"Kapitalistler dünyayı, mevcut 'sermayeleri', 'güçleri' oranında paylaşıyorlar, çünkü kapitalizmin ve meta üretimi sisteminin var olduğu bir ortamda daha başka bir paylaşma biçimi sözkonusu olamaz...
Kapitalizmin bugünkü aşaması bize gösteriyor ki, kapitalist gruplar arasında, dünyanın ekonomik yönden paylaşılması esasına dayanan bazı ilişkiler doğmakta, buna koşut ve bağlı olarak da, siyasal gruplar, devletler arasında, dünyanın toprak bakımından paylaşılması, sömürge savaşı, 'ekonomik önem taşıyan topraklar için savaşım' esasına dayanan birtakım ilişkiler kurulmaktadır."[1*] Saatler 20 Mart günü 04:32'yi gösterdiğinde Amerikan ve İngiliz emperyalistleri Bağdat'ı bombalamaya başladılar. Aylardır her türlü "medya" olanakları kullanılarak hazırlıkları yapılan Irak savaşı böylece resmen başlamış oldu.
Emperyalist "medya"ya göre, Amerikan emperyalizminin (ve küçük ortak İngiliz emperyalizminin) zaferiyle sonuçlanacağı kesin olan Irak savaşı, W. Bush'un sözleriyle, Irak halkını "Saddam diktatörlüğünden kurtaracak" ve Irak'a "demokrasi, barış ve refah" getirecektir. Böylesine "yüce" amaçlar için Irak'a binlerce bomba atılmakta, binlerce insan öldürülmektedir.
Ancak dünyanın her yanında milyonlarca insan, Amerikan ve İngiliz emperyalistlerinin bu "yüce" amaçlarını "anlamadıklarından", Irak'a yönelik emperyalist saldırganlığa ve saldırgan savaşa karşı protesto eylemleri düzenlemişler ve düzenlemeye devam etmektedirler. Ve herkes, emperyalist "medya" bile, çok iyi bilmektedir ki, Amerikan emperyalizminin Irak'a yönelik saldırısının hiçbir "yüce", "insani" bir amacı yoktur. "Globalleşen dünyada" herşeyin değiştiğini, değişmeyen hiç bir şeyin kalmadığını, dolayısıyla Marksizmin "öldüğünü", Lenin'in emperyalizm tahlilinin eskidiğini iddia edenler bile, gerçeğin bu olmadığını çok iyi bilmektedirler. "Amerikan ekonomisi 11 Eylül' den önce resesyona girdi. On senelik bir yüksek devreden sonra konjonktürel durgunluk devresine girdi. 11 Eylül'den sonra olsa olsa Amerikan ekonomisinde büyüme olabilir. Amerika durgunluklardan hep harple çıkar, askeri harcamaların dopingleriyle ekonomi toparlanır. Harp ekstra hükümet harcamalarına yol açarak ekonomiye canlılık getirir. Zaten bütün kapitalist sistem böyle on yıllık çevirimler, dalgalar yaşar."[2*]
Görüldüğü gibi, Amerikan ekonomisinin içinde bulunduğu bunalım koşullarında "savaş"dan başka seçenek olmadığı açıkça ortaya konulabilmektedir.
Irak savaşını haklı ve meşru gösterebilmek amacıyla tüm Amerikan ve İngiliz propaganda araçlarının olağanüstü çabalarına, W. Bush ve Tony Blair'in tanrı üzerine, İncil üzerine verdikleri tüm sözlere rağmen, gerçeğin onların söylediklerinden farklı olduğunu bilmeyen yok gibidir. Bu açıdan, Irak'a yönelik emperyalist saldırı, herkesin bildiği gerçeklerin yok kabul edildiği ve herkesin hayali ve yalan olduğunu bildiği amaçlara dayandırılmış yeni "milenyum"un ilk savaşı olmaktadır.
