KURTULUŞ CEPHESİ - Kasım-Aralık 1994
Kitle Pasifikasyonunun Bir Aracı:
Köy Boşaltmalar ya da
Stratejik Köycükler
Son aylarda oligarşinin Dersim (Tunceli) bölgesinde gerçekleştirdiği operasyonlarda açık biçimde ortaya çıkan olgu, gerilla güçleri tarafından kullanılan her türlü olanağın ortadan kaldırılmaya yönelinmesidir. Bu bağlamda, kamuoyuna yansıyan en temel hedef, gerillanın harekât alanı içindeki köylerin boşaltılması ve arkasından yakılmasıdır. Yaklaşan kış koşulları altında gerillaların kırsal alanlardaki lojistik sorunlarını çözmelerini engellemeyi hedefleyen oligarşinin operasyonları, D. Güreş'in "alan tutuyoruz" ifadeleriyle aylar önce açık biçimde ortaya konulmuştur. Ancak oligarşinin askeri operasyonlarının aylar önceden açık biçimde ilan edilmiş olmasına ve üç aydır yoğun bir biçimde sürdürülmesine rağmen, Dersim bölgesinde faaliyet yürüten değişik örgütlenmelerin hiçbir hazırlığı olmadığı da, meydana gelen gelişmeler sonucunda ortaya çıkmıştır.
Biz burada, Dersim bölgesinde son aylarda meydana gelen olayları iki yönüyle ele alacağız.
Birinci yön, oligarşinin askeri operasyonlarıyla birlikte ortaya çıkan köy boşaltmaları ve boşaltılan köylerin yakılmasının getirdiği taktik ve stratejik sorunlardır. İkinci yön ise, bu bölgede yıllardır silahlı güçlere sahip olan örgütlenmelerin yanlış devrim teorileri ve buna bağlı örgütlenme ve çalışma tarzlarıdır.
Amerikan emperyalizmi tarafından 1960' larda Vietnam'da uygulanan askeri taktik ve stratejilerde özel bir yere sahip olan bir kavram bulunmaktadır: Stratejik köycükler.
"Stratejik köycükler" politikası, devrimci güçlerin harekât (operasyon) alanı içinde bulunan köylerin boşaltılarak, belirli bir bölgede toplanılması ve bu yolla devrimci güçlerin, gerek kadrosal, gerekse lojistik kaynaklarının "kurutulmasını" hedefler. Amerikan emperyalizminin bu politikasının 1961-63 yıllarında Güney Vietnam'daki uygulamasını Giap şöyle ifade etmektedir:
"Tespit edilmiş bulunan 'stratejik köycükler' politikası, 'özel savaş'ın belkemiğidir; ABD-Diem kliği bütün umutlarını bu politikaya ve bunu ne pahasına olursa olsun uygulamak için insan gücünü ve serveti bir araya topladı. Kısa bir zamanda 17.000 'stratejik köycüğü' inşa edip, Güney'i muazzam bir hapishaneye çevirebileceklerini hesapladılar." [1*]
Amerikan emperyalizminin dünya çapındaki Halk Savaşlarının zaferinden çıkardıkları derslerle geliştirdikleri "stratejik köycükler" politikası, Giap'ın da belirttiği gibi, Halk Savaşlarının başlangıç aşamasında yürütülen "özel savaş" taktiklerinin bir parçası durumundadır. Amerikan emperyalizminin 1961 Mayıs ayında uygulamaya soktuğu bu "özel savaş" planını Giap şöyle anlatmaktadır:
"Kısacası, bu 'özel savaş' planı, yani Stanley Taylor planı üç aşamalıydı: Birincisi: Güney'i 'pasifleştirmek', Kuzey'de casus-komando şebekesini kurmak; ikincisi, Kuzey'deki sabotaj faaliyetini artırırken, ekonomiyi ıslah etmek ve Güney'deki kukla askeri güçlerin sayısını çoğaltmak; sonuncusu da, Güney'in ekonomisini geliştirmek ve Kuzey'e saldırmak şeklinde idi.
Birinci aşamayı gerçekleştirmek için (en önemli aşama olarak kabul ediliyordu), ordunun etkinliğini artırmak, donatımını geliştirmek, nüfusun büyük bir kısmını tedricen bir araya toplamak ve kontrol etmek amacını güden 'stratejik köycükler', 'devlet politikasının' uygulanması ve kukla silahlı kuvvetlerin savaş kapasitesinin artırılması gibi, bir seri yöntem üzerinde çalıştılar. ABD emperyalistleri, Ngo Dinh Diem yönetimine, başta askeri yardım olmak üzere, çok yönlü yardımlarını artırdılar. Onsekiz ay içinde, yani 1962'nin sonuna kadar, sayıca son derece artırılmış bulunan gerici askeri kuvvetlerin halkın siyasi ve askeri devrimci kuvvetlerini kesinlikle ezeceğini ve aynı zamanda, Güney'deki on dört milyon yurttaşımızın çoğunu sürüler halinde 'stratejik köycükler'e toplayıp sıkı bir gözaltına alabileceklerini ve gerilla grupları ile her türlü bağlantılarını kesebileceklerini; bütün Güney Vietnam'ı 'pasifleştirebileceklerini' böylece ilk aşamanın tamamlanmış olacağını hesapladılar." [2*]
Amerikan emperyalizminin "özel savaş" planının Vietnam uygulamasında ilk aşamasını oluşturan "stratejik köycüklerin inşası"na paralel olarak askeri operasyonlara geçilmek istenmiştir. Askeri operasyonların amacı ise, köylülerle, gerek kadrosal, gerekse lojistik açıdan bağlantıları kesilen devrimci silahlı güçlerin özel operasyonlarla imha edilmesidir. Bu bağlamda Amerikan emperyalistlerinin imha harekâtları başlatılmış ve bunların en önemlisi de "helikopter taktikleri" olmuştur.
