”MHP, sınıfsal desteğini küçük-burjuvaziden alan ve tekelci sermayenin politik sözcülüğünü amaçlayan bir partidir. Politik olarak nasyonal sosyalizmi benimsemiş olması, Avrupa tipi faşizmin özlemlerini vermektedir. MHP, ırkçılık ideolojisi ile, Türk'lerin tarihi üstünlüklerinin propagandasını yaparak, kitleleri etki altına almaya çalışmaktadır. Bu parti, kitleleri, üretimin sosyalleştirilmesi propagandası ile pasifize etmeye uğraşırken, mevcut üretim ilişkilerine karşı olan tepkileri de zor ile pasifize etmeye çalışmaktadır. Bu durumuyla MHP, oligarşik yönetimin uygulanmasında, gerek ideolojik, gerekse fiili görev almaktadır. Ülkemizdeki siyasal zorun, sivil vurucu gücünü oluşturmaktadır. Güçlü iktidar sloganı ile köylülüğün ve küçük burjuvazinin desteğini almaya çalışmaktadır.” 1976 yılında İlker Akman yoldaşın yaptığı bu belirlemede ortaya konulduğu gibi, MHP, faşist bir parti olarak, her zaman ülkemizde emperyalizmin ve oligarşinin tek politik temsilcisi olmaya çalışmıştır. Ancak MHP'nin, emperyalizmin ve oligarşinin tek siyasal partisi olma yönündeki çabası ve istemine karşın, emperyalizmin ve oligarşinin tek siyasal partisi olmamıştır. Bu nedenle, oligarşi ile ilişkisi, kendisine ”ihtiyaç” duyulduğu oranda ve ölçüde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, çoğu durumda MHP, tekelleşememiş burjuvazinin (orta burjuvazi) bazı kesimlerinin doğrudan desteklediği ve finanse ettiği bir parti olarak günümüze kadar gelmiştir.
A. Türkeş'in CKMP'yi ele geçirerek MHP'ye dönüştürme sürecinde Adana ve Kayseri'deki örgütlenmesinin finanse edilmesinde Sabancıların özel bir yere sahip olması, aynı zamanda Sabancı Holding'in gelişim sürecine paralel olarak değişen siyasal ilişkilerini de ortaya koyar. Sabancılar, Sapmazlar ve Karamehmetler'in, ilk dönemde MHP'nin örgütlenmesinde oynadıkları rol, aynı zamanda MHP'nin ilk genel merkezinin Adana olmasıyla somutlaşmıştır. KurtuluşCephesi'nin Temmuz-Ağustos 2000 tarihli 56. sayısındaki ”GlobalizminVurguncuları:Türkcell” yazımızda ortaya koyduğumuz gibi, Çukurova Holding'in ilk döneminde işçilere 22 kalibrelik tüfeklerle silah eğitimi yaptırılması, faşist milis örgütlenmenin sınıfsal kökenini gözler önüne sermektedir. Bu nedenle, MHP'nin ilk genel merkezinin Adana'da olması tesadüf değildir.
Ancak Sabancılar başta olmak üzere Adana'nın işbirlikçi burjuva ailelerinin gelişimleri ve oligarşi içinde yer almalarına paralel olarak MHP ile ilişkileri ikinci plana inmiştir. Bu nedenle, 1980 yılına kadar MHP'yi doğrudan destekleyen ve finanse eden kesimler, ağırlıklı olarak tekstil ve metal iş kollarında faaliyet yürüten tekelleşememiş burjuva kesimler olmuştur. Özellikle Sancak Tül'ün sahibi Murat Bayrak MHP'nin finans kaynağı olarak ön planda yer alırken, Kayseri, Adana ve Erzurum'daki pekçok küçük ve orta sermaye kesimleri MHP'nin güçlenmesi için her türlü maddi desteği sağlamışlardır.
