KURTULUŞ CEPHESİ - Ocak-Şubat 1996
Silahlı Propaganda
Ve Konspirasyon Kuralları
Ya da Öncü Savaşının İlk İki Evresinde
"Kendini Koruma"
(Bu yazı, pratik faaliyete ilişkin olarak bir yoldaşın düşünce ve gözlemlerini
ortaya koymaktadır. Yazının içerdiği pratik faaliyete ilişkin dersler yanında, yazının bir bütün olarak ortaya koyduğu, bir kadroda olması gereken eleştirel ve kendi pratiğinden dersler
çıkarma yönündeki tutumu sergilemesi açısından da yazının
tüm devrimciler tarafından okunmasını gerekli gördüğümüz için yayınlıyoruz.)
Tüm alanlarda emperyalizme tam anlamıyla bağımlı olan geri-bıraktırılmış bir ülkede, Türkiye'de, Öncü Savaşını yürüten ve Marksist-Leninist bir örgüt olan THKP-C/HDÖ için sorun, politik mücadele biçimi olarak silahlı propagandanın genel ve özel niteliklerinin ve bütünselliğinin ortaya konulmasıdır. Ancak, kadrolar açısından, silahlı propagandanın genel ve özel niteliklerini ve bütünselliğini bilmek tek başına yeterli değildir. Son süreçte elde edilen deneyimler ışığında, kadrolarımızı, olası polis operasyonlarına karşı uyarma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, silahlı propagandanın genel ilkelerinden yola çıkarak, konspirasyon kurallarının nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiğini ortaya koyacağız.
"Silahlı propaganda, gerilla savaşını araç olarak ele alan bir politik mücadele biçimidir. Bu araç, yani gerilla savaşı, yürütüldüğü alana ve koşullara göre iki ana bölüme ayrılır: Kır gerilla savaşı ve şehir gerilla savaşı. Kır gerilla savaşı, niteliği gereği açık savaştır ve bu savaş hareketli gerilla birliği ya da birliklerince yürütülür. Kır gerilla savaşının bu özelliği, onu şehir gerilla savaşından ayıran yandır." [1*]
Buradan da anlaşılıyor ki, açık ve hareketli olarak yürütülen kır gerilla savaşına göre, hareket serbestisi kısıtlı olan şehir gerillası, gizliliğine ve konspirasyon kurallarına çok daha fazlasıyla dikkat etmek zorundadır. (Burada kullanılan "çok daha fazlasıyla" kavramı kafaları karıştırmamalıdır. "Kır gerilla savaşı zaten açık bir savaştır ve gizliliğe gerek yoktur" diye düşünülebilir. Öncü Savaşının üçüncü evresinde ve daha sonraki evre ve aşamalarda da belli ölçülerde ve belli amaçlar için kır gerillası da gizliliğe gerek duyacaktır. Ancak, tüm bunlar, kır gerilla savaşının genel olarak açık bir savaş olduğu gerçeğini değiştirmez.)
Yürütülecek gerilla savaşı şehir başlangıçlıdır. Bu başlangıç, stratejik rotaya uygun olarak "ülke çapında örgütlenmiş gücün gerilla savaşını öğrendiği, gücünü denediği, kitilelere savaşçı bir örgütün varlığını duyurduğu, daha üst ve daha sert silahlı eylemlerin yadırganmayacağı bir ortamın yaratıldığı ve kır gerilla savaşının hazırlıklarının yoğunlaştırıldığı" ilk evreyle başlayıp, askeri tırmanma politikasına uygun olarak, ikinci evre olan "kır gerilla savaşı taktikleriyle şehir gerillası" savaşıyla devam edecektir. Her iki evrede de yürütülecek gerilla savaşının başarısı, sonraki evre ve aşamalarda kır gerillasını yaratacak ve öncünün güç gösterisinde bulunmasını sağlayacaktır. Bu da, şehir gerilla faaliyetinin ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır. Suni dengenin bozulması amacına ve varolan milli krizin derinleştirilmesine sıkı sıkıya bağlı olan bu faaliyetin başarısı, her şeyden önce, devrimci öncünün yenilmez ve yok edilmez olduğunu göstermek, mücadelesini sürekli hale getirmek, yani bir dizi askeri zafer elde etmekle olanaklıdır.
