Kurtuluş Cephesi’nin geçen sayısında[1] DTP’nin "bağımsız aday" gösterme eğilimiyle birlikte "öteki sol"da[2] eskimiş ve tüketilmiş "seçim taktikleri"nin "yeni" bir görünüm ve yeni sözcüler aracılığıyla ortaya atıldığını ele aldık.
Aradan geçen iki ay içinde aynı "yeni" seçim taktikleri çerçevesinde, yani "bağımsız aday"larla seçimlere katılma ve "elverişli ortam" sayesinde birkaç kişiyi meclise sokma yönündeki girişimler, görüşmeler, ittifak arayışları ve öneriler daha da yoğunlaşmıştır.
Tüm bu görüşmeler, ittifaklar, öneriler, girişimlerin temel dayanağı, DTP’nin seçimlere "bağımsız adaylar"la katılma eğilimi ve nihai kararıdır. Son iki genel seçimde DTP (HADEP) saflarında ortaya çıkan "bağımsız adaylar"la seçimlere katılma pragmatizmi ile A. Öcalan’ın "partili" seçim isteği arasındaki çatışmanın, bu seçimlerde birinciler lehine sonuçlanmasıyla birlikte "bağımsız adaylar" "taktiği", "sol medya"nın söylemiyle "start" almıştır.
Bugün için, seçimlere "yasal olarak" katılma "hak"kına sahip olan ÖDP ve EMEP, DTP ile görüşmeler yapmayı sürdürmektedir. Amaç, DTP’nin "kürt oy potansiyeli" aracılığıyla meclise birkaç milletvekili sokmaktır. Ancak bu görüşmelerde yer almaya çalışan, yer yer yer alıyormuş gibi görünen başka yapılar da mevcuttur. Örneğin Atılım çevresi.[3]
"Bağımsız adaylar"a ilişkin son gelişme, "araştırmacı-yazar" Haluk Gerger’in "devrimci sosyalist sol" adına yaptığı çağrıdır.
"Araştırmacı-yazar" Haluk Gerger "çağrı"sında şunları söylemektedir: "Kürtlerin oyları ile devrimcilerin iyi niyetini, emeğini, ‘sol liberaller’in tekeline ve insafına terketmemek için, ‘devrimci sosyalist sol’un, en azından seçimleri ‘işçi sınıfı, emekçiler ve bütün ezilenlerle diyalog kurma’nın elverişli bir yolu olarak gören kesimlerinin, kendi ‘ortak aday’ adaylarını oluşturma sürecini başlatmaları gerekir." Haluk Gerger’in "çağrı"sını dayandırdığı temel gerekçe ise, "yoksul Kürt yığınlarının bu oyunda solcu-liberal ‘Türk aydınları’na peşkeş çekilmesi"dir.
Daha açık ifadeyle, Haluk Gerger, ÖDP ve EMEP’in DTP’nin "bağımsız adayları" içinde yer alarak meclise girme olasılığı karşısında "devrimci sosyalist sol"a çağrı yaparak, "bağımsız aday"larla seçime katılma "taktiği" temelinde "birleşin" demektedir. Böylece "liberal sol" ile "düzen içi meşruiyet arayışına mahkum edilen Kürt politikacıları" arasındaki "ittifak"a karşı "devrimci sosyalist sol" adıyla bir "alternatif müttefik" ortaya çıkartılacaktır.
Haluk Gerger’in "çağrısı" buradan sonrasına ilişkin açık bir yön ortaya koymamakla birlikte, "çağrı"nın altına yerleştirilmiş 21 "devrimci sosyalist aday" listesiyle "bir yön" göstermektedir.
Bu "yön", açık biçimde "yoksul Kürt yığınlarının" oylarını çekecek "adaylar" aracılıyla DTP’yi köşeye sıkıştırmak, "devrimci sosyalist sol"la "ortak aday" çıkarmaya zorlamaktır.
