A. Öcalan, 3 Ekim 1999, İmralı, Akt. Serxwebun, Ekim 1999, Sayı: 214
"Daha önemli görülen silahlı güç ve mücadeleyi terk ettiğimize ilişkin de karar düzeyinde sorun yoktur; ama gerçekleştirme biçimine ilişkin planlama gereğini gerçekçi kılmak gerekir. Bu husus tek tek gelmelerle olmayacağı gibi, klasik pişmanlık mantığı ile de olmaz. Bunun onurlu bir barış uğruna ve demokratik cumhuriyete güç verme temelinde yapıldığı anlaşılmak durumundadır. Burası önemlidir. Bu dar, teknik bir konu değildir. Devletin de bunu görerek, kabul ediliyorsa gelinir, edilmiyorsa zaten anlamı kalmaz. Temas grubunun çalışmaları ve yürütülecek tüm çalışmalar bu yönlü aydınlatılmalı, öyle hareket edilmelidir. Demokratikleşmeye bağlı hareketlilik söz konusudur. Burada şu kadar demokratikleşme sağlansın, Kürtçe eğitim, radyo, TV vs. biçiminde talepler dayatılmıyor. Bunun mücadelesi, hatta önemli oranda devrimciliği de yapılmıştır. İstenilen; artık yasalara uygun, barış içinde mücadele hakkını kullanmaktır. Sanıyorum ilkede devlet zirvesi bu konuda tavrını özellikle olumlu biçimde vurgulamıştır. İzlediğiniz için açma gereğini duymuyorum. İstenilen, payımıza düşeni meşru ve yasalara uygun yerine getirmektir....
İlkede adalete başvurmadan çekinilmiyor. Düşünülen barış için af niyeti tatminkar kılınmalıdır. Yani şu anlayışları aşmak gerekir: Devlet, 'hele hepsi gelsin sığınsın, sonra düşünürüz'; PKK, 'tatminkar bir barış affı çıksın, ondan sonra geliriz' diyor. Bu iki yaklaşım meseleyi kilitler. Yine 'anti-terör yasası çıkmış, niye yararlanmıyorlar; demek ki iyi niyetli değiller' yaklaşımı da doğru eleştirilir. Kapsamı dar; kurucu, merkez ve silah kullanan dıştalanıyor. Geriye kim kaldı? Ayrıca ceza ağırlıkları bu sorunlarda ağırdır, fazladır. Kaldı ki, devlet 91'de tek taraflı ve bundan daha gelişkin bir tavrı göstermişti. Oysa kapsamı dar, yararlanacakların oranı az. 'Şartlı salıverme' biçiminde veya Ceza İndirim Yasası'nda göstermişti. Buna benzer bir çözüm üzerinde durmak daha doğru olur. Gündemde bir af yasası var, bu yasa 'terör' için galiba genişletilmeyecek. Aslında bu bir fırsattı. Üzerinde yine de durulabilir. Bu olmazsa, anti-terör yasasındaki değişiklikle kolaylık sağlanmak istenirse, yasanın genel uygulanması ve cezanın makul bir düzeye getirilmesi talep edilir. 'Ceza İndirim Yasası' bundan daha da tercih edilebilir. 91 benzeri yaklaşım üzerinde durulabilir.
Muhtemel bir rehabilite, yani sosyal ortama uyma için denetim altında kalma reddedilemez. Bu süreçte hem ruh, hem adaptasyon, bunun için eğitim, hem de yeni yaşama bir meslek temelinde hazırlanmak için, bir süre toplu veya gruplar halinde uygun ortamlarda kalınabilir. Bu, güven sorununu da halledebilir. Örneğin Güney-doğu'da bir çiftlik çalışması, yeni köy kuruluşlarında çalışma, belediyelerde projelerde yer alma biçiminde öneriler geliştirilebilir...
'Kışın gittiler, yazın yine gelirler' deniliyor. Böyle olmadığını göstermek için, gayri-resmi de olsa yetkilileri davet edersiniz. Politik pratik olarak ve eğer çizdiğimiz çözüm planında samimi yürürsek, Güney'deki çalışmalarımız potansiyel tehlike olma şurada kalsın, gerçek olumluluğu geliştiren ve bu anlamda Misak-ı Milli çizgisinde Türkiye'yi tamamlayan ve güçlendiren bir çizgidir." (abç)
Osman Öcalan, Serxwebun, Ekim 1999, Sayı: 214
"- Barışvedemokratikçözümsürecineyönelikpartiiçerisindefarklıyaklaşımlarvarmı? Diğer tarafta ise savaşı sürdürmek isteyen devletin rantçı kesimlerinin yönlendirmesini kabul etmiş kesimlerdir. Zaten marjinal solun çabalarıyla devletin savaşta çıkar sağlayan ve bundan dolayı da savaşı sürdürmek isteyen kesimlerin çabaları örtüşüyor. Bu iki öğe de çoktan partiden koparak, bir tarafta marjinal solun yoğun etkisini ve yönlendirmesini yaşıyor, diğer taraftan ise savaşın rantçı kesiminin içerisine girmektedirler. Çoktan beri böylesi bir eğilimi yaşamaktadırlar. Bu eğilimlerini de cezaevi yapısı içerisinde yersiz çekişme ve sürtüşmeleri yaratarak, suni cepheleşmeler oluşturarak başarmak istiyorlar. M. Can Yüce ve Meral Kıdır uzun süreden beri hazırlanmaktadırlar. Meral Kıdır kendisi de Demokratik Halk Partisi grubunun, böylesi bir oluşumun daha ilk aşamasında partimize yazdığı mektuplarla ayrılığını ilan etmişti. Kendisini önderlik gibi lanse etmeye çalışmıştı. Partimiz o dönemde de bunu ciddiye almamış, ama aynı zamanda yanlış bir yaklaşım olarak görmüştü.
