Oportünizmin 1 Mayıs hazırlıklarına ilişkin yazımızı okuyan (siyasal görüşleri ne olursa olsun) her okuyucu şöyle düşünecektir: İyi de, peki siz nerdesiniz?
Farklı siyasal görüşlere sahip olanlardan "militan" okuyucu ise, "ne pratikte varsınız, ne meydanlarda varsınız, bol keseden herkesi eleştirip duruyorsunuz. Meydanlara çıkın da sizin de boyunuzu görelim" diye konuşacaktır.
Ne yazık ki, bu okuyucularımızın isteklerine bu yıl da olumlu yanıt veremeyeceğiz.
Evet, Kurtuluş Cephesi bu yıl da meydanlarda yok!
Doğru söze ne denilebilir ki! Evet, biz meydanlarda yoktuk, yokuz, bir tek bildiri dağıtmadığımız gibi, bir tek pankart da açmadık, açmıyoruz. Hiç bir görselliğe sahip olmadığımızdan, burjuva "medya"sında da kendimize yer açamadık, açamıyoruz. Bu yüzden "kapımızı çalan" kimse de olmamıştır, olmuyor. "Kapımızı çalan" kimse olmayınca da, pankart taşıyacak kimse bulamadığımız gibi, "temsili gerilla"da oluşturamadık, oluşturamıyoruz.
Biz sadece "hariçten gazel" okuyarak, laf söylemesini biliyoruz!
Her ne kadar sözümüz söz, sözümüz dinleyenlere ilişkin ise de, bugüne kadar legalizme ve oportünizme karşı yeterince etkili olamadık. Legalizm ve oportünizmin etki altına aldığı insanlara ulaşmakta, onları legalizme ve oportünizme karşı uyarmada, bilinçlendirmede başarılı olamadık. Olamayınca da, kendimiz söyleyip kendimiz dinlemekten başka bir şey de yapmamış olduk.
Bizde söz çok, yol uzun ve zorlu. 12 Eylül'ün 26 yıllık ağırlığı ve ideolojisizleştirmesi altında Marksizm-Leninizmi ve Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni savunmak hiç de kolay olmamıştır. Kendi gücümüzle ayakta durduk, kendi gücümüze dayandık ve bu güçle ancak bu kadar yapabildik.
Kimileri gibi büyük büyük laflar edip, iri iri sloganlar sıralayıp, "marksist leninist komünistler olarak" diye sözlere başlayıp, birkaç dergi bürosu ile İHD şemsiyesi altında güç gösterisi de yapmadık.
Kimileri gibi, cilalı kültür merkezleri kuramadık, bu merkezlerde küçük-burjuva "sanatçılar" ve "entelektüeller" için "mekanlar" oluşturamadık. Gitar, salsa ve tango kursları da açamadık. "Kavram atölyesi" gibi "işlevsel" işler de yapmadık.
Kimileri gibi, "kültür merkezleri", "demokratik kitle örgütleri" adıyla saz kursları, folklor kursları, üniversite giriş sınavı kursları vermedik.
Araba teybi çalan hırsızları yakalayıp, araba sahibinin "cezalandırması"nı da sağlamadık.
Meydanlarda, vapur iskelelerinde dergi satışı yapmadık, afiş asmak, bildiri dağıtmak için sokaklara çıkmadık.
Linç girişimlerine maruz kalmadık, maruz kalmadığımız için polis elbisesi giyip polis panzerine sığındırılmak zorunda da kalmadık.
Dergi çıkartıyoruz, ama hiçbir zaman "profesyonel yayıncı" olamadık. Gençler için ayrı, liseli gençler için ayrı, kadınlar için ayrı, kültür-sanat için ayrı dergiler çıkarmadık. Yapabildiğimiz tek şey, yıllar önce ilan ettiğimiz yayın politikamıza uygun olarak yayın yapmak oldu.
Sözün özü, legalizmi beceremedik.
Oportünist ise, hiç olamadık.