Amerikan emperyalizminin bu planları ve taktiklerinin "diplomatik dilde" diğer bir ifade edilişi ise, "balığı yakalamak için, suyu boşaltmak" şeklindedir. [3*]
Bütün bu planlar ve taktikler, 1945-49 arasında Çin Halk Savaşının zaferinin engellenmesi döneminde ortaya çıkmış ve aynı dönemde Filipinler'de geniş ölçüde kullanılmıştır. Daha sonraki yıllarda ise, bu plan ve taktiklerin deneme yeri Latin-Amerika olmuş ve 1956-57 yıllarında Kolombiya'da uygulanmıştır. Ve Giap'inda belirttiği gibi, aynı plan ve taktikler, 1961-63 yılları arasında Güney Vietnam'da en geniş ölçükte kullanılmıştır.
Diyebiliriz ki, "stratejik köycükler" politikası ve bunun çerçevesini belirleyen "özel savaş", Amerikan emperyalizminin elli yıldır kullandığı ve kullanılması için gerekli örgütlenmeleri ve kadroları oluşturduğu uzun bir tarihsel zemine sahiptir. Bu nedenle, ülkemizde, şu ya da bu dönemde, şu ya da bu biçimde kullanılmış olmasından çok, kullanılması için gerekli her türlü eğitim ve hazırlığın stratejik planda mevcut olması söz konusudur. Bu bağlamda, ülkemizdeki kırsal alanlarda oligarşinin askeri güçleri ve stratejik mevzilenmesi, 1987 yılında yayınlanan "Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve Devrimci Taktiğimiz" adlı kitapta şöyle ifade edilmektedir:
"Özetlersek, oligarşinin silahlı güçleri (ordu, jandarma) kentlerde, ama dışında mevzilenmektedir ya da kısa sürede bu düzeni almaktadır. Bu onların stratejik mevzilenmesidir. Bu durum, kır gerilla savaşına karşı hareketli ve motorize birlikler kullanılması şeklinde görünür olur. Kırsal denetimin, stratejik bir kuşatmayla sağlanması bu mevzilenmenin amacıdır. Bu ilk anda, gerilla güçlerinin kırsal alanlarda görece rahat etme ve barınma olanağına sahip olması şeklinde bir gelişme sağlar. Ama stratejik kuşatma içinde olunduğu için gerilla operasyon alanını kolay kolay terk edemez, genişletemez ve lojistik destek sağlayamaz. Bunları gerçekleştirse bile, eski duruma gelmesi zorlaşır. Havadan yapılan keşifler ve köy-içi denetim yoluyla (muhtarlık, ispiyonculuk ya da son haliyle-köy koruculuğu'vb.) yeri tespit edilen gerillalar motorize birlikler ve uçarbirlik harekâtıyla mekan olarak (taktik planda) kuşatılır ve parça parça yok edilir. Bu uygulamada, oligarşinin zor güçleri için en etkin araçlar helikopterler ve kara ulaşım araçları olmaktadır. Gerilla birliği, ilk dönemde oligarşinin bu hava gücüne karşı kolay ve etkin bir savunma yöntemi geliştirmek zorundadır. Ayrıca kara ulaşımı işlemez hale getirilmeli ve köy-içi denetim etkisizleştirilmelidir. Ancak bu şekilde baskı güçlerinin mekanda güçlerini yoğunlaştırması önlenebilir. Buna paralel olarak oligarşinin stratejik kuşatması, onun kendi güçlerinin stratejik kuşatılmasına dönüştürülmek zorundadır. Bu da kent-dışı mevzilerin sürekli tacizi ile sağlanır.
