“(Bu partiler) az sayıda öğrenci ve işçi sınıfının pek azı tarafından takip edilen şehirli entelektüellerden oluşan küçük guruplardır. Hizmetlerini para karşılığında değil, kapalı toplantılar yapabilme, haber bülteni veya sanat gazetesi çıkarmak ve sendikalarda bir kaç köşeyi tutma izni gibi küçük politik lütuflar karşılığında kiraya veren profesyonel politikacılar tarafından yönetilirler. Bunlar para için her şeyi yapan insanlar değildir. Onların çürümüşlüğü daha sinsidir. Onlar para ile değil, fakat sadece onların ve takipçilerinin, proletaryanın insanlığın kurtuluşu için verdiği mücadelede ‘öncü’ oldukları hayalini yaşatacak asgari koşullar sağlanarak satın alınabilinirler.” (R. Gott, Latin-Amerika’da Gerilla Hareketleri I, s. 46.)
60’lı yıllarda sendikalar ve öğrenci federasyonları vardı. DİSK ve TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) bu döneme damgasını vuran sendikalar olurken, TDGF, kısaca Dev-Genç, yıllar boyunca ülke tarihine damgasını vuran öğrenci örgütlenmesiydi.
12 Mart Muhtırası’ndan sonra 70’li yıllar, derneklerin ve illegal örgütlerin yılları oldu.
12 Eylül askeri darbesiyle başlayan pasifikasyon ve terör yıllarında platformlar oluşturuldu ve bir kez daha dernekler ortaya çıktı. Ardından legal dergiler dönemi başladı.
90’lı yıllara girildiğinde, Turgut Özal’lı yılların sonlarında “terörle mücadele” kapsamında derneklere yönelik operasyonlar yoğunlaştı ve pek çok dernek, özellikle Ankara’daki dernekler, “dernekler yasasına aykırı faaliyette bulunmak” gerekçesiyle birbiri ardına kapatıldı. Derneklerin kapatılmasına karşı yükselen tepki karşısında Turgut Özal’ın bulduğu “çözüm”, “
dernek yerine parti kurun” oldu. Gerekçesi de, “partiler yasası”na göre, partilerin kapatılması Anayasa Mahkemesi kararıyla olmasıydı.
Turgut Özal’ın gerçek planı ise, eski sol (ve illegal) örgütleri legal sol partiler kanalıyla tasfiye etmekti. Bu amaçla Mesut Yılmaz “nabız” yoklamakla görevlendirildi. Bunun ürünü olarak da, Haziran 1990’da “illegal” TKP ile “legal” TİP kırması olarak Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) kuruldu. Hemen ardından, 1991 yılında başkanlığını Sadun Aren’in yaptığı Sosyalist Birlik Partisi (SBP) kuruldu. Doğu Perinçek, Mart 1992’de İşçi Partisi’ni (İP) kurdu ve İP’i SİP (Sosyalist İktidar Partisi-Kasım 1992) izledi. 1993 yılının “legalizasyon” birincisi Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) oldu.
Legal “sol” parti kurma salgını 1994-1996 arasında bir süre durdu. Ocak 1996 tarihinde, “aşkın ve biranın partisi” olarak ve büyük “medya” desteğiyle ÖDP kuruldu. Hemen ardından “illegal” TDKP’nin legalleşmesinin ürünü olarak Emek Partisi (EMEP) kuruldu. Yine 1996 yılının sonlarına doğru Sosyalist İşçi Partisi adıyla bir parti kuruldu.
Legalleşme furyasına 1997 yılında Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) katıldı.
Böylece 90’lı yılların başından itibaren derneklerin yerini “parti girişimleri”, “parti platformları” ve bizatihi “parti”lerin kendisi aldı.
Bugüne geldiğimizde, kapatılanlar, isim değiştirenler, dönüşenler ve yeniden dönüşenler bir yana bırakıldığında legal “sol” partilerin sayısı 15’e çıkmıştır.
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP/2005)
Emekçi Hareket Partisi (EHP/2004)
Devrimci İşçi Partisi (DİP/2011)
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP/2002)
İşçilerin Sosyalist Partisi (SP/2008)
Türkiye Komünist Partisi (TKP/2001)
Türkiye Komünist Partisi (1920) (TKP 1920/2012)
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP/1993)
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP/ 1996)
Emeğin Partisi (EMEP/1996)
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP/ 1997)
Türkiye İşçi Partisi (TİP/2010)
Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP/2010)
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP/ 2012)
[1*]
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP/ 2013)
[2*]
Bu legal “sol” partilerin yanında, henüz partileşmemiş pek çok “hareket” ve “platform” legalist “sol”un saflarında yer almaktadır. (Sosyalist Birlik Hareketi, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, Sosyalist Dayanışma Platformu, Toplumsal Özgürlük Platformu vs. vs.)
