Devrimin
Yolu (II)
Devrimci Mücadele ve Mücadele Biçimleri
"Proletaryanın sınıf savaşı ideolojik, ekonomik ve politik olmak üzere üç cephede birden cereyan eder. Burjuva ideolojisine ve sapıtmalarına karşı, proletaryanın devrimci savaşı ideolojik bir savaştır; işçi ve emekçi sınıflarının hayat ve çalışma şartlarını düzeltme şeklinde günlük mücadelesi ekonomik mücadeledir. Direkt gerici sınıfların yönetimini hedef alan mücadeleler ise politik savaştır (...) İhtilâlci parti, bu üç cephede, her cephenin imkanlarını en iyi şekilde harekete geçirerek savaşan partidir."[1*]
İdeolojik mücadele, sınıf mücadelesinin düşünsel plandaki durumudur. Egemen sınıfların sömürülerini meşrulaştırma ve sömürüyü devam ettirme yollarından birisi de, kitlelerin egemen sınıfların istediği çerçeve içinde düşünmelerini sağlamaktır. Bir başka deyişle, ezilen ve sömürülen kitlelere, mevcut düzeni kabul etmelerini sağlamak için, egemen sınıfların çıkarlarının ifadesi olan ideoloji kabul ettirilir. Ezilen ve sömürülen kitlelerin mevcut düzeni değiştirebilmeleri için, egemen sınıfların ideolojisi yerine, kendi ideolojilerini bilmeleri, kavramaları gerekir. Bu, bir yandan kendi ideolojilerini öğrenmeyi (ideolojik eğitim), diğer yandan egemen sınıfların ideolojilerinin niteliğini kavramalarını gerekli kılar. İdeolojik mücadele, egemen sınıfların ideolojilerinin, ezilen ve sömürülen kitlelerin ideolojilerini bozma, kendine tabi kılma gayretlerini boşa çıkarmayı da içerir (sapmalara karşı mücadele). "Teori, kitlelerin arasına girdiği andan başlayarak, maddi bir güç haline gelir." (Marks) İdeolojik mücadele, kitlelerin iktidar mücadelesinin (politik mücadele) bir parçasıdır. İdeolojik mücadele, kitlelerin mevcut düzenin değişmesinin nesnel koşullarının mevcut olduğu durumlarda, bu değişimin mümkün olduğu fikrinin kavranılmasıdır. Bu niteliği ile ideolojik mücadele, politik propaganda ile çakışır.
İdeolojik mücadele, kitleleri harekete geçirir; kitle hareketini birleştirir ve süreklilik sağlar (örgütleyicidir) ve de mevcut düzeni değiştirmeye yöneliktir (devrimcidir).
Ekonomik mücadele ise, emekçi kitlelerin "kapitalistlere ve hükümete karşı" çalışma ve yaşam koşullarını değiştirmek ve iyileştirmek için yürütülen mücadeledir. Bu mücadele, kitlelerin kendi sınıf çıkarlarının bilincinin ilk ve basit bir ifadesidir ve bu bilinci yaygınlaştırır. Bu bilinç, kitlelerin yaşam ve çalışma koşullarının bozukluğunun ve bunun "iyileştirilebilineceğinin" bilinmesi demektir. Ekonomik mücadelenin bu durumu, mücadelenin sürdürülüş biçimini ve örgütlenmesini karakterize eder. Ekonomik mücadele, doğrudan, kitlelerin yaşam ve çalışma koşullarının teşhir edilmesi, mevcut koşullar içinde bunun daha iyi olabileceğinin anlatılması ve koşulları iyileştirmek amacıyla örgütlenmesi ve eyleme geçişi ifade eder. Ekonomik mücadelenin en önemli özelliği, düzenin yasal sınırları içinde, koşulları değiştirmek için değil, düzeltmek için yürütülen mücadele olmasıdır. Ancak, düzen içinde, düzenin varettiği koşulları düzeltme mücadelesi olduğu için, düzene karşı bilincin (politik bilinç) oluşumuna da hizmet eder. Lenin'in deyişiyle, ekonomik mücadele kendiliğindengelme bilinç unsurunu içinde taşır. Keza ekonomik mücadele, birlikte ve örgütlü mücadele olduğu için, kitlelerde birlik ve örgütlü hareket bilincini geliştirir.
