İnsanlar devrimden söz ediyorlar. İster demokratik halk devriminden, ister sosyalist devrimden olsun, herkes devrimden söz ediyor. Kimisi için iyi, kimisi için kötü, kimisi için gerçekleşmesi mümkün olamayacak bir şeydir devrim.
Kimisine göre devrim, ülkenin içinde bulunduğu bağımlılık ve sömürü ilişkileri içinde tek kurtuluş yoludur; kimisine göre, halkın yoksulluk ve sefaletten tek kurtuluş yoludur; bir başkasına göre ezilenlerin ve sömürülenlerin "daha iyi bir dünya"da yaşamalarının yoludur. Kimileri için ise, "güzel bir ütopya"dan ibarettir, hayal edilmesi gereken, ama uğruna mücadeleye değmeyen.
Devrim, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, hangi sorunların çözümü için ortaya konulmuş olursa olsun, her koşulda, mevcut düzenin altüst edilmesi, mevcut düzenin yıkılması ve yerine yeni bir toplumsal düzenin kurulmasıdır.
İlk bakışta kolayca anlaşılabilen bu devrim tanımı Mahir Çayan yoldaş tarafından şöyle ifade edilmiştir: "Marksist devrim anlayışı, sürekli ve kesintisiz bir ihtilâl sürecini öngörmektedir. Devrim, halkın devrimci girişimiyle -aşağıdan yukarı- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığıyla -yukarıdan aşağıya- daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesidir."[1*] Görüldüğü gibi, devrimle ulaşılmak istenen amaç (daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesi), her şeyden önce politik iktidarın ele geçirilmesini öngörür. Yani politik iktidar ele geçirilmeksizin bir devrimden, devrimci amaçlardan söz edilemez. Bu nedenle, her devrim mücadelesinin ilk ve yakın hedefi politik iktidarın, devlet aygıtının -parçalanarak- ele geçirilmesidir.
Politik iktidar, bürokrasi ve militarizmi ile bir bütün oluşturan mevcut devlet iktidarıdır. Mevcut düzeni ayakta tutan, koruyan temel güç olarak devlet gücü, devrim mücadelesinin karşısında egemen sınıfların çıkarlarının temsilcisi, sömürünün, baskının, bağımlılığın dayanağıdır. Dolayısıyla her devrim mücadelesi, öncelikle mevcut devlet gücüyle yüz yüze gelir ve onunla hesaplaşır.
Devlet, bir sınıf egemenliği organı, bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki baskı organıdır; sınıflar arasındaki çatışmayı hafifleterek, bu baskıyı yasallaştırıp pekiştiren bir "düzen"in ifadesidir.
Sürekli ordu ve polis, devlet iktidarının başlıca zor araçlarıdır.
Herhangi bir barışçıl protesto eyleminde, herhangi bir ekonomik hak ve istem için yapılan grevde ortaya çıkan "kamu gücü", devletin zor güçleridir. Görünüşte polis gücü olarak ortaya çıkan "kamu gücü", arkasındaki tüm silahlı kuvvetleriyle (ordu) zorun ilk basamağını teşkil eder.
Barışçıl bir eylemde polis gücünün "dağılın" uyarısıyla başlayan güç kullanımı, bu uyarıya uyulmamasına paralel olarak adım adım ilerler. Önce polis güçleri eylemcileri dağıtmak için "safları sıklaştırırlar", gaz bombaları hazırlanır, gaz maskeleri takılır. "Yasalar gereğince" bir kez daha "dağılın" uyarısı yapılır. Barışçıl eylemin "sözcüleri" öne çıkarak polis yetkilileri ile "görüşme" yaparlar. Bu "görüşme", eylemin nerede ve nasıl sona erdirileceği üzerine bir pazarlıktan ibarettir.
Yapılan "görüşme"-pazarlıkta, devletin zor gücünün temsilcisi, "yasalardan" kaynaklanan zor kullanma yetkisiyle hareket ederken, eylem sözcüleri, eylemin amaçlarının asgari düzeyde gerçekleştirilmesini göz önünde bulundururlar.
