“Liberaller”in AKP’yle
Abdest Tazelemesi
[“Liberaller” Askeri Darbeden Neden Korkarlar?]
"Türban krizi" başladığında ortalıkta bir söylenti dolaşıp durdu: AKP-liberaller ittifakı çatladı.
AKP-liberal ittifakının çatladığına ilişkin ilk "onay" Fehmi Koru'dan geldi. 16 Şubat tarihli yazısında "koalisyon çatladı" diye ilan etti.
Oysa ki, Emin Çölaşan'ın "liboşlar" olarak adlandırdığı, Mehmet Altan'ın "II. Cumhuriyetçiler" olarak isim babalığı yaptığı, her çeşit ve cinsten "eski sağcı ve solcu"ların içinde yer aldığı "liberaller", 22 Temmuz seçimlerinden sonra AKP ile aralarına mesafe koymaya başlamışlardı. "Türban krizi"yle, yani türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin AKP-MHP koalisyonunun anayasa değişikliği yapmasıyla birlikte "liberaller", AKP'yle aralarına mesafe koymaya geçmiş, açıktan açığa AKP'ye karşı muhalefet yapmaya başlamışlardı.
"Liberaller" muhalefetlerinin gerekçesini, AKP'nin "türban inatlaşması"yla "yapması gerekenleri yapmadığı", özellikle 301. maddeyi değiştirmediği ve "Ergenekon çetesi" operasyonunu yarım bıraktığı iddialarına dayandırmışlardır.
Diğer yandan 22 Temmuz seçimlerinde %47 oy alan Tayyip Erdoğan ve mehteran takımının "liberaller"e herhangi bir "diyet borcu" olmadığını her fırsatta yinelemesi, "liberaller"in kendilerinin "aldatıldığını", AKP'nin kendilerine verdiği sözden döndüğünü düşündürtüyordu.
Ve "II. Cumhuriyet"in isim babası, AKP-liberal koalisyonunun "en önemli siması" Mehmet Altan'ın bir televizyon programında, "Türkiye'de 12 milyon kişi günlük 1 dolarla yaşıyor. 600 bin kişi aç yatıyor. Türbandan acil sorunlar var" demesiyle birlikte kıyamet koptu!
Tayyip Erdoğan, ilk bulduğu fırsatta, 13 Şubat günü Mehmet Altan'ı "azarladı": "Biz geldiğimizde bu rakam 18 milyondu, 12'ye düştü. Onu niye söylemiyorsun? Milleti aldatmayın, dürüst olun!"
Tayyip Erdoğan'ın 13 Şubat "fırçası"nın üzerinden birkaç gün sonra AKP'nin gayrı-resmi yayın organı Yeni Şafak'ın "tıknaz düşünce adamı" Fehmi Koru "azarlama"yı konu ederek "liberalleri" hizaya getirmeye çalıştı.
"Tıknaz düşünce adamı"nın yazısının hemen ardından "kardeş Altan", Tayyip Erdoğan'ın "bahşiş"iyle kurduğu "Taraf" gazetesinde AKP'nin kendilerine verdiği "taahhütler"e gönderme yaparak Tayyip Erdoğan'a "döşendi": "Başbakan yaptığı bir konuşmada 'liberal' bir aydını 'azarlamış'.
Kelimeye dikkatinizi çekerim.
'Azarlamış.'
Başbakan gerçekten aklından 'azarlamayı' geçirecek kadar kendini kaybetti mi bilmiyorum ama eğer öyleyse ona söylenebilecek tek bir şey var.
'Kendine gel.'
'Şemdinli'nin ürkek çocuklarının' azarlayabileceği birileri bulunmaz bu cenahta.
Sen önce Şemdinli'yi bir aydınlat, Dink'in katillerini bir bul da…
Birisini 'azarlamanın' senin haddin olup olmadığını sonra konuşalım." (Ahmet Altan, Taraf, 17 Şubat 2008) Bir gün sonra abi Mehmet Altan, Tayyip Erdoğan'ın "azar"ına "Başbakan kendini orkestra şefi bizleri kurşun asker mi sanıyor?" diye yanıt verdi.
Böylece AKP-liberal koalisyonu çatlamış oldu!
