“Devrimci Gençlik” oportünizminin THKP-C’nin şerefli mazisini kullanarak, onun ideolojisini savunuyor gözükerek parsa taplamaya çalıştığını, aslında ise pasifizmin ideolojisini savunduğunu önceki bildirimizde açıklamıştık. DG dergisinde uzun süre genel ifadeler ardında gizlenmeye çalışılan bu oportünizm en açık şekliyle ilk kez 16. sayıda temel ve tali mücadele biçimleri arasındaki ilişkinin inkarı, ekonomik-demokratik mücadelenin silahlı propagandaya tabi, tali bir mücadele olarak kabul edilmemesiyle açıkça ortaya çıktı.
Sonradan çıkan “Devrimci Yol Bildirgesi”nde ise DG, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’ni kabul etmediğini etraflıca ortaya koydu. THKP-C’nin ideolojisinin açık inkarı olan bu dergideki görüşleri kısaca dört ana başlık altında eleştireceğiz.
Devrim, uzun bir halk savaşıyla zafere ulaşacaktır. Halk Savaşı, bizden maddi olarak güçlü düşmana karşı mutlak bir siyasi üstünlüğü sağladığımız şartlarda verilir. Yani geniş halk kitlelerinin silahlı mücadeleye katılması için hakim sınıfların siyasi olarak tecrit edilmesi gerekir. II. bunalım döneminin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerinde açık işgalin varlığı, merkezi otoritenin bulunmaması ve feodal sömürünün çok açık olması sonucu kitlelerin sürekli köylü ayaklanmaları biçiminde mevcut düzene karşı açığa çıkmış tepkilerini siyasal çalışma ile yönlendiren proleter devrimciler ülkenin belirli bölgelerinde kurtarılmış bölgeler yaratmışlar ve devrim bu bölgelerin yayılmasıyla gelişmiştir. II. bunalım dönemi ülkelerinde hakim sınıfların siyasi tecridi ağırlıkla barışçı politik mücadele biçimleriyle sağlanır. (Silahlı mücadele uzun bir siyasi mücadele temeli üzerinde yükselir-Giap)
III. bunalım dönemi ülkelerinde ise, kapitalizmin dışa bağımlı biçimde de olsa gelişimi ve daha önemlisi açık işgalin ortadan kalkması ve merkezi devlet otoritesinin güçlendirilmesi sonucu kitlelerin düzene karşı tepkileri pasifize
edilmiştir. (KSD kalpazanlarının iddia ettiği gibi, Mahir Çayan yoldaş tepkilerin pasifize
olduğunu değil, edildiğini söyler.) Bunun sonucu kitlelerin düzene karşı tepkileriyle oligarşinin baskısı arasında güçlü bir
suni denge kurulmuştur. Geniş halk kitlelerinin silahlı mücadeleye kazanılması (halk savaşının başlayabilmesi) için oligarşinin siyasal olarak tecrit edilmesi gerekir. Bu ise,
halk kitlelerinin düzene karşı olan tepkilerinin açığa çıkarılması, yani oligarşinin baskısı ile kitlelerin tepkisi arasında kurulmuş
suni dengenin bozulması demektir.
Öncü Savaşının en önemli fonksiyonu da budur.
Öncü Savaşının amacı, geniş halk kitlelerini silahlı mücadeleye kazanmak, yani Halk Savaşını başlatmaktır. III. bunalım dönemi ülkelerinde hakim sınıfların siyasal tecridi (II. bunalım döneminde olduğu gibi kitlelerin yoğun eylemler halinde ortaya çıkan tepkilerinin siyasal çalışma ile kanalize edilmesiyle değil) her şeyden önce suni dengenin bozulup bu
tepkilerin açığa çıkartılmasıyla olur. Oligarşinin siyasal tecridi Öncü Savaşıyla gerçekleşir.
