"İÇİN İÇİN…
Nasılsınız? Nicesiniz? İçiniz nasıl, içiniz? İçiniz deyince... Malum, insanın içinde can var, kan var. Kemik, adale, yağ, sinir, sabır var. Organlar var: Örneğin mide, bağırsak, ciğer, böbrek ve yürek... Ve insanın içinde binbir hal var.
İçimizdeki can da bizim, kan da. Kemik de, yürek de. İçimizdeki binbir hal de bizim.
İçiniz mi daraldı, iç çekip, tüm sıkıntınızı içinize atacağınıza, bir dosta içinizi dökün. Yeter ki dostun içi dışı bir olsun... Dooooost, dost! Dost, çoook uzaklarda, karanlıklarda mı kaldı, o zaman, bilirim, insanın içi sızlar... Yani yüreği, ciğeri sızlar. Yani içi yanar... İnsanın içi kan ağlar .
Nasılsınız? Nicesiniz? İçiniz nasıl, içiniz?
Yoksa bu sabah, içinize doğdu, güzel bir şeyler mi olacak? Diyelim, bir karşılaşma (Bir kitapla, bir oyunla, bir filmle, bir şarkıyla, bir şiirle ya da bir insanla da olabilir). Heeeeyt, yaşasın! İnsanın artık içi içine sığmaz coşkudan, heyecandan. Belki ilk kez karşılaşıyorsunuz bu kitapla/şiirle/insanla (en iyisi eserle diyelim) ama şimdiden içli dışlı oldunuz bile. Kafanızdaki binbir soruya yanıt bulur gibisiniz. Özlem giderir gibisiniz. İçiniz pır pır. Gülmek, dört elle sarılmak, çoğalmak içinizden gelir. Yani gönülden kopar... Ve insanın içi titrer bu sevincini yitirmemek için... Yeter ki, bu sevinç iç edilmesin, bu umudun içine edilmesin.
Nasılsınız? Nicesiniz? İçiniz nasıl, içiniz?
Ne öyle, ne böyle mi? Yoksa siz içten pazarlıklı mısınız? İnsanın içine kurt düştü mü, bana nereden ne zarar gelecek diye habire kuşkulandı mı, fena. Artık içi içini kemirir durur ve içler acısı bir hale gelir. Ve günün birinde bir de bakar, içi geçivermiş...
Nasılsınız? Nicesiniz? İçiniz nasıl, içiniz?
Hem öyle, hem böyle diyorsanız, o da insanlık hali. ‘İçi beni yakar, dışı eli’ misali. Yani sen bir de bana sor... (Bayılıyorum şu Türkçe’nin olanaklarına.)
Son zamanlarda dışınız, dış görüntünüz, kılığınız kıyafetiniz öyle çok soruldu ki, bari ben de içinizi sorayım dedim.
Nasılsınız? Nicesiniz? İçiniz nasıl, içiniz?"
(Zeynep Oral, Esintiler, Milliyet, 16 Ocak 1983)
"Savaş, hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayan bir şiddet hareketidir...
Düşmanın irademize boyun eğmesi için, onu kendisinden istediğimiz fedakarlıktan daha elverişsiz duruma sokmamız gerekir. Bununla birlikte durumunun elverişsizliği geçici olmamalı, hiç değilse öyle görünmemelidir, aksi halde, düşman daha elverişli bir anı kollar ve teslim olmaz. Bu itibarla, savaş faaliyetinin devamının düşmanın durumunda meydana getireceği her değişikliğin, hiç değilse teorik olarak, kötüye doğru olması gerekir. Savaş halinde bulunan bir kimse için en kötü durum, tamamen etkisiz hale geldiği durumdur. Öyleyse düşmanı bir savaş hareketi ile irademize boyun eğecek duruma getirmek istiyorsak, ya onu gerçekten silahtan tecrit etmek, ya da kendisini öyle bir tehdit altında hissedeceği bir hale getirmek gerekir." (Clausewitz, Savaş Üzerine, s. 47, May Yay.)
"Nedir bu istenen? Bir kamuoyu oluşturma. Medya üzerinden asimetrik bir psikolojik harekât yapılıyor." (Org. İlker Başbuğ, 25 Haziran 2009.)
"BİRAZ" TEORİ
BİR KEZ DAHA "PSİKOLOJİ"
NE YAPILABİLİR?