2004 1 Mayıs'ında bir "ilk" gerçekleşmiştir. Sol kendisini Abide-i Hürriyet meydanına hapseden zihniyeti ve zincirleri kırarak, "1 Mayıs'ta Taksim'de" sloganlarıyla Saraçhane-Yenikapı arasındaki güzergahta 1 Mayıs'ı kutlamıştır. Ekmek ve Adelet dergisinin sözleriyle ifade edersek, "Taksim coşkusuyla Saraçhane'de onbinler" toplanmıştır. Yine kendi sözleriyle, "Taksim'e çıkmak şimdilik 'yarım kalmış bir coşku' olsa da, Abide-i Hürriyet kapanından çıkılmış. olması, 1 Mayıs'ın statükodan kurtarılması bile coşkuyu yükselten bir etkendi."[1*] Bu yılkı 1 Mayıs'ı, "Çağlayan statükosunun kırılış" günü[2*], Abide-i Hürriyet "kapanı"ndan çıkış günü ilan eden sol "medya"da şunlar yazıldı: "Mitinge katılanlar, Saraçhane'den Fatih'e kadar uzanan kortejler oluşturdu. Mitinge katılanların sayısı, toparlanmanın tamamlanmasıyla 40 bini buldu.
ESP, 1500 kişilik kitlesi, BEKSAV sokak bandosu takımı, bayrakları, Marks, Engels, Lenin, Stalin portreleri ve 'NATO'ya geçit yok, kahrolsun emperyalizm' pankartıyla alanda ve yürüyüşte yer aldı...
MLKP militanlarından gösteri
Saraçhane'den Yenikapı'ya yapılan yürüyüş sırasında yaklaşık 100 Marksist Leninist Komünist Parti militanı, 'Dünyayı sosyalizm kurtaracak/MLKP' ve 'Komünist Gençlik Örgütü' pankartlarını açarak, bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Yüzlerinde fularları ve ellerinde MLKP bayraklarıyla yürüyen MLKP militanları, 'Devrimin zaferi için yaşasın MLKP', 'İşçiler partiye MLKP' ye', 'Gençliğin gücü Komünist Gençlik Örgütü', 'Kadınlar partiye MLKP' ye' sloganlarını haykırdılar... MLKP militanlarının gösterisi çevredeki halk ve yürüyüşe katılan kortejler tarafından ilgi ve heyecanla izlendi."[3*] Aynı Atılım çevresi, kendi deyişleriyle "marksist leninist komünistler" bir yıl önce Abide-i Hürriyet "kapanı"nda yapılan 1 Mayıs için de şunları yazmışlardı: "1 Mayıs Sosyalizme işaret etti
80 bin emekçinin mücadeleci duruşuyla şekillenen İstanbul 1 Mayıs'ında devrim ve sosyalizm sloganları en yaygın atılan sloganlar oldu...
Alanda görselliği ve disipliniyle göz dolduran ESP korteji, 'Dünyayı sosyalizm kurtaracak' pankartı ve dinmeyen 'Tek yol devrim, kahrolsun kapitalizm' sloganlarıyla sosyalizme olan özlemi gösterdi. Baretleriyle işçileri, kadınları ve gençleri, kısacası 7'den 70'e her yaştan 2500 emekçiyi biraraya getiren ESP korteji, komünistlerin nitel bir sıçrama sürecinde, halklaşmakta olduğuna işaret ediyordu.."[4*] Görüldüğü gibi, 2003'de "alanda görselliği ve disipliniyle göz dolduran ESP korteji" 80 bin emekçinin içinde 2.500 kişilik bir "güç" oluşturarak "halklaşmakta" iken, 2004 yılının 1 Mayıs'ında, biraz fire vererek 1.500 kişilik bir "halklaşmakla" yetinmek durumunda kalmışlardır. Bu "ilerleme" karşısında söylenebilecek fazlaca birşey de yoktur. 2003'den 2004'e gelindiğinde emekçilerin sayısı yarıyarıya azaldığı halde, ESP kortejinin sayısı daha az azalmıştır. Bu da, emekçilerin "kan kaybına" karşılık, kendi "güç"lerini daha iyi koruduklarının kanıtıdır!
