1 Aralık 1999 günü ABD'nin Seattle kentinde kitlesel protestolarla ve çatışmalarla WTO [Dünya Ticaret Örgütü] toplantısı başladı. "Globalizm"in en çok sözü edilen, ancak ne olduğu konusunda pek çok kişinin fazlaca bilgisi bulunmayan bu örgüt, emperyalist tekellerin dünya ticareti üzerindeki denetimini süreklileştirmenin ve yoğunlaştırmanın uluslararası resmi kurumu olarak dünya gündemine girmiştir.
Dünya Ticaret Örgütü [WTO], Uruguay görüşmeleri sonunda 1995 yılında GATT'ın [Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması] yerine kurulmuştur.
GATT, WTO kurulana kadar, uluslararası ticarete ilişkin yapılan düzenlemelerin örgüt olarak, özellikle gümrük tarifelerinin emperyalist ülkeler lehine düzenlemesinin bir kurumu olarak ortaya çıkmıştır. "Dünya ticaretinin liberalizasyonu" adıyla, emperyalist metaların geri-bıraktırılmış ülkelere kolay ve hızlı girişini sağlamaya yönelik yapılan gümrük düzenlemeleri, 1990'lı yıllara girildiğinde emperyalist ülkelerin karşı karşıya bulundukları aşırı-üretim buhranına karşı geliştirilmiştir. GATT, emperyalist sermayenin aşırı-üretim buhranından çok, metaların aşırı-üretimine yönelik "liberalizasyon" düzenlemelerini geliştirmiştir. Tıpkı AGİK'in AGİT'e dönüşümü gibi, GATT da, 1995 yılında sürekli ve resmi bir kurum haline getirilerek Dünya Ticaret Örgütü [WTO] adını almıştır.
133 üyeli WTO, GATT'dan farklı olarak "global ticari kuralları" uygulamak için ekonomik yaptırımlara başvurma olanağına sahiptir. Ayrıca WTO'nun kuralları gıdadan çevreye, hizmetlerden patent hakkına, tarım politikasına kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
MAI'nin, kültürel haklar konusunda Fransa'nın itirazları yüzünden OECD bünyesinde sonuçlandırılamayınca, MAI'ye ilişkin düzenlemeler de WTO bünyesine aktarılmıştır.
WTO'nun en önemli özelliği, dünya ticareti üzerinden "kamu yararı" konularında da üyeleri bağlayıcı ve uyulması zorunlu kararlar alabilmektedir. Bu çerçevede, bugüne kadar WTO değişik kararlara imza atmıştır.
WTO Sağlık Önlemleri Anlaşması, sağlıkla ilgili yeni önlemler getirmiştir. Buna göre devletler, kamu sağlığı ya da çevre gerekçesini ileri sürerek, bir yabancı ürünün piyasalarına girmesini engelleyemeyeceklerdir. Örneğin, ABD siyasal yönetiminin kamuoyunun baskısıyla benzinin rafinesi için belli standart saptaması üzerine harekete geçen WTO, bunun GATT kurallarına aykırı olduğuna karar vererek, daha fazla hava kirliliğine yol açan benzin üretiminin ve dağıtımının engellenemeyeceğine karar vermiştir.
Aynı şekilde Avrupa Birliği hormonlu etin sağlığa zararlı olduğu gerekçesiyle, ABD'den hormonlu et ithalatını yasaklaması üzerine, WTO hormonlu etin zararlarına ilişkin kesin delil bulunmadığı gerekçesiyle AB'yi hem tazminata mahkum etmiş, hem de ithalat yasağının kaldırılmasını istemiştir. AB'nin, bu yıl sonuna kadar hormonlu etin sağlığa zararlı olduğunu "tam olarak kanıtlayamaması" halinde, ithalat yasağını kaldırması gerekmektedir.
Diğer bir örnek, ABD'de Türü Tükenen Hayvanlar Yasası'na karşı WTO'nun aldığı karardır. Deniz kamlumbağalarının olduğu yerlerde, onlara zarar verecek ağlarla yakalanan karideslerin ithalini yasaklayan ABD yasasına, WTO, diğer devletlerin egemenlik hakkına zarar verdiği, ABD'nin piyasasına girecek malları tek başına belirlemeye hakkı olmadığı gerekçesiyle bu yasaya karşı çıkmıştır.
