William S. Solomon,
Press Coverage of The WTO Protests in Seattle,
[MonthlyReview, Mayıs 2000, Volume 52, n° 1]
Son yirmi yıldır, ABD'nin önde gelen haber medyası, onları çok sıkı ideolojik uyuma zorlayan patronları gibi iyice sağa kaymıştır. Örneğin, Oliver North ve Pat Buchanan tv "talk show" larının düzenli yorumcuları olmuşlardır. Ve bugün, halka "müşteri" gibi davranan medyanın tümü, kapitalist makinenin bir dişlisi haline gelmiştir. Ama hâlâ haberler eğlence programlarına göre daha az kârlıdır ve medya şirketleri demografik verilere bakarak daha yüksek kârlar için "haber mülkiyeti" üzerindeki baskılarını yoğunlaştırmaktadırlar. Medya patronları, haber ile eğlence arasındaki çizgiyi silikleştirerek, gazeteciliğin en çok övünülen habercilik pratiklerini ve karar verme insiyatiflerini ortadan kaldırmakta ve "online" haber servisleri için birbirleriyle ortaklıklar kurmaktadırlar. Temmuz 1995'de NewYorkTimes'da William Glaberson'un dediği gibi, "geçmişte yayın yönetmenleri için gazeteciliğin dürüstlüğü esas alınırdı, bugün ise gazetecilere, gazetenin 'ekonomi sayfaları' ile işbirliği yapmaları yönünde baskı yaygın hale gelmiştir". Ekim 1996'da WallStreetJournal, Rupert Murdoch ile Ted Turner arasındaki kişisel çekişmeyi şöyle veriyordu: "Çatışan taraflar, çatışmayı global ölçekte bir savaşa dönüştürme konusunda hayli ileri gittiklerini kabul etmişlerdir".
Tüm bunların sonucu, halkı temel sorunlar üzerinde eleştirel düşünmeye yöneltme özelliğine sahip olmayan -bu yönde hiçbir çaba içinde de bulunmayan-, kuşe kağıda basılmış, yüzeysel, sansasyonalist ve iyimser haberlerdir. Bu durum özellikle iş ve ekonomi haberlerinde çok yaygındır. Nisan 1998'de NewYorkTimes'da Felicity Barringer şöyle yazıyor: "1978 yılından bugüne gazetecilikte 250'den fazla Pulitzer ödülü verildi. Bunların en önemli 10 tanesi iş dünyasına ilişkindir." NewYorkTimes'ın örneklediği gibi haber medyasının rolü, Doug Henwoor'un sözleriyle "sigorta aygıtı"dır.
Burada ele alacağımız konu, 19 Kasım-21 Aralık 1999'da Dünya Ticaret Örgütü (WTO) Bakanlar toplantısıyla birlikte ortaya çıkan Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü'ne karşı yapılan protestoların yansıtılışıdır. Bu yansıtılış, SocialistReview'un yazarlarından Todd Gitlin'in 1979'daki deyişiyle "standartlaştırılmış sunuş" yöntemiyle işbirlikçi medyanın bakış açısını belgelemektedir.
Bu yazımızda, 21 Kasım 1999'dan 4 Aralık 1999'a kadar LosAngelesTimes'da yayınlanan 22 haber ve köşe yazısı ile NewYorkTimes'da yayınlanan 35 haber ve köşe yazısını ele alacağız. Bu iki gazete ABD'de günlük olarak yayınlanan gazeteler içinde en etkili ve en çok satanlarıdır. ABD'de ençok dağıtımı yapılan ikinci gazate olan WallStreetJournal, finans çevrelerini, "orta düzey yöneticileri ve İnternet temelli şirketler"i hedefler.[1] Tabloid türü bir gazete olan USAToday'in haberleri ise, oldukça özet halinde olduğundan incelemeye değmeyecek niteliktedir.