Bu kişi Devrimci Halk Partisi'ni geliştirmediği gibi, tasfiyeyi yaşattı; cezaevlerinde tasfiye etti, ulaşabildiği kadarıyla yurtdışında tasfiye etti. Yani tartışmalarla, yine yoldaşları birbirine karşı çıkarıp, çatıştırarak tasfiyeci bir konum yaşadı. Şimdi bu kadın bir de Kürt erkeğinin zaafını iyi görerek, onu tahrik ederek parti karşıtı bir konuma getirmiştir."
Murat Karayılan, Serxwebun, Haziran 1999, Sayı: 210
"Tabii ki, mücadelenin tasfiye edilmesi, gerilla gücünün tasfiye edilmesinden geçmektedir. Bunu biz nasıl biliyorsak, karşı tarafta biliyor. Dolayısıyla gerilla gücünün, gerilla varlığının hedeflenme durumu var, bu yönlü saldırıları sözkonusudur. Elbette TC planı, başta Önderlik üzerinde yoğunlaşarak, o halkadan bazı sonuçlar almaya çalışarak, gerillayı ezmeyi planlıyordu. Genelde Önderlik üzerinde yürüteceği uygulamalardan alacağı sonuçlarla, yaratacağı psikolojik ortam ile özel savaş tarzlarını geliştirerek tasfiye ortamını hazırlamaya çalışıyordu. Aynı zamanda gerilla cephesinde de gevşemeyi bekliyorlardı."
Fikret Başkaya, Roja Teze, 5 Kasım 1999
"Kürthareketindedeilginçgelişmeleryaşanıyor,15yıldırsilahlımücadeleyürütenPKK¹ningeldiğinoktayı,KürtlerveTürkiyegenelibütünlüğüaçısındannasıldeğerlendiriyorsunuz? - Tabi şu anki tablo, bir yenilgi tablosudur. Hareket, bir dönem Molla Mustafa Barzani'nin yükseliş ve düşüşüne benzeyen bir durumda. Elbette çok farklı bir konsept, çok farklı bir coğrafyada, farklı aktörler tarafından yürütülen mücadeleler olmaktan ileri gelen farklılıkları bir yana bırakırsak, bir çok açıdan benzerlikler var. Açıkca belirtmek gerekir ki, bir yenilgi tablosu ortada duruyor, bunun adını koymak lazım. Eğer bunun adını koymaz da birtakım gerekçelerle hiçbir şey olmamış gibi bir gayretin içine girilirse, Kürtler bundan kısa ve orta vadede zarar görür. Onun için iyimserlik havasına kapılmamak lazım. Efendim Türkiye'de bir 'Demokratik Cumhuriyet' olacak, Kürtler de bu oluşumda yerini alacak, çatışmanın olmadığı bir ortamda yaşayacak, gibi beklentilerin içine girmemek lazım. Bu rejimden demokratik açılımlar beklemek yanlıştır, iyimserliktir. Kaldı ki bu rejimin demokratikleşme gibi bir niyeti olamaz, isterse Avrupa onlara bir takım baskılar uygulasın. Bu baskıların da hiç bir ürünü olamaz. Bence Kürtlerin şu anda yapacağı şey, mevcut sürecin bir yenilgi olduğunu açık yüreklilikle kabul edip bundan sonra ne yapılacağı konusunda kafayı yormaktır. Yoksa son zamanlarda yaygın olarak dillendirilen 'Demokratik Cumhuriyet' problematiği önce meselenin esasına ait değil, sorunun adını koymamakla ilgili ideolojik bir manipülasyondur.
