Mayıs ayı içinde Suudi Arabistan ve Fas' ta 10-12 kişilik gurupların gerçekleştirdiği intihar eylemleri ("canlı bomba") ve ardından Çeçenistan'da aynı tür eylemlerin gerçekleştirilmesi, bir kez daha bu eylem biçimini "medyatik" hale getirirken, Ankara'da meydana gelen bir patlama ve ardından DHKC adına yapılan 302 nolu açıklama, intihar eylemlerini birkez daha ve yeniden solun gündemine de getirmiştir.
Şeriatçı örgütlerin bu intihar eylemleri, "radikal islamcıların" gerçekleştirdiği "terör", "sivillere yönelik terör" vb. eylemleri olarak tanımlanmış ve devletler tarafından "nereden gelirse gelsin her türlü teröre karşıyız" açıklamaları birbiri ardına yapılmaya başlanmıştır. Yapılan her açıklamada, bu "terör" eylemlerinin Orta-Doğu'dan kaynaklandığı ve temelinde "Filistin sorunu" yattığından sözedilmiştir.
Hamas gibi şeriatçı örgütlere göre ise, intihar eylemleri, İsrail ordusunun Filistin toprakları üzerinde uyguladığı baskı ve şiddet politikalarına karşı tek yanıttır. Onlara göre, eğer İsrail bu intihar eylemlerinin sona ermesini istiyorsa, işgal altında bulundurduğu Filistin topraklarından çekilmelidir.
Aynı gerekçeler Çeçenistan'da gerçekleştirilen intihar eylemlerinde de kullanılmaktadır.
DHKC açıklamasında, intihar eylemi "feda eylemi", eylemi gerçekleştiren "feda savaşçısı" olarak tanımlanarak şöyle denilmektedir: "Bombaları bedenine sardığında tecrit zulmünün sona ermesinden başka bir şey düşünmüyordu.
Sorunu çözün dedik defalarca. Tecrite son verin dedik. Her ölümümüzle bunu haykırdık.
Kahramanlarımız ölmesini bildikleri gibi, hesap sormasını da bilirler.
Çözmeyenler, onlarca, yüzlerce Şengül'ün ortaya çıkacağını bilmelidirler.
Bu eylemimizin hedefine maddi olarak ulaşamamış olması bir şeyi değiştirmez. Şengüller yollarına devam edecektir. Feda Birlikleri tükenmez. Yüzlerce feda birliği doğacak bu topraklardan." Aynı açıklamada intihar eylemi şöyle gerekçelendirilmektedir: "Şimdiye kadar, ölmeyin diyenler, silahlı eylem yapmayın, demokratik mücadele edin diyenler susuyordu. Susuyor ve hiçbir şey yapmıyorlardı. İktidar öldürmeye devam ediyordu.
Sustuk... Uzun süre sustuk... Sadece yaşamlarımızı ortaya koyarak sürdürdük direnme savaşımızı... Düşmanlarımız suskunluğumuzu zayıflık, güçsüzlük olarak yorumladılar. Ahlaki ve siyasi hiçbir değeri kalmayanlar ise suskunluğumuzu, sadece yaşamlarımızı ortaya koyarak susuşumuzu anlamak istemediler. Ve bu tavırlarıyla bizi şiddete karşı şiddet uygulamaya mecbur ettiler. Nasıl ki iktidar katliamı devam ettirdiyse, insanlarımızın ölmesine göz yumduysa suskunluğumuzun da böyle süreceğini düşündüler. Şiddete karşı şiddet kullanmayı biz tercih etmedik. Bunu bugüne kadarki tavrıyla AKP iktidarı tercih etmiştir... İşte bu nedenlerden dolayı artık misilleme hakkımızı kullanıyoruz. Şiddete şiddetle cevap vereceğiz.
Can verirken can da alacağım..." Böylece DHKC, intihar eylemini (kendi deyişleri ile "feda eylemi") yıllardır sürdürdükleri ölüm oruçları karşısında gösterilen "duyarsızlığa" bir yanıt, "şiddete karşı şiddet kullanma" ve "misilleme hakkı" gibi birden çok nedene bağlarken, "ölmeyin diyenler, silahlı eylem yapmayın, demokratik mücadele edin diyenler"in "suskunluğuna" bir öfkenin, kızgınlığın, tepkinin de bir ürünü olarak sunmaktadır.