Son dönemlerde sıkça görüldüğü gibi, yapılan pazarlıklar, eylemcilerin "basın açıklaması" yapmaları koşuluyla zor kullanımına gerek olmaksızın dağılmasıyla sona erer.
Ancak zaman zaman "basın açıklaması"nın yeri ve süresine ilişkin "uzlaşmazlık" ortaya çıktığında, "siyasal zor" gücü, yani polis güçleri "zor kullanarak" göstericileri dağıtır. Gaz bombaları, cop, tekme-tokat ve nihayetinde gözaltına alınmalarla sonuçlanan bir "çatışma"yla barışçıl eylem, bir sonraki eylemde aynı durumlar bir kez daha yaşanmak üzere sona erer.
Devletin zor güçleri, yaptıkları işin "yasadışı bir eylemi önlemek" olduğunu söylerken, barışçıl eylemcilere sorulduğunda protesto edilen olayın "anti-demokratik"liğinden, "insan haklarına aykırılığından", "insan haklarının çiğnenmesinden", devrimci insanlar olarak bu türden "haksızlıklar" karşısında "duyarsız" kalınamayacağından söz ederler ve hatta devrim mücadelesinin bir parçası olarak bu eylemi gerçekleştirdiklerini söylerler.
Şemdinli-Yüksekova olaylarında görüldüğü gibi, her protesto eylemi, ilk adımda karşılaştığı devletin resmi zor güçlerinin "düşük yoğunluklu müdahalesi"nin yanında sınırsız güç kullanımıyla da karşı karşıyadır. F-16 uçaklarıyla cenaze törenine katılanların üzerinde yapılan "alçaktan uçuş", sınırsız güç kullanımı kararının "tebliğ" edilmesinden başka bir şey değildir.
Devrim, mevcut düzenin, altyapısından üstyapısına kadar artık tarihsel olarak ortadan kaldırılması gereken eskimiş ve kokuşmuş bir düzen olması gerçeğinin üzerinde yükselir. Eğer mevcut düzen, insanlığın gelişmesi ve daha iyi koşullarda yaşamasının engeli haline gelmiş ise, devrim kaçınılmazdır. Bu nedenle, devrimin kaçınılmaz olduğu koşullarda, devrimin gecikmesi, insanların mevcut düzenin bozulmuşluğundan, yozlaşmasından daha fazla etkilenmelerine, yaşamın daha fazla çekilmez hale gelmesine, daha fazla baskı görmelerine neden olur. Devrim ne kadar gecikirse, bu bozulmalar, yozlaşmalar, baskılar o denli fazlalaşır ve büyür.
Bu aşamada sorun, devrimin zorunluluğu değil, insanların bu zorunluluğun farkına varmaları ve bunun bilincine sahip olmalarıdır.
Devrim, bir şiddet eylemidir. Kısa ya da uzun süreli bir şiddet eylemidir. Devrimin şiddetini belirleyen, mevcut düzenin ayakta kalabilmek amacıyla elinde tuttuğu devlet gücünü, zor gücünü sonuna kadar kullanma isteği ve bu gücün sınırsız kullanımıdır.
Mevcut düzenin bozulmuşluğundan, eşitsizliğinden, adaletsizliğinden, haksızlığından söz eden insanların, sıra devrime geldiğinde duraksamaları, hemen her zaman mevcut devlet gücünün sınırsız güç kullanımındakendi gerçekliğini bulur. Ancak bu sınırsız güç kullanımı karşısındaki boyuneğiş, devrimin şiddete dayanmasına karşı çıkışla gizlenmeye çalışılır.
Devrim, bir şiddet eylemidir. Kısa ya da uzun süreli bir şiddet eylemidir. Şiddetin boyutunu ve süresini belirleyen, mevcut devlet gücünün sınırsız kullanımının boyutları ve yenilgiye uğratılmasıdır.