LosAngelesTimes, Times-Mirror şirketine aittir; NewYorkTimes ise, 19. yüzyıldan beri bir aile şirketidir ve 2000 yılının ortalarında Tribune şirketine satılacağı söylenmektedir. Bu yüzden genel yayın yönetmenlerinin odasında yapılan gizli hesaplardan değil, yapısal nedenlerle "iş" dünyası yanlısı yayıncılık bir kuraldır. "Her yayın, zaman zaman sahibinin kârlarını artırmak amacıyla kullanılmıştır" diyor medya baronu Rupert Murdoch'un avukatı.[2] Tabii Murdoch, "bunu, başka herhangi birinden daha sık yapmaz".[3] Genellikle, medyamızın yeni şirketleri makalelere karışmadıklarını ısrarla belirtirler. Onların yaptığı tek şey, genel yayın yönetmenini, başyazarı, iş yöneticisini atamak ve bütçeyi yapmaktır.
Eğer ben kamu informasyonunu denetlemek isteseydim, yapacağım da bundan fazlası olmazdı. Şüphesiz ben de, hergün her hikayeye karar vermek ve yazı taslaklarını okuyarak bunları "evet" ya da "hayır" diye yanıtlamak istemezdim. Bunun yerine, kendilerini kimin işe aldığını, kimin işten atabileceğini, ücretlerini kimin ödediğini ve onların yetkilerine kimin karar verdiğini net olarak bilen yöneticiler atamayı tercih ederdim. Bundan sonrasını onlara bırakırdım.
Seattle protestolarının NewYorkTimes ve LosAngelesTimes'daki manşetleri şu ortak konuyu öne çıkarmaktadır: Sadece aşırı bağnazlar, günümüzde dünyanın geleceği için en iyi umutları temsil eden WTO'ya karşı radikal eleştiri yöneltirler. Bu konu, her yönden geliştirilmiştir. İlkin, radikal eleştiriler, ikna edici olmayan, pratik uygulaması olanaksız ve büyük olasılıkla da kabul edilemez görüşlere sahip marjinal kişilere yüklendi. "Bu dünyada bunlar kimlerdir?" diye soran LosAngelesTimes "neden böylesine çılgınlaştılar?"[4] diye hayretini ifade ediyor. Bu tür insanlar, diyor LosAngelesTimes, "bir avuç çıkar grubu"nu temsil ederken, WTO delegeleri ise, hemen hemen tüm dünya uluslarını temsil etmektedir. İşin daha da kötüsü, protestocuların bazıları anarşisttir; NewYorkTimes'ın başlığını okuyalım: "Oregan'daki Anarşist Kıyım ile Karanlık Benzerlik".[5] Protestocular "çocukların Dickens-vari fabrikalarda sömürüldüğü bir günahkar cehennem ekonomisini ... [ve] geleneksel yaşam tarzını kabaca soymaya çalışan açgözlü şirketleri uyardılar".[6] Onlar için, WTO, "birleşik çıkarların hizmetkarıdır",[7] "sosyal hakları bir yana bırakarak kâr için acımasız bir arayış içinde bulunan global ekonominin tiranlık simgesidir."[8] WTO toplantısı pekçok delegeyi "kendine çekti",[9] ama protestocular, çekirgelerin tarlaları kasıp kavurması gibi Seattle'a "çullandılar".[10] Başyazar daha az kabaydı: Protestocular "Nuh'un gemisinin avukatları"ydı.[11] Onların "zehirli sözleri, şüphesiz bazı izleyiciler üzerinde etkili olacak ... Ama pek çok Amerikalı hemen anlayacaktır ... ki ortak çıkarların geliştirilmesi fikri ... sizin yönetimle paylaştığınız bir hedeftir."[12] Olayların bu yansıtılışı, protestocuların basitçe kötülenmesi değildi. Tersine, polisin "tahrik edici"[13] tutumunu kullanan "daha militan unsurlarla" aralarına "küçük bir mesafe" koyan "barışçıl"[14] kişilere karşı belli bir meşruiyet tanınmıştır. Elbette bu meşruiyetin ücreti arkadan geldi: Protestocular arasında görüş ayrılıkları basitleştirildi. Öyle yapıldı ki, Clinton, "şiddet olaylarına karışanları açıkça kınayan" -ki onlarla aynı düşünceleri paylaşsalar da- "barıçıl göstericilerin pekçoğuyla" aynı safta buluşturuldu.[15] Dahası protestocuların görüşleri yanlış aktarıldı: Birçok kişi için Seattle, WTO ve Dünya Bankası'ndan daha çok temel sorunların ortaya konulması -kapitalizmin kendisinin güçlü bir eleştisi- için bir buluşma yeriydi. Bu, Seattle sokaklarındaki insanlar için çok açıktı. Katılımcılardan Richard Smith şöyle söylüyordu: "piyasa karşıtı, şirketler karşıtı olma duygusu, hernekadar güçlüyse de, henüz olgunlaşmış değildi. Ama pekçok kişi ... kesin olarak ... ekonominin demokratikleştirilmesinden yanaydı. ... Bu tür istemler, elbette sonal olarak anti-kapitalisttir, çünkü bu istemler, kapitalist mülkiyet ilişkileri içinde gerçekleşemez." NewYorkTimes'a göre ise, "protestocuların dikkat çekmek istedikleri asıl nokta" "WTO'nun yöntem ve ölçütlerinde reforma ihtiyaç olduğu"ydu.