Yüksek Tansiyon
Sağlığa Zararlıdır!
Mehteran Takımının Sponsorları Konuştu:
“Herkes Bir Adım Geri!”
28 Şubat 1996'da yapılan MGK toplantısı sonrasında yayınlanan "laiklik uyarısı" açıklamasına imza atan Erbakan'ı teslimiyetçilikle, korkaklıkla, siniklikle suçlayan "yenilikçiler"in partisi AKP'nin kapatılma davasına açık ve aleni bir karşı hamlesi olan "Ergenekon çetesi" kapsamında İlhan Selçukların gözaltına alınmasının, laik küçük-burjuvalara karşı ilan edilmiş bir savaş, aleni bir gözdağı ve bir misilleme olduğundan kimsenin şüphesi yoktur.
Tayyip Erdoğan'ın "öfke bir hitabet sanatıdır" sözünde ifadesini bulan bu savaş ilanı, bir tarafıyla da Erbakan teslimiyetçiliğine, korkaklığına "isyan" eden "yenilikçiler"in varoluş sorunudur.
"Beş yıl sabrettik" diyen Tayyip Erdoğan, %47 oyun gücüyle ve her türlü anayasa referandumunu kazanacağı inancıyla pervasızlaşmış, laikler karşısında "omurgalı adam" pozisyonuna geçmiştir.
"Medya" söylemiyle "gerilim politikası" ülkeyi "germeye" başlamıştır.
Kapatılma davasına karşı "rövanş" bir hafta sonra alınırken, durum 1-1 berabere gibi görünürken, artık hiçbir gücü kalmamış TÜSİAD'ın "gerilimi düşürün" açıklamaları, ANAP-DYP birliğini sabote eden, ANAP-DYP'nin "Anadolu eşrafını" AKP'ye transfer eden Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun emir ve komutası altında TOBB'un "STK"larla ortak açıklamasıyla "bir adım geri" talimatına dönüştürülmüştür.
"Taraflar"dan, askeri deyimlerle, girdikleri mevzilerinden bir adım geriye çekilerek, eski mevzilerine (pozisyonlarına) geri dönmeleri istenmiştir.
Ve bu ateş-kes talimatının alt başlığı da "Türkiye için sağduyu çağrısı" olmuştur.
TOBB'un emir-komutası altında ortaya atılan ateş-kes önerisi ("herkes almış olduğu mevcut pozisyondan bir adım geri atmalıdır"), açıktır ki devlet aygıtının yürütme erkini elinde bulunduran, diğer bir ifadeyle "hükümet mevzisi"ni elinde tutan AKP'nin yargı erkine yönelik "keşif harekatı"nı durdurma çağrısı olurken, "laik cephe" için açıkça "hareketsiz kalın" çağrısı olmuştur.
2001 Şubat kriziyle iktidara gelen AKP'nin bir başka ekonomik krizle iktidardan gideceği korkusu, TOBB'un "sağduyu" talimatında açıkça ifade edilmiştir.
Taha Akyol'un engin ve derin sosyolojik tahlilinde ifadesini bulan (ve başka tahlillerinde gücünü yitirdiğini söylediği) "orta sınıf", gelişen dünya ekonomik bunalımından, yüksek cari açığın ortaya çıkartacağı krizden korkarak TOBB'un emir-komuta zincirinde hareket etmeye karar vermiş görünmektedir.
Oysa aynı TOBB, aynı R. Hisarcıklıoğlu, Türkiye ekonomisinin krizlere karşı dayanıklı olduğu, dünya ekonomik bunalımının Türkiye'yi etkilemeyeceği (etkilese bile "çok az" etkileyeceği) yönünde aylardır açıklamalar yapmakta, piyasalara "pembe umutlar" dağıtmaktaydı.
Şimdi ekonomik bunalım ve kriz korkusu herkesi içine almış görünmektedir.
Ancak yaşanılanlar ortadadır, yapılanlar açıktır.
TOBB'un emir-komuta zinciri altında "bir adım geri" talimatı, yaşanılanların yok sayılması, unutulması, unutturulmasından başka bir anlama gelmemektedir.
"Bir adım geri" talimatı, AKP'ye "Ergenekon operasyonunu durdurma" çağrısı olurken, "laik cephe"ye AKP'nin kapatılması davasının durdurulması talimatıdır.
"Laik cephe", şeriatçılar gibi örgütlülüğe ve AKP gibi bir iktidar partisine sahip değildir. CHP, "devlet kuran parti" söylemiyle, kitle politizasyonunu önleme tarihsel misyonuyla "laik cephe"den uzak durmaktadır. Bu koşullarda, TOBB talimatı, "laik cephe"nin pasifize edilmesi talimatından başka bir şey olmamaktadır.
İlhan Selçukların gözaltına alınmasıyla, her türlü örgütlenme girişiminin gayrı-meşru, yasadışı ilan edildiği bir ortamda örgütsüz laik kesim, sahipsiz, kimsesiz ve öksüz-yetim evlat gibi bir kenara atılmaktadır.
Laik küçük-burjuvalar, her koşul altında "liberal" ve "demokrat" küçük-burjuvaların, yani küçük-burjuvazinin sağ ve orta kesimlerinin "dost" olmadığını hala anlayamamışlardır. Şeriatçılığın büyük bir tehlike olduğuna ilişkin bilinçlerine ve inançlarına rağmen, şeriatçıların ve onlarla işbirliği yapan "liberal" küçük-burjuvaların kendilerini "düşman" olarak gördüklerini bir türlü kavrayamamışlardır.
Günümüzün gerçeği, küçük-burjuvazinin sağ ve orta kesimlerinin, laik küçük-burjuvalara 12 Mart'tan bugüne kadar bir husumet besledikleri ve şeriatçılar tarafından "katli vacip" "kafir ve düşman" olarak görüldüğüdür.
"Globalizm" demagojileriyle, "yeni dünya düzeni" propagandalarıyla, tüketim ekonomisinin nimetlerinden yararlanma telaşıyla her türlü hasmane tutumu, düşmanlığı çoktan unutmuş, kendi çocuklarını "hümanist değerlerle" büyütmeyi bir marifet olarak bellemiş laik küçük-burjuvalar, sözde "liberal ve demokrat" küçük-burjuvaların "medya" uzantılarının kuyruğuna takılmışlardır.
12 Mart'ın "Atatürkçü", "milliyetçi", "ilerici", "reformcu" söylemleriyle kandırılmış ve ezilmiş laik küçük-burjuvalar, 12 Eylül askeri terörü ile sindirilmiş ve kendi çıkarlarının savunucusu olmaktan çıkartılmıştır. Onlarca yıldır süregiden apolitikliğin birinci dereceden sorumlusu olmuşlardır.
Oysa zaman, şeriatçıların düşmanlığına karşı mücadele zamanıdır. Bu mücadele, her türlü "hümanist" hayallerin, yanılsamaların gölgesinde yaşamaya alışmış laik kesimin, düşmanlığın düşmanlık olduğunu, hasımlığın hasımlık olduğunu bilme ve düşmana karşı her türlü yol ve araçla karşı çıkma mücadelesidir.
AKP yandaşlarının, sponsorlarının "sağduyu" çağrısı, böylesi bir düşmanlığı perdelemek ve buna karşı mücadeleyi pasifize etmeyi amaçlamaktadır.
Bir kez daha yineleyelim, zaman "sağduyu", "tansiyonu düşürme" zamanı değil, düşmanı bilme, tanıma ve mücadele etme zamanıdır.