III. bunalım döneminin bu ayırıcı özellikleri sonucu, Halk Savaşı ancak başarılı bir Öncü Savaşı üzerinde yükselir. Türkiye devrimini de Çin ve Vietnam devrimlerinden ayıran temel özellik budur. Bu nedenle günümüzde Öncü Savaşını savunmadan Halk Savaşını savunmak kalpazanlıktan, silahlı mücadeleye yan çizmekten başka bir şey değildir. (KSD örneği)
Devrimci Gençlik oportünizmi Öncü Savaşından ne anladığı konusunda hiçbir görüş getirmemekte ve KSD gibi Halk Savaşı edebiyatı yapmaktadır. Bir örnek gerekirse:
Diğer bir ifade ile Lenin’in tanımladığı şekilde bir milli kriz nasıl genel ayaklanmanın objektif koşullarını yaratıyorsa, emperyalizmin işgali de halk savaşının (ve de silahlı mücadelenin) objektif koşullarını oluşturmaktadır.” (Devrimci Yol Bildirgesi, s: 39)
Mahir Çayan yoldaş, Kesintisiz Devrim II-III’de emperyalist işgalin silahlı eylemin objektif şartlarını yarattığını söyler.
Halk Savaşının verilebilme şartlarını oligarşinin siyasal tecritini gerçekleştirerek devrimciler yaratır. Emperyalist işgal Halk Savaşının şartlarını yaratmaz. Tersini savunmak III. bunalım dönemi ülkelerinde Halk Savaşının başlaması için Öncü Savaşının gerekliliğinin inkarıdır.
2. Çalışma Tarzı ve Örgüt Anlayışı:
hegemonya altındaki bütün geri-
bıraktırılmış ülkelerde milli kriz tam anlamıyla olgunlaşmış olmasa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli var olması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe girmesi, başka deyişle silahlı eylemin objektif şartlarının mevcudiyeti demektir.” (Kesintisiz Devrim II-III)
Evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi, evrim ve devrim aşamalarına ait mücadele yöntemlerinin (silahlı propaganda temel olmak üzere) diyalektik bir bütünlük içinde kullanılabilmesi demektir. Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’nin çalışma tarzı ve örgüt anlayışında açıklığa kavuşmak için önce silahlı propagandanın fonksiyonlarını doğru kavramak gerekir. Silahlı propaganda iki unsuru içerir:
Birincisi,
suni dengeyi bozmaktır, yani kitlelere oligarşinin gücünün mutlak olmadığını, ona karşı savaşılabileceğini göstermektir. (
Kitlelerin düzene karşı olan tepkisinin açığa çıkartılması)
İkincisi,
kitlelere politik hedef göstermek, siyasi gerçekleri açıklamak, onları bilinçlendirmek ve örgütlemektir. (Kitlelerin tepkilerinin kanalize edilmesi)
Silahlı propagandanın bu iki fonksiyonu birbirinden ayrılamaz; yani silahlı propaganda sadece kitlelerin dikkatini çeken, onlar üzerinde etki yaratan eylemleri gerçekleştirmeye indirgenemez. Bu eylemlerden hareketle
siyasi gerçeklerin açıklanması, bilinçlendirme ve
örgütlenme de silahlı propagandanın kapsamı içindedir.
propaganda belli bir devrimci stratejiden hareketle emekçi kitlelere elle tutulur, gözle görülür maddi ve somut eylemlerden hareketle soyuta gider. Maddi olaylar etrafında siyasi gerçekleri açıklayarak kitleleri bilinçlendirir, onlara politik hedef gösterir. Silahlı propaganda halkın düzene karşı memnuniyetsizliğini ajite eder, onları emperyalist beyin yıkamanın giderek etkisinden kurtarır. Önce kitleleri sarsar, giderek de bilinçlendirir. Merkezi otoritenin görüldüğü gibi güçlü olmadığını, onun kuvvetinin herşeyden önce yaygara, gözdağı ve demagojiye dayandığını gösterir.” (Kesintisiz Devrim II-III)
Silahlı propaganda temeldir, ancak tek mücadele biçimi değildir. Kitlelerin ekonomik, demokratik hak ve istemler etrafında örgütlenmesi (bu yolla siyasi gerçeklerin açıklanması, bilinçlendirme ve yönlendirme) mutlaka, ancak tali olarak ele alınmalıdır.
