...Ve Genelkurmay Devreye Girer:
"Krizin olduğu yerde
fırsat da vardır"
"OYAK'ın kârı 600 trilyona gidiyor Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, 36 iştiraki bulunan OYAK'ın kârının yarım katrilyon lirayı geçtiğini, 600 trilyon liraya gittiğini söyledi. Ulusoy, 2001'in çok iyi geçtiğini, dolar bazında performansın yüksek olacağını kaydetti.
OYAK: 600 trilyon kârımız var, kriz fırsatı peşindeyiz Ulusoy, 'Şirketlerimiz hızlı hareket ederek yatırım için ayırdığı parayı krizle birlikte finansal alanlara kaydırdı. Zamanında ve çabuk doğru kararlar alındığı için kâr ettik' dedi.
Kendilerinin hızlı karar alarak fırsatları değerlendirdiklerini vurgulayan Ulusoy, şöyle konuştu: 'Fırsatı gördük. Üzerine gittik. Kaliteden ödün vermeden büyümeye devam etmek istiyoruz. Olağanüstü miktarlarda nakit birikimimiz var. Bu likit imkanlarını kullanmamız gerekiyor. Özelleştirme bizim için fırsatlar getiriyor. Kriz ve fırsat beraber gitmesi gereken kelimeler. Krizin olduğu yerde fırsat da vardır. Krizin bitmediği durumlarda hâlâ fırsatlar var. 600 trilyona giden kâr beklentisinde olan bir kurum olarak fırsatlara bakmazsak kendimize haksızlık etmiş oluruz..'" [Gazetelerden]
Ülkemizde 1940'larda "savaş zenginleri" gibi, 1990'larda "globalizmin vurguncuları" ortaya çıkmış ve son olarak da "kriz vurguncuları" türemeye başlamıştır. 22 Kasım günü Ordu Yardımlaşma Kurumu Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, "bir ilki gerçekleştirerek" OYAK'la ilgili bazı bilgileri "basın mensuplarıyla" ve tabii kamuoyu ile "paylaşmıştır". "Yeniden yapılanarak paradigmaları kıran" OYAK, kendi genel müdürünün ağzından ülkemizde yaşanan son ekonomik krizde "fırsatı" görmüş ve "fırsattan" yararlanmıştır.
Kurtuluş Cephesi'nin Mart-Nisan 2001 tarihli 60. sayısında ortaya koyduğumuz gibi, OYAK'ın Şubat krizinin ilk gününde gerçekleştirdiği vurgun, "müthiş operasyon" başlıklarıyla "müşterilerine müthiş bir zamanlamayla ciddi kâr ettiren" bir ekonomik olaymış gibi sunuldu. Gazetelerin ifadesiyle "Oyak Portföy Yönetimi şirketinin başında uluslararası ciddi deneyimleri olan Fatma Can"ın anlatımına göre "müthiş operasyon" şöyle olmuştu: "19 Şubat krizinden bir hafta önce nakide geçtiklerini belirten Can, Ecevit'in açıklamasıyla (19 Şubat günü yapılan MGK toplantısını terk etmesine ilişkin olarak yaptığı açıklama kastediliyor. -K.C.) devalüasyonun olacağı düşüncesinin kesinlik kazandığını belirtiyor. Ekibiyle acil toplantıya giren Can, dövize geçmeye karar verir. Çarşamba (21 Şubat) devalüasyon olacağı konusunda en küçük şüphesi kalmaz. Ve o hafta cuma günü (23 Şubat) alınan dolarlar 1 milyon liranın üzerinde satılarak nakide geçilir. Bu arada perşembe günü de (22 Şubat) borsada güçlü şirketlerin hisselerine yatırım yapılır. Ve hemen herkesin büyük zararlar ettiği krizden güçlenilerek çıkılır." Ve böylece Ordu Yardımlaşma Kurumu "krizden kârlı çıkarken", Genelkurmay'ın ekonomik olaylarla ne kadar ve neden ilgilendiği, Genelkurmay bünyesinde oluşturulan ve banka mevduatlarını izleyen EMİM'in (Ekonomik ve Mali İzleme Merkezi) ne işe yaradığı da ortaya çıkmıştır.