Tüm bu uygulama içinde politik yönü ağır basan yön köy-içi denetimdir. Bu denetimi etkisizleştirmede, doğrudan gerilla birliğinin faaliyeti kadar, bir bütün olarak devrimci örgütün diğer faaliyetleri de önemli bir yere sahiptir." [4*]
Ülkemiz koşullarında "stratejik köycükler" politikası, Vietnam'da uygulandığı biçimiyle ele alınmamıştır. Bir başka deyişle, uygulama, Vietnam'da olduğu gibi, köyleri boşaltarak belirli bölgelerde inşa edilmiş köylerde kitlelerin toplanılması şeklinde olmamıştır. Bunun yerine, köylüler, değişik yöntemler kullanılarak "göç" ettirilmeye zorlanılmıştır. Böylece belirli bölgelerde "stratejik köycükler" inşa etmek ve sonra da bunları denetlemek yerine, en yakındaki kentler "göç merkezler"i haline gelerek, bir çeşit "stratejik köycük" haline getirilmiştir. Böylece oligarşi, boşaltılan köylü kitlesini kentlerde denetime almış ve buralarda pasifikasyona tabi tutmuştur. Bu yolla, "stratejik köycük" politikasının Vietnam uygulamasında karşılaşılan sonuçlarından uzaklaşılabileceği düşünülmüştür.
Bilindiği gibi, Vietnam'da devrimci güçler "stratejik köycükler"e karşı yoğun bir kampanya yürütmüşlerdir. Kampanyanın temelinde, "stratejik köycükler"de toplanan köylülerin "kaçışları" ve devrimci silahlı güçlerin inşa edilen ya da inşa halindeki "stratejik köycükleri" imha etmeleri yatıyordu. Böylece 1963 sonuyla 1964 başlarında 2. 000 "stratejik köycük" Vietnam Kurtuluş Ordusu tarafından imha edilmiştir. Ve planlandığı gibi 17. 000 stratejik köycük inşa edilememiştir.
Bu dönemde Vietnam'lı devrimciler, bir yandan askeri operasyonlarla "stratejik köycükler"i imha ederken, diğer yandan buralarda bireysel ya da kitlesel kaçışlar örgütlemiş ve ayaklanmalar düzenlemişlerdir. Her durumda (gerek kaçarak, gerekse ayaklanmalarla) "stratejik köycükler"den çıkan kitleler kendi köylerine gitmişlerdir. Böylece gerilla ile kitlelerin bağlarını kesmeyi hedefleyen emperyalist plan boşa çıkartılmıştır.
Ama aynı politika söz konusu olmakla birlikte, ülkemizde aynı biçimde uygulanmamaktadır. Bu da Amerikan emperyalistlerinin Vietnam Devrimi'nden dersler çıkardıklarını göstermektedir.
Yukarda da belirttiğimiz gibi, ülkemizde kitle pasifikasyonu, Vietnam'da olduğu gibi, doğrudan köy boşaltmalarına dayanmaktadır. Ancak boşaltılan köylerin nüfusu, belirli yerlerde inşa edilmiş ve özel korumaya alınmış yerlerde ("toplama kampları") değil, kentlerde bulunmaktadır. Bu nedenle bu politikaya karşı yürütülecek politikalar da Vietnam'dan farklı olmak durumundadır. Bu açıdan, oligarşinin belirli nüfusa sahip köylerdeki iç denetimi ile kentlerdeki denetimi özel bir yere sahiptir. Asıl olan da bu denetimi ortadan kaldırmak ve buralara göç ettirilmek zorunda bırakılan köylü kitlesini "dönüşe" yöneltebilmektir. Bu da, kimi zaman yapıldığı gibi, "dönüş" üzerine genel kampanyalar düzenlemekle gerçekleşemeyeceği demektir. Ülkemizin genel durumu ve boşaltılan köylerin nüfusunun ülke çapındaki dağılımı hesaba katılacak olursa, oligarşinin uygulamalarına karşı kentlerde ve ülke çapında mücadele etmek gerektiği açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu da ancak ülke çapında örgütlü bir güç tarafından yapılabilinir. Aksi halde, her faaliyet, bir diğeri tarafından tamamlanamayacağından, tekil kalmak durumundadır.
Dersim'de son üç aydır gelişen köy boşaltmalar ve boşaltılmış köylerin yakılması, daha önceki dönemde yapılanlardan bazı farklılıklar içermemekle birlikte, bazı yeni gelişmelere yol açabileceği söylenebilir. Bu gelişmenin en önemlisi, oligarşinin, değişik kaynaklardan (örneğin "Afet Fonu"ndan) sağlayacağını söyleyeceği paralarla Dersim bölgesinde "özel yerleşim birimleri" kurma hazırlıkları ve bunu diğer bölgelere de yaymayı planlamasıdır. Özellikle köylerin bağlı olduğu şehir merkezlerine (il ya da ilçe olarak) göç eden köylülerin "barınma" sorunlarını ve bunun yarattığı "görüntüleri"ni kullanarak, Vietnam'dakine benzer "stratejik köycükler" inşa edilmesi söz konusudur. Bugün "Merkezi Köy Projesi" olarak ifade edilen, son tahlilde Vietnam'daki "stratejik köycükler"in eş değerleridir. Aralarındaki fark, yukarda da ifade ettiğimiz gibi, uygulamanın başlatılışı ve ideolojik konuşundadır.