Mevcut devlet gücünün, zor gücünün sınırsız kullanımı, mevcut toplumsal düzenin devrimle topyekün yıkılması karşısında egemen ve sömürücü sınıfların kendi varlıklarını sürdürme çabasının sonucudur. Bu sınırsız güç kullanımını ortadan kaldırmak, yenilgiye uğratmak ise, doğrudan devrim güçlerine, devrimci halk güçlerine ait bir görevdir.
Emperyalizme bağımlı geri-bıraktırılmış bir ülkede devrim teorisi, emperyalizm ve onun yerli işbirlikçisi iktidarının nasıl yenileceği sorusunu yanıtlamak için, öncelikle düşmanın gücünün ve halk güçlerinin durumunun saptanmasını gerektirir.
Her türden ajitatif ve keskin söylem bir yana bırakıldığında, karşı karşıya olunan gerçek, devrim güçleri karşısında emperyalizm ve oligarşinin askeri olarak mutlak bir üstünlüğe sahip olduğudur.
Bu askeri üstünlük sadece maddi bir üstünlük değil, aynı zamanda teknik olarak da üstünlüktür. Dolayısıyla emperyalizm ve oligarşi, maddi ve teknik olarak üstün bir güce, askeri güce sahiptir. Her devrim teorisinin ve stratejisinin çözmek durumunda olduğu soru, düşmanın bu üstün askeri gücünün nasıl yenilgiye uğratılacağıdır. Devrim mücadelesi, devrim teorisi ve stratejisinin saptadığı rotada düşman gücünün yenilgiye uğratılması mücadelesidir.
Burada halk güçlerine moral vermek adına düşmanı, yani emperyalizmi ve oligarşiyi küçümseyen söylemlerden ve sloganlardan uzak durulması gerektiği açıktır. Ortada gücü tartışmasız bir düşman vardır ve yenilgiye uğratılması şarttır. Ve yine tartışmasız diğer bir gerçek, bu gücün devrim güçleri tarafından yenilgiye uğratılacağıdır.
Emperyalizmin ve oligarşik yönetimin askeri gücü pek çok sayısal verilerle ifade edilebilir. Şu kadar yüzbin silahlı asker, şu kadar tank, top, uçak, helikopter vs. Bu sayısal veriler, bu gücün "yenilmezliği" için bir kanıt olarak kullanılsa da, her durumda devrimci güçlerin yenilgiye uğratacakları gerçek ve maddi bir gücün varlığının ifadesidir. Bu maddi güç, yenilgiye uğratılmadığı sürece, bir ülkede devrimin yapılamayacağı da tarihsel ve bilimsel bir gerçektir.
En temel Marksist-Leninist belirlemelerden birisi olan, "devlet egemen sınıfların baskı aygıtıdır" belirlemesi de, emperyalizm ve oligarşinin askeri gücünün, devlet gücü, zor gücü oluşunu tanımlar. Bu nedenle, siyasal iktidarın halk güçleri tarafından ele geçirilmesi, öncelikle oligarşik devlet gücünün, bu "baskı aygıtı"nın temel dayanağı olan askeri gücünün alt edilmesini öngerektirir.
Hangi açıdan ele alınırsa alınsın, devrimin zaferi, düşmanın askeri güçlerinin yenilgiye uğratılmasıyla, düzenin sürdürücüsü bir güç olmaktan çıkartılmasıyla gerçekleşebilir.
Düşmanın askeri gücü nasıl yenilgiye uğratılır?