[16] Bu tür yanlış tanımlamalar, protestocuların eleştirilerinin bir çok WTO delegesininkinden çok farklı olmadığı yolundaki imalarla desteklendi. WTO'nun toplantısının başlangıcında, örgüt, "... içerden -çatışan ülkeler arasında- ve dışardan -isyankar protestocular- kuşatılmış bir kuruluş görünümünde"ydi.[17] Bu senaryoya paralel şu konu ortaya atıldı: Eğer protestocular "serbest ticaret"i doğru bir biçimde anlarlarsa, WTO'yu destekleyeceklerdir. Delegeler bu düşünceyi yayma görevini üstlendiler. Alman delegesi, "bu insanlar gelişmekte olan ülkeler için serbest ticaretin yararlarını anlamamışlar" diyordu.[18] Estonya ticaret ateşesi bazı protestoculara "Ben bir sosyalistim. Sizler aptalsınız" dedi.[19] İsviçre delegesi Seattle'a ilişkin olarak "Uluslararası ticaret bu kenti inşa etti, fakat insanlar henüz bunu anlamıyorlar" diyordu.[20] Ve Çin'in ticaret temsilcisi ise şöyle diyordu: "Globalizm, herkesin kolayca anlayabileceği birşey değildir."[21] Böylece, gösterilerin ana nedeni olarak, WTO'nun kendi politikalarından daha çok, amaçlarını yeterince açıklayamaması gösterildi. "Kamuoyuna ne yaptığımızı daha iyi açıklamaya ihtiyacımız var" diye konuşuyordu Meksika ticaret ateşesi.[22] El Salvador'lu bir delege, "bana, aşırı ölçüde insanların bizim hakkımızda yalan söylemesine izin verdiğimiz söylendi" diyordu.[23] "Ticaret ve yatırımların genişletilmesi ... genel refahı yükseltir" diyordu eski bir ABD milletvekili olan ticaret temsilcisi. "Onların neden eleştirdiklerini de anlamıyorum".[24] Birleşik medyanın bakış açısını kullandıkları dil en açık biçimde gösteriyor. "Serbest ticaret" ve "liberalizasyon" gibi kavramlar hiç açıklanmadan kullanıldı; bu sözcüklerin hiçbir açıklamaya gereksinme göstermeyecek kadar açık ve net olduğu önsel olarak kabul edildi. Onlara göre, "globalizm", yerçekimi kavramı gibi, yaşamın basit bir gerçeğiydi; kolonyalizmin ve emperyalizmin bir devamı değildi. Tersine, "globalizm", onlara göre, olabildiğince insaflı ve olabildiğince adil bir uygulama aracıydı. "Globalizm"in "en militan eleştiricileri, ona, kültürel değerler ve çevrecilik temelinde saldırıyorlardı".[25] "Sadece son sıralarda bazıları, bunlarla ticaret politikaları arasında bağlantı kurma hayalleri içindeydi".[26] WTO'nun savunucuları sürekli olarak kendilerine yöneltilen "iddialar" ve "şikayetler" üzerine "konuştular".[27] Çok kurnazca uygun bir perspektif ortaya kondu: "Ekonomistler, analık hakkı üzerine ne kadar tartışma yapılabilirse, serbest ticart üzerine de o kadar tartışırlar."[28] Protestolar, haber medyasının sosyal düzensizliğe karşı duydukları müzmin nefreti bir kez daha ortaya çıkardı. DecidingWhat'sNews yazarı Herbert Gans'a göre, gazeteciler, "düzensizliğin oluşmasıyla ilgilendikleri kadar, kamu görevlilerinin düzeni yeniden kurmak için gösterdikleri çabayla da ilgilendiler". Seattle, "gösteriler tarafından girdap gibi yutuldu, öyle ki, global ticaret görüşmeleri bu girdabın içinde kayboldu."[29] "Seattle'da günboyu süren protesto eylemlerine paralel olarak ... günün sonunda, kaos içindeki kentte özel eşyalar yağmalandı", "bir grup sertlik yanlısı protestocular ile yorgun polis arasında küçük çatışmalar devam etti".[30] Böylece "şiddet", insana acı veren ve çevreyi zarara uğratan bir şey olarak değil de, toplumsal huzursuzluk yaratma ve özel mülke zarar verme olarak yeniden tanımlandı. Hernekadar protestocular, yürüyüş güzergahı konusunda polisle önceden görüştülerse de, polis, "aşırı muhalifler" tarafından aldatılmıştı.[31]LosAngelesTimes'ın bildirdiğine göre, Seattle polisi, göstericilerin gerçek niyetlerini öğrenmek için daha fazla önbilgi toplamalıydı; Washington'da, diyordu gazete, polis "gizli görevliler ve ispiyoncular bile kullanıyor"du.