İşte bu gelişme, Vietnam'dakine benzer bir mücadelenin ortaya konulması için uygun bir zemin ortaya çıkarabilecektir. Böyle bir durumda, devrimci güçler, her koşulda böyle bir inşa faaliyetinin karşısında olmalıdırlar ve inşa faaliyetlerinin başlangıcından itibaren, bu inşaatların imhasını hedeflemelidirler. Bu askeri harekâtlara paralel olarak, köylü kitlesi harekete geçirilerek, doğrudan köylerine dönme talepleri yükseltilmeli ve inşaatların imha edilemediği yerlerde buralara yerleştirilmelerine karşı çıkmaları sağlanmalıdır. Ancak bütün bu faaliyetler içinde, ülkemizdeki kırsal alanların durumu, köylülüğün artan yoksullaşması ve kentlere olan yoğun ekonomik göç hesaba katılmalıdır. Aksi halde, köylü kitleleri, kentlerde kendilerine verilecek "ev"lerin düşleri içinde pasifize edileceklerdir. Herşeyden önce oligarşinin böylesine kapsamlı bir inşa hareketi içine girmeyeceği ve giremeyeceği kitlelere açık biçimde anlatılmalıdır. Şurdan ya da burdan temin ettiğini söylediği fonlarla köylülerin yerleşmeleri için gerekli binaların inşa edilmesinin ekonomik bedelinin yüksekliği ve bu iş için ayrılan fonların oligarşi tarafından kullanılmasına izin verilmeyeceği; söz konusu olan "ev"lerin, sıradan köy evi gibi değil, kent barınakları olan apartmanlar şeklinde inşa edilmesi zorunluluğu ve bunu oligarşinin kendi adamları için bile yapmadığı, kitlelere anlatılmalıdır. Oligarşinin, köylüler arasında kolay yoldan kentlere göç etme ve bu yolla "ev sahibi" olma özlemleri yaratmak isteyeceği de hiç unutulmamalıdır.
Amerikan emperyalizminin "özel savaş" politikasının bir parçası olan "stratejik köycükler" ya da köy boşaltmaları, aynı zamanda gerilla savaşının gelişimini engellemeyi ve bir Halk Savaşına dönüşme koşullarını ortadan kaldırmayı amaçlar. Vietnam Devrimi'nde görüldüğü gibi, halk ordusunun düzenli birliklerinin hareketi için gerekli temeli oluşturmaya yönelen gerilla savaşının gelişmesinin engellenmesi aşamasında "özel savaş" devreye girmiştir. Bu bağlamda, çstratejik köycükler" Halk Savaşının stratejik savunma aşamasının koşullarıyla bağlantılıdır. Ancak ülkemizdeki durum, Vietnam Halk Savaşı ile paralellik taşımamaktadır. Vietnam'da düzenli birlikler, Kuzey Vietnam'ın varlık koşullarında oluşturulmuştur. Bu birliklerin hareketi "özel savaş" ın çıkış noktasıdır. (Aynı durum Fransız emperyalislerine karşı başlatılan ayaklanmalar döneminde ortaya çıkmıştır. Vietnam Halk Ordusu da bu ayaklanmalara paralel olarak kurulmuştur.) Ama bu koşulların emperyalizmin açık aşgali altında II. bunalım döneminin ilişki ve çelişkileriyle biçimlendiği kesindir.
Bugün oligarşinin uyguladığı köy boşaltmaları, Öncü Savaşının üzerinde yükselmesi gereken Halk Savaşını gerektiren koşullar hesaba katılmaksızın anlaşılamaz. Vietnam koşullarında Halk Savaşının stratejik savunma aşamasının başlangıcına denk düşen, dolayısıyla stratejik savunma aşamasının gerekleriyle çakışırken [5*]; ülkemizde yaygınlaşan gerilla savaşının sınırlandırılması ve bu sınırlandırılmış koşullarda imhası amaçlarıyla birleşmektedir. Bu nedenle Vietnam Halk Savaşının gelişimini mekanik olarak ele alarak, oligarşinin köy boşaltmalarını "stratejik savunma" çerçevesinde ele almak yanlış olacaktır. Son olayların gerilla savaşının sınırlandırılması ve gerilla güçlerinin sınırlandırılmış alanda imhasını hedeflemektedir ve çözümü de Öncü Savaşı bağlamında olanaklıdır.
Dersim köylerinin boşaltılması ve boşaltılan köylerin yakılmasının ortaya koyduğu ikinci gerçekise, doğrudan bu bölgede faaliyet yürüten sol örgütlenmelerin yanlış örgütlenme ve çalışma tarzlarının bu sonuçları yarattığıdır.
İster TİKKO olsun, ister diğer örgütlenmeler olsun, her durumda, Dersim bölgesindeki faaliyetlerinde "silahlı savunma" ya da "öz-savunma" anlayışından kaynaklanan hatalı çalışma ve örgütlenme içinde bulunmaları, gelişen olaylarla açık biçimde ortaya çıkmıştır.
Bu yanlış çalışma ve örgütlenme anlayışını, Latin-Amerika deneyimlerinin ışığında şöyle ortaya koymuştuk:
"Silahlı Savunma:
Silahlı devrim hareketinin bütün dünyada bedelini çok pahalı ödediği yanlış bir çalışma tarzıdır. Her yanlış çalışma tarzı gibi bu da yanlış bir devrim teorisinden kaynaklanır.