"Görüldüğü gibi, oligarşinin siyasal zorunun kadro pasifikasyonu yönünde kullanımının engellenmesi gerilla savaşının 'devamlı ve istikrarlı' hale getirilmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır. Bu nedenle de suni dengenin bozulmasında birincil derecede önem taşır. Gerilla savaşının devamlı ve istikrarlı kılınması, kitleler açısından siyasal ve askeri bir gücün varlığı demektir. Böylece sürekli ve istikrarlı kılınan gerilla savaşı, halk kitlelerine 'şikayetlerini iletecekleri' ve iletmelerine değecek bir güç, bir 'kürsü' sağlayacaktır. Lenin'in halk kitleleri arasında siyasi gerçekleri açıklama (teşhir) tutkusunun yaratılması için öngördüğü 'kürsü' işte böyle sağlanır." [2*]
Öncü Savaşının ilk iki evresinde kadro pasifikasyonunun önlenebilmesi nelere bağlıdır?
1- Öncü Savaşının gereklerine uygun bir asgari örgütlenmeye ve bu örgütlenmedeki profesyonel parti ve cephe kadroları tarafından doğru devrimci askeri tırmanma politikasının geliştirilmesine,
2- Kitlelerin bilinçlenmesi ve örgütlendirilmesine,
3- Siyasal zorun hangi politik değişim temelinde suni dengeyi koruduğu ve çalışma tarzlarının kadrolar tarafından doğru değerlendirilmesine,
4- Konspirasyon kurallarına, ve
5- Maddi (silah, techizat, para vb.) olanaklara.
Kadroların, özellikle de yönetici kadroların yaşamlarını yitirmeleri veya enterne edilmeleri, aynı zamanda, doğru devrimci çizginin kağıt üzerinde kalması, devrimci öncünün bir türlü "kürsü"leşememesini de doğurur. Bu nedenle, sadece doğru devrimci çizginin belirlenmesi yeterli değildir. Bu çizginin bilincinde bulunan, her somut şart altında bu çizginin yürütülmesinde, yaşama geçmesinde yer alan, bu yer alışın tarihselliğinin bilincine sahip ve bu bağlamda örgütlü, kollektif bir devrimci faaliyet içindeki bireyler olan devrimci kadroların amatörce çalışmamaları, kelimenin tam anlamıyla, profesyonel devrimcilik yapmaları doğru devrimci çizginin yaşama geçmesi açısından olmaz-sa-olmaz koşuldur.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi doğrultusunda faaliyet gösteren kadrolar için profesyonellik, eylem ve örgütlenmedeki diyalektik bütünselliğe sahip olmaktır. Bu bütünselliğe sahip kadronun askeri ve politik niteliğinin yanı sıra, bunlara bağlı, ama aynı zamanda farklı yönler de taşıyan gizlilik kurallarına, tam ifadeyle konspirasyon kurallarına dikkat etme gibi yaşamsal bir zorunluluğu da vardır. Eylemlerinin ve üyelerinin gizliliğini korumak Marksist-Leninist bir örgütlenme için olmaz-sa-olmaz koşuldur. Örgüt kadroları, yaşamının her anında bu sağlayabilmek için var olan sistem ve yöntemlerin yanı sıra yenilerini de bulmalı, eskiyenleri, polis tarafından bilinenleri, bulunduğu alanlara uymayanları kullanmaktan kaçınmalı, bu konularda kendi yoldaşlarını da uyarmalı ve eğitmelidir. Unutulmaması gereken, konspirasyon kurallarındaki her gevşekliğin kadroların ve örgüte sempati duyanların yaşamlarını yitirmeleri, gözaltına alınmaları, işkence görmeleri, yıllarca süren tutsaklıkları ve yılların birikimi olan deneyim, tecrübe ve maddi imkanların ya yok olması ya da atıl kalmasıyla sonuçlanacağıdır. Doğru devrimci teoriyi yaşama geçirmeye çalışan bir örgütlenme için gelişmesinin belli bir evresine ulaşması, onun, istikrarlı gelişmesinin de artık engellenemeyeceği anlamını taşıdığı için, THKP-C/HDÖ açısından da sorun, Öncü Savaşının ilk iki evresinideki gelişmesini tamamlaması ve bu süreçte kadrolarının konspirasyon kurallarına harfiyen uymaları olarak da düşünülmelidir.
