Bundan bir yıl önce, IŞİD’in Musul’u ele geçirmesi ve ardından Kobanê (Ayn el-Arab) saldırısı üzerine şunları yazdık:
“Geçen dört ayda IŞİD saldırılarının sürekli yön değiştirmesinin ve yüzlerce kilometre uzaklıklardaki değişik hedeflere kolayca yönelebilmesinin gösterdiği askeri gerçek, IŞİD’in yüksek düzeyde hareketli (mobil) güçlere sahip olduğudur. Böylesine yüksek bir hareketliliğe nasıl sahip olduğu bir soru olarak ortaya çıkarken, aynı zamanda bu hareketliliğe dayanan askeri taktiklerin neler olduğu ve nasıl bir komuta mekanizmasına sahip olduğu sorusunu da beraberinde getirmektedir.
Burada ilk göze çarpan olgu, hiç tartışmasız IŞİD’in hareketliliğini sağlayan, çöle uygun kamuflaja sahip Toyota pikapları ve kamyonetleridir.” [1*]
IŞİD’in “
Toyota Savaşı”na ilişkin olarak da şunları belirttik:
“Çöllerde ve bölünmüş kentlerde Toyota vb. ‘savaş arabaları’, hareketli savaş tarzının etkin biçimde kullanılmasını sağlarken, aynı zamanda ‘asimetrik savaş’ın da etkin bir aracı durumuna gelmişlerdir. Ve Mao Zedung’un ifade ettiği gibi, hareketli savaş imha savaşının en temel unsurudur.
Bugün ‘dünya medyası’nın gündeminin başında yer alan IŞİD’in çok yönlü saldırıları ve her durumda saldırılarının yönünü değiştirebilme kapasitesi, tümüyle yüksek hareketliliği ve yüksek ateş gücü sağlayan ‘savaş arabaları’na dayanmaktadır. Bu hareketliliğe sahip güçler, bazı özel durumlar dışında mevzii savaştan uzak durabilmektedir. Bu nedenle de, onların sabit mevzileri bulunmamaktadır. Bu da onları hava saldırılarına karşı korunaklı hale getirmektedir.
Çöllerde ve bölünmüş kentlerde hızlı ve ani saldırılar gerçekleştirme olanağı sağlayan bu ‘savaş arabaları’, savunma savaşının değil, saldırı savaşının araçlarıdırlar. Belli mevzileri ya da bölgeleri korumak zorunda kalan güçler, her durumda bu saldırı savaşının karşısında dezavantajlı olmaktadırlar. Yüksek hareketliliğe dayanan bu saldırı savaşı, bir yandan savunmadaki güçleri parça parça imha ederken, diğer yandan hızlı ve ani saldırılarla yıpratma işlevini de yerine getirmektedir.
‘Gerilla savaşı’nı onlarca yıl sürdürmüş peşmergelerin ve PKK güçlerinin Mahmur Kampı’nı savunamayarak hızla geri çekilmeleri de bu savaş tarzının ne denli etkin olduğunu açıkça göstermiştir.
Irak ve Suriye’de gelişen son olayların gösterdiği bir başka gerçek ise, IŞİD’in böylesi yüksek hareketliliğe ulaşmasını sağlayan ‘savaş arabaları’na nasıl sahip olduğu, daha da önemlisi böylesi bir hareketli savaş taktiğini nasıl yönetebildiğidir.
Bugün için ‘medya’nın dikkatini fazlaca çekmediğinden IŞİD’in bu ‘savaş arabaları’na nasıl sahip olduğu belirsizdir. Ancak IŞİD askeri yönetiminin bu tarz bir savaşa ‘aşina’ olduğu görülmektedir. Suriye’deki Esad karşıtı askeri güçlerin, özellikle ilk dönemde, Libya’dan getirilen askeri malzemelerle donatıldığı herkesin anımsayabileceği bir olgudur. Bu süreçte, yine ‘medya’ya yansıdığı gibi, Libya’da Kaddafi’ye karşı savaşan şeriatçı güçlerin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirildiği de bilinen bir gerçektir.