1990'ların sonlarına doğru ”başbuğ” A. Türkeş'in ölümünden sonra MHP'nin başına Devlet Bahçeli'nin geçmesiyle birlikte başlayan ”değişim” söylemiyle, MHP'nin oligarşinin faşist milis gücü olmaktan çıktığı, giderek ”merkez partisi” durumuna geldiği, yani oligarşinin siyasal sözcülerinden birisi haline dönüştüğü görüntüsü kitlelere kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi, MHP, her zaman oligarşinin siyasal sözcüsü olmayı istemiş ve bu yönde çaba sarfetmiştir. Bu nedenle, son yıllarda MHP'nin oligarşinin çıkarlarına daha uygun bir çizgiye gelmiş olmasından söz etmek, MHP'nin faşist niteliğinin değiştiğinden sözetmekle özdeştir. Oysa değişen, oligarşinin, oligarşi dışındaki sömürücü sınıflarla olan ilişki ve çelişkisinin boyutu ve MHPyi doğrudan finanse eden kesimlerin değişmesidir.
Bugün MHP'nin en büyük finans kaynağı Sazak ailesine ait Yüksel İnşaat'tır. MHP'nin kuruluşundan itibaren Türkeş'in yanında ”ideolog” olarak yer almış olan Gün Sazak, DS tarafından öldürüldüğü zamana kadar Yüksel İnşaat'ın yöneticiliğini yapmıştır.
1980 yılına kadar küçük bir inşaat müteahhitlik şirketi olan Yüksel İnşaat, ülkemizdeki tüm müteahhitler ve müteahhitlik şirketleri gibi, rüşvet ve şantaj aracılığıyla devlet ihalelerine katılan bir şirket olarak, MHP'nin siyasal olarak güçlenmesine bağlı bir gelişim göstermiştir. Bu dönemde Yüksel İnşaat, depo, cephanelik, iskele inşaatlarından Bandırma, İskenderun ve Aliağa liman inşaatlarına geçiş yapmış ve ilk büyük ihalesini Altınkaya barajı ve hidroelektrik santraliyle almıştır. 340 milyon dolarlık bu ihale, Yüksel İnşaat'ın büyüme sürecinin başlangıcı olmuştur.
Ancak 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte MHP'nin politik etkinliğinin azalmasına paralel olarak Yüksel İnşaat giderek önemsiz bir inşaat şirketi olma durumuna gelirken T. Özal' ın ”dört eğilimi birleştirme” söylemiyle eski AP, MSP, MHP çevreleriyle girdiği ilişki Yüksel İnşaat için yeni iş olanakları yaratmıştır. Kendi sözleriyle ifade edersek, ”1980'li yılların ikinci yarısından sonra, ülkenin ekonomik konjonktürü ve yatırım politikaları şartlarında, Yüksel İnşaat turizm ve iş çevrelerinin özel yatırımlarına yönelmiş ve bu dönemde İstanbul'da üç adet beş yıldızlı otel (Çırağan Sarayı ve Kempinski Oteli, Swiss Otel, Hyatt Regency), iki banka Genel Müdürlük binası ile Avrupa ve Dünya birinciliği kazanmış 'Ak Merkez' Alışveriş ve İş Merkezi projelerini gerçekleştirmiştir. Ankara'da TRT Genel Müdürlük binası ve stüdyoları, Şekerbank Genel Müdürlük binası, Bodrum'da ise 1200 yataklı Hapimag Tatil Köyü ve Otel Projelerini gerçekleştirmiştir.”
1990 sonrasında Yüksel İnşaat hızla gelişmeye ve büyümeye başlamıştır. Kendi tanıtımlarında 1990 sonrasındaki gelişimlerini ve aldıkları ihaleleri şöyle anlatmaktadırlar:
”1990'lı yılların başından itibaren taahhütleri arasında yer alan önemli altyapı projelerinden olan, Avrupa'nın en büyük arıtma tesisi özelliğine sahip, ASKİ-Ankara Atıksu Arıtma Tesisi işini, Alman Firmalarıyla oluşturduğu ortak girişim ile tamamlayarak, Eylül/1997 tarihinde teslim etmiştir. Yine Ankara'da, Ankaray Hafif Raylı Toplu Taşım Sistemini, Alman ve İtalyan ortaklar ile birlikte tamamlamıştır.