Herhangi bir savaş alanında düşmanın askeri gücü ağırlıklı olarak tanklara dayanıyorsa, burada verilen savaşta "düşmanın yenilgiye uğratılması", onun tanklarının imha (tahrip) edilmesi ve etkisiz kılınmasıyla olanaklıdır. Aynı şekilde, yine savaş alanında düşmanın askeri gücü toplar, tanklar, helikopterler ve uçaklardan oluşan savaş araçları ile iyi eğitilmiş ve donatılmış askerlerden ve güçlü bir lojistik güçten oluşuyorsa, "düşmanın yenilgiye uğratılması", onun bu askeri araçlarının, insan gücünün ve lojistiğinin imha edilmesi ve etkisiz kılınmasıyla olanaklıdır. "Düşman askeri güçleri insangücünü, savaş araçlarını ve geri üsleri içerir. İnsan gücü gerekli bir unsurken, savaş araçları ve geri üsler keza emperyalist orduların önemli ana parçalarını oluştururlar. Düşmanın insan gücünü imha ederken, özellikle daha önemlileri olmak üzere, onun savaş araçlarını ve geri üslerini tahrip etmeliyiz."[2*] (Giap) Burada asla unutulmaması gereken bir olgu ise, düşmanın amacının da devrimin askeri güçlerini imha etmek olduğudur. Bu nedenle, düşmanın askeri güçleri (insangücü, savaş araçları ve lojistik güçleri) imha edilirken, aynı zamanda kendi güçlerimizi korumak temel amaçtır. "Savaşın amacı, yani kendini korumak ve düşmanı imha etmek, savaşın özü ve savaştaki her türlü etkinliğin temelidir. Bu, öz, teknik ve stratejik, bütün savaş etkinliklerinde başat bir unsurdur. Savaşın bu amacı, temel ilkedir ve hiç bir teknik, taktik ya da strateji ve kavram ya da ilke, bundan ayrılamaz."[3*] (Mao) Verili ve somut koşullarda düşmanın ne kadar askeri güce sahip olduğu sorusu, bu gücün ne büyüklükteki bir devrimci silahlı kuvvetler tarafından yenilgiye uğratılabileceği sorusuyla birlikte ortaya çıkar. Savaşın kazanılmasını sağlayacak ölçüde düşmanın askeri güçlerini imha edebilecek bir devrimci silahlı gücün varlığı koşullarında tek sorun, bu askeri gücün savaşı nasıl yürüteceği ve zafere ulaştıracağıdır.
Yinelersek, devrimin zaferi, emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçlerinin yenilgiye uğratılmasıyla gerçekleşecektir. Bunu sağlayacak olan tek güç, devrimci silahlı kuvvetlerdir, yani halk kurtuluş ordusudur.
Bu nedenle devrimin zafere ulaşabilmesi için, halk kurtuluş ordusunun kurulması, gelişmesi ve düşmanın askeri güçlerini yenilgiye uğratacak güce ulaşması şarttır.
Artık devrimci mücadelenin hedefleri belirginleşir: Halk kurtuluş ordusunun kurulması, geliştirilmesi ve zafere ulaştırılması.
Bu ise, halk kurtuluş ordusunun, uzatılmış bir savaş aracılığıyla maddi ve teknik olarak üstün emperyalist ve oligarşik orduları yenilgiye uğratması, yani halk savaşını yürütmesidir. "Halk savaşı, genellikle, bizden maddi olarak daha güçlü olan bir düşman üzerinde mutlak bir siyasi üstünlüğü sağladığımız şartlarda verilir."[4*] İkinci olarak: "Halk Savaşı vermek için, silahlı kuvvetler, ana kuvvet birlikleri, bölgesel birlikler, milis ve kendini koruma birlikleri şeklinde uygun örgütlenme biçimlerine sahip olmalıdır. Ana kuvvet birlikleri, ülkenin herhangi bir yerindeki çarpışmalarda kullanılabilecek olan hareketli birliklerdir. Bölgesel birlikler, bölgedeki silahlı mücadelenin dayanağını teşkil eder. Milis ve kendini koruma birlikleri, üretim faaliyetine devam eden ve üslerdeki halk iktidarının temel cihazı olan, halkın yaygın, yarı-silahlı kuvvetleridir."[5*] Mao Zedung halk savaşı vermek için gerekli silahlı kuvvetleri, düzenli birlikler, hareketli birlikler ve gerilla ve milis olarak tanımlar.
Düzenli birlikler, yani düzenli ordu, halk savaşının temel savaş gücünü oluşturur. Hareketli birlikler bölgesel niteliktedirler. Gerilla ise, ülkenin her yerinde faaliyet yürüten silahlı güçlerden oluşur.