Protestocuların haberlerini "toplantıyı kurtarmak için ... mücadele eden" delegeleri öven haberler izledi.[32] Clinton'un çabaları, "Amerika'nın en büyük ticari ortaklarıyla arasındaki kilitlenme ve gelişmekte olan ülkelerin isyanı nedeniyle çıkmaza girdi".[33] Tıpkı, Hanoi'nin Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin eline "düşüşü" gibi, WTO görüşmeleri de "Seattle çıkmazı"[34] olarak adlandırıldı. Bunları, kitlesel gösterilere rağmen, Seattle'daki WTO'nun içinde bulunduğu çıkmaz kesin olarak iç çatışmaların bir sonucu olduğu haberleri izledi. Bunları izleyen haberler ise, hernekadar "diğer ülkeler ABD yönetiminin düşüncelerini kabul etmedilerse de", ABD delegasyonununun ikili görüşmelerinde "büyük ilerlemeler" kaydettiğini bildiriyordu.[35] LosAngelesTimes, protestocuların İnternet'i ve cep telefonlarını kullanmaları da dahil, tüm gösterileri sürekli manşetlerinde verdi. Protestocular, "dünyanın yüzyüze bulunduğu en önemli sorunun anlatılmasında şaşırtıcı bir gelişkinlikteydiler".[36] Polis, göstericileri kent merkezinden dışarıya doğru kovalarken, izleyiciler, balkonlardan ve çatılardan koro halinde "bırakın onları!" diye bağırıyorlardı.[37] Tüm bunlar içinde en hoş olanı ise, bir gencin, onlarca göstericiyi kelepçeleyen polise avazı çıktığı kadar "eğer hepimizi ele geçirmek istiyorsanız, dünyanın tüm insanlarını tutuklamak zorundasınız" diye bağırmasıydı.[38] NewYorkTimes, protestoları geniş bir içerikle izledi. Birçok uluslararası görüşleri haber yaptı: "Bazı ülkelerde yorumcular dünya ticaretindeki Amerikan egemenliğini küçük düşürücü bir darbe olarak değerlendirerek, sevinçlerini zor gizlediler. ... Brezilya ve diğer Latin-Amerika ülkeleri, uluslararası yeni ekonomik düzenin gelişmekte olan ülkeler için acımasız olduğunu söyleyerek, göstericileri kendi tutumlarını destekleyen kimseler olarak görüyorlardı".[39] Bir haberde, WTO görevlilerinin "devam eden görüşmelerin etrafındaki gizlilik perdesi"nin -ki Sierra Kulübü görevlisi "Buna İngiltere'de StarChamber"[*] denir diyordu- önemli zarar gördüğünü söylediklerini yazıyordu. Ralph Nader'in, "bir diktatörün ilk isteği, kendisinin ne yaptığının kimse tarafından bilinmemesidir" sözleri haberde yer alıyordu.[40] Bu o kadar doğruydu ki, gazetenin gerek WTO'nun faaliyetleri ve tarihi, gerekse bu konuya ilişkin gazetelerin açıklamaları olabildiğince kapalı yapılıyordu. Aynı şekilde, Yeni Zelanda bakanlarından ve WTO yöneticisi Mike Moore'un sözleriyle "uluslararası büyük kamu yatırımlarının tümünün kitlesel olarak satılmasına" -hernekadar onun hükümetinin "özelliştirmeye ilişkin bir talimatı yoksa da"- WTO'nun yardımı arka plana itildi.