Kurtuluş Cephesi'nin geçen sayısında yayınlanan "Dezenformasyon ve Kamuoyunun Koşullandırılması" adlı yazımızda, başını Ertuğrul Özkök'ün çektiği ve "Doğan Medya Grubu"nun büyük ve küçük tüm yayınlarıyla sürdürdükleri İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş'ten oluştuğu ilan edilen "rüya timi"nin oluşumunu ve gelişimini irdelerken şöyle demiştik: "Tarihler 24 Temmuz'u gösterdiğinde 'rüya timi' Avrupa Birliği 'fırsatını kaçırtan' 'rüya takımı'nın içinde yer alarak 'Doğan Medya Grubu'nun çöp sepetinde yerini aldı. Böylece 'siyaset' Bülent Ecevit'in 'hastalığı'yla ortaya çıktığı varsayılan 'boşluğu' doldurmak için TÜSİAD'ın ilanıyla başlayan ve 'uyuyan güzeller'in uyandırılmasıyla 'heyecanlanan' ve 'rüya timi' ile 'coşan' üç aylık serüvenini tamamlamış görünmektedir. Artık 'siyaset' 'eskisi gibi' ve 'eski' görünümüyle, ilişkileriyle yeniden seçim sath-ı mailine taşınırken üç ay sürdürülen bir manipülasyon (güdüleme, yönlendirme) ve dezenformasyon faaliyeti daha geride kalıyordu.
Ama bazı sorular ve ilişkiler yeterince aydınlanmadan olduğu gibi kalmıştır. Güdülülenler ile güdülüyenler (manipüle edenler ile edilenler), kullanılanlar ile kullananlar henüz tam olarak açığa çıkmış değildir. " Temmuz ayında Hüsamettin Özkan ve İsmail Cem tarafından kurulan Yeni Türkiye Partisi, "karanlıklar prensi" Hüsamettin Özkan'ın Mesut Yılmaz'la birlikte seçimleri erteletme ve hükümeti düşürme kulisleriyle siyaset sahnesinde beklenen yerini aldı. Bu yer alış, siyasetin medya-mafya-işdünyası üçgeni arasında nasıl sıkıştırıldığını, hükümet olanaklarından yararlanmanın kimleri nasıl "ihya" ettiğini daha belirgin hale getirmiştir.
27 Eylül tarihli "Doğan Medya Grubu"nun ikinci büyüğü Milliyet gazetesinin manşetinde yazıldığı gibi, "rüya timi" manipülasyonunu "Bir yaz gecesi rüyası" olarak tarihin çöp sepetine atılırken, bu "rüya"nın yaratıcısı olarak "haklı bir gurura" sahip olması gereken Ertuğrul Özkök seçimlerin iptal edilmesi "lobisi"nin "görünmez eli" konumunda işlevlerini sürdürmüştür. Ancak seçimlerin iptal edilmesini başaramayan "lobi", bu kez tüm gücüyle seçimlerin bir işe yaramayacağını, 4 Kasım günü ortaya çıkacak tablonun herkesi "pişman" edeceğini söylemeye ve yazmaya başlamıştır. Bugün bu "lobi" nin tek uğraşısı "kendi hayat tarzını savunanların" oylarının AKP'ye karşı CHP'ye kaymasını engellemek haline gelmiştir.
Şüphesiz "bir yaz gecesi rüyası"nın içinde yer alanlar sadece Ertuğrul Özkök, Hüsamettin Özkan ve Mesut Yılmaz "troyka"sı değildir. DSP'yi "medyatik" dezenformasyonla parçalayanların saflarına sosyal-demokrasinin "avrupai" görüntüsü ve Tony Blair'in "üçüncü yol" yandaşı Ercan Karakaş, Avrupa Birliği fonlarıyla finanse edilmiş "turistik" filimlerin "unutulmaz" oyuncusu haline gelmiş Halil Ergün, 12 Eylül askeri yönetiminin "vetosuz" adamı Aydın Güven Gürkan da katılmıştır. Özellikle Şişli belediye başkanlığı "koltuğunu" işgal eden Mustafa Sarıgül'ün "bir yaz gecesi rüyası"nın perde arkasındaki en önemli "finansatör"ü olması, YTP'de toplaşanların ortak paydalarını ve ortak geçmişlerini sergilemektedir.
Halil Ergün'un 1999 yerel seçimlerinde CHP Beyoğlu belediye başkan adayı olduğu anımsandığında, "galiba sosyal-demokratlar"ın neden YTP'ye akın ettikleri daha iyi anlaşılmaktadır.
Evet, onlar, "eski solcular" ve yeni "galiba sosyal-demokratlar", ülkemizde ve dünyada yaşanan ekonomik bunalımla birlikte eski kaynaklarını ve kazanç kapılarını yitirmişlerdir. "Yerel yönetimler" aracılığıyla elde ettikleri "hayat tarzları" faşist MHP ve "işbitirici" ANAP'la DSP'nin yaptığı koalisyon hükümetinin katkılarıyla bir süre daha devam ettirilebilmişse de, yolun sonuna gelmişlerdir. Bu aşamada son tutunabilecekleri şey "hayalleri" olmuştur. Milliyet gazetesi her nekadar YTP'yi "bir yaz gecesi rüyası" olarak tanımlıyorsa da, onlar için YTP son "umut" durumunda olmuştur.
Bugün, "sol" geçmiş ve görünümle kendi "hayat tarzlarını" sürdürmüş olanlar için yolun sonuna gelinmiştir. Yaşanılan "bir yaz gecesi rüyası", ülkemiz sol hareketinin bu "solcular"la arasındaki sınır çizgilerini belirginleştirilmesi gerektiğini çok daha açık hale getirdiği gibi, bir zorunluluk haline de getirmiştir. Onlar, T. Özal'ın "vizyon" ve "misyonu" altında transformasyona uğramış, eskimiş "solcular"dır. Tüm yaşamları, düzen partileri ve politikacıları ile kurdukları kişisel ilişkilerle oluşturulmuş ve varedilmiştir. İsmail Cem'in Süleyman Demirel'le, Hüsamettin Özkan'ın Mehmet Ağar ve Ünal Erkan'ıyla, İstemihan Talay'ın Kültür Bakanlığı'yla, Mustafa Sarıgül'ün Şişli "sosyetesi"yle oluşturdukları "rüya"nın sonu, Halil Ergünlerin, Ercan Karakaşların, Aydın Güven Gürkanların "güvenirlilikleri"nin ve "tutarlılıkları" nın bittiği yerdir. Böylece "güdülülenler ile güdülüyenler (manipüle edenler ile edilenler), kullanılanlar ile kullananlar" biraz daha netleşmiştir. Gelecek günler kimlerin, nasıl ve neden "yaz gecesi rüyası" içinde yer aldıklarını daha da netleştirecektir.