Eğer bir mezar taşı yazılacak olsa, Birleşik Haziran Hareketi (BHH) için “Ekim 2014’de doğdu-Ekim 2015’de öldü” yazılırdı.
Birleşik Haziran Hareketi adı verilen ve bir yılını çıkarmadan ölen “oluşum”, SİP-TKP’sinin iki kesimi, SİP-TKP’sinin “rakibi” TKP-1920’ciler, ÖDP, EHP yanında, Avrupalı anarşist Gün Zileli, troçkistlerin “dedesi” Masis Kürkçügil, ÖDP’nin sendikalardaki yöneticileri, CHP’li üç milletvekili ve “bağzı” aydınlar tarafından “III. Vişnelik Toplantısı”nda kurulduğu ilan edilmişti. Körlerin fili tarif etmesi gibi, BHH’yi de “katılımcılar” kendilerine göre tanımladılar. Kimisi için “partiler-üstü” bir “oluşum”, kimilerine göre “birleşik cephe” vs. idi. Tüm katılımcıların ortak kanısına göre, BHH “kesinkes yaklaşan seçimlere dönük bir blok” değildi. Ve ne olmadığı da, ne olamayacağı da bir süre sonra görüldü.
BHH “ilk sınavı”nı (aynı zamanda “son sınavı”) 7 Haziran seçimlerinde alınacak “tutum”da vermeye kalkıştı. Bir bakıma BHH’nın varolduğunu sandığı “bağımsız siyasal hat ve gücünün bu seçimlerde hayata geçirilmesi” kararı alındı. Bu çerçevede CHP ve HDP ile “ittifak” yapmayacaklarını ilan ettiler. Doğal olarak “ilk sınav”da, bir şeyler söylüyormuş görünerek, hiçbir şey söylemeden ve hiçbir şey yapmadan sıfır çekti.
Böylesine muğlak ve yuvarlak “seçim kararı” karşısında kendi bileşenleri ayrışmaya başladı. Özellikle SİP-TKP’sinin bir bölüntüsü olan HTKP kesiminde ortaya çıkan “ayrılık” HDP’nin desteklenmesini savunanlar ile BHH’nin (olmayan, olamayan ve oldurulmayan) “bağımsız siyasal hattı”nı savunanlar arasında oldu. Eski SİP-TKP teorisyenlerinden Haluk Yurtsever ve çevresi “HDP’ye oy ver!” diyerek “Barajı Yıkmak için +1” adlı bir faaliyete yönelirken, HTKP’nin “genç lideri” Erkan Baş en hararetli BHH savunucusu olarak ortaya çıktı.
HTKP içindeki tartışmalar giderek “ayrışma”lara doğru ilerlerken, BHH’nin diğer “komünist” bileşeni SİP-TKP’sinin diğer bölüntüsü “KP” seçimlere kendi adıyla katılma kararı aldı.
Bu gelişmeler karşısında ÖDP her zamanki gibi hiçbir şeye bulaşmamayı esas alan “tutarlı çizgisini” sürdürdü. Yani hiçbir şey yokmuşçasına davrandı. Diğer katılımcılar ise kendi kafalarına göre takılmayı tercih ettiler.
Tartışmalar, ayrışmalar, farklılaşmalar olanca hız ve bereketiyle sürüp giderken, BHH’nin en hararetli savunucusu Erkan Baş şöyle Mart ayında, yani kuruluşundan beş ay sonra şunları söylüyordu:
“Haziran yol almaya devam edecek. Çünkü Haziran, masa başı planların, kimi üstün zekaların cin fikirliliğinin değil Türkiye’nin ürettiği bir mücadele birliğidir. Bizlerin yaptığı tarihin, toplumsal mücadelenin ortaya çıkardığı bir ihtiyacın somutlanmasından daha fazlası değildi.
Bu nedenle Haziran’a ömür biçenler ve Haziran’dan kaçanlar kaybetmeye mahkumdur. Haziran mutlaka kazanacak.”
BHH oluşturucuları, yaklaşan 7 Haziran seçimleri nedeniyle “taktik” düzeyde farklılaşmakla birlikte, BHH’nın işlevsizliğine ilişkin hiçbir laf etmeden sessiz sedasız seçim gününü beklediler.
7 Haziran seçimlerinde HDP’nin %13 düzeyinde oy oranıyla barajı geçmesiyle mutlu olanlar, hiç kuşkusuz seçimde HDP’yi desteklemenin “en doğru politika” olduğunu söyleyenler oldu. ÖDP’nin suya-sabuna dokunmazlığı, HTKP’nin kendi içinde farklılaşması ve KP’nin kendi listesiyle seçime katılması yine sessizlikle geçiştirildi. Ama HTKP içindeki farklılaşma çoktan ayrışmaya yönelmişti. Başını “genç teorisyen”lerden Kurtuluş Kılçer’in çektiği bir bölüm HTKP’den ayrıldığını ilan etti. Ardından da Ağustos ortasında yeni bir parti kurduklarını açıkladılar Bu yeni parti Türkiye Komünist Hareketi adıyla SİP-TKP’sinin üçüncü bölüntüsü olarak legalizmin kütüğüne yazıldı.