Yüksel İnşaat halen yurt içinde ve GAP dahilindeki Karkamış Barajı ve HES Tesisleri ile Polatlı-Sivrihisar, Ünye-Piraziz Yol projeleri, Karadere Barajı ve muhtelif sulama ve arıtma tesisleri, iş merkezi ve konut inşaatlarından oluşan taahhütlerine devam etmektedir. Yeni taahhüt ettiği projeler arasında Bolaman-Perşembe Karayolu inşaatı bulunmaktadır.”
Bunların dışında Yüksel İnşaat'ın aldığı ihaleler ve yaptığı inşaatlar şöyle sıralanmaktadır: İstanbul Menkul Kıymetler Borsa Binası ve Sosyal Tesisleri, TRT Genel Müdürlük Tesisleri Ek Sözleşme 3 TV Stüdyo Merkezi, 1. Kısım Devamlılık Stüdyoları ve Reklam Ünitesi, Karadere Barajı İnşaatı (Kastamonu), Karkamış Barajı ve hidroelektrik santrali inşaatı, Borçka Barajı ve hidroelektrik santrali inşaatı, Muratlı Barajı ve hidroelektrik santrali inşaatı (Artvin), İstanbul Metrosu Taksim-Unkapanı Arası (Haliç Geçişi Dahil) İnşaatı, İstanbul Metrosu Unkapanı-Yenikapı Arası İnşaatı. Şüphesiz bunlar içinde en ”prestijli” inşaat ise, Ankara'daki MHP Genel Merkez binası inşaatı olmaktadır.
Yüksel İnşaat'ın liman inşaatlarından barajlara ve metro inşaatlarına kadar tüm aldığı ihalelerin hemen hemen tamamı MHP'nin siyasal ilişkileri çerçevesinde gerçekleşmiştir. Yüksel İnşaat'ın, büyümesine paralel olarak daha büyük ihaleler üstlenmesi, aynı zamanda yeni ilişkiler ve işbirliklerin gelişmesini getirmiştir. Bu gelişimin ilk büyük sonucu ise, İstanbul metrosu inşaatını Doğuş Holding'le birlikte yürütmesi olmuştur. İstanbul metrosunun Taksim-Unkapanı-Yenikapı bölümünü Yüksel İnşaat, Taksim-Levent bölümünü Doğuş İnşaat üstlenmiştir. Ancak Doğuş Holding' le Yüksel İnşaat'ın işbirliği bununla sınırlı kalmamış ve ülke tarihinin en büyük ihalelerinden birisi olan Bakü-Ceyhan Boru Hattı ihalesiyle gelişmiştir.
Bugüne kadar 14 baraj ve hidroelektrik santrali ihalesini almış olan Doğuş Holding ile Yüksel İnşaat'ın Bakü-Ceyhan boru hattı ihalesinde işbirliği yapmaları yeni işbirliklerin başlangıcı olmuştur. Doğuş Holding ve Yüksel İnşaat dışında Alarko Holding ve Atilla Doğan bu ihalenin ortakları olmuşlardır. Ve Devlet Bahçeli'yle birlikte başladığı iddia edilen MHP'deki ”değişim”de bu ortaklıkla birlikte başlamıştır.
Doğuş Holding, 1950'de Ayhan Şahenk tarafından kurulan Doğuş İnşaat'a dayanmaktadır. DP ve AP hükümetleri döneminde gelişen Doğuş İnşaat'ın ilk büyük işleri Hasan Uğurlu barajı ve hidroelektrik santrali inşası ile İskenderun Demir-Çelik fabrikasının inşası olmuştur. Bugün Garanti Bankası, Osmanlı Bankası ve Körfez Bank'ın sahibi olan Ayhan Şahenk, Volkswagen, Audi, Seat, Skoda, Porsche otomobillerinin ve Scania kamyonlarının Türkiye dağıtımcısı ve NTV televizyonunun yeni sahibidir.
Alarko Holding, 1954 yılında İshak Alaton ve Üzeyir Garih tarafından kurulmuş küçük bir kalorifer ve ısıtma tesisatı şirketinden doğmuştur. İlk büyük işleri, Sümerbank'ın Malatya Bez fabrikası ile Merkez Bankası matbaasının inşaatıdır.