Ekonomik mücadelenin en bilinen örgütlenmesi sendika ve en yaygın biçimi ise ekonomik grevdir. Grev, üretimi geçici bir süre için durdurmak anlamı ile, tüm sınıflar için de geçerli ekonomik eylem biçimidir. Ekonomik grev, bir mücadele biçimi olarak öncesi ve sonrası ile bir bütün hareketi, faaliyeti, çalışmayı ifade eder. Bir başka deyişle grev, (grev anından önce) işçi ve emekçilerin grevin nedenlerini ve amaçlarını bilmeleri, grevi yapmaları ve de (grev sonrasında) amaçlara ne kadar varıldığı ve neden gerçek kurtuluşu yaratmadığının anlatılması sürecinin somut ifadesidir. Ancak bu hali ile, sürekliliği ve politik mücadeleyle olan bağlantısı açık hale gelir.
"Politik mücadele, devrimci yayınla yapılan politik propagandadan, politik nitelikteki kitle gösterilerinden, politik grevlere ve de gerilla savaşına kadar çeşitli biçimlerde cereyan eden"[2*] ezilen ve sömürülen sınıfların iktidar mücadelesidir. "Gerçek sınıf savaşı" olarak ifade edilen politik mücadele, devrimci mücadelenin somut gerçekliğidir.
Politik mücadele, iktidar mücadelesidir ve politik bilinç gerektirir. Bu nedenle kitlelerin mevcut düzenin değişmesi gerektiğinin bilincinde olmaları ve değiştirmek için harekete geçmeleri şarttır. Bu anlamı ile, politik mücadele, kitlelerin devrim için bilinçlendirilmesi-örgütlenmesi-harekete geçirilmesi mücadelesinin bütünüdür.
Politik mücadele, bu amacın gerçekleştirilmesini engelleyen, geciktiren her şeye karşı yürütülen mücadeledir. Bu nedenle, egemen sınıfların zorunu bertaraf etme (askeri savaş) görevi, politik mücadelenin içindedir. Silahlı mücadelenin politik mücadelenin en üst ve en etkili biçimi olması bunu ifade eder. "Savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet) araçları ile sürdürülmesidir." Ancak politik mücadelenin askeri nitelik alması, yani silahlı mücadele biçimine dönüşmesi, bazı nesnel ve öznel koşulların varlığını öngerektirir. Nesnel olarak, egemen sınıfların kendi iktidarlarını siyasal zorla sürdürüyor olmaları şarttır. Öznel olarak da, kitlelerin, egemen sınıfların iktidarı siyasal zor kullanarak sürdürdüğünün bilincinde olmalarını gerekir. "Politika ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir. Politikanın ekonomiye nazaran önceliğini kabul etmemek olmaz. Aksini düşünmek, Marksizmin ABC'sini unutmak olur."[3*] Politika ile ekonomi arasındaki ilişkinin kavranılmaması ekonomizm sapmasının temelini oluşturur. (Ekonomizm, politik mücadelede ortaya çıkan bir sağ-sapmadır.) Özellikle hükümete karşı yürütülen ekonomik mücadele, politik mücadele ile karıştırılır ve politik mücadelenin yerine geçirilir. Böylece tüm çalışmalar politik mücadele adı altında, yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi (düzeltilmesi) için yürütülen ekonomik mücadeleye indirgenir. Bu da örgüt biçimlerinden, bilincin niteliğine ve eylemin biçimine kadar her şeyde kendini gösterir. Ekonomik mücadele, tek tek kapitalistlere ve hükümete karşı "elle tutulur, somut sonuçlar vaat eden" (Lenin) bir mücadeledir. Bu anlamda ekonomik mücadelenin başarı ya da başarısızlığını "elle tutulur, somut sonuçlar" belirler. Bu da devrimci saflarda, kısa dönemde hiçbir somut sonuç vaat etmeyen bir mücadelenin (politik mücadele) gereksizliği ya da yanlışlığı fikrini yaratır ki, sonuç, devrimci mücadeleyi kendiliğindengelme harekete, bilinçsiz bir sürece indirger. "Rusya'da, ilk