Aynı açıklamanın bir başka bölümünde şunlar söylenmektedir: "Feda eylemleri halkların bu zorbalık karşısında geliştirdiği bir 'ölme' biçimidir. Feda, halkların yaşama ve yaşatma eylemidir." Hayır!
Kendisini "devrimci" ya da "sol" örgüt olarak tanımlayan, dolayısıyla Marksist-Leninist dünya görüşüne sahip olduğunu söyleyen hiçbir örgüt, hangi nedenle olursa olsun, ölümü böylesine yüceltemeyeceği gibi, intihar eylemlerini başlı başına bir eylem biçimi olarak devrimcilerin karşısına koyamaz.
Ülkemizde yirmi yıldır süregiden ideolojisizlik ortamında, intihar eylemlerinin bir silahlı eylem biçimi, üzerine vurgu yapılacak kadar önemli bir silahlı eylem biçimi olarak tanımlanması, yeni devrimci kuşakların bilinçlerinin çarpıtılmasından başka birşeye hizmet etmeyecektir.
Kendilerinin THKP-C'nin "mirasçısı" olduğunu söyleyenlerin, intihar eylemlerini başlı başına bir eylem biçimi, bir çizgi haline getirmeye çalışmaları, gerilla savaşını "istedikleri gibi" yürütemediklerinin, güçsüzlüklerinin bir itirafıdır.
Devrimciler çok iyi bilmek durumundadır ki, halkların emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı yürüttükleri savaş, bir "ölme biçimi" değildir. Emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı yürütülen savaş, politikleşmiş askeri savaştır. Politikleşmiş askeri savaş, gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasıdır (silahlı propaganda). Bu savaşta, gerilla savaşı, ne tekil eylemdir, ne de eylem biçimidir. Gerilla savaşı, bir savaş biçimidir, dolayısıyla eylemle ve eylem biçimiyle özdeşleştirilemez.
Savaş biçimleri ile eylem biçimlerini birbirine karıştırmak, birini diğerinin yerine geçirmek, gerilla savaşı konusunda az da olsa varolan bilincin ve savaşma kararlılığının bulanıklaştırılmasına hizmet edecektir.
Politikleşmiş askeri savaş, hiçbir biçimde ve kesinlikle bir "ölme biçimi" değildir. Politikleşmiş askeri savaş, halkların emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yürüttükleri silahlı savaştır ve amacı düşmanı yenerek zafere ulaşmaktır.
Filistin'in özgün koşullarından türeyen ve şeriatçı örgütler tarafından gerçekleştirilen intihar eylemlerinin, aynı zamanda bu örgütlerin ideolojilerinin, dini inançlarının bir parçası olduğu asla unutulmamalıdır. Belli bir biçimde ölerek (şehitlik) kendilerinin başka bir dünyada (cennette) yaşayacaklarına inananların "geliştirdiği" "ölme biçimi"nin devrimci mücadeleye monte edilmeye çalışılması, son tahlilde, diyalektik materyalizmin yerine metafizik idealizmin geçirilmesinden başka bir sonuç vermeyecektir.
Devrimciler, "ölümün bin kez mevcut bir kavram ve zaferin yalnızca bir devrimcinin hayal edebileceği rüya olduğu anlarda ölümden ya da zaferden başka bir alternatif olmamacasına"[1*] savaşırlar. Bu nedenden dolayı, "ölüm" için ayrıca bir "eylem biçimi"ne ihtiyaçları yoktur.
Devrimci mücadelenin ve Marksist-Leninist ideolojinin tüm gerçekleri açıkken, intihar eylemlerini yüceltmek, politik kitle mücadelesinin bir biçimi olan gerilla savaşını tekil eylemlere indirgemektir, bireysel terörizmin yüceltilmesi demektir.
Şu asla akıldan çıkartılmamalıdır: "Silahlı propaganda, askeri değil politik mücadeledir. Ferdi değil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır."[2*]