Diğer bir sol "medya"da ise 2004 1 Mayıs'ı şöyle anlatılmaktadır: "'Taksim coşkusuyla Saraçhane' de onbinler toplandı
1 Mayıs'ın Cephesiz olmayacağı, herşeye rağmen kızılbayrakların alanlarda dalgalandırılacağı bir kez daha ortaya çıktı. Son ana kadar yaşanan alan belirsizliği nedeniyle HÖC kortejine katılacak olan bir çok insan Abide-i Hürriyet'te Kızılbayraklıları ararken, Saraçhane'de oluşturulan kortejde 4500 kişi, kortejlerin ilk oluşturulmaya başlandığı andan itibaren 'Kurtuluş kavgada, zafer cephede', 'Mahir, Hüseyin, Ulaş, Kurtuluşa Kadar Savaş' sloganlarını haykırdı. Saatlerce hiç susmayan HÖC korteji,1 Nisan terörüne verilmiş en net cevaptı."[5*] 1 Mayıs'ın henüz "statüko"dan kurtarılmadığı 2003 yılında ise, aynı sol "medya"da (Ekmek ve Adalet) şunlar yazılmıştı: "2003 1 Mayıs'ı 50 bine yakın katılımla adına yaraşır şekilde coşkuyla kutlandı... Ve halkın her kesiminden korteje gelen, alanlarını taşıdıkları pankartlarla ifade eden gecekondulular, gençlik, devrimci gazeteciler, memurlar, işçiler, hukukçular, sanatçılar... 7 bin kişilik bir kızılbayrak denizi oluşturuyor. Dillerinde sloganları, ellerinde dalgalanan binlerce kızılbayrakları ile alanı kızıla boyamak, 1 Mayıs bizimdir, 1 Mayıs kızıldır demek için meydana dalga dalga yürüyorlar."[6*] 2003 1 Mayıs'ına katılanlara ilişkin Ekmek ve Adalet'in verdiği sayılarla Yeni Atılım'ın verdiği sayılar pek çakışmasa da, Ekmek ve Adalet verilerine göre, bu kesimin (HÖC) 50.000'e 7.000 olan 2003 sayısal değeri, 2004'de 40.000'e 4.500 olmuştur.
Burada sol "medya"nın haberlerinden yola çıkarak, 1 Mayıslarda kimin ne kadar kişi yürüttüğünü ve yıllık olarak bu sayıların nasıl değişkenlikler gösterdiğini irdelemek durumunda değiliz. Aynı şekilde bu sayısal değişkenliklerin nedenleri de bu yazımızın içeriğini oluşturmamaktadır. Görülen odur ki, 1 Mayıslar, solda her açıdan bir görsellik yarışının sürdürüldüğü, güç gösterisi yapıldığı bir "mekan" haline dönüşmüştür.
"Alanda görselliği ve disipliniyle göz doldurmak" başlı başına bir eylem haline gelmiştir. Bir yanda "kızılbayraklılar", "temsili gerillalar", öte yanda "baretli işçiler", "yüzlerinde fularları ve ellerinde bayraklarıyla yürüyen militanlar" bu "alansal görselliğin" örnekleri olarak her yıl sergilenmektedir.
Bu "alansal görsellik"in başlangıcı ise 1996 yılında olmuştur. 1996 1 Mayıs'ı öncesinde, bugün adları HÖC olan, dün kendilerini HÖP olarak tanımlayan, bir dönem Kurtuluş çıkartan, sonra "Vatanseverlerin sesi" olan ve bugün Ekmek ve Adelet dergisini yayınlayan kesim, "kitle gösterilerinde görsellik" başlıklı bir yazı yayınlamıştır. Bugün solda ve sol "medya"da ortaya çıkan tüm mantık çarpıklıkları bu yazıda en özlü biçimde ifade edilmiştir:
"Duygu ve düşüncelerin ya da anlatılmak istenen herhangi bir şeyin görüntü yoluyla insanlara ulaştırılmasına görsellik diyoruz. Görüntü, kolay ve hızlı anlaşılabilirliği nedeniyle en etkili anlatım biçimidir... Sokakta yürürken gözümüzün erişebildiği her noktaya yerleştirilmiş bir görsel mesajla karşılaşıyoruz. Kısacası görsellik diğer iletişim araçlarının tersine bir tercih sonucu değil 'mecburen' tüketiliyor. Bu bakımdan devrimcilerin de vazgeçemeyeceği yöntemlerden biri haline gelmiştir görsellik...
