Recep Tayyip Erdoğan, 31 Ocak günü AKP Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “9 yılda nüfusun 9 milyon arttığına işaret ederek, her yıl ortalama 1 milyon arttıklarını, bunun hızlanarak devam edeceğini” söyledikten sonra şöyle devam etti:
“2023’te çok daha farklı bir yerde olacağız inşallah. Aynen bu tavsiyemizi bütün arkadaşlarımın her yerde söylemesi, devam ettirmesi lazım. Geçen söyledim, yine söylüyorum; nüfusumuzun şu anda yüzde 50’si 30 yaşın altında, bu bizim için büyük bir güç, büyük bir zenginlik. Bunu artırarak devam ettirmemiz lazım, en büyük gücümüz buradan gelecek. Hani diyorlar ya, önemli olan nitelikli bir nesil. Eyvallah, AK Parti iktidarından nitelikli nesil çıkar, hiç merak etmeyin evelallah. Onun için bütün tedbirlerimizi eğitimi birinci sıraya koymak suretiyle aldık, alıyoruz, her geçen gün daha iyi olacak.”
İlk bakışta “
nitelikli nesil” yetiştirmek gibi, belirsiz, yuvarlak ve muğlak sözcükler kullanılıyor görünse de, çok açık biçimde “eğitim” yoluyla 2023 yılına kadar doğrudan kendilerine biat eden yeni bir “nesil” yetiştirmekten söz edilmektedir.
Recep Tayyip Erdoğan grup toplantısında bu “nesil”in nasıl bir şey olduğunu söylememişse de, bir gün sonra (1 Şubat) AKP İl Başkanları toplantısında, Kemal Kılıçdar-oğlu’na “giydirirken”, bu “nitelikli nesil”den neyi “murat” ettiğini açıkça ortaya koydu:
“Dünkü konuşmamdan ‘Türkiye’yi dindarlar, dinsizler’ diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın... Benim ifademde dindarlar, dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunu yine söylüyorum, bunun arkasındayım. Sayın Kılıçdaroğlu, sen bizden, muhafazakar demokrat parti kimliği sahibi Ak Parti’den, ateist bir nesil yetiştirmemizi mi bekliyorsun? O belki senin işin olabilir, senin amacın olabilir. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar ve demokrat, milletinin, vatanının değerlerine, ilkelerine, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için çalışıyoruz”
Böylece 2023’e kadar “yeni nesil” yetiştirmekten “murat”ın ne olduğu belirginleşti: Dindar gençlik. Ve bu “
dindar gençlik”in, doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı yoluyla, doğrudan “devlet okulları” aracılığıyla yetiştirileceği de yine Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında belirginlik kazanmıştır.
Hesaplar şöyle yapılmaktadır: 2011’den 2023 yılına kadar geçecek 12 yılda, 12 yıllık “zorunlu eğitim” yoluyla “dindar gençlik” yetiştirmek.
Bu amaçla, eğitim sistemi yavaş yavaş değişikliğe uğratılmış ve uğratılacaktır. Militarist-faşist bir zihniyetin ürünü olan “Askerlik Dersi”nin kaldırılması da “dindar gençlik” yetiştirme “murat”ının bir parçası olarak devreye sokulmuştur.
AKP’nin “ılımlı İslam” rotası, sözcüğün tam anlamıyla “teokratik düzen” kurma amacı, hemen her durumda “mağdur” edebiyatıyla gizlenmektedir. Son dönemde Recep Tayyip Erdoğan’ın Necip Fazıl Kısakürek’in “
Din Mazlumları” kitabına yaptığı göndermeler de bu “mağduriyet edebiyatı”-nın sürdürüleceğini göstermektedir.
Burada kullanılan en temel araç, “İttihat-Terakki” ya da “Kemalist” zihniyete ve uygulamalara karşı çıkıyor görüntüsü oluşturmaktır. Özellikle Altan kardeşlerin temsil ettiği ve
Taraf gazetesinde dile getirilen “liberal” görüşler bu görüntünün oluşturulmasında özel bir yere sahip olmuştur. Bugün AKP bu “liberal”lerle yolunu ayırıyor görünmektedir. Bu da, alınan yolun kendileri için yeterli olduğuna inanılmasının ürünüdür.
Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkça dile getirdiği ve eğitim yoluyla gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylediği “dindar gençlik”, bir kez daha laiklik sorununun ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Laik olmayan ya da laiklik ilkesinin kağıt üzerinde kaldığı bir devletin, “nüfusun %99,9’unun Müslüman olduğu bir ülke”de kaçınılmaz olarak “teokratik düzen” kurulmasının yolunu açtığını herkes görmek zorundadır.
Dün olduğu gibi bugün de, “laiklik-şeriatçılık” tartışmasının “yapay” olduğu, Türkiye’de böyle bir sorunun olmadığı, sorunu bu şekilde ortaya koymanın kitlelerin dikkatini “sınıf mücadelesinden saptırmak” olacağını iddia etmek, “liberaller”in yaptığı gibi, AKP’nin gerçek “muradına” ermesinin yolunu meşrulaştırmaktan başka bir sonuç vermemektedir.
Yine de ve her şeye karşın, Recep Tayyip Erdoğan’ın “dindar gençlik projesi”, istenilmese bile ülkede ciddi bir laiklik sorunu olduğunu gündeme getirecektir. Özellikle kent küçük-burjuvazisinin ve aydınlarının, “her şeyden önemli olan birey olmaktır”da ifadesini bulan “liberal” ya da “neo-liberal sol” zihniyeti de, bu “dindar gençlik proje-si”yle birlikte “birey”in yerini “cemaat”in almasına yönelik eğitim politikalarıyla açık bir çatışma içine girecektir. Yani AKP’nin “dindar gençlik projesi” laiklik temelinde yeni bir toplumsal ve siyasal çatışmanın kapısını aralamaktadır.
Böyle bir gelişme karşısında solun “
Bismarck sendromu”na kapılarak bu çatışmayı görmezlikten gelmesi ya da küçümsemesi artık mümkün olmayacaktır.