Bugün çok açık biçimde ve pervasızca ifade edildiği gibi, OYAK için, "krizin olduğu yerde fırsat vardır" ve "kriz bitmediği durumlarda hâlâ fırsatlar var" olmaya devam edecektir. Ülkenin "en saygın" ve halkın "en güvendiği" kurum olan ordu, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin holdingi OYAK, böylesine fırsatçı ve halkın içinde bulunduğu ekonomik zorluktan böylesine yüksek kârlar elde edebilen kurum haline gelirken, aynı zamanda yalan ve ikiyüzlülüğün en büyük örneğini vermiştir.
Anımsanacağı gibi, "28 Şubat" sonrasında Genelkurmay hemen her "ülke sorunu"nda devreye girerek, ordunun görüşlerini açıklamayı bir alışkanlık haline getirmiştir. Bu çerçevede, Harp Akademileri Komutanlığı'nın "ÖzelleştirmeveTürkSilahlıKuvvetleri" başlıklı raporu, 29 Temmuz 1998 günü gazetelerde yayınlandı. "Özelleştirme" konusunda, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Necati Özgen imzasıyla kamuoyuna sunulan "rapor"da şunlar yazılıydı: "- Özelleştirme Batılı ülkeler veya bunların etkin oldukları uluslararası sermaye tarafından gelişmekte olan ülkelere telkin edilmekte, hatta dayatılmaktadır.
- Bu dayatmanın nedeni, uluslararası sermayenin bu ülkelere girmesi ve özellikle üretim ünitelerine girmelerinin koşullarını yaratmaktadır.
- Özelleştirme günümüzde özel kesime kaynak aktarma politikalarına dönüşmüştür.
- Özelleştirme ile kamu tekelinden çok daha vahim sonuçlar doğuracak olan özel tekeller yaratılır. Arjantin, Meksika ve Şili örneğinde görüldüğü gibi, ülke ekonomisi az sayıda holdinge teslim edilmiş olur.
- Özelleştirme ve yabancılaştırma ideolojik bir dayatmadır.
- Devletin küçültülmesi teziyle, sosyal devlet olgusu budanacak, bu da gelir dağılımının daha da bozulmasına ve çok ciddi sosyal patlamalara neden olacaktır." Ve tarihler 22 Kasım 2001'i gösterdiğinde OYAK Genel Müdürü açık ve net bir biçimde "Özelleştirme bizim için fırsatlar getiriyor" diyerek, "uluslararası sermayenin telkinleriyle" "ülke ekonomisinin az sayıda holdinge teslim edilmesi" gerektiğini ve özelleştirme adıyla yapılan "ideolojik dayatma"nın gerekli olduğunu ve gerekirse "ciddi sosyal patlamalar"ı engellemeye hazır olduklarını açıklamaktadır.
OYAK'ın 22 Şubat günü Milli Güvenlik Konseyi'nde meydana gelen olayla patlak veren son ekonomik krizin ilk günü gerçekleştirdiği vurgun, kendi sözleriyle ifade edersek, ellerinde bulundurdukları "olağanüstü miktardaki nakit"le gerçekleştirilmiştir. Bu "olağanüstü nakit" ise, her ay subay ve astsubayların maaşlarından kesilen %10'larla sağlanmaktadır. Bu "olağanüstü nakit" ise, OYAK Genel Kurulu ve Yönetim Kurulu tarafından yönetilmektedir.
OYAK Genel Kurulu Genelkurmay başkanı başta olmak üzere, kuvvet komutanları, üst düzey Genelkurmay subayları ile yasasında belirtilen teknik görevlilerden oluşmaktadır. Yönetim Kurulu ise, üçü "Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli" general olmak üzere 7 kişiden oluşmaktadır. Böylece OYAK, "görevli" generaller holdingidir. 1960 27 Mayıs darbesi sonrasında yasayla kurulan OYAK, bu nitelikleriyle Genelkurmay'ın bilgisi ve yönetimi altındadır. Dolayısıya, "olağanüstü nakit"ini kullanabilmesi için Genelkurmay'ın onayı ve izni alınmak zorundadır. Bunun açık sonucu ise, Şubat krizinin ilk gününden itibaren OYAK'ın yaptığı tüm "kriz vurgunculuğu"nun Genelkurmay' ın bilgisi ve izni ile gerçekleştirildiğidir. Ve bugün açıkça ifade edildiği gibi, ekonomik krizin devam etmesi, OYAK'ın "yeni fırsatlar" yakalaması anlamına gelmektedir. Bu "yeni fırsat"ın en büyüğü ise Türk Telekom' unun özelleştirilmesidir. Genelkurmay'ın faşist MHP ile Türk Telekom'unun özelleştirilmesi karşısında gösterdiği "direniş"in nedeni de Telekom'un OYAK tarafından satın alınmak istenmesinden kaynaklanmaktadır.