Öcalan'ındevletedönüktanımlamaları,devletehizmetetmeifadesi,sorunukültürelhaklaraindirgemeyaklaşımınınasıldeğerlendiriyorsunuz?'DemokratikCumhuriyet'söylemihakındakidüşüncelerinizibirazdahaaçabilirmisiniz? - Tabi, Abdullah Öcalan'ın Imralı'ya getirildikten sonraki demeçleri, şaşırtıcı demeçlerdir. Mesela Türkiye'deki rejimin niteliğine dair, aslında keşke öyle olsa demekle olacak şeyler değil. Herşeyi adıyla çağırmak lazım, herşeyi neyse o şekilde ifade etmek lazım. O açıdan bu yaklaşımları tasvip etmek, onlardan bir ideolojik, siyasal, teorik, etik ve moral bir olumlama mümkün değil. Herkesinde bunu görmesi ve anlaması lazım.
'Demokratik Cumhuriyet' meselesine gelirsek, bence orada ideolojik bir manipülasyon var. 'Demokratik Cumhuriyet', sizin keşke olsa demenizle olacak bir şey değildir, olması da mümkün değildir. Ne zaman demokratik bir rejim olabilir; bu ülkenin emekçileri, Kürtler, bu düzenden zarar görenler, emperyalizmin baskısı altında olanlar, demek ki çoğunluğunun mücadelesiyle ancak o tip mevziler kazanılabilir. Oysa şu anki yaklaşım, mevcut rejimden bunları beklemeyi öngörmüştür ki, bunun hiçbir teorik, ideolojik tutarlılığı temsil etmesi mümkün değil."
HalukGergerÖzgürBakış'tanayrıldı,Aydınlık,5Eylül1999/Sayı:633 Özgür Bakış'ın köşe yazarı Doç. Dr. Haluk Gerger, artık yazmayacağını açıkladı. Gerger, 2 Eylül günü yazısında, Öcalan'in silahlı mücadeleye son verme kararından sonra girilen 'Yeni Süreç'te, yazılarının istenmediğini ima ederek şunları yazdı: 'Yeni Süreç'te rejime yönelik eleştirileri bile 'yük' kabul edilen....'yük' sayıldığı yerlerde durmayan bir yoldaşınız... Yol üzerinde 'engel' olduğumuzda, cehenneme giden taşları döşemeyi reddederiz ama çekilmesini de biliriz.'"
Haluk Gerger, Özgür Bakış, 2 Eylül 1999
"Merhaba-Rojbaş
Sizlerle yeniden yeni bir kavşakta buluşuyoruz. Bu sütunda artık sözleşip dertleşemeyeceğiz... Bunu bir ayrılık olarak almayınız. Bu, bir veda değil. Bakın, anlatayım:
Ben, ilk Özgür Gündem'de haftada beş gün yazı yazdım, onun ateşten gömlek giydiği emekleme döneminde Yazı Kurulu Başkanlığı'nı yaptım. Devamında, şimdi yüreğim acılı anımsıyorum, gözleri gurbet buğulu şehit Gurbetelli'yi ve Kürt bilgesi dostum Ferda'yı üzme pahasına, tam tamına altı uzun yıl onun sütunlarında yazmadım.
O kavşakta ayrıldık siz okurlarla. Başka dönemeçlerde buluşarak... Bunun net iki yılı dört duvar arasındaki birliktelikle, gerisi başka yazgısal kucaklaşmalarla geçti. Gafillerin ayrılık sandığı, özünde bir başka büyük buluşmaydı... Yüreğimi Kürt Varlığı'na gömdüğüm... Şimdi, yeni bir kavşakta buluşuyoruz.
Artık yazmıyorum...
Benim size her vedam, bir ayrılık değil, daha üst düzeyde bir başka birleşme. Bu kez de öyle olacak...
Şimdi beni, bir aydın (ya da isterseniz 'sözde aydın') olmayı çoktan reddetmiş, omuzlarında ağır yükler, bir dosttan öte dostunuz olarak düşünün...
İleriye çekilen...
Yeni Süreç'te, rejime yönelik eleştirileri bile 'yük' kabul edilen ama 'yük' olmayı değil, yükün altına girmeyi yaşam biçimi yapmış, 'yük' sayıldığı yerlerde durmayan bir yoldaşınız...
Bir ağabey, bir kardeş, bir hoca, bir öğrenciniz...
Yol üzerinde 'engel' olduğumuzda, cehenneme giden taşları döşemeyi reddederiz ama çekilmesini de biliriz... İleriye... Sizinle her yeni buluşma, daha ilerlerde konumlanmak anlamınadır kuşkusuz...
Bir ayrılık değil bu.
Attığımız her adım, gelecekte bir mahşer buluşması... Bir bayram sözleşmesi... Bir şölen randevusu. Daha üst düzeylerde ve karmaşık formlarda başka türlü bir kucaklaşma...
Umarım aydınlık günlerin sıcaklığında yeniden beraber olacağız. Hayat yine kalleşlik yaparsa...
(Biz kara gün dostuyuz)
Siz ateş topu olursunuz, ben mum...
Elvada değil...
Merhaba... Rojbaş..."