Bu yapıdaki halk silahlı güçleri, yani halk kurtuluş ordusu, mevzi savaş, hareketli savaş ve gerilla savaşı olarak üç savaş biçimini yürütür. Mevzi savaş düzenli birliklerin savaş tarzıdır. Hareketli savaş bölgesel birlikler tarafından yerine getirilir, gerilla savaşı ise ülkenin her yerindeki gerilla güçleri tarafından yürütülür.[6*] "Genel olarak hareketli savaş imha görevini, mevzi savaş yıpratma görevini yerine getirir ve gerilla savaşı, her iki görevi birden yerine getirir."[7*]
"... bu savaş hem yıpratma ve hem de imha savaşıdır. Bu, neden böyledir? Çünkü düşman, gücünden sonuna kadar yararlanıyor ve stratejik üstünlüğü ve stratejik inisiyatifi elinde bulunduruyor. Bu yüzden, biz, imha seferleri ve muharebeleri vermedikçe, onun gücünü hızla azaltamayız; üstünlüğünü ve inisiyatifini kıramayız. Bizim, hâlâ zaaflarımız var ve stratejik aşağı durumdan ve edilgenlikten hâlâ kurtulamadık. Bu sebeple, imha seferleri ve muharebeleri vermedikçe, iç ve uluslararası durumumuzu düzeltmek ve elverişsiz durumumuzu değiştirmek için zaman kazanamayız. İmha seferleri, stratejik yıpratma hedefine ulaşmanın bir yoludur. Bu bakımdan imha savaşı yıpratma savaşıdır. Çin, imha yoluyla yıpratma yöntemi kullanarak, uzatmalı bir savaş verebilir."[8*] Özetlersek, maddi ve teknik olarak çok üstün bir düşmanın (emperyalizm ve oligarşinin) uzatılmış bir savaşla yenilgiye uğratılması, halk silahlı kuvvetlerinin varlığını ve uygun savaş biçimlerini yürütmesini gerektirir. Bu nedenle, emperyalizme bağımlı geri-bıraktırılmış ülkelerde devrimin yolu, böyle bir savaşın yürütülebilmesi için gerekli halk silahlı güçlerinin oluşturulmasından ve savaşından geçer.[9*]
Oluşmuş, hazır halk silahlı güçleri (halk kurtuluş ordusu) mevcutken, bu güçlerin halk savaşını nasıl yürüteceği ve zafere ulaştıracağına ilişkin yapılacak her türlü stratejik ve taktik planlamalar, halk savaşının yürütülmesi ve zafere ulaştırılmasına ilişkindir. Ama ortada zayıf da olsa halk silahlı güçleri mevcut değilken, halk savaşının nasıl yürütüleceğine ilişkin her türlü stratejik ve taktik planlama hiç bir değere sahip değildir.
Halk savaşını belirlenmiş strateji çerçevesinde yürütecek halk silahlı güçleri (halk kurtuluş ordusu) mevcut değilken, halk savaşından söz etmek, halk savaşının yürütüldüğünü söylemek boş sözlerden öte bir anlama sahip değildir.
Emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri halk savaşıyla yenilgiye uğratılacaktır. Ancak halk savaşı verilebilmesi için gerekli silahlı güçler oluşturulmaksızın, halk savaşından da, halk savaşının yürütülmesinden de söz edilemez. Bu nedenle, halk savaşını yürütecek halk silahlı güçlerinin oluşturulması görevi, devrimin bu aşamasında temel görev olarak ortaya çıkar. Artık devrimci mücadelenin görevi, bu halk silahlı güçlerinin oluşturulmasıdır. "Öncü Savaşının amacı, geniş halk kitlelerini silahlı mücadeleye kazanmak, yani Halk Savaşını başlatmaktır. Halk Savaşı maddi olarak güçlü düşmana karşı mutlak siyasi üstünlüğün sağlandığı şartlarda verilir. O halde Öncü Savaşının amacı oligarşinin siyasal tecrididir." Oligarşinin siyasal olarak tecrit edilmesi, siyasal olarak teşhir edilmesiyle olanaklıdır. Bu ise, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının her yerde ve her düzeyde yürütülmesi demektir. "Gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açık lama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi denir."[10*] Bir başka ifadeyle, gerilla savaşının siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine silahlı propaganda adı verilir. "Silahlı propaganda, kır ve şehir gerilla savaşı ile psikolojik ve yıpratma savaşını içerir.