"Muhafazakar-liberal" Nazlı Ilıcak arabuluculuğa soyundu: "Gelin liberaller ve muhafazakârlar barışın! Ne muhafazâkar kesim, başörtüsü bildirisine imza atmadığı için, 'özgürlük anlayışı türbana kadarmış' diye Mehmet Altan'ı suçlasın, ne de Mehmet Altan, 'özgürlüklerin sınırını siyasal iktidarın işaretiyle belirleyen kurşun askerler' diye muhafazakâr kesime çatsın." (Nazlı Ilıcak, Sabah, 20 Şubat 2008) "Barış çağrısı"nın ardından kapalı kapılar ardında yeni görüşmeler ve yeni pazarlıklar başladı.
Pazarlıkların çerçevesini Ahmet Altan 15 Şubat tarihli yazısında şöyle çizmişti: "Ne tuhaftır ki, 'türban konusunda' en fazla bağıran gazeteler, devletin içine uzanan 'Ergenekon' çetesi hakkında da en suskun olan gazeteler.
Ergenekon'la ilgili haberler onlara ilgi çekici gelmiyor.
Devlet destekli çeteler 'kaos' yaratmıyor ama kızların türban giymesi 'kaos' yaratıyor onlara göre.
Devletin içindeki 'bir otoritenin' çeteler oluşturmasından rahatsız değiller, kızların giyinme 'özgürlüğünden' rahatsızlar." (Ahmet Altan, Taraf, 15 Şubat 2008) Yapılan görüşmeler sonucunda iş tatlıya bağlandı. Eski sözler yenilendi, "nerede kalmıştık" denildi.
AKP "medya"sı "Ergenekon çetesi"ni yeniden keşfetti!
"Liberaller" yeniden şeriatçı manipülasyonların "inandırıcı öğesi" olarak harekete geçti.
İkbal avcılarının, kariyeristlerin, eyyamcıların, sol-döneklerin "liberal" ve sola, devrimlere ve devrimcilere küfür etmenin "liberal düşünce" ilan edildiği bir ülkede başka türlü de olamazdı.
Yine de "liberaller", Altan kardeşlerden ibaret değildi. Dolayısıyla Altan kardeşlerle "abdest"in tazelenmesi diğerlerini harekete geçirdi. AKP bir kez daha "ot/sopa" politikasında "ot" verme yoluna girmişti. Bu fırsat kaçırılamazdı!
AKP ile "liberaller" arasındaki görüşmeler tüm hızıyla sürdü. Bahçeşehir Üniversitesi rektöriçesi, "eski ajan-provokatör MİT ajanı babanın sarışın kızı" Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ve İhsan Doğramacı'nın Prof. oğlu Ali Doğramacı, 12 Mart günü Tayyip Erdoğan'la görüşmeye çıktı. Ardından Deniz Ülke Arıboğan'ın "Türkiye zannediyor ki bir temizlik yapılıyor, laik çatışması var Türkiye'de, böyle bir şey yok. Türkiye'de çok ciddi bir uluslararası operasyon var. Adım adım Kürt devletine doğru gidiliyor." açıklaması geldi.
Radikal'in "jakoben liberalleri" Perihan Mağden ve İsmet Berkan da abdest tazeledi.
Herşey olmuş ve bitmişti. Şimdi AKP ile "liberaller" arasında bayram havası esiyor.
Oysa tüm çatışma/uzlaşma olayının arka planında "liberaller"in "darbe" korkusu yatmaktadır.
12 Eylül askeri terörüyle soldan sağa savrulmuş, T. Özal ile nemalanmış, 28 Şubat "post-modern darbe"sinin gadrine uğramış "liberaller"in en büyük korkusu, "laik" görünüm altında yönetimin askerileştirilmesi durumunda, yani "darbe" koşullarında kendilerinden son on yılın hesabının sorulacağı korkusudur.
AKP ile koalisyona girerek bu korkularından kurtulabileceklerini düşünen "liberaller", 2004 başlarında "medya"da yer alan EMASYA (Emniyet ve Asayiş Yardımlaşma) olayı ile AKP'ye daha fazla sarılmışlardır. EMASYA'nın "kendini ulusal değerlerin dışında ve üstünde gören AB ve ABD yanlısı kişi ve gruplar"ı fişlemesi olayı korkularını büyütmüştür.