bakışta, otokrasinin boyunduruğu, sosyal-demokrat örgütle işçi dernekleri arasındaki her türlü ayrımı silmektedir, çünkü bütün işçi dernekleri ve bütün inceleme çevreleri yasaklanmıştır ve işçilerin iktisadi mücadelesinin başlıca belirtisi ve silahı olan grev, adi bir suç sayılmaktadır (bazan da bir siyasal suç!). Böylece, bizdeki durum, bir yandan iktisadi mücadeleyi yürüten işçileri siyasal sorunlarla uğraşmaya 'iterken', öte yandan sosyal-demokratları da, sendikacılıkla sosyal-demokrasiyi birbirine karıştırmaya 'itmektedir'."[4*] Lenin'de belirttiği bu durum, burjuva demokratik devrimin tamamlanmadığı tüm ülkeler için geçerlidir. Bu, ekonomik mücadelenin, aynı zamanda, demokratik nitelikte olması, demokratik hak ve istemlerin ekonomik mücadele çerçevesinde yürütülmesi demektir. Keza aynı durum, ekonomik mücadelenin, bizzat polis tarafından, politik bir nitelik almasına neden olur. Ancak bu mücadele, politik mücadele değildir. Devrimci politik mücadele olabilmesi için, mücadelenin tek tek patronlara karşı mücadele olmaktan çıkması gerekir. "Sosyal-demokrasinin siyasal mücadelesi, işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesinden çok daha geniş ve karmaşık bir mücadeledir. Aynı biçimde (ve bundan ötürü), devrimci sosyal-demokrat partinin örgütlenmesi, kaçınılmaz olarak, işçilerin iktisadi mücadele için örgütlenmesinden, ayrı türde bir örgütlenme olmak zorundadır."[5*] Bizim gibi ülkelerde, emekçi kitlelerin (işçilerin ve köylülerin) ekonomik hak ve talepler mücadelesi, demokratik bir mücadele olduğu için, nesnel değer ve kapsamı bakımından anti-emperyalist, anti-oligarşik bir niteliktedir. Ancak mücadele, ekonomik mücadele temelinde sürdürüldüğünden, devrimci politik mücadele değildir. Ülkede sürekli ekonomik bunalımın mevcudiyeti ve ekonominin dengesini metropollerde bulması nedeniyle, ekonomik-demokratik mücadele, oligarşinin siyasal zoru (askeri biçimde maddeleşme koşullarında sürdürülen bir zordur) ile yüzyüzedir. Bu nedenle, en masum bir ekonomik istekli hareket bile kitlelerin polisle çatışmasına (silahlı devrimci mücadelenin gelişmesine paralel olarak silahlı çatışmaya) yol açar, yani siyasi niteliğe dönüşür.
Bu gerçekler kavranılmazsa (hangi biçimde olursa olsun) politik mücadele, ekonomik-demokratik mücadele düzeyine indirgenir ve kaçınılmaz olarak devrimci mücadeleyi engeller. Lenin, bu karıştırmaların nelere sebebiyet verdiğini şöyle ifade ediyor: "Gerçekten de, gözümüzün önüne, 'işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadele'ye yüzde doksandokuz gömülmüş olan kimseleri getiriniz. Bunlardan bazıları, eylemlerinin tamamı süresince (dört ila altı ay) daha çapraşık bir devrimciler örgütünün gereğini düşünmek zorunluluğunu hiç bir zaman duymayacaktır. Başkaları, belki de, oldukça geniş ölçüde dağıtılan bernştayncı yazına raslayacaklar ve, bunun etkisi altında 'günlük tek düze mücadelenin' ileriye hareketinin derin anlam taşıdığı inancına varacaklardır. Başkaları da, belki, 'proletaryanın mücadelesiyle sıkı ve organik bağlar kurma', sendika hareketiyle sosyal-demokrat hareket arasında bağlar kurma örneğini bütün dünyaya gösterme gibi çekici bir düşünceye kapılacaklardır."[6*] Şu, mutlak suretle kavranılmalıdır: Politik mücadele, kısa dönemde "elle tutulur, somut sonuçlar vaat" etmez ve veremez; onun somut sonucu, politik iktidarın ele geçirilmesidir.