[41] NewYorkTimes ve LosAngelesTimes'ın manşetleri, 21 Kasım-21 Aralık 1999 tarihleri arasında, Seattle protestolarına ilişkin 67 yazı ve başyazı yayınlayan İngiliz günlük Guardian ve SundayObserver'la kesin bir çelişki içindeydi. Kendine özgü bir radikal tutum sergileyen Guardian'ın sahibi Scott Trust, İngiltere'deki medya sahipleri içinde "gazeteciliğin yaratıcı etkinliği için sahipleri ve kaynakları açık parametrelere sahip olmalıdır"[42] kuralının geçerli olduğu "tek istisna"dır. LosAngelesTimes ve NewYorkTimes'ın parametreleri manşetlerinin Guardian-Observer'la çeliştiği zaman daha net hale gelmektedir. Gösterilerin uluslararası niteliğini sadece Guardian-Observer belirtti. İlkin, Seattle göstericileri dünyanın değişik yerlerinden gelmişlerdi. İkinci olarak, "Seattle toplantısına eşzamanlı olarak 87 ülkeden 1.200 hükümet-dışı örgüt WTO'nun bir bütün olarak yeniden biçimlendirilmesi gerektiğini" açıklamışlardı.[43]Guardian-Observer'ın düzenli okuyucusu Seattle'daki WTO çıkmazına fazla şaşırmayacaktı, çünkü "gelecek haftaki yeni dönem görüşmelerinin gündemini belirlemek için bir araya gelen ... dünyanın önemli ticari blokları arasında bölünme" geniş bir habere konu olmuştu.[44] Guardian-Observer'ın yazıişleri müdürlüğü Seattle'da gösteri hazırlıklarına ilişkin olarak geniş bir dosya hazırladı: "Havada Vietnam karşıtı protestoların kokusu var".[45] Her iki Amerikan gazetesi göstericilerin sayısını otuz bin olarak verirken, Guardian-Observer bu sayının yüzbin olduğunu yazıyordu. Aynı şekilde, Guardian-Observer, ABD delegasyonunun davranışını eleştirmede çok daha istekliydi: Bir Avrupa Birliği görevlisi, otellerde, "ABD, bazı gelişmekte olan ülkeleri kendi konumuna çekebilmek için yoğun bir kulis yapıyor, ama öyle görünüyor ki bu geri tepiyor".[46] ABD görevlileri, "devlet başkanları ve başbakanlarını davet etmeyi çok geç zamana bıraktılar -açık ki, görüşmeler bir halkla ilişkiler rezaleti olabilirdi, onların gündemleri çok dolu olduğu için Seattle'da birkaç gün daha geçirebilmeleri olanaksızdı."[47] En eğlencelisi, kendisine yanlışlıkla bir delegenin kimlik kartı verilen ve böylece kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelere girebilen bir Guardian/Observer muhabirinin haberiydi: Birçok delegenin uyukladığı görülüyordu ve "tek yaşam belirtisi, danışmanına aşık bir bakanın bulunduğu Latin-Amerika delegasyonuydu. ... Uzaktaki bir delege sakızını şişiriyordu. Gelişmekte olan ülkeler sırayla kısa söz haklarını kullandılar, ama öyle görünüyor ki, aradaki açıklık kapatılamayacak kadar büyük".[48] "Afrika, Karayipler ve Latin-Amerika uluslarının" kendilerini bir anlaşmaya zorlamak için "ABD'nin yaptığı sert çıkışlara kızgın oldukları" haberini sadece Guardian/Observer verdi. Afrika Birliği Örgütü (OAU), "blok anlaşma hazırlanmış, bunu kabul etmeyenlerin perde arkasındaki görüşmelerin dışında tutuldu"ğunu söylüyordu.[49] Hintli bir çevre-bilimci, WTO'nun "kabul edilemez yönetim tarzını ve anti-demokratik yasa koyucu yüzünü tanıyan insanlar onu reddediyorlar" diyordu.[50] Seattle'daki toplumsal huzursuzluğu New-York belediye başkanı Rudolph Guliani şöyle özetledi: "Bu, Marksizmin insan düşüncesinde yapmış olduğu tahribatın arta kalanıdır."