağlanması, amaca ulaşmanın en temel aracıdır.
Böylece eylemleri “ademe mahkum edilmiş” bir devrimci örgütün karşısına, her türlü eylemi “medya”da yer alan bir örgüt konur. Birincisinin “esamesi” okunmazken, ikincisinin en basit ve sıradan eylemleri bile “en geniş” kesimler tarafından bilinir hale gelir. Bunun sonucu olarak da, mücadeleye sempati duyan ve mücadeleye katılmak isteyen insanlar, kaçınılmaz olarak “çok bildikleri” tarafa yönelirler.
Burada örgütlerin niteliğinden, amaçlarından, stratejilerinden bağımsız olarak, “adının duyulması” belirleyicidir. Böylece eylemleri “medya”da yer alan örgüt, yaptığı silahlı eylemlerin propagandasını yaptığını düşünür. Bunun sonucu olarak da, yapılan silahlı eylemlerin “medyatik” propagandası
silahlı propaganda olarak “algı”lanır (Bu “algı”, aynı zamanda “anti-terör konsepti”nin “algı”sıdır).
Marksist-leninist terimlerle ifade edersek, yapılan silahlı eylemlerin “medya”da yer almasının “silahlı propaganda” olarak kavranılması, politik bir mücadele biçimi olan silahlı propaganda ile silahlı eylemin özdeşleştirilmesine yol açar.
Buna göre, önemli olan eylemi yapmaktır, eylemin kitle içindeki propagandası, yaratılan etkinin örgütlenmesi kendiliğinden gerçekleşir; bunun için eylemden önce ya da sonra kitle içinde herhangi bir çalışma yapmaya gerek yoktur. Aynı görüş ülkemizde de bir dönem oldukça taraftar bulmuştur. Bunun nedeni askeri eylemlerin propagandasını burjuva basın organlarının yapması ve bunun daima böyle olacağının zannedilmesidir.
Oysa silahlı propaganda ile silahlı eylem bir ve aynı değildir. Gerçekleştirilen silahlı eylemlerin “medya”da yer alması, gerçek ve tam karşılığıyla silahlı propaganda değildir. 12 Mart döneminde, özellikle Elrom eyleminin basında geniş ölçüde yer almasına karşın Mahir Çayan yoldaş şöyle yazar:
“Bu yüzden 5-6 tane devrimci askeri eylem (propagandası yapılmamasına rağmen) kitlelerde derin bir şaşkınlık ve sempati yaratmıştır.”[1*] (abç)
Görüldüğü gibi eylemlerin burjuva yayın organlarındaki yankıları ve kitlelerin bunları kendi kendilerine değerlendirmeleri propaganda kabul edilmemektedir.
“... mesele gorillere ve kukla ordulara karşı nasıl ateş edileceğini bilmekte değildir, ama bu işi nasıl yapmalıdır ki, devrimci sınıflar: a) silahların kendi öncüleri tarafından atıldığını anlasınlar ve, b) onun başlattığı kampanyaya her yoldan ve her seviyeden katılsınlar. Asıl sorun bunun nasıl yapılabileceğini bilmek sorunudur.”[2*]
Bu yanlış “algı” ya da anlayış,
silahlı propaganda ile
silahların propagandasının birbirine karıştırılmasından kaynaklanır.
Silahlı propaganda, Mahir Çayan yoldaşın tanımıyla, “
Silahlı propaganda, askeri değil politik mücadeledir. Ferdi değil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır.”
[3*]
Silahlı propaganda, yine Mahir Çayan yoldaşın tanımıyla, “gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla,
siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesi, yani
politik kitle mücadelesi olarak ele alınması”dır.
