Ekonomistler artan cari açığın büyük bir ekonomik krize yol açacağından korkuyor.
Eğitimciler, okullardaki şiddetin nereye uzanacağından endişeliler.
Aileler çocuklarının uyuşturucu kurbanı olmasından korkuyorlar.
Üniversite öğrencileri okulu bitirdiklerinde nasıl iş bulacaklarının kaygısındalar.
Bazı solcular Amerikanın ülkeyi işgal "senaryo"larını konuşuyorlar.
Laiklik yanlıları, kara çarşafın yaygınlığından, şeriatçıların güçlenmesinden korkuyorlar.
Şeriatçılar askeri darbe korkusuyla yatıp kalkıyorlar.
Spor yorumcusu, "benim genelkurmay başkanım kodumu oturtmalı" diyor.
Kredi kartlarının limitlerini dolduranlar ne yapacaklarının kaygısı içindeler.
İşçiler işsiz kalmaktan, köylüler ürünlerini yok pahasına satmaktan korkuyorlar.
Aydınlar kültürel yozlaşmadan, ülkenin bağımsızlığını yitirmesinden, şeriatçıların yönetimi ele geçirmesinden kaygılılar.
AB yandaşları, AB ile ilişkilerin kopmasından korkuyorlar.
Kemalistler, çaresizlik içinde kemalizmin ideoloji olup olmadığını tartışıyorlar.
Varoşlar, uyuşturucu ve fuhuştan; "kamu emekçileri" kredi kartlarının limitlerinin dolmasından korkuyor.
Kadınlar kapkaççı teröründen korkuyorlar, ev sahipleri güpegündüz eve giren hırsızlardan korkuyorlar.
"Ünlüler" paparazilere yakalanmaktan, kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesinden korkuyorlar.
Orhan Pamuk öldürülmekten korkuyor.
Solcular ölmekten korkuyor.
Herkes kaygılı, herkeste bir korku var.
Herkes Kıbrıs'tan, Ermeni soykırımından, Kürtlerin "bölücülüğünden" söz ediyor.
Herkes ahlakın bozulduğunu, toplumun yozlaştığını söylüyor.
Herkes ekonomik bir krizin ülkeyi altüst edeceğini düşünüyor.
Herkes kendi adaletini kendisi vermeye kalkışıyor.
Herkes "ne olacak bu memleketin hali"nden söz ediyor.
Yine de herkes eğleniyor, televizyon karşısında dizi seyrediyor, her bulduğu fırsatta tatil beldelerine koşturuyor, "şimdi sırası mı bu konuların" diyerek birbirlerini susturuyor.
Konuşanlar ise, bunlardan değil, şunlardan korkun diyerek yeni "korku senaryoları"ndan söz ediyor.
Korkuyla eğlence, kaygıyla boşvermişlik bir arada yürüyor.
Korkutanlar korkuyor, korkanlar korkutuyor.
Gerçeği bilmek isteyenler düşünmüyor, düşünenler ne düşüneceklerini bilmiyorlar.
Adam gibi adam aranıyor, adam gibi adamın "omurgalı" olup ol-mamasına bakılıyor.
Şüphesiz bütün bunların bir anlamı var.
Anlamak için öğrenmek, öğrenmek için bilmek ve bilmek için de bilgiye ihtiyaç var.
Eğer ülke bir gün Amerikan emperyalizmi tarafından açık askeri işgal altına alınacaksa, açık askeri işgal altına alınmış demektir. "Eğer olursa, gereken ne ise o yapılır" denilemez. Ya işgalciye karşı savaşılır ya da boyun eğilir. Başka alternatif yoktur. İşgal olasılığı varsa, savaş vardır; savaş varsa, top, tüfek, tabanca, bombaya ihtiyaç vardır.
Korkuyu yaratanlar ve korkanlar boş durmuyorlar. İnsanlar bir şeyleri anlamaya başladıklarında, anladıklarını anlamamaları için ellerinden geleni yapıyorlar. Kavramların içeriklerini boşaltıyorlar, olmadık yeni sözcükler üretiyorlar, olayları "medya" aracılığıyla gün be gün çarpıtıyorlar, yeni korkular üretiyorlar.
Hepimiz biliyoruz: Korkunun ecele faydası yok.
Sömürünün, baskının, zulmün, eşitsizliğin, adaletsizliğin, yolsuzluğun, yoksulluğun, yozlaşmanın, çürümenin olduğu yerde, aş için, iş için, emek için, toprak için, onur için, özgürlük için, bağımsızlık için, eşitlik için, insanlık adına savaşılacaktır.
Che Guevara'nın sözleriyle:
"Bu uzun süreli bir savaş demektir. Ve, bir kez daha yineleyelim, acımasız bir savaştır. Savaş gelip çattığında, kimse onu yumuşatırım diye kendini aldatmasın ve kimse, halkı uğruna katlanabileceği savaşın sonuçlarının verdiği korkuyla, savaşı kızıştırmakta duraksamasın. Bu, hemen hemen tek zafer umududur."
Tarihin tek gerçeği budur.