propaganda temel mücadele biçimidir. Bu ekonomik ve demokratik kitle hareketlerine seyirci kalınması demek değildir. Örgüt, gücü oranında, ekonomik ve demokratik hak ve istemler etrafında kitleleri örgütlemeye çalışır. Oligarşiye karşı her çeşit tepkiyi yönlendirmeye uğraşır. Ancak başlangıçta asla her yere koşmaz. Gücünü aşan, silahla güven altına alınamayan kitle hareketlerinin içine girmez. Gücüyle orantılı olarak silahlı propaganda dışındaki bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlendirme işleriyle uğraşır...” (Kesintisiz Devrim II-III)
Devrimci Gençlik oportünizmi Kesintisiz Devrim II-III’deki tüm bu temel tesbitleri reddederek Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’yle ilgisi bulunmayan bir çalışma tarzı ve örgüt anlayışını savunur.
ve devrim aşamasının iç içe geçtiği şeklinde ifade edilen tahlil sürekli devrim durumunun varlığı şeklinde yorumlanabiliyor. Bu biçimde bir yorumla silahlı mücadelenin yürütülmesi için herhangi bir ‘asgari örgütlenme’ parti yerine geçirilerek (adı ister parti olsun ister olmasın) ve böyle bir ‘asgari örgütlenme’ silahlı mücadeleyi yürütmek için yeterli bir koşul sayılarak her durumda (sürgit) silahlı mücadele yürütmek düşüncesi kabul edilemez.” (DY Bildirgesi, s: 43)
Ülkede sürekli devrim durumunun varlığını inkar etmek, silahlı eylemin objektif şartlarının sürekli olarak değil de, ancak belli zamanlarda varolduğunu savunmakla özdeştir. Bu durumda silahlı propaganda belirli bir dünya ve ülke tahlili sonucu olarak seçilen temel mücadele biçimi olmak özelliğini kaybeder. Belirli dönemlerde (örneğin tüm legal olanaklar ortadan kalktığında) uygulanan
politik mücadelenin bir taktiği olarak ele alınır. DG oportünizminin bu anlayışı en açık şekilde 1971 pratiğinin değerlendirilmesinde açığa çıkmaktadır:
böyle, bütün legal yolların tıkanmasından emekçi kitlelere karşı tenkil politikasının en gaddar bir şekilde sürdürülmesinden dolayı, kitlelerle diyalog kurmanın ve onları devrim saflarına çekmenin temel mücadele biçimi silahlı propagandadır.” (abç) “Mahir Çayan’ın yazılarındaki dipnotları geçmişi değerlendirmek için temel çıkış noktası alan, felsefe lügatlarına dayanarak geçmişe diyalektik eleştiriler düzen usulsüz alıntı uzmanlarının gözlerinden kaçan (!) bu iki paragraf gerçekte geçmişin her türden tahrifatçısını apaçık ortaya çıkarırken, konunun nasıl bir çerçeve içinde ele alınması gerektiğini de ortaya koyan bir muhteva taşımaktadır.” (DY Bildirgesi, s: 37) (abç)
Mahir Çayan yoldaşın I. Erim hükümetinin gerçek yüzünün açığa çıkartılmasında silahlı propagandanın fonksiyonunu uzun uzun anlatan ifadelerini atlayıp, aradan seçtiği birkaç cümleye göre yorum yapan DG’nin
usulsüz alıntı uzmanları, silahlı propagandayı ancak tüm legal olanaklar ortadan kalktığında geçerli bir mücadele olarak kabul etmektedirler.
DG silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak kabul etmemekte ve onu politik mücadelenin herhangi bir taktiğine indirgemektedir. THKP-C’nin adını sömürmeyi meslek haline getirmiş bu kalpazanlardan daha açık bir inkar beklemek ise ahmaklıktan başka bir şey değildir.
