Savaş, politikanın başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır. Ancak ulusal (iç) ve uluslararası (dış) politikada, açık, yani ilan edilmiş bir savaş durumu dışında, en çok kullanılan araç, "soğuk savaş"tır.
"Soğuk savaş", Amerikan emperyalizminin Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü, örtülü, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel, askeri her türlü karşı faaliyetlerin tanımlanmasında kullanılan bir terimdir. Bu terim, açık savaş ya da sıcak savaş olarak adlandırılan resmi savaş koşulları dışında, açıkça ilan edilmiş bir savaş durumu olmaksızın belli bir "düşman"a karşı yürütülen planlı, programlı gayri-resmi savaşı ifade eder.
"Soğuk savaş", ilan edilmiş bir savaş durumu olmaksızın, "düşman"la her türlü diplomatik, ekonomik vb. ilişkiler sürdürülürken örtülü, gizli operasyonlarla yürütülen yıkıcı faaliyetler bütünüdür. Bu yüzden, "düşman"la "olağan" ilişkileri sürdürürken, diplomatik örtü altında karşılıklı "dostluk" ilişkisi varmış gibi görünülürken, "düşman"ı zaafa uğratacak, zaman içinde yıkımına yol açacak olumsuz gelişmeler sağlamak amacıyla ekonomik yaptırımlardan "düşman"ı yalnızlaştırmaya, "düşman" saflarında moral bozucu psikolojik harekatlardan "düşman" saflarına ajanlar yerleştirmeye, ekonomik sabotajlardan ideolojik saptırmalara kadar her yolun gayri-resmi olarak kullanılmasını içerir.
Günlük dille ifade edersek, ister devletler söz konusu olsun, ister tek tek partiler ve bireyler söz konusu olsun, siyasal güçler arasındaki ilişkilerde "soğuk savaş", görüntüsel "dostluk" ya da "ortak payda" içinde bulunan "düşman" tarafların her türlü aracı kullanarak birbirlerinin altlarını oymalarıdır.
Amaç, sıcak savaşta olduğu gibi, kendi iradesine "düşman"ın boyun eğmesini sağlamaktır. Ancak sıcak savaşta olduğu gibi "düşman"ın askeri ve maddi güçlerini yenilgiye uğratmak yerine, onun siyasal ve manevi güçlerini yenilgiye uğratmayı hedefler. Bu yüzden bu tür savaşlarda, şantaj, komplo, dedikodu, yaptırım ve yaptırıma maruz kalma tehdidi gibi yollar ve araçlar kullanılır.
Uluslararası ilişkilerde "diplomatik nezaket kuralları" çerçevesinde yürütülen bu "dolaylı savaş", "düşman"ın irademize boyun eğmesini sağlamak için daha büyük tehlikelerin ve zararların ortaya çıkartılabileceği tehdidiyle sürdürülür.
Bu tehdit, bir yandan gözdağı, misilleme vb. karşı-hareketler olarak yaratılabileceği gibi, istenildiği gibi davranılmadığı, yani iradeye boyun eğilmediği koşullarda "hayatın çekilmez hale getirileceği" duygusu, izlenimi, kanısı yaratılarak da gerçekleştirilir. Siyasette sıkça görülen karşılıklı suçlamalar, "ağzımı açarsam..."lı tehditkar konuşmalar, gizli "dosyalar"ın varlığı vb. olgular bu tehdit duygusunu yaratma ve sürekli kılmanın dışavurumlarıdır.
Günlük yaşamda, tek tek bireyler ya da aileler arasındaki "hasmahane" durumlarda da sıkça karşılaşılan bu ve benzeri olgular, "çamur atma", kışkırtma (provokasyon), dedikodu, rivayet ve zaman zaman "dayılanma" davranışlarıyla birlikte görülür. Ancak bunlar tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda, "hasmın" moralini bozma, saflarında yılgınlık ve panik yaratma, maddi ve manevi destekçilerini tarafsızlaştırma, tecrit etme faaliyetleri de yürütülmek zorundadır.
Bu faaliyetler, her durumda açığa çıkartıldığında, bu faaliyeti yürüten tarafın bunları reddetmesini, kendisiyle ilgisi olmadığını söyleyebilmesine olanak sağlayacak bir örtülü faaliyet durumundadır. Mahalle dedikodularında sıkça görüldüğü gibi, bizzat dedikoduyu çıkartan ve yapan kişilerin yemin ederek, "kurana el basarak" bu dedikodularla hiçbir ilgisi olmadığını iddia edebilmesi de, örtülü bir faaliyet olması gerçekliğinin ürünleridir. Bu yüzden, bu örtülü faaliyetler, bizzat "hasımlar" tarafından değil, "hasımların" çevresinde yer alan "üçüncü şahıslar" aracılığıyla yürütülür. "Üçüncü şahıslar" ise, her durumda "ben başkasının yalancısıyım" söylemiyle kendilerini bu işin sorumluluğundan kurtarmaya çalışırlar.