Politik mücadelenin bu niteliği açıklık kazandığında, oportünizm bu sefer de "bugünkü hareketin zorunlu kıldığı biçim kabul edilmelidir" diyerek ekonomik-demokratik mücadeleyi temel almayı haklı göstermeye çalışmaktadır. Oportünistlere göre, "Özlemi duyulacak olan mücadele, mümkün olan mücadeledir, ve mümkün olan mücadele belli bir anda verilmekte olan mücadeledir". Lenin'in açık biçimde kendiliğindencilik ve ekonomizm olarak tanımladığı bu oportünist düşünceler, politik mücadele ile ekonomik-demokratik mücadelenin birbirine karıştırılmasının en tipik örneğidir. "Akla-uygun olmak koşuluyla, bütün mücadele araçlarını, bütün mücadele plan ve yöntemlerini ilke olarak kabul etmek ile belirli bir siyasal anda sıkı sıkıya uygulanan bir plan gereğince hareket yönünü belirleme istemini birbirine karıştırmak, eğer taktikten sözediyorsak, hastalıkları tedavi etmenin çeşitli yöntemlerinin tıp tarafından tanınması ile belli bir hastalığa belli bir tedavi yönteminin uygulanması gereğini birbirine karıştırmayla aynı şeydir."[7*] Politik mücadele, politik iktidarın ele geçirilmesi mücadelesidir. Ancak her mücadele gibi, politik mücadelenin yürütülüş tarzı, mücadelenin biçimlerini belirler. Bu biçimler öznel bir tercih değil, nesnel koşulların ortaya çıkardığı biçimlerdir. "Mücadele biçimleri sorununun incelenmesinde, her marksistin temel istemleri nelerdir? İlk önce, marksizm, öteki tüm ilkel sosyalizm biçimlerinden tek bir özel mücadele biçimine bağlı kalmamakla ayrılır. En değişik mücadele biçimlerini kabul eder, ve onları 'uydurmaz', ama devrimci sınıfların, hareketin gelişimi içinde kendisini gösteren mücadele biçimlerini sadece genelleştirir, örgütler ve bunlara bilinçli bir ifade verir...
İkinci olarak, marksizm, mücadele biçimleri sorununun kesenkes tarihsel bir incelenmesini ister. Bu sorunla, somut tarihsel durumdan uzak olarak uğraşmak, diyalektik materyalizmin esas ilkelerinin anlaşılmadığını gösterir. İktisadi evrimin farklı aşamalarında, siyasal, ulusal-kültürel, yaşam ve öteki koşullardaki farklılığa bağlı olarak, farklı mücadele biçimleri öne geçer. Ve mücadelenin başlıca biçimleri halini alır; ve bununla bağıntılı olarak, ikincil, yedek mücadele biçimleri de değişikliğe uğrar. Belirli bir hareketin, belirli bir aşamasındaki somut durumun ayrıntılı bir incelemesini yapmaksızın, herhangi bir özel mücadele aracının kullanılıp kullanılmayacağı sorununa evet ya da hayır biçiminde verilecek bir yanıt, marksist tutumu tümden bırakmak anlamına gelir."[8*] (abç) Mahir Çayan yoldaşın ifade ettiği gibi, "Oportünizmin her türü ile devrimci çizgi arasındaki temel farklılık, temel mücadele biçiminin seçilişinde ortaya çıkar."