Bu anlayış üzerinde yükselen DG’nin örgüt anlayışı ise, kısaca, önce sınıf mücadelesinin bütün alanlarında örgütlenelim, sonra savaşırız (!) şeklindedir. Mahir Çayan yoldaş ise devrimci bir örgütün esas gücünü temel mücadele alanına yığmasını ve kitlelerin ekonomikdemokratik mücadelesini de yönlendirmeye çalışmakla birlikte başlangıçta asla heryere koşmaması gerektiğini söylemektedir. Bunun aksini uygulayan her örgüt, lafta ne söylerse söylesin, son tahlilde pratikte gücünü tamamen dağıtacak, hiçbir zaman savaşma aşamasına ulaşamayacak ve revizyonizmin bataklığına saplanacaktır.
Örgüt anlayışı konusunda 1971 pratiğinin değerlendirilmesi büyük önem taşır.
3. 1971 Pratiğinin Değerlendirilmesi:
hareketinin yenilgisi bir bakıma onun ‘silahlı mücadelenin (silahlı devrimin) başarıya ulaşabilmesi için marksist-
leninist bir parti tarafından yönetilmesi, mücadelenin sınıf mücadelesinin bütün alanlarında ve tüm mücadele yöntemlerini kullanarak (elbette silahlı mücadele temel alınarak) mücadele etmesinin zorunluluğuna’ ilişkin teorik görüşlerin kanıtlanması olmuştur denilebilir. Zira bize göre yenilgi bu anlayışın uygulanmasındaki başarısızlıkları içeren bir muhteva taşımaktadır. Şu veya bu sebeple böyle bir bütünlüğün sağlanamaması veya sonuç olarak ortadan kalkmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.” (DY Bildirgesi)
Şüphesiz 1971 yenilgisine bir şeylerin eksik ve iyi olmamasının neden olduğunu anlamak için fazla bir zekaya gerek yok. Önemli olan
neyin eksik olduğunu ve bugün nasıl tamamlanması gerektiğini kavramaktır. THKP-C esas olarak sınıf mücadelesinin bütün alanlarında ve tüm mücadele yöntemlerini kullanarak mücadele edemediğinden değil, yapısı temel mücadele biçimi olan silahlı propagandaya yeterince uymadığından, silahlı propagandanın temel gereklerini yerine getiremediğinden yenilmiştir.
Silahlı propaganda sadece kitleleri sarsan, etki uyandırıcı eylemler yapmak değildir.
Bu temel üzerinde yükselen bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlenme de silahlı propagandanın içindedir. Kitlelerin ekonomik-demokratik hak ve istemler etrafında örgütlenmesi ve
bu temel üzerinde yükselen bilinçlendirme, propaganda ve siyasi eğitim ise talidir ve silahlı propagandaya göre biçimlenir.
Her örgüt içinden doğduğu süreci yansıtır. THKP-C, 1965-71 Dev-Genç hareketinden doğdu. Dev-Genç’in kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesi içinden doğan THKP-C bu yapıyı kaçınılmaz olarak bünyesinde taşımış ve bu yapı daha üst düzeyde bir mücadelenin gereklerini karşılayamamıştır. Ayrıca doğru devrimci ideolojiye süreç içinde ulaşılması (1970 sonbaharı) ve silahlı propagandanın gereklerine uygun biçimde yapıyı düzenlemek için de fazla zamanın bulunmamasının sonucu THKP-C yetersiz bir örgütsel yapı ile harekete geçmek zorunda kaldı.
1971 pratiğini aşmak, bütün alanlarda örgütlenmek maskesi altında tali mücadele biçimleri içine gömülmek ve bu mücadelenin karakterinin kaçınılmaz olarak yansımasıyla asla savaşamayacak veya savaşmaya karar verse bile yapısı bu savaşı kaldıramayacak bir örgütsel yapıya ulaşmak değildir. Bunu yapmaya çalışmak THKP-C’nin yenilgisine neden olan zaafları daha büyük boyutlarda tekrarlamaktır.
THKP-C doğru devrimci ideolojiye süreç içinde ulaştığından yetersizliklerin çoğu doğaldır. Bugün ise, doğru devrimci ideoloji (Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi) bilindiği halde aynı süreci tekrarlamayı savunmak bilinçli döneklikten başka bir şey değildir.
