Irak İşgalinin İkinci Yılında
Wolfowitz
Dünya Bankası Başkanı Olurken
Amerikan
emperyalizminin ve "müttefikleri"nin 20 Mart 2003 sabahı başlayan
Irak işgalinin ikinci yılı geride kalırken, yapılan tüm askeri teröre, politik
manevralara rağmen silahlı direniş kırılamamış ve Amerikan askeri güçlerinin
kayıpları 1.543'ü bulmuştur. 1.543 Amerikan askeri direnişçiler tarafından
öldürülürken, 11.664 Amerikan askeri yaralanmış ve savaş dışı kalmıştır.
"Müttefikler"iyle birlikte toplam asker kaybı 1.718'e yükselmiştir.
Amerikan askerlerinin yanında, 87 İngiliz, 21 İtalyan, 17 Polonyalı, 17
Ukraynalı, 11 İspanyol, 8 Bulgar, 3 Slovak, 2 Hollandalı, 2 Tayvanlı, 2
Estonyalı ve birer Danimarkalı, Macar, Kazak, Litvanyalı asker öldürülmüştür.
Amerikan
emperyalizmi artan kayıpları karşısında Vietnam'da kullandığı pasifikasyon
yöntemlerini uygulamaya sokmuştur. Bugün Irak'ta uygulanan temel pasifikasyon
yöntemi savaşın "Iraklılaştırılması"dır. Bu yöntemin özü, işbirlikçi
Iraklılardan oluşturulmuş askeri birlikler kurmak ve bunlar aracılığıyla
silahlı direnişi bertaraf etmektir. Dolayısıyla savaş sahnesinde Amerikan
askerlerinin yerini işbirlikçi Iraklı askerler almıştır. Bunun sonucu ise,
asker ve polis olarak 3.000'e yakın işbirlikçinin yaşamını yitirmesidir. Bir
başka ifadeyle, silahlı direniş tarafından öldürülen 3.000 işbirlikçi Iraklı, öldürülmesi
kaçınılmaz olan 3.000 Amerikalının yerine geçmiştir.
Gerek
işbirlikçilerinin, gerek kendi kayıplarının sürekli artması karşısında
çaresizliğe düşen Amerikan emperyalizmi, Felluce başta olmak üzere pek çok
direniş yerlerine karşı topyekün saldırılar başlatmış ve binlerce Iraklıyı
katletmiştir.
Aradan
geçen iki yıl sonunda, Cengiz Çandar'ın
Mayıs 2003'deki sözüyle söylersek, "direniş, başı kesilmiş bir tavuk gibi
bir süre daha debelendikten sonra, çok muhtemeldir ki, ezilecektir"
denilen silahlı direniş gücünde hiçbir eksilme olmaksızın sürüyor olması, Irak
işgalinin Bush ve "neo-con"larının sandığı kadar kolay olmadığını,
tüm dünyaya göstermiştir.
İşgalin
ikinci yılında Amerikan emperyalizminin elinde kalan ise, 1.543 ölü, 11.884
yaralı, üç sivil yönetici, iki işbirlikçi devlet başkanı ve başbakan ile geçici
iki "meclis" ve bir düzmece seçimdir.
30 Ocakta
yapılan "ilk demokratik seçim"ler (!) öylesine "büyük ilgiyle
karşılanmış"tır ki, katılım oranı %58 olarak gerçekleşmiştir.
"Batı" ülkelerinde %40 katılım oranıyla yapılan seçimler
"demokratik" kabul edildiği için, bu katılım oranı hayda hay
"demokratik" kabul edilmiştir.
Yine
"resmi" açıklamaya göre, 8,5 milyon kişi oy kullanmıştır. Bu oyların
4 milyonunu (%48,2) şiilerin, 2,2 milyonunu (%25,7) Kürtlerin ve 1,2 milyonunu
(%12,8) Allawi'nin sünnilerinin aldığı ilan edilmiştir. Oylar öylesine
milimetrik olarak dağılmıştır ki, seçimleri boykot eden sünni kesim dışta
bırakıldığında, kalan seçmenlerin neredeyse %100'ü sandık başına gitmiştir.