Devrimci mücadele, politik iktidar mücadelesi olarak çok yönlüdür. Bu çok yönlülük Marksist-Leninist yazında iki ana başlık altında toplanır:
a) Barışçıl mücadele metotları (uzlaşıcı demek değildir)
b) Silahlı aksiyon metotları.
Lenin'in ifade ettiği gibi, iktisadi evrimin farklı aşamalarında, siyasal, ulusal-kültürel, yaşam ve öteki koşullardaki farklılığa bağlı olarak, farklı mücadele biçimleri öne geçer. Ve mücadelenin başlıca biçimleri halini alır. Sorun, politik iktidar mücadelesinin temel ve ikincil (tali) biçimlerini doğru biçimde saptamadadır. Bu saptamayı yapabilmek için eldeki tek ölçü, devrimci durum, yani milli krizdir.
Milli kriz, mevcut düzenin ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalımlarının derinleşmesi ve tek bir bunalım olarak ortaya çıkmasıdır. Bu koşullarda, egemen sınıflar kendi iktidarlarını sürdürebilmek için siyasal zora başvururlar. Siyasal zor, milli kriz koşullarında egemen sınıfların egemenliklerini ve varlıklarını sürdürebilmelerinin temel aracıdır. (Temel araç, tek araç değildir. Siyasal zor dışındaki her türlü pasifikasyon araçları da gündemdedir. Ancak ikincil niteliktedir.) Siyasal zorun giderek genel, maddi ve askeri nitelik alması ise, milli krizin derinleşmesine bağlıdır.
Egemen sınıfların kendi düzenlerini korumak ve sürdürmek için siyasal zora baş vurdukları koşullarda, devrimci politik mücadele kaçınılmaz olarak bu siyasal zora karşı mücadele haline dönüşür. Bu ise, silahlı eylem yöntemlerinin temel olması demektir. "Her mücadele biçimi, kendisine uygun bir tekniği ve uygun mekanizmayı gerektirir. Nesnel koşullara göre parlamenter mücadele başlıca mücadele şekli haline geldiği zaman partide kaçınılmaz olarak parlamenter mücadele mekanizmasının karakteristik çizgileri daha güçlü bir biçimde ortaya çıkar. Buna karşılık nesnel koşullar, yığınların mücadelesini siyasal grevler ve ayaklanmalar şeklinde ortaya çıkarttığında proletaryanın partisi, bu mücadele biçimlerine 'hizmet edecek' bir 'mekanizma'ya sahip olmalıdır. Söylemeye gerek yok ki, bu parlamenter mekanizmalardan farklı olarak biçimlendirilmiş özel bir 'mekanizma' olacaktır.
Öte yandan, sadece proletarya değil, her sınıfın politik bakımdan yönetici öncülerinin bileşimi, hem bu sınıfın durumuna, hem de mücadelenin temel biçimine bağlıdır."[9*] (abç) Demek ki, bir mücadele biçimi, içinden çıktığı nesnel koşullara uygun olarak, belirli bir mekanizmayı gerektirir. Mücadele biçimi, salt bir mekanizmayla kalmayıp, parti yönetiminin bileşimini de belirlemektedir. Bu nedenle, bir mücadele biçiminin yerine yenisinin konması, en alt kadrodan en üst yöneticiye kadar, tüm partiyi ve işleyişini değiştiren bir niteliğe sahiptir. Bu nedenle, farklı mücadele biçimlerini kabul eden ve yürüten örgütlerin yapısı ve karakteri birbirinden ayrıdır.