Görüldüğü gibi, WTO, emperyalist devletler de dahil olmak üzere, her türlü devletlerin iç hukuklarına yönelik düzenlemeler getirmektedir. İlk bakışta "devletler üstü" gibi görünen, dolayısıyla emperyalist ülkeleri özel olarak "ayırmayan" WTO, gerçekte emperyalist tekellerin ticaret örgütü durumundadır. Yukarda verdiğimiz örnekler, siyasal yönetimlerin değişik kamuoyu baskılarıyla çıkarmak durumunda kaldıkları yasalarla ilgilidir. WTO' nun bunlar karşısındaki tutumu, siyasal yönetimlerin "popülist politikalar izlememeleri" yönünde bir tutumdur. "Popülist politika", "globalistler"in sözlüğünde, siyasal iktidarların "seçim kazanmak" amacıyla kamu yararını gözeten politikalar izlemelerine ilişkin kullanılan bir deyimdir. Bu boyutu ile WTO, geri-bıraktırılmış ülkelerde düzen partilerinin kamuoyu baskısından korunmaları için bir şemsiye görevi görmektedir.
WTO'nun bünyesinde yapılan diğer bir anlaşma da, TicaretteTeknikSınırlarınKaldırılmasıAnlaşması'dır. Bu anlaşmaya göre, devletler ithal ettikleri metaların üretiminin nasıl yapıldığına bakmayacaklardır. Yani ister çocuk işçilere yaptırılmış olsun, ister doğayı tahrip eder biçimde üretilsin, her türlü metanın ithaline karşı çıkılamayacaktır.
WTO'nun ticaretle ilgili yatırıma ilişkin önlem alma yasağı (TRIM), 133 üye devletin yabancı sermayeye karşı herhangi bir önlem almasını engellemektedir. Bu kurallara göre, devlet, yabancı şirkete yerli işgücü kullanma, teknoloji getirme, yerli malzeme kullanma gibi koşullar getiremez.
WTO Hükümetlerin İhale Şartları Anlaşması, ihalelerde yabancı devletlerin davranışlarının dikkate alınmamasını öngörür. Yani bir şirket dün ya da herhangi bir zamanda askeri yönetimlerle ya da askeri darbelerle ilişki içinde olsa bile, bu şirketin açılan ihalelere girmesi engellenemeyecektir. Özellikle Latin-Amerika ülkelerinde 1990'lara kadar gerçekleştirilen darbelerin arkasında ABD'nin büyük uluslararası tekellerinin bulunması bu anlaşmanın gündeme getirilmesine neden olmuştur. Darbe sonrasında kurulan "sivil yönetimler"in halktan gelen baskıyla, darbeyle ilişki içinde olan şirketlerin ülke içindeki yatırımlarını sınırlama girişimleri bu yolla engellenmiş olmaktadır.
WTO işçilere ilişkin konuları ise, kendi alanının dışına çıkarmış ve yaptırım gücü olmayan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde "değerlendirilmesine" bırakmıştır.
WTO kararları, tüm emperyalizmin uluslararası sürekli ve resmi örgütlenmelerinde olduğu gibi, emperyalist ülkeler arasındaki "ön görüşmeler"le belirlenmekte ve genel toplantıda oylanmaktadır. Yine de oylamanın hiçbir değeri bulunmamaktadır. Çünkü, "neo-liberalizm"in bu yeni gözdesi, toplantıya katılacak ülke temsilcilerinin masraflarını kendilerinin ödemesi kuralı getirmiş oluduğundan, Afrika ve Asya'nın pekçok ülkesi temsilci gönderememektedir.
Ocak 1999'da Japonya ile Avrupa Birliği, WTO'nun 1 Aralık'ta Seattle'da başlayan "New Millenium Round" görüşmelerinde uluslararası yatırıma ilişkin kuralların ele alınmasını ABD'ye kabul ettirmesiyle birlikte WTO toplantısı emperyalist ülkeler arasında dünya pazarlarının yeniden paylaşımı konusunda büyük pazarlıkların yapılacağı bir toplantı haline gelmiştir.