1995 sonrasında Alarko Holding'in üstlendiği inşaatların bazıları şunlardır:
Ataşehir Toplu Konut Projesi
Malatya Tohma Hidroelektrik Santralı
Türkmenistan Ashgabat Hava Limanı Pist ve Yardımcı Binaları
St. Petersburg Nevsky 25 İş Merkezi
Samsun Çarşamba Havaalanı
Moskova Marksistkaya İş Merkezi
İzmit Körfezi Atıksu Arıtma Tesisi
Alkent 2000
Adana Metrosu
Kazakistan Semipalatinsk Köprüsü
Kazakistan Philip Morris Sigara Fabrikası
Erzurum-İmranlı Doğalgaz Boru Hattı İnşaatı
Özbekistan 3 Havaalanı İnşaatı
Türkmenistan Polypropylene Fabrikası İnşaatı.
Alarko Holding'in, İshak Alaton'un Zonguldak kömür madenlerini kapatarak işçilerin ”somon balığı yetiştirmeleri”ne ilişkin ”projesi” dışında, değişik yerlerde hidroelektrik santral inşaatları bulunmaktadır.
Yüksel İnşaat'ın Bakü-Ceyhan boru hattı ihalesindeki üçüncü ortağı Atilla Doğan Şirketler Grubu'dur. Merkezi Kanada'da bulunan Atilla Doğan şirketlerinin ihtisas alanı petrol ve doğalgaz boru hatları inşaatlarıdır. Türkiye'deki doğal gaz boru hatları ihalelerinin büyük bir kısmını almış olan Atilla Doğan doğal gaz çevrim santrallerinin inşaasını gerçekleştirmiştir. Azerbaycan ve Gürcistan'da kendine bağlı şubeleri ve şirketleri bulunan Atilla Doğan, aynı zamanda Akkuyu Nükleer Santral ihalesinde Kanada şirketlerinin temsilcisi durumundadır.
Görüldüğü gibi, Yüksel İnşaat'ın yeni ortakları yahudi sermayesinden, Alman otomotiv tekelleri ile Kanada'nın nükleer santral tekellerine kadar uzanan geniş bir kesimi kapsamaktadır ve tüm ortakların yeni faaliyet alanı ”Türki cumhuriyeler” olmaktadır. Son ay içinde ”postmodern darbe” tartışmalarına neden olan TEDAŞ'a yönelik ”beyaz enerji operasyonu”ndaki gelişmeler gözönüne alındığında, bu işbirliğinin MHP temelinde nasıl politik ilişkiler alanına taşındığı kolayca görülecektir.
Bilindiği gibi, TEDAŞ'a yönelik olarak Jandarma Genel Komutanlığına bağlı Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele biriminin başlatmış olduğu rüşvet operasyonuyla birlikte ”düğmeye kim bastı?” tartışmaları başlamıştır.
Mesut Yılmaz, asıl olarak ANAP'ı ve ANAP'ı finanse eden şirketleri hedef alan TEDAŞ operasyonunun doğrudan Amerikan petrol şirketlerinden kaynaklandığını, ”düğmeye” ABD'nin bastığını söylerken, Mesut Yılmaz'ın eski danışmanı Erhan Göksel ”MaviAkımProjesi,RusyatarafındanBakü-CeyhanPetrolBoruHattı'nakarşıstratejikolarakoluşturulmuşturvebununTürkiye'dekipartnerimalesefMesutYılmaz'dır” diyerek, olayın Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı'ndan kaynaklandığını açık biçimde ifade etmiştir. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı ihalesinin dört büyük ortağı olarak Yüksel İnşaat, Alarko Holding, Doğuş Holding ve Atilla Doğan grubu gözönüne alındığında, ABD-MHP-Genelkurmay arasındaki işbirliği daha açık hale gelmektedir. İşte bu işbirliğinin temelinde Yüksel İnşaat yatmaktadır. Yüksel İnşaat'ın başkanı Süleyman Servet Sazak'ın MHP milletvekili olarak doğrudan politik ilişkiler içinde yer alması, aynı zamanda MHP'nin nasıl yönetildiğini de açıklamaktadır.