Yani şii ve Kürt kesimlerinde seçime katılım oranı %100 olarak görünmektedir.
Üstelik tüm sonuçlar tahmini nüfus sayımına milimetrik olarak uygundur.
Bu
uyumlandırılmış masa başı "demokratik seçim" sonucunda oluşan
"parlamento" Celal Talabani'yi devlet başkanı seçerek "yeni
dönem"in başladığını ilan etmiştir.
Bu seçim
gösterilerine rağmen, silahlı direniş, tüm kehanetlere rağmen, "başı
kesilmiş bir tavuk gibi bir süre daha debelendikten sonra, çok muhtemeldir ki,
ezilecektir" diyenlere rağmen varlığını ve gücünü korumuştur.
Irak işgali
ikinci yılını tamamlarken Amerikan emperyalizmi cephesindeki en önemli gelişme Wolfowitz'in
Dünya Bankası başkanlığına getirilmesidir.
Dünya
Bankası başkanlığına atanan Wolfowitz, Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld'in
yardımcısı olup, Mayıs 2003'de aşağıdaki sözleri söyleyerek Türkiye'yi tehdit
eden "büyük Türk dostu"dur:
"Şöyle bir Türkiye
olmalı: Her şeye, Kuzey Irak'ta olan her şeye şüpheyle yaklaşmayan,
'Amerikalıların ne istediğini umursamıyoruz' demeyen, 'İran ve Suriye ile ne
problem olursa olsun onlar bizim komşumuz' demeyen bir Türkiye olmalı. Şöyle
bir Türkiye olmalı. 'Evet biz bir hata yaptık' demeli... 'Irak'taki olaylara
daha duyarlı davranmalıydık. Bilmedik. Ama artık biliyoruz. Nerede ne kadar
yardımcı olabiliyorsak o kadar yardımcı olmalıyız Amerikalılara' demeli. Çünkü
bu Türkiye'nin çıkarları için de çok önemli, Türkiye oradaki gelişmelerden en
hızlı ve de en fazla yararlanacak ülke." (7 Mayıs 2003)
İşte bu
Wolfowitz, bugün Dünya Bankası'nın, resmi adıyla International Bank of
Reconstruction and Development IBRD, yani Uluslararası İmar ve Kalkınma
Bankası'nın başkanlığına getirilmiştir.
Wolfowitz,
1968-1981 yılları arasında Dünya Bankası başkanlığı yapan Robert McNamara'dan
sonra Amerikan Savunma Bakanlığı'ndan (Pentagon) Dünya Bankası'na atanan ikinci
kişidir.
1968-1981
döneminde Dünya Bankası başkanlığını yapan Robert McNamara, Kennedy ve
Johnson döneminde Savunma Bakanı olarak görev yapmıştır. Amerikanın Vietnam'a
doğrudan müdahalesinin mimarı olan Robert McNamara, Vietnam'da 1965-1968
döneminde yürütülen her türlü pasifikasyon ve imha operasyonlarının
planlayıcısı ve uygulayıcısı olmuştur. Vietnam savaşının planlayıcısı ve
uygulayıcısı olan McNamara'nın Dünya Bankası başkanlığına atanmasıyla birlikte,
Dünya Bankası, görüntüsel "imar ve kalkınma bankası" olmak işlevini
tümüyle bir yana bırakmış, Amerikan emperyalizminin dünya çapındaki
kontra-gerilla faaliyetlerinin resmi "finansatörü" haline gelmiştir.
Özellikle
1970'li yıllarda Dünya Bankası kredilerinin kırsal bölgelerdeki küçük
üreticiliğin desteklenmesine yönlendirilmesini gerçekleştiren kişi
McNamara'dır. Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de ayrıntılı biçimde
ortaya konulduğu gibi, Dünya Bankası kredileriyle küçük üreticiliğin
desteklenmesinin temel amacı, kırsal alanlarda kapitalizmi geliştirerek iç
pazarı genişletmek ve kır gerilla faaliyetlerinin yoğunlaştığı ülke ve
bölgelerde kitle pasifikasyonunu sağlamak olmuştur.