Emperyalizmin gizli işgali, çarpık da olsa bir sanayileşmeyle birlikte şehirleşme ve şehirlere göç olgusunu da doğurmuştur. Emperyalizme olan bağımlılık, yapısal olarak planlı ve programlı bir şehirleşmeyi değil, çarpık bir kentleşmeyi ve gecekondulaşmayı ortaya çıkarır. Altyapısı, imar ve iskan özelliği çok yetersiz olan ilçelerin her seçim öncesi "il statüsüne alınacakları" vaadi, sorunları azaltmak yerine her geçen gün daha da çoğaltmaktadır. Sonuç olarak, çarpık kentleşme ve gecekondulaşma geri-bıraktırılmış ülkelerin süregelen özelliklerinden bir tanesidir.
Çarpık da olsa gelişen bir sanayileşme ve kentleşme sonucu buralarda yoğunlaşan proletarya ve kent küçük-burjuvazisinin varlığı III. bunalım döneminin geri-bıraktırılmış ülkelerinde verilecek gerilla savaşlarıyla I. ve II. bunalım dönemlerindeki sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde verilen gerilla savaşları arasındaki farklılığı ortaya çıkarır. Bu farklılık, günümüzde, şehir gerilla savaşının önemini ve bunun ne kadar dikkatli yürütülmesi gerektiğini ne tanıtlar. Bu aşamada yapılacak her hata kır gerillasına geçişin önünde engel niteliği taşır. Daha açık bir ifadeyle, öncü, bir türlü kır gerilla faaliyetine başlayamaz, tekrar tekrar şehir gerilla faaliyetini örgütlemek ve geliştirmek zorunda kalır.
Kadrolar tarafından yapılan her hata, polisçe bilinen insanlarla dikkatsizce kurulan her ilişki ya da çeşitli eylemlerde tanıklar tarafından verilen her eşgal tarifi şehirlerde, belirli merkezlerde yoğunlaşan sivil polislerin takibinin başlangıcıdır. Yapılacak en doğru iş, polisin denetiminin yoğun olduğu merkezlerin mümkün olduğunca geçişler için kullanılmamasıdır.
Şehrin kalabalık cadde ve merkezleri takibin farkedilmesini zorlaştırır. Buna rağmen, eğer takip farkedilmiş ise, atlatmak o kadar zor değildir. Önemli olan, burada, en ufak şüpheli bir olayı bile gözardı etmeyip, çeşitli yöntemlerle doğruluğunu sınamaktır. Örneğin, şehirlerdeki sivil zabıtaların veya el telsizli insanların çokluğu sivil polislerin varlığını gizleyen etkenlerdir. Yine de dış görünümlerinden, kıyafetlerinden, kontrol etmeye çalıştıkları alanlardan ve taşımak zorunda oldukları silahlarından (silahlarını gizleyebilmek için yazın en sıcak günlerinde bile ceket, mont vb. giymelerinden ve ceketlerinin altındaki kabarıklıktan ya da ellerindeki küçük deri çantadan) dikkatli bir gözlemle polisleri farketmek mümkündür. Bu konuda şüpheliysek, en iyi yöntem, varmışcasına takibi atlatma yöntemlerini kullanmaktır. Bunun için de çift girişli bina ve işhanları ile peşpeşe değiştirilen birkaç araç gibi bilinen yöntemler hemen her zaman geçerlidir. Ya da insan kalabalığının fazla olmadığı bir iki noktada verilen randevunun önünde beklemeden geçerken orada bekleyen bir başka yoldaşımızın bizim önümüzü ve arkamızı kontrol etmesi gibi çeşitli bilinen veya şehrin uygun özelliklerine göre yeni bulunan bir yöntemle takibin olup olmadığı -en azından şüphe düzeyinde bile- ortaya çıkartılabilinir. Yeterki bu konuda yeterince duyarlı olunsun. Gerilla savaşının ilkeleri olan "sürekli şüphe, sürekli dikkat ve sürekli hareket" her an hatırlamamız gereken ilkelerdir.