Bu savaş, emperyalizmin petrol vb. hammadde kaynaklarına el koymak amacıyla giriştiği yağma savaşıdır. Bugün kim olursa olsun herkesin kabul etmek durumunda olduğu gerçek böylesine yalın ve nettir. İşte bu özelliği ile Irak savaşı, emperyalizmin yeniden keşfedildiği ve emperyalizmin ne anlama geldiğinin yeniden öğrenildiği bir savaş olmaktadır. Bu yönüyle, ekonomik, siyasal, toplumsal, askeri ve ideolojik her açıdan "yeni" bir dönemin başlangıcı durumundadır.
Bu "yeni" dönemin ilk özelliği, 1980 sonrasında "marksizmin bunalımda olduğu" söylemiyle ortaya çıkan ve 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağıtılmışlığı ile "marksizmin öldüğünü" ilan eden, "çağ"ın değiştiğini, dünyanın "globalleştiğini", emperyalizmin yerini "globalizmin" aldığını söyleyen küçük-burjuva ideolojik hegemonyasının sonuna gelinmesidir.
Irak saldırısı bir kez daha göstermiştir ki, "çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır."
İşte "globalizm" propagandasına inandırılmış ya da inanmış "sol" küçük-burjuva aydınlarının şiddetle karşı çıktıkları bu belirleme, günümüze yeniden damgasını vurmuştur.
Irak savaşıyla birlikte, "ulusal devletler" döneminin sona erdiğine, dolayısıyla "ulusal bağımsızlık"ın öneminin kalmadığına inanmış bu "globalizm" yandaşı küçük-burjuvalar Amerikan "imparatorluğu"nun "sürekli bir barış"ın egemen olduğu bir dünya kuracağı umutlarını yitirmeye başlamışlardır.
Kimisi Amerikan emperyalizminin uluslararası hiçbir "meşruiyet" aramaksızın tek başına Irak'a saldırmasının "medeniyetler çatışmasına" neden olacağını düşündüklerinden, kimisi "ulusal bağımsızlık" düşüncesini yaygınlaştırarak anti-emperyalist mücadelelerin dünya çapında yükseleceğinden korktuklarından "sürekli barış"ın egemen olduğu dünya umutlarını yitirmektedirler. "Medya"da köşesi olanından televizyonlara çıkabilenine kadar tüm "globalist" küçük-burjuvalar, bu düşünce ve korkularını birbiri ardına sıralayarak Irak savaşının "muhtemel sonuçları" hakkında konuşurken, yitirdikleri umutlarını canlandırmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla, tüm gerçekler ortada olmasına rağmen, hâlâ içinde yaşadıkları emperyalist sistemi görmemezlikten, anlamamazlıktan gelmektedirler.
Yıllar ve yıllar önce, serbest rekabetçi kapitalizm tekelci kapitalizme dönüştüğünde, yani emperyalizm aşamasına geçildiğinde, benzer düşüncelerin bir dönem için aynı kesimlerde egemen olduğu ise unutulmuştur. "Herbiri bir dizi uygarlaşmamış sömürgeye ve bağımlı ülkeye sahip birkaç büyük federal imparatorluk temeline yerleşmiş bulunan hıristiyanlık, çok kişiye, çağdaş eğilimlerin en mantıksal gelişimi olarak, inter-emperyalizmin sağlam bir temel üzerine kurulacak sürekli bir barış umudunu en çok taşıyan bir gelişim gibi görünmüştü."[3*] Görüldüğü gibi, daha emperyalist dönemin başında, 1900'lerde küçük-burjuvalar "hıristiyanlığın" "uygarlaşmamış sömürgelere" "barış" ve "uygarlık" getireceğine inanıyorlardı. Ve bu inançları, 1914'de başlayan I. paylaşım savaşıyla birlikte yokolup gitmiştir. Bugün Irak savaşı benzer bir sonu oluşturmaktadır.
Irak savaşının yıkıntı haline getirdiği diğer bir teori ise, "Amerikan imparatorluğu" teorisidir.
Özellikle İngiliz emperyalist kurumları tarafından dünya çapında dağıtımı yapılan Negri'nin "İmparatorluk" kitabıyla birlikte "sol"a monte edilmeye çalışılan bu teori, "üçüncü yol"cu Tony Blair'in temsil ettiği İngiliz emperyal amaçların haklı ve meşru gösterilmesinin teorisi olmuştur.