Vietnam
savaşının planlayıcısı, başlatıcısı ve yürütücüsü olan bir Amerikan Savunma
Bakanından başka ne beklenebilirdi ki!
Ve bugün
Irak savaşının teorisyeni olarak bilinen, Pentagon'un "ikinci adamı"
Wolfowitz'in Dünya Bankası başkanı olarak atanmasıyla birlikte, Dünya Bankası
yeniden kontra-gerilla faaliyetlerinin resmi ve uluslararası finansatörü
haline gelmektedir.
Wolfowitz'in
Dünya Bankası başkanlığına getirilmesiyle birlikte Amerikan emperyalizmi bir
taşla birkaç kuş vurmayı hesaplamaktadır.
Öncelikle
Irak'ın "yeniden imarı" için ABD bütçesinden yapılan harcamalar
Wolfowitz aracılığıyla Dünya Bankası fonlarına kaydırılacaktır. Bu yolla Irak
işgalinin ABD bütçesinde yarattığı açık kısmen kapatılmış olacaktır.
İkinci
olarak, Dünya Bankası "proje kredileri", olabilecek en esnek biçimde
Amerikan emperyalizminin politikalarını kayıtsız-şartsız destekleyen ülkelere
kaydırılacaktır. Eğer Dünya Bankası "proje kredisi" desteği ala
ilgili ülke, Amerikan emperyalizmin çizgisinin dışına çıkma eğilimi gösterirse,
bu krediler en hızlı biçimde kesilebilecektir. Böylece Dünya Bankası kredileri
rüşvet ve şantaj aracı olarak daha yoğun biçimde kullanılacaktır.
Üçüncüsü,
Wolfowitz aracılığıyla Dünya Bankası kredileri,
"demokratikleştirilmesine" karar verilmiş "Büyük Ortadoğu"
ülkelerindeki iktidar değişikliklerini sağlamak amacıyla kullanılacaktır.
Dördüncüsü
ve en önemlisi ise, tümüyle Amerikan emperyalizminin çıkarlarıyla örtüşen bu
faaliyetler, ABD bütçesinden hiçbir harcama yapılmaksızın yürütülecektir.
Yakın tarih
hakkında az çok bilgisi olan herkesin görebileceği gibi, Amerikan emperyalizmi
"küçük bir aradan sonra" yeniden Vietnam savaşı yıllarındaki
pasifikasyon ve askeri müdahale politikalarına bir bütün olarak geri
dönmektedir. Bu geri dönüş Wolfowitz'in Dünya Bankası başkanlığına atanmasıyla
birlikte tamamlanmış olmaktadır.
Bu
gelişmeler karşısında Amerika'nın Irak işgaline karşı çıkan Avrupa'nın
"demokrat" emperyalist ülkelerinin yaptığı tek şey, Wolfowitz'in
atanmasını oybirliği ile onaylamak olmuştur.
Bu
"demokrat" emperyalist ülkelerin bu atamadan ve bununla birlikte
Dünya Bankası politikalarında meydana gelecek değişiklikten beklentileri ise,
Amerikan emperyalizminin kendilerinden talep ettiği Irak işgal giderlerinin
(kendi ifadeleriyle "Irak'ın yeniden inşasının") bir bölümünün Dünya
Bankası fonlarıyla karşılanabilecek olmalarıdır.
Özetle,
Irak işgali üçüncü yılına girerken Wolfowitz'in Dünya Bankası başkanlığına
atanması, Dünya Bankası'nı, bir kez daha tüm emperyalist ülkelerin ortak kitle
pasifikasyon örgütü haline getirmeyi amaçlamaktadır. Amerikan emperyalizminin
askeri güçleriyle yetersiz kaldığı yerlerde Wolfowitz'in başkanlığında Dünya
Bankası, "ot-sopa diyalektiği" çerçevesinde devreye girecektir.
"Globalizm"e
son noktayı koyan Irak işgali, üçüncü yılına girerken, bir kez daha yeni bir
döneme damgasını vurmuştur. Irak'taki silahlı direniş, sadece bu özelliğiyle
bile tarihteki onurlu yerini şimdiden almıştır.