Takiplerin buluşmalarla birbirine sıçratıldığı ya da buluşmalardaki yakalanma, çatışma ve ölümler gözönüne alındığında, bu konunun hayati nitelikte bir konu olduğu ortaya çıkar. Hele hele iki ayrı şehirdeki kadroların çok zorunlu hallerde bile bir araya gelmek için yaptıkları buluşmalar çok daha dikkatlice gerçekleştirilmelidir. Bu konunun önemi nedeniyle, şehirlerarası haberleşme veya buluşmalarda (bilinen yöntemlerin dikkatlice kullanılmasının yanısıra) kurye, şifreli yazışma vb. yöntemlerin kullanılması da faydalıdır.
Buluşmalarda, daha öncesinden belirli bir süre tespit edilmelidir. Bu süre bittiği halde buluşulacak kişi(ler) gelmemişse, buluşma yeri süratle terk edilmeli ve yetkili kişilere bu durumun bilgisi verilmelidir. Ayrıca, buluşma noktasına hemen gitmek çok sakıncalıdır. Buluşma gerçekleşmeden belirli bir süre öncesinde çevrenin güvenli olup olmadığı, şüpheli insanların bulunup bulunmadığı kontrol edilmelidir.
Polis, takiplerde, artık fazla sayıda insan ve araç kullanmaktadır. Kullandığı insanların (erkek ya da kadın) bir çoğu da takip konusunda eğitilmiş ve dikkat çekmeyen tiplerdir, ki aralarında genç yaşlarda olanlara sıkça rastlamak mümkündür. Buna rağmen, takibin olup olmadığını farketmek mümkündür. Örneğin, kadro, kaldığı evin çevresindeki komşularına ve onlara ait araçlara dikkat ederce, bu çevrede dolaşan veya bekleyen yabancı insan ve araçları farkedecek, böylece daha dikkatli davranıp bulunduğu alanı terk edebilecektir. Takibi o an kesinleştiremesek bile (yabanca araç ve insanlar her hangi bir komşuya gelmiş de olabilir) hafızamızda sakladığımız o yabancı insan veya araçlara, bir daha peşimizdeyken rastlarsak peşimizdeki takibin varlığı da kesinleşmiş olur. Bu (yabancı araç ve insanları) "fotoğraflama" yöntemi, sadece evin çevresi için değil, günün herhangi bir saatinde ve yerde çevremizdeki insan ve araçlara dikkat etmemizi, bunlara, daha sonra bir kez daha rastladığımızda takibi ortaya çıkartmamızı sağlar. Son olarak, polis, takibi yeterince uzatmaya çalışarak ilişki ve evleri ortaya çıkarmak ister. Buna rağmen, takip ettiği insanların şüpheli davranışlarla takibi anladığını sezinlerse, operasyonlarına o anda da başlayabilir. Yani kadrı, takibi farketse bile, şüpheli davranışlarıyla bunu farkettirmemek, soğukkanlı ve hızlı davranmak zorundadır.