MHP'nin Nisan 1999 seçimlerinden sonra koalisyon hükümeti içinde yer almasıyla birlikte eski finansman kaynaklarıyla ilişkileri yeniden kurulmaya başlanmıştır. Bu da, MHP' ye yeni ek finans olanakları yaratmıştır. Son futbol maçlarının televizyon yayınlarına ilişkin yapılan ihalenin 610 milyon dolara Türkcell'e ait Digitürk ile Atlas Yayıncılığa verilmesi, Karamehmetler ile MHP'nin 1960'lardaki ilişkisinin yeni bir evresini temsil etmektedir. Futbol maçlarının naklen yayın hakkını alan Atlas Yayıncılığın ve Işık TV'nin sahibi Yunus Doğan' ın ”bendoğuştanülkücüyüm” diyerek verdiği beyanatlar, aynı zamanda siyasal ilişkilerin ekonomik ilişkiler üzerindeki etkisini de ortaya koymaktadır.
Tüm bu ilişkiler içinde en dikkat çeken yanlardan birisi de, MHP'nin tüm finans kaynaklarını oluşturan işbirlikçi tekelci burjuva kesimleri ile tekelleşememiş burjuvazinin yatırım yaptığı yerler ile MHP'nin etkin olduğu yerlerin bir ve aynı olmasıdır. İskenderun, Osmaniye ve Adana üçgeninde MHP'nin güçlenmesi ile İskenderun Demir-Çelik fabrikasının inşası arasındaki görünür ilişki bunun açık bir kanıtıdır. Bu da, MHP'nin, oligarşinin faşist milis gücü olarak, aynı zamanda kitlelerin pasifize edilmesinde ve onların ideolojik olarak etki altına alınmasında oynadığı rolün gerçek niteliğini göstermektedir. İster işbirlikçi tekelci burjuvazi olsun, ister tekelleşememiş burjuvazi için olsun, her durumda yatırım yaptıkları yerlerde MHP'nin etkin olması, aynı zamanda, bu yerlerin sendikasızlaştırılmasında en yaygın kullanılan araç durumundadır. Yatırımın ilk başından itibaren, inşaat sürecinden üretim sürecine kadar, çalışan işçilerin MHP' nin etkisi altında olması ya da doğrudan MHP' nin etkisi altındaki işçilerden seçilmesi sözkonusudur. Böylece, bir yandan sendikasızlaştırılmış bir ortamda kârlar garanti altına alınırken, diğer yandan MHP, işsizlere iş sağlayarak kendisi için sürekli bir kitle tabanı yaratmaktadır.
Diyebiliriz ki, bugün eski ve yeni işbirlikçi burjuvaların bir kısmı yeni çıkar ilişkileri içinde yeni ittifaklar kurmuşlardır. Bu yeni ittifak, ”demokrasi yanlısı”, ”kürt sorununun siyasal çözümünden yana” ve ”somon balığı projesi sahibi”, ”Pasha disko”nun ilk sahibi ve yahudi sermayesinin temsilcisi İshak Alaton'dan, T. Özal'ın gözdelerinden Ayhan Şahenk'e, Kanada tekellerinin uluslararası işbirlikçisi Atilla Doğan'dan faşist MHP milletvekili S. S. Sazak' a kadar uzanan bir ilişki ağı oluşturmaktadır. Bu ilişki ağının bir yanında Alman tekelleri, Amerikan petrol şirketleri yeralırken, diğer yanında Genelkurmay başkanlığı yer almaktadır. Bu ilişki içinde MHP, her zaman olduğu gibi, emperyalizmin ve oligarşinin sadık bekçi köpeği olarak kitlelerin pasifize edilmesinde kendine verilen görevleri yerine getirmektedir. Bu nedenlerle, MHP'nin varlığı gibi ”yükselişi” de oligarşiye bağlıdır ve oligarşi içindeki çelişkinin konjonktürel gelişimine bağlı olarak değişken bir rota izlemektedir. MHP'yi finanse eden burjuva kesimlerin ekonomik gücündeki değişimler, MHP'nin kitleler üzerindeki etkinliğinin değişkenliğini belirlemektedir.