Konuyla bağlantılı yazılar:
***
KESİNTİSİZ DEVRİM II-III
***
MEVCUT DURUM VE DEVRİMCİ TAKTİĞİMİZ
***
TÜRKİYE DEVRİMİNİN ACİL SORUNLARI-I
***
Devrimin Yolu
***
Devrim Nasıl Yapılır?
***
Mevcut Durum Üzerine
***
Düğmeye Kim Bastı? (II) At iziyle it izinin birbirine karıştığı yer
***
Milli Krizin Gelişme Dinamikleri ve Solda Özerkleşme Eğilimleri
***
"Yükselen Milliyetçilik" Karşısında Küçük-Burjuva "Elit" Aydınları ["Fast-Food Entelektüelleri"]
***
"Sözde Ermeni Soykırımı" ve Sözde Ermeni Soykırımı
***
Neden Gizlilik? Neden İllegalite?
***
Silahlı Propaganda ve Konspirasyon Kuralları
***
Şehir Gerilla Savaşı ve Silahlı Propaganda
***
Oligarşinin Küçük-Burjuva Reformist Aydın “Sevgisi Nereden Geliyor?
***
Silahlı Propaganda : Bir Politik Mücadele Biçimi
***
Kadrolar ve Politikada “Güç-Nicelik” Kavrayışı
Dipnotlar
[1*] Habertürk'de yayınlanan "Basın Kulübü" programından akt. Ece Temelkuran, "Meraklı çocuklara: 'Genel olarak' üç idam",
Milliyet, 10 Mayıs 2006.
[2*] Lenin,
Devlet ve Devrim, s. 13.
[3*] Burada şunu ekleyelim ki, Hüseyin İnan'ın "Türkiye Devriminin Yolu" adlı broşüründen yola çıkarak oluşturulmaya çalışılmış olan "TDY" hareketi etkili olamamış ve bir süre sonra dağılmıştır.
[4*] Mehmet Kuzulugil, "Denizlerin mirası", "Komünist"(!), Sayı: 266, 19 Mayıs 2006.
[5*] Burada şunu da söyleyelim ki, bu "gelenek" sahipleri çok kolaylıkla bir şeylerin üstünü "çizebilmek"tedirler. "Baykuş bakışı" yazarı Lenin için şunları yazabilmiştir:
"Rus devrim tarihi, hain, ahmak ve diğer sıfatların taşıyıcılarından daha fazla iyi, inanmış, kararlı devrimcilerin tarihidir.
İşte bu tarihte Lenin hemen her aktör için 'bir şey'(!) demiş, yine hemen herkesten 'bir şey' işitmiştir.
Bu tür şeylerin altı değil üstü çizilmelidir. Örneğin bolşeviklerin zarif Kültür Komiseri Lunaçarski, Lenin öyle yazdığı için 'budala' değildir. Tıpkı Lenin'in Gorki'nin saptamasına rağmen asla 'tımarhane kaçkını' olmadığı gibi...
İşin ilginci Lenin benim bildiğim kadarıyla partinin Merkez Komite üyelerinden en az Malinovski'e laf etmiştir. O da ne yazık ki, önde gelen bolşevik kadrolar içerisindeki tek polistir!
Peki bu tahammülsüzlüğün arkasında ne vardır? Neden bolşevik hareket yoldaşlık hukukunun üzerine dostluk hukukunu yerleştirememiştir? Lenin bunu bir zayıflık olarak gördüğü için mi içindeki insanı devrimciler arasındaki ilişkilerde denetim altına almıştır?" (Kemal Okuyan, Lenin'i nasıl okumalı?,
Gelenek, Sayı: 71, Ocak 2002.)
[6*] Kendisini "baykuş bakış"lı olarak sunan bir SİP-TKP şefi 1976-80 döneminde yaptıklarını şöyle anlatmaktadır:
"1 Mayıslar, öncesiyle ve sonrasıyla bu yıllarda çok önemli bir eylem odağıydı. Bu eylemin başarılı olabilmesi için 1 Mayıs Komiteleri oluşturuluyordu. 1 Mayıs Komiteleri çok önceden çalışmaya başlıyorlar, 1 Mayıs çerçevesinde, 1 Mayıs eylemliği hedefiyle, ama normal olarak Parti'nin doğrudan ulaşamadığı çok geniş bir kesime, Parti'nin görüşlerini ulaştırıyorlardı ve fabrikalara uzanan, okullara işyerlerine uzanan, geniş örgütlenmeler sağlıyorlardı... Özel bağışlar toplanıyordu. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden İstanbul'daki 1 Mayıs'a katılmak için yapılan organizasyon, başlı başına büyük bir organizasyondu. Yüzlerce otobüsün örgütlenmesi, pankartların hazırlanması vs. Parti örgütleri, bu 1 Mayıs çalışmaları sırasında ciddi açılım yapıp yeni kazanımlar elde ediyorlardı... Bunun sonucu olarak da Türkiye'deki Parti örgütlerinden, 1 Mayıs Komiteleri'nin daha sürekli kalıcı hale getirilmesi türünden talepler ortaya çıktı. Hatta biz o dönemde 1 Mayıs Komiteleri'nin bir tür Sovyetler işlevi bile görebileceğini düşünmeye başlamıştık... Bir Merkez Komitesi toplantısında 1 Mayıs Komiteleri'nin, Can Güvenliği Komiteleri'ne dönüştürülmesi için karar alındı. Can Güvenliği Komiteleri aslında '77 Konferansı'ndan sonra İ. Bilen'in kapanış konuşmasında 'Barikata çıkacağız', işte 'Halkımızın can güvenliğini koruyacağız' gibi söylemlerle de bağlanmış bir şeydi. 1 Mayıs Komiteleri'nin, Can Güvenliği Komiteleri biçiminde devamı aslında devrimci bir açılımdı... İşçinin Sesi ayrışmasından sonra bu Can Güvenliği Komiteleri, daha doğrusu 1 Mayıs Komiteleri, 'Barış ve Demokrasiyi Koruma Komiteleri' haline getirildi ve CHP afişleri asmak gibi görevler üstlendiler." (Kemal Okuyan,
Gelenek, Sayı: 67.)
Sanıyoruz bu dönemde, TKP'nin hiçbir zaman 'barikatlara çıkmadığını', kimsenin 'can güvenliğini' de sağlamaya çalışmadığını söylemeye gerek yoktur.
[7*] Kuzulugil, 19 Mayıs tarihli yayınlarında şöyle yazmaktadır: "TKP, kendini Türkiye'de ve dünyada belirli bir teorik mirasla ve bir dizi pratikle anılan bir geleneğe bağlı görüyor. Marx, Lenin, Stalin
gibi isimleri, Şefik Hüsnü'yü, İsmail Bilen'i, Behice Boran'ı ve başka marksistleri de barındıran bir gelenek bu."
Şüphesiz bu, Kuzulugil'in ilk "sabıkası" değildir. Katıldığı bir televizyon programında Sovyetler Birliği hakkında söylediği sözler üzerine "Siyasi Büro"sunu açıklama yapmak zorunda bırakmış "sivri dilli" birisidir.