[51] Eğer bir konu Amerikan devleti ve şirketleri için önemliyse, ABD haber medyasının manşetlerine onlar karar verirler. (Bu nokta, Bagdikian'ın TheMediaMonopoly yazısında ve W. Lance Bennet'in ABD'de basın-devlet ilişkilerini incelediği JournalofCommunication yazısında oldukça geniş biçimde ele alınmıştır.) Bu medya için WTO'nun eleştirilmesi, kesinlikle düşünülemez. LosAngelesTimes ve NewYorkTimes'ın gösterdiği gibi, medya, göstericilerin bakış açılarını yanlış verir ve önemsemez, böylece onları değersizleştirir ve şirketlerin değerleriyle uyumlu bir hale sokar. Bu manşetler, medyanın kullandığı yeni teknolojilere (örneğin laptop bilgisayarlar, cep telefonları ve elektronik veri bankaları) dayanılarak açıklanamaz. Ve bu durum, gazetecilerin "tarafsızlığı" iddiasıyla ya da haberlerin simgeler ve mecazlar kullanması gerektiğine ilişkin akademik savlarla açıklanamaz. Diğer taraftan, Amerikan haber medyasının ekonomi politik bakış açısı, içeriğinden çok daha fazla güvenilirdir.
Dipnot
[1] Anne Stuart, CIOMagazine, 15 Aralık 1999-1 Ocak 2000 [2] Elizabeth Jensen-Eben Shapiro, WallStreetJournal, Ekim 1996 [3] Ben Bagdikian, GuildReporter, Nisan 1982 [4]LosAngelesTimes, 3 Aralık 1999 [5]NewYorkTimes, 3 Aralık 1999 [6]LosAngelesTimes, 28 Kasım 1999 [7]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [8]LosAngelesTimes, 3 Aralık 1999 [9]LosAngelesTimes, 1 Aralık 1999 [10]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [11]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [12]LosAngelesTimes, 5 Aralık 1999 [13]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [14]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [15]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [16]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [17]LosAngelesTimes, 2 Aralık 1999 [18]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [19]LosAngelesTimes, 1 Aralık 1999 [20]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [21]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [22]LosAngelesTimes, 18 Aralık 1999 [23]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [24]LosAngelesTimes, 28 Kasım 1999 [25]LosAngelesTimes, 28 Kasım 1999 [26]LosAngelesTimes, 28 Aralık 1999 [27]LosAngelesTimes, 28 Kasım 1999 [28]LosAngelesTimes, 28 Aralık 1999 [29]NewYorkTimes, 1 Aralık 1999 [30]LosAngelesTimes, 1 Aralık 1999 [31]LosAngelesTimes, 2 Aralık 1999 [32]LosAngelesTimes, 2 Aralık 1999 [33]NewYorkTimes, 5 Aralık 1999 [34]NewYorkTimes, 6 Aralık 1999 [35]LosAngelesTimes, 18 Aralık 1999 [36]LosAngelesTimes, 6 Aralık 1999 [37]LosAngelesTimes, 2 Aralık 1999 [38]LosAngelesTimes, 2 Aralık 1999 [39]NewYorkTimes, 2 Aralık 1999 [40]NewYorkTimes, 4 Aralık 1999 [41]Guardian/Observer, 27 Kasım 1999, Başyazı [42] Bob Franklin, NewszakandNewsMedia, 1997 [*]StarChamber - İngiltere'de 1641'de lağvedilen, sınırsız yetkiye sahip, gizlice ve istediği gibi hareket edebilen mahkeme. [43]Guardian/Observer, 25 Kasım 1999 [44]Guardian-Observer, 24 Kasım 1999 [45]Guardian-Observer, 30 Kasım 1999 [46]Guardian/Observer, 1 Aralık 1999 [47]Guardian/Observer, 2 Aralık 1999 [48]Guardian/Observer, 3 Aralık 1999 [49]Guardian/Observer, 4 Aralık 1999 [50]Guardian/Observer, 4 Aralık 1999 [51]Guardian/Observer, 4 Aralık 1999