[*3 (abç)
“Silahlı propaganda, kır ve şehir gerilla savaşı ile psikolojik ve yıpratma savaşını içerir.”[3*]
Silahlı propagandanın gerçekliği
kır gerilla savaşında ortaya çıkar. Kır gerilla savaşı, açık savaştır. Gerilla ile kitleler (özellikle köylü kitleleri) doğrudan temas içindedir. Gerilla, bu doğrudan ilişki içinde kitlelere ne yaptıklarını, neden savaştıklarını, hangi amaçlara ulaşmak istediklerini doğrudan anlatır. Diğer bir ifadeyle, siyasi gerçekleri doğrudan kitlelere anlatırlar. Böylece kitlelerin ekonomik, demokratik ve siyasi devrimci talepleri doğrultusunda gerçekleştirilen gerilla eylemleri üzerinde yükselen propaganda, doğrudan gerilla tarafından yürütülür. Dolayısıyla yapılan silahlı eylemlerin “medya”da yer alıp almaması önemli değildir. Önemli olan kitlelerle doğrudan temas kurabilmektir.
Gerilla savaşını siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak ele alan devrimci görüş açısından, gerillanın sadece zor güçlerine saldırarak kitlelerin devrim saflarına kazanılması olanaksızdır. Asıl olan kitlelerin ekonomik, demokratik ve siyasi talepleri doğrultusunda gerilla savaşını sürdürmektir. Temel amaç, silahlı propaganda yöntemleriyle kitle içinde genişlemek, düzenin koyduğu sınırları aşacak, düzenin kurumlarına karşı alternatif olarak ortaya çıkacak, kitle örgütlerini koruyacak silahlı gücün yaratılmasıdır.
Silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak kabul eden örgüt açısından, politik kitle mücadelesi ile silahlı mücadele birlikte gelişir; kitle örgütlenmesi ve silahlı maddi güç birlikte büyür.
Bu amaçlara ulaşılması için kırlar temel alanlar olarak ortaya çıkar ve kır gerillası silahlı propagandanın gerçekliğinin ifadesidir.
Ancak kırlar tek mücadele alanı değildir ve kır gerilla savaşı tek savaş biçimi değildir. Kentleşmenin arttığı ve kent nüfusunun geliştiği koşullarda şehir gerilla savaşı da silahlı propagandanın diğer bir sürdürülüş biçimi olarak ortaya çıkar. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, silahlı propaganda kır ve şehir gerilla savaşını içerir. Bu, aynı zamanda devrimci mücadelenin kırlarda ve kentlerde birleşik bir mücadele olarak sürdürülmesinin gerçekliğidir.
Kırlarda gerillalar kitlelerle doğrudan, araçsız olarak temas içinde olmasına karşın, şehir gerillası kitlelerle doğrudan, araçsız olarak temas içinde değildir. Bu nedenle, kentlerde, kitlelerle temas kurmak ve siyasi gerçekleri açıklamak için, yani yapılan silahlı eylemlerin duyrulması ve propagandasının yapılabilmesi için yardımcı araçlara gereksinme duyulur. Çünkü şehir gerillası, kır gerillasının aksine, açık savaş içinde değildir, eylemlerini gizlilik içinde örgütler ve gerçekleştirir. Bu yüzden, şehirlerde yürütülen silahlı propagandada etkiyi yaratan (silahlı eylemi gerçekleştiren) güç ile etkiyi örgütleyen (propaganda ve örgütlenme çalışmasını yapan) güç göreli olarak birbirinden ayrışır. Diğer bir ifadeyle, etkinin yaratılması ile etkinin örgütlenmesi arasında (kır gerillasının tersine) bir
eşzamanlılık söz konusu değildir.
Şehirlerde yürütülen silahlı propagandada, silahlı eylem (etkinin yaratılması) ile propaganda ve örgütlenme çalışması (etkinin örgütlenmesi) göreli olarak birbirinden ayrıştığından, yapılan silahlı eylemlerin propagandasının yapılması ayrı bir örgütlenmeyi gerektirir. Yapılan eylemlerin propagandası için, bildiri, broşür, bülten vb. araçların kullanılması ve bunların kitlelere ulaştırılması başlı başına bir örgütsel çalışma olarak ortaya çıkar. Bunların “legal” alanlarında kullanılan araçlarla aynı olmasına karşın, gizli ve yasadışı özelliklerinden dolayı farklıdır. Dolayısıyla “legal” mücadele alanlarındakinden farklı bir örgütlenmeyi ve çalışmayı gerektirir. İşlevi bakımından olduğu kadar, olası olumsuz sonuçları bakımından da “legal” faaliyetten farklı sonuçlar doğurur.
