Türkiye'de "Kürt sorunu"na ilişkin "tarihi fırsat" yakalandığına ilişkin tartışmalar olanca hız ve bereketiyle sürerken, 2 Haziran günü Erbil'den "petrol boru hattı açılış töreni"ne ilişkin haberler geldi.
AKP'nin "yandaş medyası" bu haberleri şu manşetlerle duyurdular:
"Talabani ve Barzani Türk vanasını seçti" (Yeni Şafak)
"Irak'ın kuzeyi Türkiye'ye petrolle bağlandı" (Zaman)
"Barış vanası" (Sabah)
"Irak petrolü artık barış için akacak" (Taraf)
Aynı haber Mehmet Emin Karamehmet'in Akşam gazetesinde "Barış vanası" manşetiyle yer aldı.
Söz konusu olan, Kuzey Irak "federe" Kürt devletinin kendi topraklarından çıkardığı petrolün Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı üzerinden Avrupa ülkelerine ihraç edilmeye başlanmasıydı. Bölgesel Kürt yönetimi başbakanı Neçirvan Barzani, törende yaptığı konuşmada bu durumun "olağandışı" bir gelişme olduğunu şu sözlerle dile getirdi: "Bir başka ülkede bu olay tipik bir ekonomik ve teknik bir başarıdır. Kürdistan Bölgesi içinse bu, yakın geçmişten dramatik bir ayrılık."
Aynı törende konuşan Doğal Kaynaklar Bakanı Ashti Hawrami, Irak tarihinde ilk kez Kürt halkının, bölgenin doğal kaynakları hakkında karar verdiğini belirterek, "Petrol lanetini ardımızda bırakıyoruz. Sınırötesi işbirliklerinin, ve istikrarın hüküm süreceği bir döneme giriyoruz. Artık birbirimiz için tehdit değil, partneriz" diye konuştu.
Mesut Barzani ise, daha yalın ve protokol kurallarına uygun sözlerle, "Bölgemiz ve dünya için tarihi bir adım atıyoruz" diyerek Kürt petrolünün "Türk" Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattından ihracının başlamasının "tarihsel önemi"ne vurgu yaptı.
Böylece Abdullah Gül'ün "tarihi fırsat" adını verdiği ve bir ay boyunca "bu tarihi fırsat nedir, Cumhurbaşkanı açıklasın" diyerek yoğun tartışmalara yol açan "fırsat" da açıklık kazanmış oldu.
Mehmet Emin Karamehmet'in sahibi olduğu Genel Enerji şirketi üzerinden Kürt petrolünün Yumurtalıktan ihraç edilmesine ilişkin anlaşmanın yapılması, "Globalist" söylemle ifade edersek, "Türk devleti" ile "bölgesel Kürt yönetimi"nin "karşılıklı bağımlılık" ilişkisi içine girdiğinin açık ifadesidir. İlk etapta 2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilecek ve giderek ihracat miktarı 20 milyar dolara çıkacaktı. Taraf gazetesinin ifadesiyle, açılan "vana", 2,2 trilyon dolarlık petrolün vanasıydı.
İhraç edilecek olan Kürt petrol gelirinden, başta M. E. Karamehmet olmak üzere değişik yabancı şirketler %30 pay alırken, kalan gelir Kürt "federe" devleti ile Irak merkezi yönetimi arasında %17-%83 oranında paylaştırılacaktır. Türkiye "devlet"ine düşen pay ise, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattından yapılan taşımacılığın ücreti olacaktır.
İşte böylesi paylaşım içinde ortaya çıkan "tarihsel fırsat", Kuzey Irak'taki Kürt yönetimi ile Türkiye devleti arasında "karşılıklı bağımlılık" ilişkisi yaratırken, aynı zamanda "yakın geçmişten dramatik bir ayrılık"ı ifade etmektedir. Böylece petrol üzerinden kurulan "barış köprüsü"ne dayanarak Kuzey Irak'taki PKK varlığı da "barışçıl" biçimde sona erdirilebilecektir. "Tarihi fırsat", böylesine bir "vana"lık olaydan ibaret görünmektedir.
Öte yandan Kürt petrolünün önce kamyonlarla Kerkük'e taşınması ve ardından boru hattından Yumurtalık'a akıtılacak olması da anlaşmanın ve açılışın ne denli aceleye getirildiğinin bir göstergesidir. Söz konusu olan "tarihi fırsat" olduğundan, taraflar alelacele "vana"yı açmaya çalışmışlardır. ABD'-nin uzun süredir üzerinde çalıştığı ve Türki-ye'yi "ikna" olmaya zorladığı Kuzey Irak'taki "federe" Kürt devletinin hamiliğini üstlenmesi olayı da, bu "vana"yla verilen rüşvet ve "vana"yı her durumda kapatabilme olanağıyla kısmen sağlanılmış olmaktadır.
Bundan sonra olacak olanlar, "karşılıklı bağımlılık" denilen şeyin nasıl bir zorlama içerdiğinin yaşanarak öğrenilmesini sağlayacaktır. Elbette bu "vana" açılışı, her durumda PKK'nin bölgedeki varlığının sona erdirilmesi yönünde atılacak adımlarla yeni sonuçlar da ortaya çıkartacaktır.
Bu "vana"yla ortaya çıkartılmaya çalışılan "tarihi fırsat"ın "Kürt sorunu"nu çözemeyeceği ise, tarihsel bir olgudur.