Bunlar "popüler" dille ifade edersek, bizim "eksi"lerimiz olmuştur. Bu "eksi"lerle herkesi eleştirip duruyor, yuvarlanıp gidiyoruz.
Eğer bu ülkede devrim yapmak diye bir sorununuz varsa, eğer bu ülkede devrim yapmanın bir yolunun olduğunu düşünüyorsanız, ilk yapacağınız iş, ilkelere bağlı kalmaktır.
İlkeler "karın doyurmaz", ama ilkelere bağlı kalanlar bu ülkede devrim yapabilecek tek güçtür, geleceğin tek güvencesidir.
Eğer "soyut bir gelecek için, somut bugünden vazgeçilemez" sözlerine inanmıyorsanız, tüm legalistlerin ve "utangaç legalistlerin" biteviye masallarını dinlemekten usandıysanız, bu ülkede devrim için yapacak çok işiniz var demektir.
Önce çevrenize bakınız. Kendisini "solda tanımlamış" insanlarla işe başlayınız.
Göreceğiniz ilk şey, günlük yaşam içinde, oportünizmin masallarıyla koşuşturmaktan, günlük yaşam sürdürmekten başka bir şey yapılmadığı olacaktır.
Bir adım daha atınız.
Bu insanlarla konuşmaya çalışınız. Onların legalizm ve oportünizm tarafından alabildiğine şartlandırıldıklarını göreceksinizdir. Kendi bireysel yaşamlarını sürdürmenin basit bir "ekstrası" olmuş "devrimcilik"lerle karşılaşacaksınızdır.
Her yıl 1 Mayıslarda "temsili gerilla" elbiseleri giymiş yüzlerce insanın bir tekinin bile hiçbir zaman gerilla olmadıklarını bilmek sizi şaşırtmamalıdır.
Kredi kartlı kamu emekçilerinin "mücadelesi"nden medet umanlar, "komünist öğrenci"lerden söz edenlerin "yurtsever öğrenci"lere geçiş yapmalarına da şaşırmayacaksınız.
Evet, bizler, Kurtuluş Cephesi olarak bu 1 Mayıs'ta da yokuz.
Bir uçtan bir uca Karadeniz bölgesinin "yükselen milliyetçilik"in kurtarılmış bölgesi haline geldiği, üniversitelerin özel güvenlik birimlerinin elinde tutsak olduğu, uyuşturucu çetelerinin okulları ele geçirdiği, şeriatçılığın başlı başına bir geçim kapısı haline dönüştüğü, sivil darbe ile askeri darbe arasına sıkıştırılmış bir ülkede, bir elin parmakları kadar az insanla ne yapılacağına kafa yoruyoruz.
Sorun, 1 Mayıslarda olabilecek en büyük, olabilecek en çok pankartlarla, bayraklarla yer almak, durup sayıları saymak ve sayılara bakıp "bu yıl da iyiyiz" diyerek gelecek yıla "merhaba" demek değildir.
Sorun, bu ülkede devrim yapma sorunudur.
Devrim yapmayı değil, devrimin olmasını bekleyenlerin yaptıklarına bakıp, "neden siz yapmıyorsunuz" diye sormak yerine, devrimin nasıl yapılacağını bilmek ve devrim için birşeyler yapmak ise sorununuz, dostuz demektir, yoldaş olacağız demektir.
Eğer dostsanız, eğer yoldaş olacaksanız, biliniz ki bu ülkede devrim uzak değildir.
Eğer hala, bu 1 Mayıs'ta ne yapacağım diye düşünüyorsanız, elinize birkaç Kurtuluş Cephesi'nin 1 Mayıs bildirisini alınız, legalistlerin ve oportünistlerin karşısına çıkınız, "işte devrim" diye sesinizi yükseltiniz. İşte o zaman onların gerçek yüzünü daha iyi göreceksinizdir.
Biz bugüne kadar şunu söyledik ve hala da söylüyoruz;
devrim yolu
engebelidir,
dolambaçlıdır,
sarptır;
onyılların mücadelesidir.