Temel mücadele biçiminin bu şekilde ele alınması, elbetteki öteki mücadele biçimlerinin ihmal edilmesi demek değildir. Silahlı propagandayı temel alan örgüt, öteki mücadele biçimlerini de gücü oranında ele alır. Ancak öteki mücadele biçimleri talidir. Silahlı propaganda, temel mücadele biçimidir. Bu, ekonomik ve demokratik kitle hareketlerine seyirci kalınması demek değildir. Örgüt, gücü oranında, ekonomik ve demokratik hak ve istemler etrafında kitleleri örgütlemeye çalışır. Oligarşiye karşı her çeşit tepkiyi yönlendirmeyle uğraşır. Ancak başlangıçta asla her yere koşmaz, gücünü aşan, silahla güven altına alınamayan kitle hareketlerinin içine girmez. Gücüyle orantılı olarak silahlı propagandanın dışındaki, bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlendirme işleri ile uğraşır."[11*] Bu stratejik bakış açısıyla yürütülen silahlı propaganda, kır ve şehir gerilla savaşının başlatılması, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması demektir.
Başlatılıp geliştirilen kır ve şehir gerilla savaşı sonucunda, halk savaşının yürütülmesi için gerekli silahlı güçler adım adım inşa edilir.
Kesintisiz Devrim II-III'de bu stratejik rota şu şekilde ortaya konulmuştur: "1. aşama: Şehir gerillasını yaratma
2. aşama: Şehir gerillasını geliştirme,
Kır gerillasını yaratma ve kuvvet gösterisi.
Bu iki aşamada, savaşın, psikolojik yıpratma yönü ağır basacaktır.
3. aşama: Şehir gerillasını yaygınlaştırma,
Kır gerillasını geliştirme
4. aşama ise, Kır gerillasını yaygınlaştırma aşamalarıdır." Kır gerillasının yaratıldığı evrede, devrimci silahlı güçler üç ana bölüm halinde örgütlenmiş durumda bulunur. Birinci bölüm, Öncü Savaşının temel dinamiği olarak ve merkezi güçlere dayalıhareketli gerilla birliğince oluşturulur. Hareketli gerilla birliği, somut ülke koşullarına göre saptanmış belli bir operasyon alanında faaliyet gösteren silahlı propaganda gücüdür. Bu birlik bir yandan suni dengeyi bozma yönünde hareket ederken, öte yandan doğrudan (araçsız olarak) operasyon alanındaki kitlelerle temas kurarak, siyasi gerçekleri açıklar, onlara siyasi bilinç iletir, siyasi eğitimlerini yapar ve örgütler. Bu birlik, gelecekteki halk kurtuluş ordusunun düzenli birliklerinin çekirdeğidir.
İkinci silahlı güç, gerilla birliğinin operasyon alanı dışındaki kırsal ve kentsel alanlarda örgütlenmiş bölgeselgerilla gücüdür. Bu güç, kentlerde kır gerilla savaşı tekniği ile şehir gerillasını, kırlardaşehir gerilla savaşı tekniği ile kır gerillasını yürütür. Tüm faaliyetlerinde hareketli gerilla birliğine tabidir ve hareketli gerilla birliği ile maddeleşen stratejik merkezi komutaya bağlıdırlar. Yeni gerilla cephelerinin açılmasında bu silahlı güçlerin eylemleri özel bir yere sahiptir ve kır gerillası dışındaki örgütlenmeyi gerçekleştirir. Halk Savaşı evresinde halk ordusunun bölgesel birliklerinin nüvesi bu güçlerdir.