İşte IŞİD’in Toyota vb. araçlara dayanan hareketli savaşının taktik yönetiminin, en azından ilk dönemde, Libya’da bu savaş tecrübesine sahip ‘cihatçılar’a dayandığı söylenebilir. Bu ‘cihatçılar’ın Kaddafiye karşı savaşta doğrudan Amerikan ve Fransız ‘askeri danışmanlar’ tarafından eğitilmiş olmaları da, daha komplike ve sofistik taktikler uygulamalarını sağlamaktadır.”*
Bu yazımızın yayınlanmasından yaklaşık bir ay sonra (29 Ekim 2014) Kobanê’ye “yardıma” giden Peşmergeler Habur sınır kapısından
Toyota Land Cruiser pikaplarıyla Suriye’ye giriş yaptı. Böylece “
Toyota Savaşı”na peşmergeler de katılmış oldu.
Bu yılın Nisan ayında “medya”da Türkiye’nin “Peşmerge güçlerinin kullanması için Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne, 2015 model 15 adet
Toyota pikap teslim etti”ği haberleri yer aldı. Türkiye’nin “teslim” ettiği
Toyota’ların, IŞİD’in elindeki
Toyota’lar gibi, “son model” olmasının yanında doğrudan “fabrika çıkışlı” olduğu basına yansıyan fotoğraflarda net olarak görülüyordu.
Bu “teslimat”tan kısa bir süre sonra Amerikan emperyalizminin hava ve askeri danışman desteğiyle IŞİD’e karşı “saldırı”ya geçen PYD/YPG güçlerinin
Toyota pikaplarına bindirilmiş “kıtaları”nın fotoğrafları yayınlanmaya başladı. Artık “
Toyota Savaşı”na PYD/YPG, dolayısıyla da PKK de girmiş oldu. (Hemen belirtelim, PKK, Kandil’de düzenlediği basın toplantılarına “gazetecileri” taşımakta hemen her zaman
Toyota pikaplarını kullanmaktadır.)
IŞİD’in yüksek hareketliliğe ulaşmasını sağlayan ‘savaş arabaları’na
nasıl sahip olduğu sorusu yanıtlanamamış (!) olsa da, Peşmerge’nin ve PYD/YPG’nin
Toyota’lara nasıl sahip olduğu, en azından bilinebilir oldu.
“
Toyota Savaşı”, küçük bir askeri gücün pek çok cephede savaşabilmesini sağlayan bir hareketli savaştır. Bu durumda IŞİD’in
Toyota’lara dayanan “
asimetrik savaş”ına karşı, yine
Toyota’lara dayanan bir “asimetrik savaş” gücü (PYD/YPG) ortaya çıkarılmıştır. Geniş ve düzlük bir “coğrafya”da yürütülen ve aynı araçları kullanan iki karşıt gücün bu “asimetrik savaşı”nda, Amerikan emperyalizminin hava ve askeri danışman desteğinde PYD/YPG güçleri ilk “raund”u almış görünmektedir.
Tüm bu gelişmeler ve görüntüler “
Toyota Savaşı”nın Irak ve Suriye’de sürüp gittiğini göstermektedir. Altını çizmeliyiz ki, “
Toyota Savaşı” bir hareketli savaştır ve her hareketli savaş gibi, bir yanıyla imha savaşını, diğer yanıyla hareketliliği (manevra) esas alır. Bugün için bu savaşın “manevra” bölümü öne geçmiş görünmektedir. Bu da, küçük bir savaş gücünün bir bölgeden diğer bir bölgeye hızla sevk edilmesini sağlayan bir hareketliliktir. Ancak iki karşıt gücün (tüm dış desteklerini bir yana bırakırsak) aynı araçları aynı amaçlarla ve aynı yöntemlerle kullanması bir “denge” durumunun ortaya çıktığını göstermektedir. Bu “denge”, her denge durumu gibi geçici ve görelidir. Bunun ne zaman ve nasıl bozulacağını zaman gösterecektir.
Dipnotlar
[1*] Kurtuluş Cephesi, IŞİD Saldırısı ve “Toyota Savaşı”, Sayı: 140, Eylül-Ekim 2014.