1958'de Peru'da Troçkist Hugo Blanco ülkenin iç kısımlarındaki bir bölgede köylü birlikleri örgütlemeye başladı. Bu birlikler içinde köylüler sınıf bilincine kavuşturulmaya çalışıldı. Troçkist düşünceye göre bu birlikler köylülüğün toprak reformu mücadelesindeki örgütleri ve gelecekteki Peru devrimci hükümetinin temeli olacaklardı. Daha sonra iyi çalışma şartları için grevler ve toprak işgalleri organize edildi. Polis ve ordu 1962'de sözde örgütlenmiş ancak tamamen savunmasız hareketi darmadağın etti. Sadece bir bölgedeki köylü birliklerinin sayısı 148 olduğu halde bu, baskıyı karşılamaya yetmedi.
Blanco daha sonra sorunun özünü gayet iyi kavramıştır:
"Temel soru şudur: Kırlarda ikili gücün varolabileceğine inanıyormusunuz. Eğer inanmıyorsanız gerilladan, inanıyorsanız milisten yanasınız demektir."
Bu teoriye göre köylü birlikleri gelecekteki halk iktidarının temeli olacaklar, sömürücülerin iktidarıyla beraber yaşayacaklardır (ikili iktidar). Silahlı mücadele parti tarafından yönetilen milisler tarafından gerçekleştirilir. Mücadelenin acil hedefi iktidarın ele geçirilmesi değil, elde edilenin (işgal edilen topraklar) korunmasıdır.
Hemen anlaşılacağı gibi, bu yanlış çalışma tarzı III. bunalım döneminin özelliklerinin anlaşılmamasından kaynaklanır. I. ve II. bunalım dönemlerinin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerinde olduğu gibi zayıf mahalli otorite kısa sürede kırılarak kurtarılmış bölgelerin kurulması, bu bölgelerin karşı-devrimci güçlerin hakim olduğu bölgelerle çevrilmiş olduğu halde yaşaması ve yayılması; değişen şartlar göz önüne alınmadan III. bunalım döneminde de uygulanmaya çalışılmaktadır. Emperyalizmin aynı zamanda içsel bir olgu haline geldiği işgalin gizli biçimde de olsa önemli merkezlerden bütün ülkeye yayıldığı geri-bıraktırılmış ülkelerde artık kırlarda kurtarılmış bölgeler kurulabilmesi için gücü kırılması gereken zayıf mahalli otorite değil, emperyalimle bütünleşmiş oligarşik diktadır. Geri-bıraktırılmış ülkelerde emperyalist baskı ve sömürü mekanizmasını kırmanın, kitlelere ulaşmanın ve onları örgütlemenin kitleleri sonu katliamlarla bitecek eylemlere sürüklemeden onları devrimci mücadeleye çekmenin tek yolu öncü savaşıdır. Öncü savaşı, doğru emperyalizm tahlilinden hareketle kitle örgütlenmesi ve silahlı gücün diyalektik bir bütünlük içinde birlikte büyümesini sağlar, mücadelenin başından itibaren Sovyet tipi örgütlenmeyi reddeder.
Silahlı savunmada ise başlangıçtan itibaren Sovyet tipi örgütlenme (birlik, sendika vb.) esastır. Silahlı savunmada kitleler düzenin koyduğu sınırları aşan eylemlere teşvik edilir, ama onları koruyabilecek silahlı güç yoktur ve sonunda kitle, baskı güçlerinin insafına terk edilir.
Ülkemizde silahlı savunmayı en açık biçimde TİKKO savunmaktadır. Bu arkadaşlar kızıl siyasi iktidarın doğması ve yaşaması şartları ile, silahlı mücadelenin başlatılması için gerekli şartların aynı olmadığını anlamışlardır. Yine bu arkadaşların, ülkenin her yanında örgütlenelim, kitleleri tamamen kontrolümüze alalım, sonra silahlı mücadeleye başlarız diyen görüşün halk savaşını inkar ettiğini ve uzun süreli savaşa karşı olduğunu da anlamışlardır. Temel-tali mücadele ilişkisinin, halk savaşının emperyalizm olgusundan kaynaklandığını da anlamışlardır.
Bunun yanı sıra gerilla savaşının örgütlenmesi ve gelişimi konusundaki görüşleri oldukça karışıktır. Çin'deki devrimci savaşı, savaşın başlangıç ve gelişimini aynen ülkemize de uygulamaya çalışmaktadırlar. Bu arada III. bunalım döneminin bazı özelliklerini de fark etmişlerdir ve bu özellikler ülkemizde aradıkları II. bunalım dönemi şartları içinde adeta sırıtmaktadır.