Şehir gerillası bulunduğu şehri, caddeleriyle, sokaklarıyla, mahalleleri, binaları ve araçlarıyla artan oranda tanımaya çalışmalıdır. Bu, bulunan ve uygulanan konspirasyon kurallarının günlük yaşama eksiksiz geçmesi açısından da, hedef tesbiti açısından da, olası bir operasyonu veya takibi atlatmak açısından da, güvenlikli üslerin tesbiti açısından da, daha sayılamayacak birçok açıdan da çok önemlidir. Savaş alanını iyi tanıyan gerilla süpriz gelişmeleri lehine çevirmekte her zaman daha avantajlı olacaktır. Daha doğru bir ifadeyle, kendi avantajını kendisi yaratacaktır.
Başka başka kadrolara ayrı ayrı zamanlarda da olsa aynı buluşma yerinin verilmesi veya aynı görüşme yerinin sık sık kullanılması doğru bir yöntem değildir. Gereksiz yere sık sık buluşulmamalı (özellikle yönetici konumdaki insanlar), bu buluşmalarda birbirini tanımasına gerek olmayan kadroların biraraya getirilmesi önlenmelidir. Özellikle buluşmalara üzerinde herhangi bir not, fiş, bilet, fatura vb. şeylerle gidilmemeli, örgüt evinin yerine ve semtine ilişkin hiçbir ipucu niteliğindeki şey üstte taşınmamalıdır. Bu tür şeylerin üzerimizde unutulup unutulmadığını sık sık kontrol etmeliyiz. Bir başka kadroya verilen elbise, kitap, ev eşyası, yiyecek gibi eşyaların arasında veya üzerinde herhangi bir belge veya yazının kalıp kalmadığını daha önceden mutlaka kontrol etmeliyiz.
Gerçek isimle veya tanıdık bir yerden, özellikle taksitle alınan beyaz eşya, elektronik veya ev aletlerinin badrollerinin imha edilmesi unutulmamalıdır. Polis, en ufak bir çabayla, bandroldeki bilgilerden yola çıkarak bu eşyanın hangi mağzadan kime satıldığını ortaya çıkarabilir. Taksitli veya peşin alışverişlerde de olsa satış mağazalarıyla örgüt evi arasında hiçbir bağın oluşturulmasına izin vermemek ve bu konularda dikkati elden bırakmamak gerekir.
Örgüt evinde kalan insanlara ait olmayan, örgüt evini bilen ve sık sık olmasa da buralara uğrayan kadrolara ait eşyalar kesinlikle evde bulundurulmamalıdır. Olası bir baskında polis için ipucu niteliğindeki bu eşyalar nedeniyle evin uzun süreli gözaltında tutulması veya karakol kurulması işten bile değildir.
Örgüt evine bir kez gelmesi gereken ve bir daha getirilmeyecek olan kadroların getirilirken otobüs, minibüs, semt, sokak, apartman, daire numarası vb. şeylere dikkat etmemesi, başı önde yürümesi özellikle hatırlatılmalı, eve girmeden önce de evden ayrıldıktan sonra da sokak aralarında dolaştırılıp gönderilmesi dikkat edilmesi gereken diğer kurallardandır. Evde bulunduğu esnada bu kişi veya kişilere pencereden dışarı bakmamaları hatırlatılmalı, evde olabildiğince tek başlarına bırakılmamalıdır.
Buluşma veya görüşmelerde kadroların kimliğine, oturduğu şehre, mahalleye, yaptığı işe, evli ve çocuklu olup olmadığına vb. şeylere ilişkin sohbetlerden kaçınılmalıdır.
ITT şirketinin kimi şehirlerdeki telefon hatlarında ve araçlarında yaptığı yeni düzenlemeler sonucunda bu şehirlerdeki telefon kulübelerinden yapılan konuşmalar rahatlıkla dinlenebilmektedir. Ayrıca, telefon kartlarının polis tarafından PTT'ye deşifre ettirildiği de bilinmektedir. Böylece, telefon kartı vasıtasıyla hangi şehrin ve telefon numarasının arandığı ortaya çıkartılmaktadır. Bu nedenle, ya kartların sonuna kadar kullanılarak makinada bırakılması ya da üstte taşınmayıp anında imha edilmesi gerekmektedir.