Bu arada DG oportünizminin 1971 pratiğini değerlendirmesinin başka bir yönü üzerinde daha durmak gerekir:
bir durumda parti yapılanmasında önemli zaaflar varken açık ve yoğun bir baskı döneminin içine girildi. Kazanılmış mevzilerin savaşsız terkedilmemesi ve bunun gibi başlıca politik sebeplerle 12 Martın kanlı saldırganlığına karşı savaşmak zorunda kalındı.” (DY Bildirgesi, s: 35)
Bu değerlendirme, 1971 pratiğini faşizme karşı silahlı direnişe indirgeyerek onun bütün özünü tahrip eden (çünkü faşizme karşı direnmek için mutlaka Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’ni savunmak gerekmez) oportünistlerin mantığıdır.
1971 silahlı direniş değildir. THKP-C kazanılmış mevzileri savaşsız terketmemek ve bu gibi politik sebeplerle değil, I. Erim hükümetinin gerçek yüzünü açığa çıkartmak için harekete geçmiştir. 12 Martın kanlı saldırganlığına karşı harekete geçmemiş,
onun eylemleri sonucu faşizm erken doğum yaptığı için kanlı saldırganlık başlamıştır. THKP-C’nin tüm ideolojisini ve pratiğini çarpıttıkları halde onu savunuyor gözükerek parsa toplamaya çalışan DG yöneticilerine sahtekarlıktan başka sıfat takmak mümkün değildir.
Ülkemizde sınıflar mücadelesi gittikçe yükseliyor. Kendiliğinden gelişen kitle hareketleri zaman zaman düzenin sınırlarını zorluyor. Ülkemizde bir iç savaş mayalanıyor. Bu ortamda devrimcilerin görevi kitleleri sakinleştirmek veya onların kendiliğinden gelişen hareketinin kuyruğuna takılmak değildir. Kitlelerin düzene karşı tepkilerinin daha fazla açığa çıkması için oligarşiye karşı savaşılabileceğini, oligarşinin gücünün mutlak olmadığını kitlelere göstermek (yani oligarşiyi psikolojik olarak yıpratmak) gerekir. Somut olaylar etrafında temel olarak silahlı propaganda ile siyasi gerçekleri açıklama ve tali mücadele biçimlerinin de yardımıyla kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlemek gerekir.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi’ni hayata geçirecek bir örgüt nasıl oluşur?
“Asgari bir subjektif birikim olmadan hiçbir şey yapılamaz.” (Mahir Çayan)
Örgütün gelişimindeki birinci evre, silahlı propagandaya hazırlık dönemi olarak adlandırılabilir. Bu dönemde devrimci örgüt, dar ve sağlam ve tek bölge ile sınırlı kalmayan kitle bağlarını kurar, yani Öncü Savaşını yürütecek örgütün temelleri nisbeten daha barışçıl şartlar altında atılır.
Bundan sonra örgütün yayılması, sağlamlaşması ve adını kitlelere duyurmasında temel olarak silahlı propagandanın kullanıldığı aşama gelir. Devrimci örgüt eylemleriyle oligarşinin gücünün mutlak olmadığını, ona karşı savaşılabileceğini gösterir. Somut olaylar etrafında temel olarak silahlı propaganda ile siyasi gerçekleri açıklar, kitlelere politik hedef gösterir ve esas olarak bu temel üzerinde ve tali mücadele biçimlerinin (ekonomik-demokratik hak ve istemler doğrultusunda mücadele) de yardımıyla kitleleri bilinçlendirir ve örgütler.
Oligarşinin siyasal tecridi aşamalı ve uzun bir süreçtir. Oligarşi, halk kitlelerinden bir bütün olarak tecrit edilemez. Önce en ileri, en uyanık kesimlerin etkilenmesi ve devrimci strateji doğrultusunda örgütlenmesi gerçekleşir. Böylece yayılan, güçlenen ve savaş tecrübesini geliştiren örgüt, eyleminin boyutlarını geliştirir ve eylemini yaygınlaştırır. Halk kitlelerinin daha az uyanık, daha az politize olmuş kesimlerini de yanına çekmeye başlar.
