KURTULUŞ CEPHESİ -Mart-Nisan 1995
PKK'nin
"K"si
Kurtuluş Cephesi'nin geçen sayısında (Sayı: 23, Ocak-Şubat 1995) "PKK'nin İdeolojisinde Sosyalizm, Toplum, Ütopya... ve Bir Partinin Tasfiyesi" başlıklı yazımızda şöyle demiştik:
"Böylece PKK'nin sosyalist' partisi kendi gazeteleri ya da propagandacıları aracılığıyla ideoloji' üretecekler, devlet ise kendi yolunda yürüyecektir. Basım ve yayım üzerindeki devlet yaptırımlarını bir yana bırakmazsanız, karşılaşacağınız sonuç, devletin bu partinin faaliyetlerini yasaklaması olacaktır. Zaten SSCB'de olan da bu olmuştur. Önce devlet kurumlarındaki parti büroları kapatılmış ve ardından SBKP yasaklanmıştır.
PKK'nin Politik Rapor'unun belki de geleceği belirleyen en önemli belirlemesi de budur. Bunun Kürt ulusal hareketi içinde küçük ve orta burjuvazinin egemenliğinin gelişmesiyle bağlantılı olduğu söylenebilir. Bir başka deyişle, çekiç-oraklı bir partinin faaliyetleri, PKK Kongre kararı ile 'politik ilişkiler' alanının dışına çıkartılmaktadır. Böylece gerçek bir tasfiye ortaya çıkacaktır. Bunun bizzat parti tarafından ve parti üyelerinin onayı ile alınan bir kararla yapılması da şaşırtıcı değildir. SBKP'nin tüm gücünü yok eden kararlar, Gorbaçov döneminde yapılan 27. Kongre kararları ile alınmıştır. PKK'nin 1993 ateş-kes döneminde sessiz bir biçimde parti bayraklarının yerine ERNK bayraklarını geçirmesinin politik yansıması olduğunu söylemek pek yanlış olmayacaktır."
Bu belirlemelerimizi ortaya koyarken, PKK'nin 5. Kongre'sine sunulan "Politik Rapor"u esas almıştık. Şubat 1995 tarihli Serxwebûn'da aynı kongrede alınan çeşitli kararlar yayınlandı. Yayınlanan bu kararlar, bizim yazımızda belirttiklerimizle büyük bir uygunluk içindedir. Daha tam deyişle, PKK Kongresi'nde alınan ve Şubat ayında yayınlanan kararlar, sözcüğün tam anlamıyla bir tasfiye kararlarıdır.
Bunları şöyle ifade etmektedirler:
"11. madde, program ve tüzük değişikliğini içeriyordu. PKK gelişimi ve dünyada yaşanan yeni gelişmeler ışığında ihtiyaca uygun olarak program ve tüzüğün yeniden ele alınarak bazı değişikliklere gidilmesi gereği konularak, değişikliklere gidildi." [1*]
İşte bu değişikliklerin programatik boyutları, geçen sayımızda ele aldığımız gibi, sosyalizm konusunda tümüyle Marksizm dışı bir duruma getirilmesi olarak ortaya çıkmıştır. Ama tüm bunların içinde, sözcüğün tam anlamıyla Marksizmin tasfiyesinin simgesi olan tüzük değişikliği en önemlisidir.
"Tüzük konusu bütünüyle 22 maddeden oluşuyordu. Tüzükte gerçekleştirilen en önemli değişiklik, parti bayrağının ve ambleminin değiştirilmesiydi. Daha önce kırmızı zemin üzerinde kızıl yıldız, kızıl yıldız içinde orak-çekiç amblemini taşıyan bayrak değiştirilerek, yerine kırmızı zemin üzerinde yeşil kuşakla ayrılmış kızıl yıldız, yıldız içinde sarı renkte meşale amblemi yerleştirildi." (abç) [2*]
Evet, daha önceki yazılarımızda sürekli olarak ortaya koyduğumuz ve 1993 yılından beri, PKK'nın düzenli ve sistemli olarak çekiç-oraklı amblem yerine ERNK amblemini geçirmesi çabalarının sonucu bu olmuştur.
Bilindiği gibi, ERNK amblemi, kırmızı zemin üzerinde yeşil kuşakla ayrılmış kızıl yıldızdan oluşmaktadır. Ve artık PKK, aynı amblemin ortasına konulan bir "meşale" ile kendi konumunu kesinleştirmiştir.
Böyle bir sonuç, şüphesiz Marksist-Leninistler için hiç de şaşırtıcı değildir. Daha kuruluşunda ters düştüğü Marksist-Leninist ilkelerle PKK'nin yoluna devam edebilmesi olanaksızdır. Bir yanda kendi pratiği, diğer yanda Marksist-Leninist ilkeler. Bunlar arasındaki çelişkiyi uzun süre sürdürebilme başarısı gösterebilmişse de, bunları kalıcı hale getirebilmesi olanaksızdı. Ve bugün bu noktaya gelindi.