TİKKO'nun kitle örgütlenmesi ve kurtarılmış bölgeler konusunda başlıca görüşleri şunlardır:
"... Oysa, halk savaşına hazırlanmanın bir tek yolu vardır: O da önder kadroların önemli bir kısmını köylük bölgelere göndermek, köylüleri silahlı mücadele için gerilla örgütleri içinde teşkilatlandırmak" [6*]
"... Önder kadroların önemli bir kısmının derhal seçilmiş köylük bölgelere gönderilmesi, bunların köylüler arasında, gerilla birimleri örgütleyerek silahlı mücadeleye girişmesini, diğer örgütlenmelerin bu mücadelenin seyri içinde ve bunu destekleyecek şekilde ele alınmasını istediler." [7*]
TİKKO öncü savaşını reddetmekte ve silahlı mücadelenin başlangıcından itibaren Sovyet tipi örgütlenmeyi savunmaktadır. Çin devrimi aynen kopya edilmekte ve silahlı savunma önerilmektedir:
"Marksist-Leninistlerin köylüler arasında örgütlenme politikası açıktır: Her köyde köy parti komiteleri örgütlemek. Köy parti komitesine bağlı, partili ve partisiz unsurlardan silahlı mücadeleye hizmet edecek çeşitli görev grupları ve hücreleri örgütlemek. Ayrıca köy esasına bağlı olmayan, bölgedeki parti komitesine bağlı profesyonel gerilla birlikleri örgütlemek. Bütün bu örgütleme faaliyetinin amacı yoksul köylüler ve tarım işçileri arasında partiyi ve halk silahlı kuvvetlerini inşa etmektir. Bu inşa barış içinde değil, silahlı mücadele içinde olacaktır. Ve parti örgütünün örgütlemede kavrayacağı halka, gerilla birliklerini ve köy milislerini örgütlemektir." (abç) [8*]
TİKKO emperyalizmin III. bunalım dönemini ve bu dönemin özelliklerinin politikleşmiş askeri savaşta meydana getirdiği değişimleri (öncü savaşı), silahlı gücün ve kitle örgütlenmesinin savaşın başlangıcından itibaren diyalektik bir bütün içinde birlikte gelişmesi gerektiğini anlamamıştır. Ancak somut pratik, genel planda anlaşılmasa bile bu meseleleri devrimci örgütlerin gözünün içine sokar:
"... silahlı köylü mücadelesinden bahsederken, daima, revizyonistlerle biz ayrı dillerde konuşmaktayız. Onların silahlı köylü mücadelesinden anladıkları, herhangi bir köylük bölgede toplam bir köylü isyanı olmuştur. Böyle bir isyanın bir anda bastırılacağı endişesi ile de, durmaksızın başka bölgelerde örgütlenmeden ve kitlelere kumanda eder hale gelmeden, silahlı köylü hareketine girişilemeyeceğini iddia etmişlerdir. Örgütlenmeleri bu anlayışlarına uygundur. İleri unsurları gerilla grupları içinde örgütlemek yerine köylüleri toplam bir isyana hazırlamak için eğitim grupları içinde örgütlemek ve eğitmek." (abç) [9*]
Kitle içinde en ileri unsurları örgütleyerek, öncüye kitle içinde yayılma, propaganda ve kadro kaynağı olarak gerekli tabanı hazırlamak ve savaş içinde silahlı güçle kitle örgütlenmesini diyalektik bir bütün içinde birlikte geliştirmek. Emperyalizmin III. bunalım döneminin politikleşmiş askeri savaşta meydana getirdiği değişim, mücadelenin başlangıcında köylü milisleri örgütlemenin yerine geçilmesi gereken görev budur. Üretime bağlı köylü milisleri örgütlemek ile, ileri unsurları gerilla grupları içinde örgütlemek birbirinden çok farklı, temelinde apayrı dünya görüşleri yatan iki çalışma yöntemidir.
Çin Devrimi'ni kopye etmek ve pratik içinde zorunlu olarak III. bunalım döneminin bazı özelliklerini fark etmek TİKKO'nun görüşlerine tam bir karışıklık kazandırmıştır. Örneğin, kurtarılmış bölgelerin kuruluşu ile ilgili görüşlerini ele alalım:
"...silahlı mücadele sürecinde, ki bu nispeten uzun bir süreçtir, parti belli bir güce eriştiği ve halk silahlı kuvvetleri oldukça düzenli birliklere dönüştüğü zaman kızıl siyasi iktidar ülkenin bazı bölgelerinde bir gerçek haline gelecektir." [10*]
Somut pratik, kurtarılmış bölgelerin kurulabilmesi için gücü kırılması gerekenin zayıf mahalli otorite değil de, genel olarak emperyalist dünya sistemi olduğunu açıkça göstermektedir. Güçlü kızıl orduyu kurabilmek için işe öncü savaşıyla başlamaktan başka yol yoktur. Üretime bağlı (yani yerleşik) köylü milisleri kurmak kitleleri katliama sürüklemekten başka sonuç vermez. III. bunalım döneminde, geri-bıraktırılmış ülkelerde, emperyalizmin gücü şehirlerde ne ise kırda fazla geniş olmayan bir bölgede de odur. Güçlü bir kızıl ordunun kurulabilmesi için köylü milisleri örgütlemeyi savunanlar, emperyalist işgalin gizli biçimde de olsa ülkenin her yanına yayıldığı III. bunalım döneminde bu köyleri güçlü bir kızıl ordu olmadan nasıl koruyabileceklerini de düşünmelidirler. Sorunun daha fazla açıklığa kavuşması için TİKKO'nun kurtarılmış bölgelerle ilgili görüşlerini öğrenmek gerekir:
"Mao Zedung yoldaş, Çin'de kızıl siyasi iktidarın var olabilmesini aşağıdaki şartlara bağlamaktadır:
1- Çin'in iktisadi bakımdan yarı-sömürge bir ülke olması bunun sonucu olarak savaş ağaları arasında savaş olması.