Burjuvazi kendi propaganda araçlarında devrimciler adına birçok yanlış imaj üretiyor. Bizlerin bu propagandaların etkisini kırabilmesi için kullanacağımız en etkili yöntemlerden biri yine görselliktir. Bir çok insan devrimcileri sadece televizyondan, burjuva basından tanımaktadır. İyi hazırlanmış bir kortej çoğu zaman burjuva medyanın sansür mekanizmasını aşarak gazeteler ve televizyonlarda önemli bir yer açabiliyor kendine... Bizim hafızalarına bıraktığımız her olumlu mesaj onları kazanmada çok etkili olacaktır. Örnekleri çoktur; birçok yeni insanın kitlesel gösterilerden sonra kapımızı çaldığına defalarca tanık olduk...
Reklamcılık burjuvazinin yarattığı dev bir sektördür artık. Sonuçta onların reklam anlayışı yalan propagandalar üzerine de olsa mallarını pazarlamaktır. İnsanları yönlendirme konusunda kullandıkları dili ve yöntemleri epeyce geliştirmişlerdir. Kullanma mantığımız temelden farklı da olsa görsellik konusunda onlardan öğrenecek çok şeyimiz var."[7*] (abç) İşte burjuva "medya"sında yer alabilmek uğruna "gorsel devrimcilik" böylesine gerekçelendirilip pazarlanmıştır. O andan itibaren "burjuva medyanın sansür mekanizmasını aşarak gazeteler ve televizyonlarda önemli bir yer" almak isteyen her sol örgüt, 1 Mayıslarda "görsellik" peşine düşmüştür. Tüm sol örgütler "görsellik"le "medya"da yer alma çabasına girince de, sol örgütler arasında bir yarış başlamıştır.
2004'ün 1 Mayıs'ı da "görsellik" yarışının süregittiği bir gün olarak dünde kalırken, elli binleri yürüttüklerini dergilerinin manşetinden verenler, bugünün sayısallığıyla yetinmek durumundadırlar.
Şüphesiz bu belirlemelerimiz karşısında "görsel sol mantık" şöyle diyecektir: Ee, ne varmış yani, biz bu yolla burjuva medyasında yer alıyoruz, ya siz nerdesiniz? Biz meydanlardaydık, sizler nerdeydiniz? Öyle dışardan ahkam kesmek kolay, peki siz ne yaptınız?
Doğru söze ne söylenebilir ki. Evet, biz meydanlarda yoktuk, bir tek bildiri dağıtmadığımız gibi, bir tek pankart da açmadık. Hiç bir görselliğe sahip olmadığımızdan, burjuva "medya"sında da kendimize yer açamadık. Bu yüzden "kapımızı çalan" kimse de olmamıştır. "Kapımızı çalan" kimse olmayınca da, pankat taşıyacak kimse bulamadığımız gibi, "temsili gerilla"da oluşturamadık. Üzgün değiliz, biz sadece kendi yolumuzda yürüdüğümüzü söylüyoruz. 1 Mayıslarda yüzlerce "temsili gerilla"ya sahip olmaktansa, birkaç kişi de olsa gerçek gerillaya sahip olmak; burjuva "medya"sında yer almakla uğraşmaktansa, birkaç gerçek gerilla örgütlemeye çalışmak çok daha önemlidir. Ve biz işte oradayız.
Bilinmelidir ki, tüm bu "görsellik" merakından sonra geriye, tüketim ekonomisinin reklam ve ambalajlamayla satılan o kötü ve tadı bozuk "fast food"larından başka birşey kalmamaktadır. Eğer "fast food" satıcısı olarak, "fast food" renkleriyle 1 Mayıslarda yer almadıysak, bilinmelidir ki, devrimci propaganda adına hiç kimseye "fast food" türü tadı bozuk ürün pazarlamak devrimcilerin işi değildir.
[1*]Ekmek ve Adalet, Sayı: 109, 9 Mayıs 2004. [2*] Ezilenlerin Sosyalist Alternatifi Atılım, Sayı: 1, 8 Mayıs 2004. [3*] Ezilenlerin Sosyalist Alternatifi Atılım, Sayı: 1, 8 Mayıs 2004. [4*] Yeni Atılım, Sayı: 83, 1 Mayıs 2003. [5*]Ekmek ve Adalet, Sayı: 109, 9 Mayıs 2004. [6*]Ekmek ve Adalet, Sayı: 59, 4 Mayıs 2003. [7*] DS'nin Kurtuluş'u, 23 Mart 1996.