Bu noktaya gelinirken, sadece PKK'nin kendi içsel çelişkileri etkin bir unsur olmamıştır. Yani bu sonucu yaratan temel unsur, PKK'nin yıllardır Marksist-Leninist ilkelere aykırı örgütlenmesi ve faaliyeti değildir. Bu sonucu yaratan,birincil unsur, Kürt ulusal hareketinin öncülüğünün orta ve küçük-burjuvaziye geçmesidir. Bu iç sınıfsal dönüşüm, emperyalizmin, özellikle de Amerikan emperyalizminin dış müdaheleleri ve onunla uzlaşma yollarının aranmasıyla birleşerek sonucu belirlemiştir.
Bundan yaklaşık 6 yıl kadar önce o zamanki PKK Genel Sekreteri (bugünün Genel Başkanı) A. Öcalan Amerikan emperyalizmiyle olan ilişkisini ve Amerikan emperyalizminin tutumunu ifade ederken, "onlar ilk zamanlar Kürt sorununa evet, PKK'ya hayır diyorlardı. Daha sonra PKK'ye evet, Apo'ya hayır demeye başladılar..." ifadelerini kullanmıştı. Bu ifadeler ve arkasından gelen üç nokta, o tarihte gelişmelerin yönünü açık biçimde ortaya koyuyordu. Ancak çok az kişi bu ifadelerle ilgilendiler. A. Öcalan'ın Amerikan emperyalizmi ile o dönemde Talabani aracılığıyla sürdürdüğü ilişkilerden aldığı bu mesaj, açık biçimde kendisine, "sana da evet diyebiliriz, ama Marksizm-Leninizme hayır"ı içeriyordu ve kendisi de bunun bilincindeydi. Ancak bu tür dönüşümler, Gorboçov döneminde bile bir gece de olmamıştır. Kaçınılmaz olarak taraflar ellerindeki kozları sonuna kadar tutmak durumundadırlar ve çekiç-orak bu bağlamda önemli bir pazarlık kozu olarak kullanılmıştır. Görülen o ki, artık taraflar kesinkes anlaşmış durumdadırlar ve kozun da gereği yapılmak durumundadır. [3*]
Bu gerçekliğe rağmen, hâlâ PKK söyleminde birşeyler başka türlü gösterilmeye çalışılmaktadır:
"Bu değişikliğin gerekçesi ise, orak-çekiçin işçi-köylü ittifakını temsil ettiği, reel sosyalizmin bir sembolü olarak günümüz koşullarında klâsik kaldığı, yine dönemi temsil etme konusunda yetersiz kaldığı, PKK gibi bir hareketin yenilenmiş bir sosyalizmin temsilcisi olarak, reel sosyalizmden çok ayrı özellikler taşıdığı, yine PKK'nin insanlık hareketini temsil etme iddiasında olduğu, özgür gelişmeyi esas aldığı, bu nedenle reel sosyalizmin ağırlıklarını taşımayı reddettiği, orak-çekiç işleminden başlayarak bunu göstermek istediği, PKK gelişimine denk düşen kızıl yıldız içinde meşale olduğu, meşalenin aydınlığı temsil etttiği, bunun da öncülük anlamına geldiği, kızıl yıldızın ise, özgürlük simgesi olarak soylu amacı, hedefi gösterdiği, bayrağın ve amblemin bu yeni şekliyle daha yerinde olduğu ve yenilik içerdiği gibi nedenlerle değişiklik gerekçelendirildi. Bu temel gerekçelerle tüzük ve programdaki bazı değişimler oybirliğiyle kabul edildi." [4*]
PKK, bu gerekçelerle yaptıklarını da, "bugüne kadar orak-çekiç adeta dokunulmaz bir kült, bir tabuydu. PKK böylece tabuları aşmaya öncülük ediyordu" [5*] diyerek yaptıklarını söylemektedirler.
Şüphesiz, artık PKK için Marksizm-Leninizm bağlamında ve kapsamında söylenecek pek fazla birşey kalmamıtır. Ancak yeni sürecinin tam olarak anlaşılabilmesi ve Marksizm-Leninizmle işini bitirmesine rağmen sürdürdüğü söylemin etkisi açısından son birşeyler daha ortaya konulması gerekmektedir.
Öncelikle söylemeliyiz ki, öyle kendilerinin iddia ettikleri gibi çekiç-orak "dokunulmaz bir kült, bir tabu" değildi ve olamazdı da. Ama bundan önemlisi, bu işi kendilerinden çok önce Gorboçovla birlikte Doğu-Avrupa'nın revizyonist KP'leri (PKK söylemiyle söylersek "reel sosyalizm" partileri) yapmıştı. Daha sonra bunu Batı-Avrupa'nın bazı revizyonist KP'leri izlemiştir. En bilinen örnek ise İtalyan Komünist Partisi'nin adını değiştirmesiyle birlikte başlayan amblem tartışmasıdır. Kendilerini "demokratik sosyalizm" partisi türünden tanımlayan bu eski revizyonist KP'ler çekiç-oraklı amblemleri çoktan terk etmişlerdir. Dahası, bu revizyonistler, bu işlemi yaparken, eski amblemin ve ismin "stalinizm"i temsil ettiği ve sosyalizmi "stalinizm"in "baskıcı ve diktatör" uygulamalarından kurtarmak istediklerini söylüyorlardı.
