"Globalizm"in Sonunda
"Bir Başka Dünya"
Muhabbetleri
Hiç tartışmasız "globalizm" denilen ideolojik ve propagandif söylem, Amerikan emperyalizminin Irak işgaliyle birlikte sona ermiştir. Artık "globalizm"in, dağıtılmış Sovyetler Birliği pazarlarının paylaşımını örten, bu paylaşımın emperyalist niteliğini gizlemeye hizmet eden bir söylem olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. Yine de "globalizm"i emperyalizmin yerini alan "yeni" bir dünya düzeni olduğuna inananların "küreselleşme karşıtı" teorileri ve söylemleri ortadan kalkmamıştır.
"Başka bir dünya mümkündür" sloganıyla, "Dünya Ekonomik Forumu"nun alternatifi olarak ortaya çıkartılan "Dünya Sosyal Forumu"yla kendisini varetmeye çalışan "küreselleşme karşıtı" teoriler ve hareketler, sadece Irak işgaliyle işlevsiz kalmamış, aynı zamanda Brezilya'da "birleşik sol" hareketin Lula'sının devlet başkanı seçildikten sonra "light"laşmasıyla da ciddiyetini yitirmiştir.
İki yıl önce Porto Allegra'da yapılan ve bir ölçüde "son" diyebileceğimiz "Dünya Sosyal Forumu"nda açıkça görüldüğü gibi, "küreselleşme karşıtı" hareket ve teoriler, dünya çapında yükselen anti-amerikancı ve anti-emperyalist dalgayla birlikte "tarih" olmuştur.
Her "tarih" olan teori ve hareket gibi, "küreselleşme karşıtı" hareket ve teoriler de birden ortadan kaybolmaz. Tarihsel yaşam sürecini tamamladıklarında bile, bir süreliğine varlıklarını sürdürürler. Ancak bu varoluşları, kendi içinde ayrışmaları, parçalanmaları ve dağılmalarıyla birleşerek ortaya çıkar. "Küreselleşme karşıtı" hareket de böyle olmuştur.
Tüm saygınlığını ve ciddiyetini 1 Aralık 1999'da Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü (WTO) toplantısı protestosundaki militanlıktan alan "küreselleşme hareketi", 2000 yılında "Dünya Sosyal Forumu" olarak örgütlenmeye yönelmiştir. Dört kez Brezilya Porto Alegre'de yapılan "Dünya Sosyal Forumu", 2005 yılında Hindistan'ın Mumbai şehrinde düzenlenirken, Irak işgali ve "light" Lula'nın gölgesi altında sonuna doğru ilerlemiştir. 2006 yılında "Dünya Sosyal Forumu", "üç kıta"ya dağılarak (Venezüella, Pakistan ve Mali), kendi sonunu ilan etmiş oldu.
Artık herkes kendi evine dönebilirdi. Dönüldü, "Avrupa Sosyal Forumu" vb. bölgesel biçimler ortaya çıkartıldı.
Öte yandan Fransa merkezli "anti-neoliberal" ATTAC hareketi, liberal Toynbee vergisiyle "küreselleşme karşıtı" harekete "somut ve pratik" amaç kazandırmış göründüğü yerde, bu "somut ve pratik" amacın gerçekleşmesinin olanaksız olduğu görüldükçe, "adı kaldı yadigar" halini aldı.
Gerek "Dünya Sosyal Forumu"nun, gerekse ATTAC hareketinin önemsizleşmesi ve anlamsızlaşması, giderek "tarih" olması, her durumda ve her yerde aynı biçimde algılanılmış ve anlaşılmış değildir. Özellikle "küreselleşme karşıtı" hareketin "milyonları" harekete geçirdiği sanısına kapılan ülkemiz solunda, gizliden gizliye ve alttan alta bir "Sosyal Forum" ve ATTAC sempatisi gelişmiştir.
Başını ÖDP'lilerin "IMF gerillaları"nın çektiği bu sempati, Brezilya Lula örneğinden esinlenerek, kent küçük-burjuvazisini "başka bir dünya mümkündür" sloganı eşliğinde oy deposu haline dönüştürme hesaplarının içinde kaybolurken, legalize olan sol tarafından sürdürüldü.
Ve "küreselleşme karşıtı" hareket, yükselen anti-amerikancı ve anti-emperyalist dalga karşısında "tarih" olurken, legalize sol tarafından hararetle sahiplenildi. Bu sahipleniş, 30 Eylül-1 Ekim 2006 tarihlerinde "Başka Bir Dünya" sloganıyla "I." Türkiye "Sosyal Forumu" (TSF) düzenlenerek somutlaştı.