Böylece "hasımlar", "üçüncü şahıslar" örtülü savaşta saf tutarken, bu savaşı dışardan izleyenler de, savaşın gidişatını ve sonucunu büyük bir merak içinde izlemeyi sürdürürler. Hemen her akşam, yemek saatinde aile arasındaki konuşmalarda "hasımlar" ve "üçüncü şahıslar"ın o gün ne yaptığına ilişkin yeni "dedikodular"a karşı gösterilen ilgi de, bu "dışardan izleyenler"i bu örtülü savaşın bir parçası haline getirir.
İster iç politikada, ister uluslararası politikada, ister toplu konut yaşamlarında, ister mahalle aralarında yürütülüyor olsun, her durumda örtülü savaş, bu üç kesimin doğrudan ya da dolaylı katılımıyla sürüp gider.
Ancak bu örtülü savaş, sadece dedikodu, karalama vb. gibi "sözel" araçlarla yürütülmez. Aynı zamanda "hasmın" denilenleri yapmadığı sürece daha büyük sorunlarla yüzyüze kalacağını da düşündürtecek fiili eylemleri de içerir. Apartman komşusuyla "hasım" haline gelen kişilerin, "hasım"larının çevresinde yer alanlarla selamı-sabahı kesmeleri, merdiven ya da asansör önlerinde fiziki hareketlerde bulunmaları, gecenin bir vaktinde televizyonun sesini açarak rahatsız etmeleri gibi fiili eylemler, iç ve dış politikada da sürdürülür.
"Hasım" taraflar, "düşmanlar", artık bireyler ve bireysel aileler değil de, devletler, hükümetler ve siyasal güçler oldu muydu, doğal olarak kullanılan araçlar çoğalır ve fiili eylemler çok yönlü hale gelir.
Uluslararası ilişkilerde, "düşman" tarafın finansman olanaklarının daraltılması ya da daha pahalı finansman sağlamaya zorlanması, ticari ilişkilerde olmadık sorunlar yaratılması ya da ticari ilişkilerin kesilmesi, üçüncü ülkelerle yapılan anlaşmaların işlemez hale getirilmesi ya da bu anlaşmaların feshedilmesi, yoğun bir dezenformasyon faaliyetiyle "düşman"ın "güvenilmez" gösterilmeye çalışılması, Ege hava sahası içinde gerçekleşen "it dalaşı" gibi fiili saldırı girişimleri, sınırlara askeri yığınak yapılarak her an saldırıya geçilecekmiş gibi bir izlenim uyandırılması fiili eylemlerin belli başlılarıdır. Burada dikkat edilen tek nokta, bu eylemlerin hiçbir biçimde resmi yollardan yapılmamasıdır. Bu yüzden de, tüm bu fiili eylemler, "üçüncü şahıslar" üzerinden yürütülür. Bu "üçüncü şahıslar"ın kendileriyle doğrudan ilişkisi olmayan, resmi bir bağı bulunmayan kişiler ve kurumlar olmasına özen gösterilir. "Turuncu devrimleri"nde görüldüğü gibi, bu kişiler ve kurumlar "sivil toplum örgütleri" şeklinde olabileceği gibi, "üçüncü bir ülke"nin "saygıdeğer" kişi ya da kurumları da olabilir.
İç politikada da benzer araçlar ve kişiler kullanılır. Taraflar kendilerine bağlı "medya" aracılığıyla "hasmı" zor duruma düşürecek bilgi ve belgeleri (bunların doğru ya da yanlışlığı hiç önemli değildir) kamuoyuna açıklarlar. "Çamur at izi kalır" dedikoduculuk mantığıyla "hasım" taraf zora düşürülür, kendini savunma konumuna itilir. "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" önyargısıyla da, bu türden yönlendirmeler, manipülasyonlar "hasmı" sıkıştırır, bunaltır.
Ama tüm bu sözlü ve fiili eylemlerin, "bir atımlık barut" olmamasına özen gösterilir. Belli bir plan dahilinde, dozu giderek artan bir eylem çizgisi izlenir. Amaç "hasmı" bunaltmak, zor duruma düşürmek, moralini bozmak ve bunun sonucu olarak da "uzlaşma" arayışına girmesini sağlamaktır.
Buradaki "uzlaşma", bunalan, zora düşen tarafın, karşı tarafın isteklerine, yani iradesine boyun eğmesi demektir. Kullanılan araçlar ile istekler arasında belli bir denge tutturulabilmişse, bunalan "hasım" önce "ateş-kes" talep eder, ardından dolaylı görüşmelerle belli bir "anlaşma"yı kabul eder. Böylece bir dahaki sefere daha başka istemler ve amaçlar için yeniden başlatılmak üzere, bu örtülü savaş sona erer.