Benzer gerekçelerin PKK tarafından ileri sürülmesi doğaldır. Ama onlar bunun ilki değil, belki de en sonuncuları durumundadır. Kurtuluş Cephesi'nin geçen sayısında ele aldığımız gibi, bizzat A. Öcalan'ın imzasıyla 5. Kongre'ye sunulan "Politik Raporda" ifade edildiği gibi, "Allah yerine konulan bir genel sekreter ve polütbüro", tıpkı revizyonist KP' lerin gerekçelerinde olduğu gibi, doğrudan Stalin'i hedef almaktaydı. Ve bugüne kadar görülmüştür ki, Stalin düşmanlığı ile sosyalizmi birbiriyle bağdaştırmak olanaksızdır.
Evet, sizler, kendinizi işçi-köylü ittifakının bir simgesi olan ve devrimin temel gücünü ifade eden çekiç-orak yerine, "aydınlığın simgesi meşale"yi koyabilirsiniz. Hatta, kendinizi bir sınıf partisi değil, "insanlık hareketi" partisi olarak da tanımlayabilirsiniz. Biraz daha ileri giderek, artık sınıf mücadelesinin öneminin kalmadığı, sınıf ideolojilerinin "çağdışı" olduğunu da söyleyebilirsiniz. Ama bunları yapmakla kendinizi burjuvazinin yanına savurduğunuzu da bilmek zorundasınız.
Şu kesinkes bilinmek zorundadır: Çekiç-orak simgesi, hiçbir zaman revizyonizmin ya da "reel sosyalizmin" simgesi olmamıştır. Çekiç-orak, her zaman işçi sınıfının köylülükle birlikteki mücadelesinin simgesi olmuştur ve bu mücadele yüzyılımıza damgasını vurmuştur. Bu tarihsel gerçekleri değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.
Ve artık, tüm gerçekliği ile PKK kendisini proletarya saflarından çıkarmıştır. Ezilen bir ulusun kendi kaderini tayin hakkına sahip olması yine de proletaryanın devrimci mücadelesi tarafından desteklenilecektir. Ama PKK ile Marksizm-Leninizm kapsamında ve bağlamında tartışılacak birşey kalmamıştır. Artık Kürt ulusal hareketine egemen olan orta ve küçük-burjuvazinin proletarya ideolojisi tarafından eleştirisi gündemdedir.
Dipnotlar
(1*) Serxwebûn, Sayı: 158, s: 26, Şubat 1995
(2*) Serxwebûn, Sayı: 158, s: 26, Şubat 1995
(3*) Burada kimi sol çevrelerde PKK'ye içten içe duyulan "hayranlığa" değinmek gerekmektedir. Kimileri, A. Öcalan'ın "ne denli akıllı politikalar izlediği"ni ve bunun sonucu olarak da pek çok devletle ve kuruluşla ilişkilerini geliştirebildiğini düşünmüşlerdir. Öyle ki, ayrı çevreler Kürt ulusal hareketinin Avrupa'da ve "medya"da gördüğü ilgiye, ve en önemlisi bu yolla sağladığı maddi kaynaklara hasretle bakmışlardır. Pragmatist politikalarla bir devrim mücadelesinin geliştirilebileceği sanısına kapılan kimi "Marksist-Leninist"ler de, aynı politikalarla kendi örgütsel faaliyetlerini geliştirme düşlerine kapılmışlardır. Örneğin A. Öcalan'ın din konusundaki tutumunu örnek almak isteyenler çıkmıştır. Üstelik bunu Alevilik konusunda yapmaya çalışanlar mevcuttur. Ancak bunların Marksist-Leninist ilkelerle çelişeceği de iyi bilindiğinden, alenen bunları savuna-mamaktadırlar. Son dönemde DS'nin "tüm milliyetler" söylemi, adına "Türkiye"yi koymaktan kaçınması ve en son olarak da Gazi Mahallesi olaylarından sonra "müslümanlara" hitap eden bildiri yayınlaması bir etkileşim gibi görünmektedir. Ama unutulan tek gerçek, Kürt ulusal hareketinin orta ve küçük-burjuva kesimlerin önderliğine geçmiş olmasıdır. Yoksa, PKK 1976'lardan beri vardır ve 1984' lere kadar genel planda Marksist-Leninist söylemi kullanmıştır. Ve bu dönemlerdeki gelişmesi de ortadadır.
(4*) Serxwebûn, Sayı: 158, s: 26, Şubat 1995
(5*) Serxwebûn, Sayı: 158, s: 26, Şubat 1995