[4*]
Kentlerde yürütülen silahlı propagandanın bu özgün özelliği tam olarak anlaşılmayınca, silahlı eylemlerin kendiliğinden etki yarattığı varsayılır. Bu varsayım, yapılan silahlı eylemlerin burjuva “medya”sında yer almasıyla propagandanın gerçekleştiğini kabul eder. Dolayısıyla “medya” başlı başına bir propaganda aracı ve alanı olarak düşünülür. Doğal olarak, yapılacak silahlı eylemlerin “medya”nın ilgisini ve dikkatini çekecek özelliklere sahip olmasına özen gösterilir.
İşte şehir gerilla savaşının özgünlüğünden kaynaklanan özelliklerin yarattığı bu sapma, aynı zamanda “anti-terör konsepti”nin de çıkış noktasını oluşturur. Bir diğer ifadeyle, “anti-terör konsepti”nin “medya”ya bakış açısıyla, bu sapmanın “medya”ya bakış açısı bir ve aynıdır.
Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, yapılan eylemlerin burjuva “medya”sında yer alması silahlı propaganda değildir. Asıl olan, yapılan silahlı eylemin hangi amaçlarla gerçekleştirildiğinin geniş kitlelere anlatılmasıdır. Bu nedenle, gerek silahlı eylemin hedefi, gerekse propagandası, doğrudan siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir parçası olmak zorundadır. Bunun için de, şehir gerilla savaşında silahlı propaganda, yani silahlı propagandanın şehir gerilla savaşıyla yürütülmesinde, gerilla eyleminin örgütlenmesi kadar, bu eylemlerin duyrulmasının ve propagandasının da örgütlenmesi gerekir. Bu örgütlenme, gizlilik koşullarında gerçekleştirilir.
Böyle bir örgütlenme karşısında gerilla eylemlerinin “ademe mahkum edilmesi” olanaksızdır.
Özetle, kır gerilla savaşı temelinde yürütülen silahlı propaganda kitlelerle doğrudan temas içinde, açıkta gerçekleştirilirken, şehir gerilla savaşında dolaylı ve gizlilik koşullarında gerçekleştirilir. Burada “medya”nın gerilla eylemlerini “ademe mahkum etmesi”nden çok, doğrudan “medya”nın kendisinin gerilla tarafından “ademe mahkum edilmesi” söz konusudur.
Elbette “medya”nın devrimci mücadele açısından hiçbir yere ve role sahip olmadığı söylenemez. Devrimci eylemlerin “medya”da yer alması, devrimci propagandanın yürütülmesine belli ölçülerde katkıda bulunur. Ancak devrimci mücadele, asıl olarak kendi örgütsel gücüne ve örgütsel çalışmasına göre sürdürülür. Bu süreçte pek çok yardımcı ve kolaylaştırıcı olanaklar ve araçlar ortaya çıkar. Bu yardımcı ve kolaylaştırıcı olanak ve araçlardan yararlanmak başka bir şeydir, devrimci mücadelenin kendi özgücü ile yapması gerekenlerin yapılması başka bir şeydir. Birincisi geçici ve belli “konjonktüre” bağlıyken, ikincisi sürekli ve kalıcıdır. Devrimci örgüt, kendi propaganda araçlarını örgütleyebildiği sürece, kitlelere siyasi gerçekleri açıklayabilir ve onları örgütleyebilir. Sadece kendi propaganda araçlarının örgütlenmesi bile kitlelerin örgütlenmesinin zeminini hazırlar.
Şüphesiz böylesi bir bütünlüğe sahip bir mücadele örgütü ile “medya” aracılığıyla “propaganda” yapmayı, dolayısıyla sadece silahlı eylemin yapılmasını esas alan bir örgütlenme, açıktır ki, birbirinden farklıdır.
Dipnot
[1*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
[2*] J. Quartim, Regis. Debray ve Latin-Amerika Devrimi.
[3*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.
[4*] Bu öylesine yalın bir gerçekliktir ki, mevcut “Terörle Mücadele Yasası”nın 6. Maddesinde “Terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basanlara veya yayınlayanlara bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” hükmü yer almaktadır.