Kimilerinin satranç tahtasında yapılan hamlelere benzettiği bu savaş, yaşamın her alanında, her alanın kendi araçlarıyla, her durumda dolaylı ve örtük olarak ve sonuçta zımni anlaşmalarla sonlanır.
Bugün iç politikada, AKP’nin kapatılması davasıyla birlikte geliştirilen "Ergenekon çetesi" olayı da, "hasımlar"ın örtülü savaşının ürünüdür.
"Hasım"lardan bir taraf, AKP’nin kapatılmasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne dava açılmasını sağladığı, diğer tarafın da (AKP) "Ergenekon çetesi" dosyası ile buna karşı bir hamle yaptığı kanısı yaygındır, hatta kesin denilebilecek bir inanç durumundadır.
AKP’nin kapatılması davasının açılmasında "hasım"lardan birisinin (adı tam olarak konulamayan, kimi zaman "ulusalcılar" denilen, kimi zaman "kızıl elma koalisyonu" olarak adlandırılan, kimi zaman "darbeciler" diye anılan) ne denli etkin olduğu belirgin olmasa da, "Ergenekon çetesi" dosyasının AKP hükümeti tarafından açıldığı tartışma götürmez bir gerçektir.
Eğer "hasım"ların iç ilişkileri, örtük ve gizli bağlantıları konusundaki her türlü rivayet ve spekülasyon bir yana bırakılacak olursa, "bir taraf" AKP hükümetini "ılımlı" bir çizgide tutabilmek için bir "hamle" yapmış, AKP hükümetini "daha ileriye giderseniz daha fazlasını yaparız" tehdidiyle yüzyüze getirmiştir. "Saf demokratlar", "halkın oyuyla" ya da "halkın iradesiyle" AKP hükümetinin %47 oyla iktidar oluşunu "meşru" kabul ederek, bu "meşru" AKP hükümetinin kendi programını icra etmesinde "özgür" olması gerektiğini iddia ederlerken ve bu yönde "üçüncü taraf" olarak kamuoyu oluşturmaya çalışırken, "bir taraf" da, AKP’nin "programı"nın "laik düzeni kaldırmak" olduğunu düşünerek, onun "özgür"lüğünü belli ölçüde sınırlandırmaya çalıştığı söylenebilir.
Böylesi bir "özgürlük" sınırlaması tartışması içinde AKP’nin, kendine yönelik "daha kötü olur ha" tehdidini elindeki polis teşkilatını, yani devletin resmi zor güçlerinin bir bölümünü kullanarak "öyle ise, siz de kötü olursunuz" tehdidine dönüştürdüğü de açıktır.
Bizi burada ilgilendiren, tarafların kimler olduğu ve tarafların iç ve dış ilişkilerinin nerelere kadar uzandığından daha çok, bu tarafların birbirlerine karşı yürüttükleri örtülü savaş ve bu savaşta kullanılan araçlar ve yöntemlerdir.
Bugün için, "bir taraf" "Ergenekon çetesi" olarak ortaya çıkarken, diğer taraf açık ve alenen AKP olmaktadır. İlk başlangıçta her iki "taraf" benzer araçları, yani "medya"yı kullanırken, giderek "hasımlık" sertleşmeye başlamış, fiili eylemler sözel faaliyetlerin önüne geçmiştir. Bu da "taraf"ların kullandıkları araçlar arasında eşitsizliğe yol açmıştır. AKP, bugün açık ve alenen devletin resmi zor güçlerinden polis teşkilatını "hasım" tarafı sindirmek, etkisizleştirmek amacıyla devreye sokmuştur. "Ergenekon çetesi" olarak adlandırılan diğer "taraf" ise, bu eşitsiz ve dengesiz güç kullanımıyla yüzyüze gelmişse de, "arka planda" devletin diğer ve temel resmi zor gücü olan ordunun "var" olduğu kanısıyla "en tehlikeli hasım" gibi gösterilmiştir. "Ergenekon iddianamesi"nde de görüldüğü gibi, bu "en tehlikeli hasım", tümüyle senaryolara dayalı, içi boş bir "hasım" durumundadır.
Bugün örtülü savaş, karşılıklı hamleler görünümü altında, eşitsiz ve dengesiz güç kullanımlarıyla ve güçlerin zımni varlığıyla sürdürülmektedir. Amaç, tarafların her birisinin diğerini kendi iradesine boyun eğmeye zorlamasıdır. Bu, açık bir savaş olmadığı için de, sonucu zımni anlaşmayla sonuçlanacaktır. Yine de örtülü savaşın araçları, şiddeti ve kapsamı, sonucun ne kadar zımni olup olmayacağını, fiili bir tasfiye ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağını belirleyecektir.