Kitap, Sovyetler Birliği'nin dağıtılmışlığı koşullarında Amerikan emperyalizminin "tek süper güç" olarak ortada kalmasından yola çıkarak, yeni bir "Roma imparatorluğu" döneminin başladığını, artık emperyal"ist" aşamanın sona erdiğini, bunun yerini "emperyal"in aldığını, dolayısıyla Marksizm-Leninizmin emperyalizm teorisinin ve anti-emperyalist mücadelenin anlamını yitirdiğini iddia etmekteydi. Bu yönüyle "globalizme karşı global direniş" vb. sloganlarla ortaya atılan "anti-global mücadele" ve "örgütlenmeler"in teorik dayanağı olarak lanse edilmiştir.
Sözel olarak çok mantıklı, çok "çağdaş" gibi görünen bu teori ve onun mantıki sonuçlarının özü ise, emperyalizme karşı mücadelenin anlamsız olduğudur. Ve herkesin çok iyi bildiği gibi, emperyalizme karşı mücadelenin özü ise, silahlı bir mücadele ve bu silahlı mücadelenin stratejisi ise uzatılmış bir halk savaşı stratejisidir. Negri'nin "İmparatorluk" kitabının İngiliz kaynakları tarafından dünya çapında dağıtımının ve propagandasının yapılmasının ardında yatan gerçek de, emperyalist sömürüye ve işgale karşı halk savaşının verilebilmesinin ideolojik temellerini ortadan kaldırmaktır. İngiliz emperyalist politikacıları, bunu başarabildikleri oranda, eski sömürgelerini yeniden ele geçirmek amacıyla yürütecekleri her türlü yayılmacı ve saldırgan savaşı kolayca, direnmeyle karşılaşmaksızın yapabileceklerini düşünmüşlerdir. Tony Blair'in "çağdaş solcu" görüntüsü eşliğinde adım adım yürütülen bu İngiliz emperyalist faaliyet, Irak savaşıyla birlikte görünür hale gelmiş ve Tony Blair'in "barışçıl solcu"luğu yerini emperyalist savaşçılığa bırakmıştır.
Ancak, her zaman ifade ettiğimiz gibi, bu teoriler de, buna dayanılarak yapılan emperyalist propagandalar da yeni değildir. "Sömürge politikası da, emperyalizm de, kapitalizmin çağdaş döneminden, hatta kapitalizmden önce vardı. Kölelik üstüne kurulu bulunan Roma, bir sömürge politikası izliyor ve emperyalizmi uyguluyordu. Ama, ekonomik ve toplumsal biçimler arasındaki farkı görmezden gelerek ya da arka planlara iterek, emperyalizmin 'genel düzeni' üzerine fikir yürütmek, tıpkı 'Büyük Roma' ile 'Büyük Britanya' arasında kıyaslamalara girmek gibi birtakım boş palavralara ve bayağılıklara düşürür kişiyi. Çünkü kapitalizmin eski evrelerindeki sömürge politikası bile, mali-sermayenin sömürge politikasından temel ayrılıklar göstermektedir.
Bugünkü kapitalizmi belirleyen temel özellik, en büyük girişimcilerce kurulmuş tekel birliklerinin egemenliğidir. Bu tekeller, özellikle, tüm hammadde kaynaklarını ellerine geçirdikleri zaman daha sağlam bir görünüm verirler... Kapitalizm geliştikçe hammadde eksikliği de kendini o denli duyurmaktadır; rekabetin koşulları o denli sertleşmekte, bütün yeryüzünde hammadde kaynakları arama çabaları o denli alevlenmekte, sömürgelere sahip olma savaşımı o denli amansız olmaktadır."[4*] Evet, dün "üstünde güneş batmayan" İngiliz imparatorluğunun emperyalist dünyadaki hegemonyası varken yapılan "Roma imparatorluğu" teorileri, bugün "süper güç" Amerikan hegemonyası koşullarında yenilenmiş ve Negri'nin "İmparatorluk" kitabı gibi "boş palavralar ve bayağılıklar" yepyeni bir teori olarak sola sunulmuştur.