BHH’nin “ölüm ilanı”nı Ağustos sonlarına doğru “eski teorisyen” Haluk Yurtsever verdi. Ona göre:
“Haziran Hareketi, siyasal bir odak, siyasal bir toplanma ve eylem merkezi olamadı. Programıyla ve eylemiyle düzen karşıtı, diri, iddialı bir güç olarak öne çıkamadı. Parti fetişizmiyle, örgütsel liberalizmin birbirlerini tuhaf biçimde besledikleri, siyasetsizlik/apolitizm Haziran ortamına egemen oldu.
Topluma açılamayan, sözüyle eylemiyle yürüyüp büyüyemeyen Haziran Hareketi, örgütlerin sürtüşme ve didişme alanına döndü. Öğütülecek buğday olmayınca değirmenin taşları birbirini yemeye başladı.
Türkiye siyasal ortamını doğru okuyarak, seçmen yurttaşa seçim günü ne yapması gerektiğini de söyleyen bir seçim tutumu alamadı.”
Haluk Yurtsever BHH’nın “ölüm ilanı”nı yaparken şunları da eklemeyi ihmal etmedi:
“Haziran Hareketinin başarısızlığının faturası, ne yazık ki yalnızca varılan sonuçta başat rol oynayan aktörlere değil, emekçi kitlelerin acil gereksinimi olan bir tasarıma, özünde doğru kurgulanmış bir araca kesilmiş oldu. Birleşik, eylemli, örgütlü, meclisli mücadele düşüncesi yıpranmış, güven ve enerji yitirmiş oldu.”
Böylece “ölüm ilanı” BHH’yı oluşturanları suçlarken, bir yandan da “birleşik mücadele”den dem vurmuş oldu.
1 Kasım seçimlerinde nasıl tutum alınacağı sorunu bir kez daha “musalla taşında” yatan BHH’nın gündemine geldi. Sonuçta “tutum” açıklandı:
“Birleşik Haziran Hareketi delegasyonu, yaklaşan seçim gündemini de ele almış ve dün olduğu gibi bugün de Haziran’ın bağımsız siyasal hat ve gücünün bu seçimlerde de hayata geçirilmesi kararını teyit etmiştir.”
Açık biçimde 7 Haziran seçimlerine ilişkin alınan boş, anlamsız, belirsiz “tutum” bir kez daha “teyit” edilmişti. Bunun ardından BHH’nın en hararetli savunucusu Erkan Baş “1 Kasım seçiminde HDP’ye sırt çevirmenin mümkün olmadığını ve seçimde HDP’ye oy vereceklerini” açıkladı. Hemen ardından, “kapalı kapılar ardında” HTKP’liler ile Halkevciler görüşüp anlaştılar. Sonuçta, Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy, Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı Samut Karabulut, HTKP MK üyesi Erkan Baş ve HTKP MK üyesi Metin Uçak HDP Genel Merkezi’ne giderek Figen Yüksekdağ’a HDP’yi destekleyeceklerini beyan eylediler.
Ne de olsa 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi destekleyenlere karşı çıkmışlar, ama sonuçta HDP seçimden “başarıyla” çıkmıştı. Şimdi “yeniden seçim” vardı ve beklentiler sonuçların aynı olacağı yönündeydi. Böyle bir fırsat elbette kaçırılamazdı. En azından seçimlere “ilgisiz ve tavırsız” kalmadıkları görüntüsünü verebileceklerdi. Bu da “musalla taşında yatan mevta”nın “biyolojik olarak” öldüğünün onaylanması oldu.
“Sol”un tarihini bilenler, BHH türünden “birleşik cephe”lerin bolca konuşulup, bolca kurulup, bolca dağıtıldığını çok iyi bilirler. Kendilerini “sol” parti ya da örgüt olarak tanımlayanların çuvala konulmuş patatesler gibi bir araya gelmelerinden bir şey beklenemez. BHH “olayı”nda da aynısı oldu.
Şimdi gittikçe ayrışan ve parçalanan, seçmen tabanını diğer bölüntüye, KP’ye kaptıran HTKP dışında BHH’dan söz eden pek kalmamış durumda. Sağda-solda “Haziran” yazılı pankartlarla ortalıkta dolaşanlar ölüyü diriltmeye çalışmakla meşguller. BHH, hiçbir şey olamadan doğmuş ve ölmüştür. Kalanların başı sağolsun!