Kadro olmaya aday ya da kadro niteliğini taşımayan kişileri yaşamımız pahasına da olsa korumak, kimliklerini deşifre etmemek zorundayız. Devrimci örgüte yardım edenlerin polise verilmesi ya da onlarla yürütülen ilişkilerdeki dikkatsizlikler sonucunda meydana gelen yakalanmalar bu tür insanlarda ve çevrelerinde örgüte ve kadrolarına olan güveni büyük oranda ortadan kaldırır, daha sonraları oralardaki örgütlenme çalışmalarının önünde engel oluşturur.
Son olarak, daha sonradan tespit edilmemesi için köşeli yazı kullanmak veya keçeli kalem benzeri kalemlerle not almak, gereksiz her notu, elektronik daktilo kasedini (yazı kartuşları) vb. anında yakarak imha etmek gerekir.
Yukarıda sıralanan yöntem ve kurallara uymak hayati nitelik taşısa da, tek başına yeterli değildir. THKP-C/HDÖ kadroları, bunları, dogmatik olarak ele almamak, oligarşinin zorunun (özellikle de polisin) şehirlerdeki konumlanışı ve çalışma yöntemlerindeki değişikliklere bağlı olarak değiştirmek, geliştirmek ve yenilemek zorundadırlar.
Halk Savaşı, maddi ve teknik olarak üstün olan düşman karşısında devrimcilerin mutlak politik üstünlük ele geçirdikleri koşullarda başlatılabilir. Bizim gibi geri-bıraktırılmış bir ülkede Halk Savaşının verilebilmesi için, yani mutlak politik üstünlüğün ele geçirilebilmesi için Öncü Savaşı aşamasından geçmek zorunludur. Bu zorunluluk, emperyalizmin ilişki ve çelişkilerinin ülkemize yansımasından, tam anlamıyla olgun olmasa da milli krizin varlığından ve suni dengeden kaynaklanmaktadır. Böyle bir ülkede yönetimi elinde bulunduran oligarşi, işbirliğini yaptığı emperyalistlerin politikalarının sürekliliğini sağlamak amacıyla suni dengeyi koruma ve pekiştirme yönünde çaba gösterirken, devrimcilerin görevi de suni dengeyi bozma ve Halk Savaşını başlatma yönünde olacaktır. Oligarşi, suni dengeyi korumak ve pekiştirmek için temel olarak zor araçlarını kullandığı için, devrimci öncüler de, Öncü Savaşı aşamasında, zor güçlerinin faaliyetlerine özel önem verirler.
Oligarşi, 2000'li yılların polisinin insan gücünü, helikopter ve diğer araçlarını ve teknolojik imkanlarını artırmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle 1996 bütçesinde, Emniyet Müdürlüğü'ne 5.132'si yatırımlar, 59.360'ı da personel giderleri olmak üzere, toplam 74.212 milyar ödenek ayırmayı planlamıştır. İstanbul'a 44 bin polis, 5 milyonluk kentlere 20 bin polis, milyonluk kentlere ise 4 bin polis kadrosu verilmesi, ülke genelinde toplam 207.500 polis kadrosunun çalıştırılması, diğer bir ifadeyle 250 kişiye bir polisin düşmesi amaçlanmaktadır. Bunların tamamının "genç ve iyi eğitilmiş" kadrolardan oluşturulması, "Türkiye'de 25 milyon kişilik bölgedeki asayişin, birkaç ay eğitim gören deneyimsiz jandarmalar yerine polisler tarafından sağlanması gerektiği" bizzat Demirel tarafından dile getirilmiştir. (Fakat, burada, Demirel'in bahsettiği bölgeler daha çok kırsal alanları ifade etmektedir.)