EMASYA korkusuyla kenetlenen "liberaller", bu korkularını kullanan AKP'nin polis istihbarat teşkilatını yeniden canlandırmasını hararetle desteklemişlerdir. Artık "kendilerinin" de güvenebilecekleri bir "istihbarat teşkilatı"na sahip olduğuna inanmaya başlamışlardır. Bu nedenle de, şeriatçı dezenformasyonun temel aracı haline getirilen polis istihbarat teşkilatının tüm "ürünleri"nin gönüllü tüketicisi ve kullanıcısı haline gelmişlerdir.
Onların "Ergenekon çetesi"nin üzerine gidilmesi konusundaki "hassasiyet"lerinin nedeni de, EMASYA birliklerinin sivilleştiği ve sivilleşmiş haliyle "Ergenekon" teşkilatı oluşturduğu istihbaratıdır.
AKP "medya"sının "liberal-islamcı" yazarı Ali Bayramoğlu'nun sözüyle, "EMASYA askeri darbenin ta kendisidir", dolayısıyla onun "Ergenekon çetesi" de askeri darbenin sivil hazırlayıcılarıdır.
"Liberaller", gerek "darbe" koşullarında darbecilerin, gerekse "darbe hazırlıkları" sırasında "Ergenekoncuların" hedefi olduklarını düşünmektedirler. Ortalıkta dolaştırılan "ölüm listeleri"nde adlarını gördükçe AKP'ye ve şeriatçı kesimlere daha fazla sarılmaktadırlar.
Tüm korkuları, AB'nin ve şeriatçı kesimin manipülasyon ve dezenformasyon faaliyetlerinde bilinçli olarak yer almalarından türemektedir.
Bilmektedirler ki, "Keser döner, sap döner, bir gün olur hesap döner!"
Bugün için AKP, "Ergenekon operasyonu"yla bir taraftan "rövanş" alırken, diğer taraftan "liberaller"in korkularına bir nebze su serpmiştir.
Tüm bu "abdest tazeleme"yle biten şeriatçı-liberal koalisyonu "krizi"nden geriye kalan tek soru, EMASYA'ya ne olduğudur.
Bunun açık bir yanıtı olmasa da, Fettullahçılığı ile ünlü Aksiyon dergisinin geçen 1 Mayıs öncesindeki şu haberi, EMASYA'lı darbe senaryolarının nasıl ve nerelerde oluşturulduğunu göstermektedir: "Askeri Taksim'e çekme planı
Hedef askerin gelip Taksim gezi parkına konuşlanmasını sağlayacak provokatif eylemlerin altyapısını hazırlamak. Çünkü EMASYA planları gereği; Taksim meydanında gelişecek olaylara askerin doğrudan müdahale yetkisi var. Böyle bir durumda polis de askerin emrine giriyor, gözaltılar dâhil olmak üzere bütün yetki, olaya müdahale eden askerî birliğin komutanına geçiyor. 1 Mayıs öncesi bütün plan bunu sağlamak. O gün, aynı zamanda Meclis'te cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk tur oylama yapılacak.
Hürriyet gazetesinin 17 Ocak 2007 tarihinde manşetten duyurduğu haber bunu gösteriyor. Haberde, İstanbul'da 1. Ordu bünyesindeki 52. tümende oluşturulan EMASYA birliğinin Çağlayan meydanında "ayaklanma bastırma" tatbikatı yapmak istediği; ancak tankların da kullanılacağı bu tatbikatın medyada yer almasının yol açacağı yanlış anlamaların önüne geçmek için formüller arandığı vurgulandı." (Hakan Çağrı, Aksiyon, Sayı: 640, 12 Mart 2007) Bu masalın sonunda gökten düşen tek elma, AKP ile "liberaller" arasında kardeş payı yapılmıştır. Sola düşen ise, "cuntacılık"la suçlanmak istemiyorsanız, 1 Mayıs'da Taksim'den uzak durun "taşı" olmaktadır!
Tayyipler berber iken, "liberaller" tellal iken, solun kısmetine de bu "taş" düşmüştür.