Küçük-burjuvazi, her zaman, mevcut düzen tarafından proleterleşme tehdidi altındadır ve bu nedenle proletaryaya karşı bir kin ve düşmanlık duygusuna sahiptir. Diğer yandan, sürekli özendiği ve olmak istediği büyük burjuvalar gibi olacağı günün hayalini kurar. Proletaryayı küçümser, burjuvaziyi kutsar. Ama onun bu sınıfsal niteliği, mevcut toplumsal düzenin gerçeği ile çatışır ve her geçen gün umutları kırılır. Ve bu umutsuzluk, onu hızla devrim mücadelesinin içine iter. Ancak, devrim mücadelesinin az bir güç kaybetmesi karşısında hızla paniğe kapılır ve devrim saflarını ilk o terk eder. Dolayısıyla, küçük-burjuva, hiçbir zaman uzun süreli bir mücadeleyi sürdüremez. Devrimin sürekliliği düşüncesi, bir küçük-burjuva için anlaşılamaz bir şeydir. Hele hele ki, uzatılmış bir savaş olarak Halk Savaşı, böyle bir sınıf için tam anlamıyla "mantıksız"dır! O, herşeyin hemen olmasını ister. Bu isteğine karşı çıkıldığında ya da gerçekleşmediğini gördüğünde, küçük bir çocuk gibi küser ve köşesine çekilir. Çekildiği köşesinden, devrim mücadelesi için aklına gelen herşeyi söyler. Büyük bir tarih bilgini edasıyla, devrimci mücadelenin tarihi hakkında ahkam keser; büyük bir askeri uzman tavırlarıyla silahlı eylemlere komuta eder. O çok görmüş biridir, dolayısıyla "neler görmüştür neler"! O, herşeyi bilir, ama bildikleri yapılmamıştır! Oblomov edasıyla, oturduğu koltuktan "gençler"e öğütler verir: Birey olun, kendi kimliğinize sahip çıkın, örgüt denilen topluluklardan uzak durun!
Ama küçük-burjuva, herzaman bu kadar "sakin" değildir. Kimi zaman "kızar", "köpürür". Onun kıymeti bilinmemiştir, hakkı yenmiştir. Böyle durumlarda küçük-burjuva "yiğitleşir". Tüm "kötülere", "hak yiyicilere" meydan okur; o artık bir külhanbeyi olmuştur. Herkese haddini bildirmek ve hakkını almak için yollara düşer. Ama her zaman olduğu gibi, zor, oyunu bozar. Ve her türlü zora lanetler okuyarak, şiddetin her türlüsüne karşı olduğunu ilan ederek, "eski savaşçı" yeni "barışsever" olur. Bu "barışsever"liğini yaygınlaştırmak için, herkesin sanatla, edebiyatla uğraşmasını ister. Eğer her evde bir "piyano" olursa, insanların bu kadar şiddet yanlısı olmayacaklarını düşünür. Bu düşüncesiyle, "piyano" sahiplerine kendisini yakın hisseder. Onların birer burjuva, kapitalist olmaları değil, "barışsever" olmaları ("piyano" sahibi oldukları için) küçük-burjuvayı büyüler. Kapitalistlerin, "komünistlerin" söylediği kadar, "kötü", "canavar", "katil" olmadıklarını savunur ve bu "iyiliksever" kapitalistlere düşman olan proleterleri ve devrimcileri "terörist" olarak niteler. "O kötü niyetli teröristler olmasa", dünyanın ve ülkenin nasıl zengin olacağının hayallerini kurar. Ve sonuç olarak, proletarya ile burjuvazi üzerinden "uçarak", dünyaya barış ve refah getireceğine inanır.