2- Sağlam bir kitle temelinin mevcut olması.
3- Ülke çapında devrimci durumun yükselmeye devam etmesi.
4- Oldukça güçlü düzenli bir kızıl ordu.
5- Kendine yeterli beslenme kaynakları.
6- Askeri harekâta elverişli bir arazi.
Mao Zedung yoldaş önceleri Çin' de kızıl siyasi iktidarın var olabilmesinin en önemli şartı olarak beyaz rejimin savaş içinde bulunmasını görüyordu." [11*]
Üçüncü bunalım döneminin geri-bıraktırılmış ülkelerinde, kapitalizmin sürekli ve genel bunalımının ülkeye şiddetle yansıma ve dolayısıyla henüz olgunlaşmamış da olsa sürekli milli krizin ortaya çıkış nedenleri değişmiştir. I. ve II. bunalım dönemlerinin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerinde sürekli krizin temel nedeni emperyalist ülkeler arasındaki sert çelişkiler ve bunun ülkeye yansımasıdır. Geri-bıraktırılmış ülkelerde ise, sürekli milli krizin temel nedeni (I. ve II. bunalım dönemlerinde tali neden olan) ülkede kapitalizmin dışa bağımlı olarak önemli ölçüde geliştirilmesidir. TİKKO'nun emperyalizmin bunalım dönemleri konusunda bilgisi yoktur ama, yanlış biçimde de olsa gerçekten devrim için önceleri Çin'den yola çıktıklarında ülkemizde her gün her saat apaçık olan gerçeği, beyaz rejimin savaş içinde olmadığı gerçeğini görmüşlerdir. (Şarlatan PDA bir ara yolunu iyice şaşırmış ve bin dereden su getirerek bunun aksini kanıtlamaya çalışmıştır.) O halde kurtarılmış bölgeleri mümkün kılan nedir?
"Daha sonra sömürgelerde kızıl siyasi iktidarın mümkün hale gelmesi, bu ülkelerde beyaz rejim içinde savaşların olması değildir. Dünya çapında emperyalizmin ve gericiliğin son derece zayıflaması ve çöküşe girmesidir. Bu durum sömürge ülkelerde de devrimci güçler lehine son derece elverişli şartlar yaratmıştır." (aynı yazıdan)
III. bunalım döneminde, kapitalizmin sürekli ve genel bunalımının derinleşmesi geri-bıraktırılmış ülkelerde devrimci hareketin gelişimi için elverişli şartlar yaratır. Ancak bu arkadaşlar her şeyi Çin'e göre düşündüklerinden devrimci hareketin gelişmesiyle kurtarılmış bölgelerin gelişmesini aynı kabul ederler ve III. bunalım döneminin özelliklerinin kurtarılmış bölgelerin kuruluşunu zorlaştırdığını anlamazlar. Dünya devrimci pratiği, çok özel şartlar dışında, kurtarılmış bölgenin sadece o bölgede değil, ülkenin her yanında savunulmadıkça yaşayamayacağını ortaya koymuştur. O halde kurtarılmış bölge ancak savaşın ileri aşamalarında, kitlelerin ülke çapında örgütlendiği ve savaşa katıldığı zaman kurulabilir. Bu önce bütün kitleyi örgütleyelim sonra harekete geçelim demek değildir. Geri-bıraktırılmış ülkelerde kitlelere ulaşmanın, onları örgütlemenin ve savaşa sokmanın tek yolu öncü savaşıdır. Halk savaşını başlatmanın tek yolu öncü savaşıdır.
İtiraz olarak bazı Afrika ülkelerinde silahlı savunmanın başarı kazandığı söylenecektir. Çin şartlarını ülkemize uygulamaya çalışanların aynı şeyi emperyalizmin henüz içsel bir olgu haline gelmediği açık işgalin varolduğu Afrika ülkeleri için de yapacakları açıktır. Bu arkadaşlar Çin Devrimi'nden mekanik aktarmalar yapacaklarına, bir kaç yıl yaşayan ve sonra da yok edilen kızıl cumhuriyetlerin tarihini inceleseler iyi ederler.