Oligarşinin, iktidarını korumak amacıyla yapmış olduğu "düzenlemelerin en önemlisi, polis ve jandarma örgütlenmesine ilişkin olanıdır. Bu düzenlemelerin esası, kırsal ve kentsel alanlarda faaliyet gösterecek, yüksek atış gücüyle donatılmış hareketli birliklerin oluşturulmasıdır. Bu güçlerin oluşturulmasının temel felsefesi, silahlı devrimci hareketi oluşum halindeyken bulup yok etmektir. Kendi deyişleriyle, temel ilke, 'anarşistlerin teşkilat ve yönetici kadrosunu bulup bertaraf etmek ya da tesirsiz hale getirmek' ve 'vurucu tedhiş unsurlarının yok edilmesi'dir. Sözcüğün tam anlamıyla, bu birliklerin amacı, kadro pasifikasyonudur. Ancak bu pasifikasyon, kesin biçimde imha hareketi olarak düşünülmemelidir." [3*]
"Devrimci kadroların 'imhası', aynı zamanda kitlelere yönelik bir gözdağı olmaktadır.
Amaç, kitle pasifikasyonunu kadro pasifikasyonu yoluyla (ki bunun aracı ise kadroların imhasıdır) gerçekleştirmektir." [4*]
Oligarşinin "topyekün savaş" stratejisiyle oluşturmuş olduğu bu politikada kullanılan "özel tim" lerin amacı doğrudan kadro pasifikasyonunu imha biçiminde sağlamaktır. Ancak, 1995 yılında, çeşitli toplumsal olayların başta İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde peşpeşe gerçekleşmesi, önümüzdeki süreç için yeni tedbirlerin alınmasını da beraberinde getirecektir. Bu tedbirlerin başında, polis ve motorlu taşıtların, helikopterlerin sayısının artırılması ile bunların teknolojik araçlarla donatılması gelmektedir. Bu tür "tedbir" ve "güvenlik" önlemlerinin artırılılacağı "yetkili" ağızlar tarafından her yıl tekrar tekrar yinelense de, bu sefer söylenenlerin, daha öncekilere oranla bazı farklılıkları da vardır. Bu sefer, "karakollar uygun biçimde birleştirilerek Batı'daki gibi Polis Merkezleri oluşturulacak" tır. Bu polis merkezlerine yığılan güç "bilgisayarlarla ve teknolojik araçlarla donatılmış mobil, yani motorize güçler" olacaktır. Hollywood filimlerinde sıkça görmeye alıştığımız ama geri-bıraktırılmış ülkelere göre uygulanan "merkez"lerdir bunlar. Bol sayıda küçük polis karakolları yerine, belirli mahalleler ve gecekondulara bakan güçlü "Polis Merkezleri" ile bunlara bağlı mobil ekipler. Dış görünümleri değiştirilen polis otolarının, minibüs, midibüs, otobüs ve çeşitli ebatlardaki panzerlerin yanı sıra, özellikle motosikletli "Yunus" ve "Şahin" lerin mobil ekipleri oluşturan bütünün birer parçaları olarak ortaya çıkmaları ve müdaheledeki etkinlikleri yavaş yavaş olgunlaştırılmaktadır.
1995 yılı mahalli çatışmaların, sosyal patlamaların, gösteri, yürüyüş vb. olayların sık sık yaşandığı bir yıl olmuştur. Toplumun duyarlı olduğu kimi suç ve suçlulara karşı halkta oluşan tepki, polis ve yargı mekanizmasına duyulan güvensizlikle birleşince, kalabalık kitlelerin oluşturduğu "linç" gösterileri ortaya çıkmıştır. Fakat bu tepkileri örgütlemeye çalışan ve yönlendirenler çoğunlukla şeriatçılar ve faşistler olmuştur. Bunlar, bu tür patlamalar ve gösterilerin yanısıra, Doğu ve Güney-Doğuda ölen askerlerin cenazelerinin kaldırılması ya da PKK' nin yanlış eylem ve taktikleri sonucunda ortaya çıkan insan olümlerini kullanarak kendilerine ideolojik bir taban oluşturmaktadırlar. Bu tür gösteriler, medyanın "artık eskisi gibi değiller, değiştiler" ifadeleri ve bolca, şık giyimli erkek ve bayan görüntüleriyle birleşince şeriatçı ve faşistlerin etkinliği ve oluşturdukları ideolojik tabanın niceliği Aralık 1995 genel seçimlerinde aldıkları oylarda kendisini göstermiştir.