OYAK'ın gerek kriz vurgunculuğu, gerekse özelleştirme fırsatçılığı her türden "şeref, ahlak" türünden kavramların dışındadır. Yani, "Türk Silahlı Kuvvetleri"nin "şan ve şerefi", krizin yarattığı fırsatlarla bir yana bırakılmıştır. Onlar da "çağa uymuş"tur. Artık "şan ve şeref" karın doyurmamaktadır. Ne varsa ekonomide ve ekonomik fırsatların değerlendirilmesinde vardır.
Elbette ekonomik değerlerin böylesine "şan ve şeref"le yer değiştirdiği bir yerde, ekonomik kaygılar da ortaya çıkacaktır. Kriz fırsatlarından yararlanan ve özelleştirmenin avantajlarını kullanan OYAK da, ekonomik olgularla yüzyüze kalabilecektir. Bu olguların en trajiği, hiç şüphesiz, boyundan büyük işlere kalkışıp iflas etmektir. Subay ve astsubaylardan her ay kesilen %10'larla biriktirilen "olağanüstü nakit", kapitalizmin kuralları içinde kolayca kaybedilebilinecektir. Ancak OYAK Genel Müdürü Coşkun Ulusoy bu konuda endişelenmeye hiç gerek olmadığını gazetelerde yer alan şu sözlerle ifade etmektedir: "Kanla test edilen askeri prensip, hata yaptırmaz
Oyak Holding Genel Müdürü Coşkun Ulusoy, iş yaşamının da muharebe olduğuna inandığını söyledi. Ulusoy, bu noktada Mustafa Kemal Atatürk'ün Conkbayırı'nda savaşı kazanmak için uyguladığı stratejiyi örnek gösterdi ve 'Conkbayırı'nda alayın hepsi şehit oldu, ama savaş kazanıldı' dedi. Ulusoy, binlerce asırdır kanla test edilen askeri prensiplerin iş yaşamında uygulanması halinde hata yapma olasılığının olmadığını belirtti." Komik, aptal ve geri zekalı bu açıklamaya inanılacak olursa, kapitalistlerin tamamı ya asker olmalıydılar ya da askerlerce yönetilmelidirler.
Kendisini dev aynasında gören bir geri zekalının yönetimindeki OYAK, bu kafayla "giderse askere, zor alır teskere" dedirtecek kadar, gerçeklerden ve kapitalizmden bihaberdir. Elbette bir savaşta bir alayın hepsi şehit olduğu koşullarda da savaş kazanıldığı durumlar olmuştur, olacaktır, ancak kapitalizmde "alay" demek sermaye demektir ve sermayesini kaybeden sadece iflas eder.
1961 yılında yasa ile kurulan OYAK'ın 40 yıldır bilançosu, gelir-giderleri kamuoyuna açıklanmamaktadır. Bu yüzden, şu an içinde bulundukları durumun tahlilini yapabilmek de olanaksızdır. Bu nedenle, ne zaman ve nasıl zor duruma düşeceği bilinememektedir. Fransız Renault şirketi ile 4-5 yıldır süre giden çatışmalar, otomotiv sektörünün 2001 yılında içine girdiği büyük kriz gözönüne alındığında, durumun pek fazla parlak görünmediği de ortadadır. Görülen o ki, OYAK'ın eski yatırımları (Renault, Goodyear, vb.) ekonomik krizden en fazla zarar görensektörlerdedir. Zararlar büyük oranda döviz spekülasyonlarından elde edilen "kriz kârları" ile kapatılmaktadır. Bir başka deyişle, 22 Şubat günü MGK'nda meydana gelen "anayasa fırlatma" olayıyla başlayan "dalgalı kur" uygulamasından en çok yararlananlardan biri de OYAK olmuştur. Dünya ekonomik buhranının gelişim seyri ve geri-bıraktırılmış ülkelerde uygulanan IMF politikalarının sonal hedefleri gözönüne alındığında "kanla test edilen askeri prensipler"in Conkbayırı'nda inşa edilmiş taş bir anıt olmaktan öteye geçmeyeceği bugünden söylenebilir.
Gerisi...
Türk Silahlı Kuvvetlerinin "şan ve şerefi" nin kaç dolar ettiğidir.