Sonuç olarak silahlı savunmayı benimseyenler II. bunalım döneminin şartlarını III. bunalım döneminde ararlar, öncü savaşını reddederler, kitleleri maceraya ve katliama sürüklerler. Silahlı savunma, fokoculuk gibi, dünya devrimci hareketinin özellikle Kolombiya'da bedelini çok ağır ödediği yanlış bir çizgidir." [12*]
Silahlı savunmanın günümüz koşullarında ne denli yanlış bir mücadele anlayışı olduğunun yıllar önce açık ve net biçimde ortaya konulmuş olmasına rağmen, şu ya da bu oranda savunulmuş olduğu da bir gerçektir. Genellikle TİKKO'nun faaliyetlerinde açık biçimde görülen bu yanlış çalışma tarzı, zaman içinde neredeyse genel bir alışkanlık haline gelmiştir. Özellikle Dersim bölgesinde faaliyet yürüten ya da yürütmeye yönelen her yapılanma "silahlı savunma" kavrayışına benzer bir çizgi izlemeye çalışmıştır. DS'nin son yıllarda "milis" söylemi ile başlayan dönüşümü de bu yönde olmuştur.
Ancak ülkemizde ideolojik düzeyin düşüklüğü ve kavram keşmekeşi, her olayda olduğu gibi bu konuda da kendi sonuçlarını vermiştir. "Silahlı savunma" kavrayışının, yanlış da olsa, bütünsel bir stratejik çizgi olması ile ülkemizdeki benzeşlerinin kendiliğindenciliği tam bir çelişki oluşturmaktadır. Dersim bölgesinde faaliyette bulunan örgüt ve yapılanmaların, gerek pratikleri, gerekse söylemleri "silahlı savunma" ile ilintili olmasına rağmen, bu çizginin stratejik gerekleri asla yerine getirilmemiştir. İ. Kaypakkaya'nın yazılarında da açık biçimde görüleceği gibi, bu farklılık koşulların bir dayatmasının ürünüdür. Ama gerek 1977 sonrası TİKKO pratiği, gerekse son dönemin Dersim pratiği İ. Kaypakkaya'nın kavrayışlarının bile bir yana bırakıldığını göstermektedir.
Daha düne kadar "peynir fiyatları" üzerinde fırtınalar koparan örgütler, sıranın kitlelerin korunmasına geldiğinde kendilerinin "gerilla" olduklarını anımsamışlardır. Böylece milis örgülenmeleriyle övünenler, gerilla savaşının hareketliliğiyle operasyon alanını terk etmeyi doğru bulmuşlardır. Ama daha farklı bir yol da izlemeleri söz konusu değildir. Yukarda da belirttiğimiz gibi, bu koşullar altında "silahlı savunma"nın gereğini yapmaya kalkılması, Kolombiya'da bedeli çok ağır ödendiği gibi, kitle katliamından başka bir sonuç vermezdi.
Adına ister "köylü milisler" ya da "üretime bağlı milisler" denilsin, milis örgütlenmesinin devrimci silahlı mücadeledeki yeri bellidir. Bunlar Halk Savaşının stratejik savunma aşamasında düşman saldırılarına karşı bölgenin savunulması göreviyle örgütlenirler. Yoksa işlerin normal gittiği dönemlerde "örgütlenmek için örgülenmenin" sıfatları değillerdir. Bugün Dersim'de ortaya çıkan gerçek herşeyin nasıl altüst olduğunu göstermektedir. Tek gerçek: Düşüncesiz eylem ve eyleme benzemeyen düşüncedir.
Kısacası Dersim'de tam bir stratejik ve taktik kaos mevcuttur. Yıllar neyin, neden ve niçin olduğu bilinmeden geçmiştir. Gün kitlelerin katılımıyla düşman saldırısına karşı durmaya geldiğinde "kızıl bölgeler"de birden bire ortadan kalkmıştır. Yıllar önce söylediğimiz gibi, günümüz koşullarına uymayan ve uydurulması olanaksız olan yanlış çalışma tarzları, hiçbir stratejik kaygı güdülmeksizin ve günlük yaşamın biçimlendirdiği çarpıklıklarla yürütülmeye çalışılmıştır.
Ve sonuç doğru bir Öncü Savaşı anlayışının yürütülmesi gerektiğidir. Yoksa DS'nin yaptığı gibi, Öncü Savaşını, Halk Savaşının "stratejik savunma ve denge aşamalarını kapsayan" bir mücadele olarak tanımlamak bile bir işe yaramayacaktır.
Dipnotlar
(1*) Giap: Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 198
(2*) Giap: Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 195-196
(3*) Gerek Amerikalı diplomatların, gerekse CIA'in kullandığı bu ifadeler, Mao'nun "gerilla suda balık olmalıdır" ifadesine karşı kullanılmaktadır.
(4*) THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve Devrimci Taktiğimiz, s: 75
(5*) PKK'nın iki yıl önceki "denge aşamasındayız" belirlemesinin oligarşinin askeri hareketlerine dayanarak yapılmadığını, ama salt propaganda amaçlı olduğunu Vietnam Halk Savaşı pratiği açık biçimde gösterir.
(6*) Genel Eleştiri, s: 5
(7*) Genel Eleştiri, s: 14
(8*) Genel Eleştiri, s: 24
(9*) Genel Eleştiri, s: 35
(10*) Genel Eleştiri, s: 51
(11*) Genel Eleştiri, s: 50
(12*) THKP-C/HDÖ: Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I, s: 143-149-Eriş Yay.