Son on yılda, kırdan kente artan orandaki göç (bunda PKK'nin oligarşiyle girmiş olduğu savaşın ve oligarşinin zorunun katliam, köy yakmaları ve boşaltmalarının da büyük etkisi vardır) belli başlı bazı şehirlerin kenar semtlerinde yoğun bir gecekondulaşmaya neden olmuştur. Altyapısının ve sağlık koşullarının hemen hiç olmadığı gecekondulardaki veya belirli mahallelerdeki yoksul yaşam, buraları, devrimci politik çalışma ve örgütlenmeye açık hale getirmiştir.
İstanbul Gaziosmanpaşa'da başlayan ve kısa sürede diğer mahallelere sıçrayan olaylar, Ankara Keçiören gösterisi, işçi ve memur eylemlilikleri, öğrenci gösterileri vd. olaylar sonucunda kitleler, oligarşinin zoruyla girdikleri çatışmalar nedeniyle politikleşmektedirler. İşte oligarşinin en çok korktuğu ve önlemeye çalıştığı bu tür olay ve sonuçların devrimci politik çalışmayla birleştirilmesi ve ona tabi kılınmasıdır. (Bu tür çalışmalar elbette ki, kır gerillası temelinde ele alınmalı ve yürütülmelidir. Bu perspektifle, devrimci politik örgüt, silahlı gücüyle kitle örgütlenmesini, kitle örgütlenmesiyle de silahlı gücünü birlikte büyütmelidir.)
"Polis Merkezleri", oligarşinin, kitle hareketlerine ve devrimci politik çalışmaya karşı etkili bir biçimde kullanmayı düşündüğü zorunun yeni biçimlenmesidir. Zorun "Polis Merkezleri" biçimindeki yeni düzenlenmesi şehir gerilla savaşını güçleştiren bir etken niteliğindeyse de, bu güçler, hareketli kır gerilla savaşına geçişle birlikte ortadan kalkacaktır. Bunun karşısında, kırdaki biçimi farklı olsa da, oligarşinin güçlerini belli merkezlerde yoğunlaştırması esprisine dayanan bu biçimlenme karşısında şehirlerde ayaklanmayı, barikat savaşlarını, halk komite ve meclislerini savunanlar, açıktır ki, yenilmeye mahkum olacaklardır.
Tüm bu gerçekler, bir kez daha, doğru devrim stratejisinin Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi olduğunu göstermektedir. Oligarşinin şehir gerilla savaşlarına ve mahalli çatışma ve gösterilere karşı geliştirmeye çalıştığı "Polis Merkezleri", ancak kır ve şehir gerilla savaşının bütünselliğiyle başarısızlığa mahkum edilebilir.
THKP-C/HDÖ kadroları, oligarşinin zorunun bu biçimlenişinin somutta nasıl ortaya çıktığına ve suni dengeyi pekiştirmede nasıl bir işlev üstlendiğine dikkat etmelidirler. Ancak bu durumda "geçici başarısızlıklar yalnızca küçük talihsizlikleri temsil eder", ve ancak bu durumda Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin doğru ve tek devrimci strateji olduğu bir kez daha ortaya çıkar.
Dipnotlar
(1*) THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve Devrimci Taktiğimiz, s: 60-61
(2*) THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve Devrimci Taktiğimiz, s: 53-54
(3*) Kurtuluş Cephesi, Sayı: 14, s: 4
(4*) Kurtuluş Cephesi, Sayı: 14, s: 4-5