Öncü Savaşı küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru gelişen bir savaştır. Önemli olan başlangıçta örgütün eyleminin büyüklüğü değil, muhtevasıdır. (Eylemler ile oligarşiye karşı savaşılabileceğini göstermek, politik hedef göstermek ve bu temel üzerinde yükselen siyasi eğitim, propaganda, bilinçlendirme ve örgütlemeyi gerçekleştirmektir.) Savaşı bu muhteva üzerinde başarıyla geliştiren örgüt, halkın savaşçı örgütü olmak özelliğini kazanır.
bir örgütün karakterini doğal ve kaçınılmaz olarak tayin eden şey, o örgütün eyleminin muhtevasıdır.” (Lenin)
Mahir Çayan yoldaşın,
“savaş örgütü savaş meydanlarından çıkar” sözü işte bu temel üzerinde yorumlanmalıdır. Örgüt, savaşı küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru başarıyla geliştirdikçe ülke çapında yayılır ve teşkilat yapısı sağlamlaşır. Bu süreç içinde sınıf mücadelesinin tüm alanlarına girer, oligarşiye karşı her çeşit tepkiyi yönlendirecek güce ulaşır. Ancak başlangıçta asla her yere koşmaz, gücünü dağıtmaz ve temel mücadele alanında yoğunlaştırır.
Aralarında DG’nin de bulunduğu ve silahlı mücadeleyi savunduklarını iddia eden çeşitli fraksiyonlar ise, önce sınıf mücadelesinin bütün alanlarında örgütlenmeyi sonra savaşa başlamayı ve böylece daha başlangıçtan itibaren büyük bir gücü savaşta kullanabileceklerini savunmaktadırlar. Pasifizme ideolojik kılıf giydirmekten başka birşey olmayan bu görüş, temelinden sakat ve yanlıştır.
Savaşta sınırsız bir güç kullanmak arzusu, bunu savunan örgütleri sınırsız bir hazırlığın içine iter. Gerekli hazırlıklar bir türlü tamamlanamaz. Örgüt üyelerindeki savaşçı ruh (eğer varsa) yiter, giderek örgüt tam bir pasifizmin batağına gömülür. Arada savaş kararı alınsa bile, örgütsel yapı daha üst düzeyde bir mücadeleye uygun biçimde oluşmadığından dağılır. Sonunda suç ideolojide bulunur, devrimci teori reddedilir.
Bu yol, bütün dünyada pasifistler tarafından defalarca geçilmiştir. “Devrimci Gençlik” de aynı yolun yolcusudur.
“Devrimci Gençlik” oportünizmi ideolojisindeki son gelişmeleri kısaca inceledik. Bugüne kadar THKP-C’nin adını ve şerefli mazisini sömürerek parsa toplayan bu örgüt, artık gerek sınıflar mücadelesinin gelişiminin ve gerekse de proleter devrimcilerinin zorlamasıyla oportünist ideolojisini açıklamak, gerçek yüzünü ortaya sermek zorunda kalmıştır. Bu aşamadan sonra da çeşitli laf cambazlıklarıyla kıvırtmaya ve DG’yi savunmaya çalışanlar da mutlaka olacaktır. Onlar kendi kişiliklerine ve çıkarlarına uygun ideolojiyi seçmiş ve “Devrimci Gençlik” yöneticilerinin yanına, döneklerin safına katılmış kişiler olacaklardır.
THKP-C’nin ideolojisini gerçekten savunan ve onun şerefli mazisine sahip çıkan her proleter devrimcisinin artık “Devrimci Gençlik” saflarında yeri olamaz.
Gelişen ve yayılan savaşın içinde silahlı mücadeleyi gerçekten savunan tüm devrimciler birleşecektir.
YAŞASIN ÖNCÜ SAVAŞI YAŞASIN HALK SAVAŞI KURTULUŞA KADAR SAVAŞ | HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
|