Bir mücadele biçiminin mekanizması, temel olarak mücadele biçiminin araçlarına göre şekillenir. Parlamenter mücadele, parlamento ve seçim çalışmaları üzerine yükselir; genel ayaklanma, silahlı kitle eylemleri üzerine yükselir. Aynı şekilde silahlı propaganda, gerilla savaşına dayanır. Bu yüzden kaçınılmaz olarak, birisine ait mekanizma diğerine uymaz. Ancak herbir mücadele biçimi kendini karakterize eden araçla nitelenmesine rağmen, kullanılan tek araç değildir. Temel araca bağlı olarak ve onunla uyum halinde başka araçlar da kullanılır. Fakat bu araçlar ikincildir, talidir ve temel mücadele biçimine bağlıdır.
Örneğin parlamenter mücadele barışçıl mücadeledir. Ancak başlı başına parlamentonun araç olarak kullanılması ile sınırlanamaz. Tersine parlamento kürsüsünden, kitle toplantılarına, mitinglere kadar pek çok aracı gerektirir. Ancak bu araçların kullanımı ve hizmet ettikleri amaç, parlamento çalışması çerçevesi içinde bu çalışmayı geliştirmek içindir. Kitle toplantıları, mitingler vb. araçlar, temelde, parlamenter görevlere tabidir ve parlamenter olanaklarla kullanılabilir. Bunlar anlaşılabilir şeydir, parlamenter mücadele biçimi de, siyasi gerçekleri açıklama, kitleleri bilinçlendirme, politik hedef gösterme, eyleme sokma ve örgütleme faaliyetlerinin bütününü kapsar.
Bir mücadele biçiminin örgütleyiciliği, doğrudan kendi faaliyet çizgisinin bir sonucudur. Bir başka deyişle mücadele biçimi, kitleleri bilinçlendirmek, örgütlemek ve mücadeleye kanalize etmek amacıyla yapılması gereken görevler bütünüdür. Bu nedenle, örgütleme ve mücadeleye kanalize etme, mücadele biçiminin bir sonucu ve amacıdır. Örgütlenme amacı gütmeyen mücadele biçimi düşünülemeyeceği gibi; örgütlemeye ulaşmayan mücadele biçimi olamaz. Ancak örgütleme konusunda en önemli nokta, mücadele biçiminin, hayatın her alanını kapsayan ve her alana yönelen bir faaliyet olmasına rağmen, örgütleme, parçadan (belirli bir alandan) başlayarak, bütüne yönelir. Bu, etkinin yaratılması ile etkinin örgütlenmesi arasındaki çelişkiyi ifade eder.
Klâsik politik kitle çalışması olarak ifade edilen barışçıl mücadele biçimi, "kitlelerin içine girerek, kitlelerin acil gereksinmeleri etrafında, kitleleri örgütleyip eyleme sokma ve kitlelere siyasi bilinç götürüp örgütleme, yani emekçi kitlelerin ekonomik ve demokratik hak ve istemleri etrafında kitleleri örgütleyip, siyasi hedefe yönlendirme" çalışmalarının bütünüdür. Bu çizgi, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının temel aracı olarak, merkezi periyodik yayın organını (siyasi gazete) ele alır.
Bu mücadele biçimi ekonomik-demokratik mücadeleyi zorunlu kılar. Ancak bu mücadelenin içinde yer alınarak, bu mücadele içinde kitlelerle bağ kurulur (araç siyasi gazete), kitle ile temas sağlanır. Bu bağ ve temasın sonucunda "kitle içinde parti çalışması" ile, mahaller birim alınarak örgütün "teşkilat yapısı" oluşturulur. Merkezi yayın organı (siyasi gazete) ile mücadele siyasi mücadeleye dönüştürülür. Kısacası, bu mücadele biçiminde, kitle bağını sağlayan ve kuran kadro, kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesini (temel olarak) yürütmek ve yönlendirmek zorundadır. "Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılmadığı -rafa kaldırıldığı- daha doğru deyişle oligarşi tarafından kullanılmasına 'izin' verilmediği, ordusu, polisi ve diğer güçleri ile emekçi kitlelere tam bir tenkil politikasının izlendiği bütün geri-bıraktırılmış ülkelerde, bu tip klâsik 'kitle çalışması' ile ekonomik ve demokratik mücadeleyi, politik mücadeleye dönüştürmek isteyen örgütler, düşmanın askeri üstünlüğü ve baskısı karşısında, güçsüzlüğe düşecekler, giderek de iyice sağa kayacaklardır."[10*] Görüldüğü gibi, temel ve ikincil mücadele biçimlerinin belirlenmesinde esas olan ülkedeki nesnel koşullardır. Eğer ülkede milli kriz mevcut ise, egemen sınıflar egemenliklerini siyasal zorla sürdürüyor demektir. Bu koşullarda egemen sınıfların siyasal zorunu görmezlikten gelmek, onu önemsememek ya da ikincil bir olgu olarak değerlendirmek, halk kitlelerini egemen sınıfların siyasal zoru karşısında yalnız bırakmakla özdeştir. Milli kriz tam anlamıyla olgun olmasa da mevcut olduğu koşullarda egemen sınıfların siyasal zoruna karşı mücadele temeldir, dolayısıyla temel mücadele biçimi de buna göre belirlenir.