Kendi sunumlarıyla, bu "I." Sosyal Foruma, "Tarık Ali ve Alex Callinicos gibi dünyaca tanınan yabancı konukların yanı sıra Vedat Türkali, Mihri Belli gibi tanınmış Türkiyeli konukların da aralarında bulunduğu farklı çevrelerden gelen birçok konuşmacı" katıldı. Ancak forumun asıl özelliği, "tanınmamış" katılımcılar tarafından belirlenmişti.
"I." Türkiye Sosyal Forumu'na katılan "tanınmamış" katılımcılar şunlar olmuştur:
Haklar ve Özgürlükler Cephesi (HÖC), Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Odak Dergisi, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Halk Kültür Merkezleri ve de Mihri Belli 90 (MB90).
Bu "dünyaca tanınmış" ve "tanınmamış" katılımcılarla yapılan "I." Türkiye Sosyal Forumu, "AB, enerji sorunu, kadın hakları, Kürt sorunu, yabancılara toprak satışı, F tipi cezaevleri, alternatif küreselleşme, yerel yönetimler, gecekondular ve kentsel dönüşüm projesi, savaş karşıtı hareket, gıda ve tarım politikaları, ev eksenli çalışma, sosyal haklar, sendikal hareket, emperyalizm, sanayileşme politikaları, eğitim, gençlik, kültür politikaları, maden kazaları, eşcinsellerin sorunları ve Ortadoğu" konularında 24 seminer ve 15 "atölye" çalışmasıyla tamamlandı.
Yine kendi sunumlarıyla, "Porto Alegre'de başlayan Dünya Sosyal Forumu ve Avrupa Sosyal Forumu ile benzerlikler taşıyan 1. Türkiye Sosyal Forumu", ağırlıklı olarak Darphane-i Amire'de gerçekleştirildi.[1*]
"15 Şubat'ta (2006) dünya çapında 20 milyon insanı sokağa çıkaran büyük uluslar arası eylemlerin organize edildiği eylem zemini" olarak lanse edilen "sosyal forum", bu insan selinin göz kamaştırıcı hayaletiyle, 100-200 kişilik katılımlı toplantılarla gerçekleştirildi.
Burada legalize solun, legalist solla birlikte "küreselleşme karşıtı" bir çizgide bir araya gelişi, "solda ittifak ve birlik" teorisyenleri açısından büyük bir "umut" olarak görülebilirse de, "tanınmamış" katılımcıların altına imza attıkları metinler "umut"u büyütecek nitelikte olmuştur: "Sosyal forum hareketi, 2001 yılında Brezilya'nın Porto Alegre kentinde toplanan Dünya Sosyal Forumu (DSF) ile başlayan politik bir süreçtir. TSF, kendisini bu sürecin bir parçası olarak görür ve DSF ilkelerini benimser." Aynı şekilde "DSF ilkelerini benimseyen" TSF'nin ilkeleri arasında şu yer almıştır: "TSF, çoğulculuğu ve çeşitliliği barındıran, şovenizm ve merkeziyetçilikten uzak, katılımcıların görüşlerini özgürce ifade edebileceği, şiddeti içermeyen toplumsal faaliyet tarzlarını benimser." (italikler bize ait -KC) İşte "tarih" olmuş bir hareketin "eylem zemini"nde, onun "ilkeleri"yle yapılan TSF, "tanınmamış" katılımcıların karşısına bazı sorular çıkartarak sona ermiştir.
Evet, "başka bir dünya" mümkündür, ama emperyalizmin askeri işgalleri ve saldırganlığı altında "şiddet içermeyen toplumsal faaliyet tarzını benimser"in altına imza atmış olan "tanınmamış" katılımcılar, emperyalizmin askeri gücüne karşı dünya halklarının tek direnme olanağını elinden alan bir "tarz"ı ülkeye "ithal" ederken, biraz daha düşünmeleri, legalizasyona biraz daha az boyun eğmeleri gerektiğini anlamamış görünmektedirler.
Umarız, II.'sinde akılları başlarına gelir.
[1*] Darphane-i Amire, Tarih Vakfı ile Rockefeller Vakfı'nın ortaklaşa yürüttükleri bir "proje" sonucu "tarih ve kültür merkezi" olarak restore edilmiştir ve bu "temiz" vakıflar tarafından yönetilmektedir.