İşte Irak savaşı, tüm bu teorilerin, propagandaların, ideolojik çarpıtmaların ve bizatihi ideolojisizleştirme çabalarının sonunu getirmiştir. Artık herkes bilmek durumundadır ki, karşı karşıya olunan olgu, emperyalizmdir ve emperyalist sömürgeciliktir. Ve herkes görmüştür ki, emperyalizm, sömürgeleri elinde tutabilmek için ya da yeni sömürgeler elde edebilmek için tek bir araca sahiptir: askeri zor. "Eskimiş" olduğu ilan edilmiş, unutturulmaya çalışılmış sözlerle ifade edersek, "emperyalizmin işgali, karşı tarafın bizzat zora, şiddete, silaha başvurması demektir. Bu ise, silahlı savaşın objektif şartlarının mevcudiyeti demektir."
Marksizm-Leninizmin emperyalizm tahliline karşı yürütülen her türlü emperyalist ve oportünist ideolojik saldırı ve çarpıtmanın temelinde, emperyalizme karşı silahlı savaşın gerekliliği bilincini bulanıklaştırma ve bu savaşın yürütülmesini engelleme amacı yatar.
Yine de, tüm bu gerçekleri görmezlikten gelenler, emperyalizmin varolmadığına inananlar, inanmayanları buna "globalizm" söylemiyle inandırmaya çalışanlar ve hatta Irak savaşının ortaya çıkardığı gerçekleri çarpıtarak herşeyin "normal" olduğunu söyleyenler olacağı gibi, "globalleşen dünya"da insanların emperyalizme karşı savaşta ölmeyi göze alamayacaklarını düşünenler de olacaktır. Ama, "İthal edilmiş sermaye, yeni açılmış ülkelerdeki uzlaşmaz karşıtlıkları iyice derinleştirir; ulusal bilinçleri uyanmakta olan halklarda, o çağrısız konuklara karşı büyüyen direnmeyi uyarır; bu direnme, kolayca, yabancı sermayeye karşı tehlikeli birtakım önlemlere dönüşebilir. Eski toplumsal ilişkiler temelden değişikliğe uğrar; 'tarihin kenarında kalmış uluslar' ın binlerce yıldan beri süregelen tarımsal yanlızlıkları bozulur; onlar da kapitalist girdaba sürüklenirler. Bizzat kapitalizm, yavaş yavaş, boyuneğmiş toplumlara kurtuluşun yollarını ve araçlarını hazırlar. Ve bu toplumlar, bir zamanlar, Avrupa uluslarının en yüce amacı olan bu amaca, ekonomik ve kültürel özgürlüğün bir aracı olarak, birleşmiş ulusal bir devlet kurmaya doğru yönelirler. Bu bağımsızlık hareketi, Avrupa sermayesini, en değerli ve en umut veren sömürü alanlarında tehdit etmektedir ve Avrupa sermayesi, ancak askeri güçlerini durmaksızın artırmak yoluyla egemenliğini koruyabilmektedir."[5*] İşte bu nedenledir ki, "Saddam diktatörlüğünden kurtarılmayı dört gözle bekleyen" Irak halkının kendilerini "çiçeklerle karşılayacağını" düşünen Amerikan emperyalistleri, savaşın ilk gününden itibaren "beklenmedik" bir direnişle karşı karşıya kalmışlardır.