"Çağrı" her ne kadar "aslolan ilkelerdir" diyorsa da, "yine de" (Haluk Gerger’in "çağrı"sından) "burjuva demokrasisinin seçim panayırını kendi öz yozluğunun bile ötesine taşıma eğilimini barındıran ‘kariyerizm’ ve ‘liberal dolandırıcılık’ karşısında da tavır almak" gerektiğine özel vurgu yaparak, "aslolan"ın ÖDP ve EMEP’in DTP ile ittifakını bozmak olduğu söylenmektedir.[4]
Haluk Gerger’in kendisinin adının içinde yer almadığı (dolayısıyla birilerinin "mutlaka" diyerek listeye dahil edecekleri) 21 "devrimci sosyalist aday", yani "kariyerizm" ve "liberal dolandırıcılık"tan uzak "bağımsız aday"lar şöyle sıralanmaktadır:
İsmail Beşikçi, Dr. Sungur Savran, Prof. Yüksel Akkaya, Hacı Orman, Prof. Korkut Boratav, Varlık Özmenek, Prof. Cem Somel, Prof. Izzettin Önder, Ercan Kanar, Atilay Ayçin, Dr. Sibel Özbudun, Behiç Aşçı, Eren Keskin, Prof. Tülin Öngen, Selçuk Kozağaçlı, Necati Abay, Hüsnü Öndül, Ruhan Mavruk, Tayfun İşçi, Tayfun Görgün.
Bu listeye "mutlaka" Haluk Gerger’in de yer almasının "önerilmesi gerektiği"ni vurgulayarak bakarsak, ÖDP’nin ilk kuruluş günlerinde "solun birliği" hayalleriyle "aşkın ve biranın partisi" saflarında yer almış olan pek çok "kariyerist ve liberal dolandırıcı yandaşı" (Haluk Gerger’in hayalini bozmamak için böyle diyelim) karşımıza çıkmaktadır. Listede yer alan "Kürtlerin sevdiği ve saydığı isimler" (İsmail Beşikçi, Ercan Kanar, Eren Keskin) de "yoksul kürt oyları" açısından bir "vitrin" düzenlemesi sayılır. Geriye kalanlar ise, "her dönemin solcusu" ünvanını hak edecek kadar "ünlü" troçkist vb. kişilerdir.
Bugün için "devrimci sosyalist sol"un hangi kesimlerinin Haluk Gerger’in "çağrı"sı doğrultusunda bir araya gelmeye çalıştıkları bilinmese de, herşeyin DTP’nin tutumuna bağlı olduğu açıktır.
"Aslolan ilkeler"se de, "yine de" "çağrı"nın "olmazsa böylesi de olur" sonuçlarını da görmezlikten gelmemek gerekir.
Evet, Haluk Gerger, "devrimci sosyalist sol" adını verdiği kesimleri, yani ÖDP dışında kalmış "sol aydınları" bir araya gelmeye çağırıp, ortaya çıkacak "alternatif müttefik" görünümüyle DTP ile "ortaklık" yapmayı, yapılamadığı takdirde (ki "günah bizden gitmiş" olur) "kendi ortaklığı" ile seçimlere girilmesini önermektedir. Açıkçası Haluk Gerger, her durumda ve koşulda seçimlere "bağımsız adaylar" temelinde katılınması "çağrısı" yapmaktadır. "Aslolan ilkeler" de olsa!
Tüm bu "sol içi" manzaraya, "sol dışı sol" ve sağ-düzen partilerindeki gelişmeler eklendiğinde, ortaya çıkan tablo, kesinkes "bağımsız aday"lar aracılığıyla seçimlere katılma ve bir biçimde meclise girme çabasından başka bir şey değildir.
DSP’lilerin CHP listelerinden "partisiz aday" olarak gösterilmesi, Mesut Yılmaz’ın ANAP-DYP birliğinin "bağımsız" adayı olarak listelere alınma olasılığı ve nihayetinde DTP ve "diğer sol"un "bağımsız adaylar" ittifakı, bu seçimleri ne yapıp-edip meclise girmeye çalışanların seçimi haline getirmektedir.
Ve böyle bir seçim sath-ı mailinde, diğer seçimlerde sıkça sözü edilen "1965 TİP mucizesi" fazlaca gündeme getirilmese de, bu "mucize"nin "ünlü bağımsız adayı"nı anımsamamak olanaklı değildir: Çetin Altan.
Çetin Altan, 1965 seçimlerinde TİP listesinde "bağımsız aday" olarak, günümüzün söylemiyle "vitrin süsü" olarak aday gösterilmiş ve seçilmiştir. Böylece ülke tarihinde ilk ve son kez "sosyalist sol" bir partinin listelerinden "sosyalist bağımsız aday" meclise girmiştir.
Meclise giren Çetin Altan, "partisiz milletvekili" olarak bir ilke imzasını atarken, aynı zamanda bugünlere "Çetin Altanlaşma"yı da miras bırakmıştır.
Haluk Gerger’in "çağrısı", DTP ile ÖDP-EMEP’in (ve buna eklemlenen ESP gibi bazı "öteki sol"ların) ittifak girişimleri, 1965 TİP "mucizesi"ni yenilemek olmasa da Çetin Altan "mucizesi"ni yaratmayı amaçlamaktadır.