Bunlara ek olarak da, yine “pek çok” legal dergi adıyla “sol” faaliyetler içinde yer alan, ittifaklara katılan yapılar bulunmaktadır.
Bu legalizasyon sürecinin en yeni “bileşeni” ise, “İmralı sakini”nin talimatıyla kurulmuş olan HDP (Halkların Demokrasi Partisi) olmuştur. HDP, Barış ve Demokrasi Partisi, Emek Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, LGBT, Kaos GL’nin “bileşenleri”ni oluşturduğu bir “çatı partisi” olarak kurulmuştur.
Tüm bu legalizasyon sürecinde hangi legal partinin hangi “illegal” oluşumun partisi olduğu, hangisinden hangisinin çıktığı, hangisine hangisinin girdiği, “merak” konusu olsa da, hiçbir öneme sahip değildir. Eskinin dernekçiliği, bugünün particiliği haline dönüşmüştür. HDP (eğer “sol”da tanımlanırsa BDP) dışındaki legalize olmuş “sol” yapıların partilerinin bir “seçmen tabanı” mevcut değildir. En etlisi-butlusunun seçimlerde aldığı oy oranı binde küsur düzeyindedir. BDP ya da “Türkiyeleşmiş” haliyle HDP, PKK’nin mücadelesi sonucunda oluşmuş olan bir kitle tabanına dayanmaktadır. Bu kitle tabanı da seçimlerde %6-7 civarında oy almaktadır.
Bir kitle tabanına sahip olmayan, ama her türlü “sol ittifak” ya da “güç birliği” içinde adları geçen legalize olmuş “sol” yapıların temel işlevi, illegal mücadelenin tasfiye edilmesi ve dışlanmasını sağlamaktır. Bu konuda da oldukça başarılı olunduğunu kabul etmek durumundayız.
Bugün bu legalizasyon büyük ölçüde devrimci sol hareketin dışında yer alan “partiler”, “platformlar” ya da “hareketler” ortaya çıkarmıştır. Son kurulan “sol parti”lerin amblemlerine bakıldığında, bunların ne ölçüde “solcu” olduğunu bile saptamak olanaklıdır.
Herşeye rağmen bu legal “sol” partiler, birden çok şapkaya sahip olan ve her şapkadan farklı “tavşan” çıkartan illüzyonistlerdir. Öyle ki, bir yandan kendilerinin kurduğu “öz” partilerde, diğer yandan “çatı partisi” ya da “ittifaklar” çerçevesinde oluşturdukları “yavru” partilerde faaliyet yürütürler. Bu da, “eylemde birlik, propaganda ve ajitasyonda serbestlik” temelinde oluşturulan eski ittifak politikasının legalize edilmiş halidir.
Bunlardan ne çıkar ve ne beklenebilir diye sorulabilir. Yanıtı açıktır: Bunlardan hiçbir şey çıkmaz ve hiçbir şey beklenemez. Bu oluşumlar ile devrim arasında hiçbir bağlantı ve ilinti yoktur. Yaptıkları tek şey, devrimci mücadeleyi terk edişlerinin getirmiş olduğu “vicdani rahatsızlığı” hafifletmek ve “kara para” aklar gibi, dönekliği aklamaktan ibarettir.
Dipnotlar
[1*] YSGP’yi “destekleyen”ler arasında şu “ünlü” isimler yer almaktadır: Adalet Ağaoğlu, Ahmet İnsel, Akın Özçer, Ali Nesin, Aydın Engin, Baskın Oran, Cengiz Aktar, Gencay Gürsoy, Hale Soygazi, Lale Mansur, Mesut Yeğen, Mithat Sancar, Murat Belge, Oral Çalışlar, Orhan Dink, Oya Baydar, Ömer Laçiner, Ömer Madra, Tarık Ziya Ekinci, Tuncel Kurtiz, Ufuk Uras, Ümit Kıvanç, Zeynep Tanbay.
[2*] SYKP’nin “ünlü” isimleri şunlardır: Ertuğrul Kürkçü, Sevim Belli, Mahir Sayın, Kenan Kalyon, Mustafa Kemal Kaçaroğlu, İlhan Cüre.