Engels'in deyişiyle, zor, ordu ve donanma demektir.[11*] Egemen sınıfların siyasal zoruna karşı mücadele, bu güçlere karşı mücadeledir, dolayısıyla askeri savaştır.
Bir savaş iki silahlı gücün karşılıklı hareketidir. Ve her silahlı güç, savaşın kurallarına bağlı olarak, düşman gücünü nasıl yenebileceğini planlar ve buna uygun harekâtlar düzenler, manevralar yapar, güçlerini mevzilendirir vb. Savaşın ciddi bir iş, bir sanat olduğunu kavrayamamış bireylerin her akıl yürütmesi, kaçınılmaz olarak savaş gerçeği ile çatışacaktır. Hiç bir ciddi ve gerçek siyasal örgüt, belli bir komuta merkezi olmadan var olamaz ve bu komuta merkezinin saptadığı plan ve program olmadan var olamaz ve amacına ulaşamaz. Eğer bir yerde plan ve programdan (genel olarak devrim teorisinden) söz ediliyorsa, orada, örgütlü bir mücadele; kendiliğindencilik değil, bilinçli eylem söz konusudur. Burada da, sürecin bütünü açısından, temel-tali, birincil-ikincil durumlar, görevler, güçler, mücadeleler vb. olacaktır. Bu devrimci mücadelenin ABC'sidir.
Hiç bir örgüt, savaş planlarını yapmadan savaşa giremez ve zafere ulaşamaz. Bu da uzun vadeli olarak görevleri, hedefleri saptamak, buna yönelik güçlerin düzenlenmesini gerçekleştirmek (mevzilenme) demektir. Bunlar, "her mücadele biçimi gerektiğinde kullanılır" ya da "hiç bir mücadele biçimi ilke olarak reddedilmez" türünden soyutlamalardan ve oportünist manevralardan farklıdır. Gerçek bir savaş örgütü, hiç bir devrimci mücadele biçimini ilke olarak da, somut olarak da reddetmez, ama ciddi bir savaş örgütü, hangi mücadele biçiminin ne zaman, nerede ve nasıl kullanılacağını saptayan ve buna göre savaşan örgüttür.
[1*] THKP, "İhtilâlin Yolu", I Nolu Bildiri. [2*] THKP, "İhtilâlin Yolu", I Nolu Bildiri. [3*] Lenin, Collected Works, C: 42, s. 278. [4*] Lenin, Ne Yapmalı?, s. 140. [5*] Lenin, Ne Yapmalı?, s. 139. [6*] Lenin, Ne Yapmalı?, s. 140. [7*] Lenin, Ne Yapmalı?, s. 62. [8*] Lenin, Gerilla Savaşı. [9*] Lenin, The Crisis of Menshevism, Proletary, No. 9, 7 Aralık 1906, Collected Works, Cilt: 11, s. 354. [10*] Mahir Çayan, Kesintisiz Devrim II-III. [11*] F. Engels, Anti-Dühring, s. 251.