"Bağımsız sosyalist" ya da "bağımsız devrimci sosyalist", yahut bir başka sıfatla aday gösterilenlerin kaderi ise Çetin Altanlaşmaktır. Özcesi "solda"ki "yeni seçim taktikleri"nin pragmatist sonucu, Çetin Altanlaştıramadıklarımızın Çetin Altanlaştırılmasından ibarettir.
Bugüne kadar Çetin Altanlaştıramadıklarımız, seçimlerden sonra, seçilirlerse meclis içinde, seçilemezlerse "parlamento dışı muhalefet" saflarında Çetin Altanlaştırılmış olarak solun karşısında bir yere (kariyer) sahip olacaklardır. Bu da, "globalizm" döneminin "solcu aydınları"nın "örgütsüzlüğünün" ve örgütsüz mücadele savunuculuğunun nihai sonucudur.
Bu girişimler karşısında bizlerin söyleyebileceği fazla bir şey kalmamıştır. Söylenebilecek tek söz şudur:
Haydi, Çetin Altanlaştıramadıklarımızı Çetin Altanlaştırmak için "devrimci sosyalist sol" saflarda "birleşin"!
[1]Kurtuluş Cephesi, "Solda Eski Seçim Taktiğinin Yeni Versiyonu: Bağımsız Demokrat Adaylar", Sayı: 96, Mart-Nisan 2007. [2] Buradaki "sol" sözcüğü "sosyalist", "komünist", "marksist-leninist", "maoist" vb. şeklinde kavranılan solu kapsamaktadır. Ancak sürekli vurguladığımız gibi, bu kavranışların "sol" sözcüğü dışıda ortak bir paydası da bulunmamaktadır. Dolayısıyla "bizim sol", "sizin sol", "öteki sol", "sosyalist sol" ya da devrimci sol şeklindeki her türlü kullanımı, kullanılan yere ve kullananların dünya görüşüne göre faklı içeriğe sahiptir. [3] ESP adıyla son üç genel seçimde "bağımsız aday" gösteren bu kesim, bir bakıma bu "yeni taktik"in eski müdavimi sayılır. Bu açıdan kendileri için "yeni" herhangi bir durum söz konusu değildir. Hatta "bakın bizim dediğimiz yere geldiler" diye içten içe bir "sevinç" duydukları da söylenebilir. Dergimizin yayına hazırlandığı şu günlerde ESP-Atılım kesimi henüz seçimlerde hangi "taktik"i uygulayacaklarına ilişkin bir açıklama da yapmamışlardır. Görülen odur ki, DTP-ÖDP-EMEP pazarlıklarının şurasına ya da burasına eklemlenmeyi hesaplamaktadırlar. 2002 seçimlerinde olduğu gibi, DTP listelerinden "seçilebilir yerlerden" (bu kez "bağımsız" aday olarak seçilebilir yerler) üç ESP adayının listelere alınmasını bekliyor olabilirler. Kesin olan şu ki, yine 2002 seçimlerinde olduğu gibi "seçilebilir yerlerde" kendi adaylarına yer verilmezse, seçim çalışmalarına "kendi bağımsız adayları"yla "start" vereceklerdir. [4] Son dönemde "ilke" sözcüğü yeniden anımsanır oldu. Haluk Gerger de "çağrı"sında "aslolan ilkelerdir" diyerek bu yeniden anımsama kervanına katılmıştır. Ancak her "yeni"den anımsayanların yaptığı gibi, "ilke" kavramının anlamını ve içeriğini uzun yıllar kullanmamış olmaktan dolayı çoktan unutmuş görünmektedirler. SİP-TKP’sinin "kongre" kararlarına yansıyan bu içeriksiz "ilke" Haluk Gerger’in "çağrısı"nda, "bu türden bir işbirliğinin ‘devrimci sol’ bakımından ödün kabul etmez ilkelerinin de bu tartışma sürecinde saptanacağı kuşkusuzdur" şeklinde ifadesini bulmaktadır. Eğer ortada "devrimci sol"un her bir kesimi için "ödün kabul etmez ilkeler" söz konusuysa, açıktır ki, tartışma süreçleri bu "ödün kabul etmez ilkeler"i değiştiremez. "İlke" sözcüğünü uzun yıllar kendi dil ve akıllarından uzak tutmuş "aydınlar" ilkeleri tartışabileceklerini sanmaktadırlar. Bu yüzden bu yeni "anımsama"lar, bir çeşit sayıklamaya dönüşmüştür.