Şüphesiz "globalizm" propagandasıyla "ulusal bağımsızlığın", "ulusal kalkınmanın", "ulusal devletin" anlamını yitirdiğine inandırılmış, Ertuğrul Özkök'ün, M. Ali Birand'ın, Güneri Civaoğlu'nun "yaşam tarzları"nı benimsemiş bir nüfusun varolduğu bir ülkede, buraya kadar ortaya koyduğumuz gerçekler ve tarihsel bilgiler çok fazla etkili olmayacaktır. Onlar, Özköklerin, Birandların, Civaoğluların gözlüğünden bakarak, Irak'ta Amerikan ve İngiliz emperyalist askeri güçlerine karşı gösterilen direnişi "küçümseyecekler", Saddam'ın birkaç "yandaşı"nın işi olarak algılayacaklardır. Bunların içinde "en iyileri", "savaş karşıtları" ise, "küstah coniler ile kendini beğenmiş aristokrat İngilizler"in biraz ders almalarının "ülkenin" yararlarına olacağını düşünecekler ve bu sayede Türkiye'nin "değeri"nin artacağını hesaplayacaklardır.
Ulusal varlıkları, ulusal doğal kaynakları, ulusal toprakları, ulusal değerleri birkaç dolar karşılığında satmaya hazır olan bu yaratıklar, ellerindeki her türlü olanağı kullanarak, emperyalizmin ne denli iyi olduğunun, ülkeye "medeniyet" getirdiğinin propagandasını yapmayı sürdüreceklerdir. Onlar, Amerikan emperyalizminin açık işgali ve yönetimi altında sömürge haline getirilmenin "avantajlarını" sıralayarak, insanları kandırmaya devam edeceklerdir. Bunun için kullanamayacakları araç, yapamayacakları şey, söyleyemeyecekleri yalan yoktur. Onların tüm varoluşları, emperyalist sömürüyü haklı ve mazur göstermeye dayanmaktadır. Emperyalizm ve emperyalist sömürünün ortadan kalkması demek, onların varoluşlarının sona ermesi demektir. Onlar, tüm yaşamlarını emperyalizme, özel olarak Amerikan emperyalizmine bağlamışlardır. Emperyalizme karşı yürütülen mücadelenin öncelikle kendilerinin yaşamını sona erdireceğini çok iyi bilmektedirler.
Bu yaratıkların iğrenç, insanlık dışı yüzleri Irak savaşıyla birlikte daha açık ve görünür hale gelmiştir.
Sözün özü, Irak'a yönelik Amerikan ve İngiliz saldırısı, sadece Orta-Doğu'nun haritasını değiştirmekle sınırlı sonuçlar ortaya çıkarmamaktadır. Bu savaş, emperyalizmin tüm çürümüşlüğünü, sistemin tüm çıkmazlarını, saldırganlığını, zorbalığını ortaya çıkartırken, aynı zamanda bunları gizleyen propagandayı, ideolojik çarpıtmaları da etkisiz hale getirmektedir. İnsanların emperyalizme karşı mücadelenin bittiğine inandırılmaya çalışıldığı "globalizm" dönemi, bizzat emperyalistlerin askeri saldırısıyla sona erdirilmiştir. Gün, emperyalizme karşı savaş günüdür. Ve "emperyalizme ve oportünizme karşı savaşım, sıkı sıkıya birbirine bağlı olarak yürütülmedikçe, birincisinin de boş ve yalan bir sözden ibaret olacağını bir türlü anlamak istemeyenler, en tehlikeli kimselerdir."[6*]
[1*] "E-bomb" adı verilen "elektronik bomba", "medyaya" göre, düşmanın tüm elektronik haberleşmesini bir anda bozarak, onun komuta ve kontrol sistemini yoketmektedir. Ancak Amerikan genelkurmayı Pentagon, Irak savaşının başlamasıyla birlikte "Saddam'ın komuta ve kontrol "sistemi"ni bozmayı başaramayınca, Amerikan gazetecilerinin neden "e-bombası" kullanmadıklarını sormaları üzerine böyle bir bombanın varolmadığını söylemek zorunda kalmıştır. [2*] Ege Cansen, ABD Ekonomisini Savaş Kurtarır, Radikal, 18 Şubat 2002. [3*] Hobson, Emperyalizm, 1902. Akt. Lenin, Emperyalizm, s. 142. [4*] Lenin, Emperyalizm, s. 99. [5*] Hilferding, Das Finanzkapital, s. 433 ve 434, Akt. Lenin, Emperyalizm, s. 146-147. [6*] Lenin, Emperyalizm, s. 152.