Üçüncü tip silahlı güç ise, ülkenin her yerinde (kır gerillasının operasyon alanı da dahil) gerilla eylemlerini sürdüren yerel ve mahalli silahlı güçlerdir. Bu güçler, basit, ama etkin şehir gerilla savaşı taktikleriyle savaşır ve gelecekteki milis ve yerel gerilla güçlerini oluşturur.
Bu silahlı güçler küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir süreçte yaratılmaksızın halk savaşını yürütecek bir silahlı gücün (halk ordusunun) oluşturulması olanaksızdır. Diğer ifadeyle, halk savaşını yürütebilmek için, öncelikle halk silahlı güçlerinin adım adım oluşturulması gereklidir.
[1*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim-I. [2*] Giap, Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı, s. 107. [3*] Mao Zedung, "Uzatılmış Savaş", Askeri Yazılar, s. 286. [4*] Giap, Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 183. [5*] Giap, Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 179. [6*] Bu savaş biçimleri basit bir sıralamaya sahip değildir. Halk savaşının gelişimine bağlı olarak temel-tali ilişkisi içinde yer alırlar. Mao şöyle yazar: "Direnme Savaşının üç stratejik aşamasındaki mücadele şekli şöyledir: birinci aşamada hareketli savaş önde gelir, gerilla savaşı ve mevzii savaş yardımcıdır. İkinci aşamada gerilla savaşı birinci plana geçecek ve hareketli savaş ve mevzii savaş ona yardımcı olacaktır. Üçüncü aşamada, hareketli savaş yine önde gelecek ve onu mevzii savaş ve gerilla savaşı destekleyecektir. Ama üçüncü aşamadaki hareketli savaşı yalnız düzenli kuvvetler yürütmeyecek, bir kesimini, olabilirse önemli bir kesimini, gerilla kuvvetleri iken hareketli kuvvetler halini alan birlikler üzerine alacaktır. Japonlara Karşı Direnme Savaşındaki her üç aşama bakımından da, gerilla savaşından vazgeçmek olanaksızdır." (Mao Zedung, Askeri Yazılar, s. 307) [7*] Mao, Askeri Yazılar, s. 310. [8*] Mao, Askeri Yazılar, s. 310. [9*] Şüphesiz teorik planda devrimin başka bir yoldan gerçekleşmesi olasılığı da mevcuttur. Örneğin dünyada ve ülkede meydana gelen olağanüstü gelişmeler sonucunda kitlelerin kendiliğinden ayaklanma ve isyanlarının emperyalist ve oligarşik güçler tarafından engellenemediği ya da emperyalist ve oligarşik güçlerin parçalanmasına yol açan olağanüstü bir durumda bir "iktidar boşluğu"nun ortaya çıkması olasılığı mevcuttur. 12 Mart günlerinde Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın "ordu kılıcını attı" diyerek yaptığı tahliller böyle bir "iktidar boşluğu" varsayımına dayandırılmıştır. Bu "iktidar boşluğu", mevcut devlet gücünün, zor gücünün etkisizleşmesinden başka bir şey değildir. Yine mevcut oligarşik ordunun parçalanması ve bunun bir bölümünün, "sol" kesiminin iktidarı ele geçirmesi olasılığı mevcuttur. Bu türden bir "sol darbe"yle iktidarın ele geçirilmesi durumunda, düşmanın askeri güçleri parçalanmış ve bir bölümü halk güçlerinin silahlı gücü haline dönüşmüş demektir. Oligarşiye bağlı silahlı güçler direnmediği ve savaşı sürdürecek güçte olmadığı durumlarda, "sol darbe", mevcut oligarşik ordunun "kan dökmeksizin" iktidarı devretmesinden başka bir şey değildir. Ancak her durumda, halk güçlerinin belli güçte bir silahlı kuvvetlere sahip olması gerektiği açıktır. Yine açıktır ki, böylesi özgün koşullarda iktidarın ele geçirilmesi, emperyalist güçlerin kesinkes yenilgiye uğratıldığı anlamına gelmez. Söz konusu olan "iç düşman"ın özgün koşullarda yenilgiye uğratılmış olmasıdır. [10*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. [11*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III.