KURTULUŞ CEPHESİ'nin Değerlendirmeleri

MRTA Eyleminin Öğrettikleri
MRTA Eyleminin Öğretemedikleri
Latin-Amerika'da Öncü Savaşı
MRTA Avrupa Sözcüsü ile Görüşme
MRTA: Devrim Stratejisi
MRTA: Devrim Programı
MRTA: Neo-Liberalizm ve Globalleşme



Ana sayfaya dönüş [Return]

KURTULUŞ CEPHESİ
MRTA Eyleminin Öğrettikleri



KURTULUŞ CEPHESi - Mayıs-Haziran 1997 / 37. Sayı

        22 Nisan 1997 günü saat 3.00’de, Peru oligarşisinin resmi zor güçleri, Japon Büyükelçiliği’ni 146 gündür elinde tutan MRTA gerillalarına karşı saldırıya geçtiler. MRTA gerillalarının ellerindeki 60’dan fazla rehineyi “kurtarma” adına düzenlenen saldırı, elçilikte bulunan Nestor Cerpa kumandasındaki 14 MRTA gerillasının katledilmesiyle sonuçlandı.
        Tupac Amaru Devrimci Hareketi (MRTA) Edgar Sanchez gerilla grubu 17 Aralık 1996 günü ele geçirdiği Peru Japon Büyükelçiliği’nde 600’e yakın davetliyi tutsak almış ve bunlar içinden 64 tutsağı dört ay boyunca ellerinde tutmuşlardır.
        Edgar Sanchez gerilla grubunun bu eyleminin temel hedefi, cezaevlerinde tutsak bulunan MRTA gerillalarının serbest bırakılmasıydı. Dört ay boyunca Fujimori hükümetiyle yapılan görüşmelerden hiçbir sonuç alınamamıştır. Fujimori yönetimi, tüm görüşmelerde anlaşma yanlısı gibi görünürken, diğer yandan Japon Büyükelçiliği’ndeki gerillalara yönelik saldırı için hazırlıklarını sürdürmüştür. 22 Nisan günü gerçekleştirdikleri saldırı sonucunda 14 MRTA gerillası katledilirken, bir tutsak ile bir asker ölmüştür.
        Dört ay boyunca dünya kamuoyunun gündeminden düşmeyen MRTA gerillalarının eylemi, herşeyden önce, dünya çapında silahlı devrimci mücadelelerin “yok edildiği”, “geçerliliğini yitirdiği” yönündeki propagandaların ne denli gerçek dışı olduğunu açık biçimde kanıtlamıştır. Özellikle 1980 sonrasında dünya çapında emperyalist propagandanın temel konusu haline getirilmiş olan “demokratik açılım”a bağlanan ve buna paralel olarak silahlı devrimci mücadelelere karşı ideolojik ve politik saldırılarda bulunan pekçok eski solcu MRTA eylemi ile tam bir şaşkınlık içine düşmüşlerdir. MRTA’nın kendi sözcükleriyle söylersek, “neo-liberalizm” ve “globalizm” söyleminin sürdürücüleri olan eski sol unsurlar, günümüzde silahlı mücadelenin geçersizliğini ileri sürerken, en büyük dayanakları dünya çapında ses getiren bir devrimci silahlı eylemin olmaması oluyordu. İşte MRTA’nın Peru’da gerçekleştiridiği Japon Büyükelçiliği işgali ve dört ay boyunca eylemi sürdürmesi, bu unsurlarda tam bir bozgun havası oluşturmuştur. Bu boyutu ile MRTA’nın eylemi yeni bir sürecin başlangıcı niteliği kazanmıştır.
        MRTA’nın Peru’daki Japon Büyükelçiliği’ne yönelik baskın eylemi, dört ay boyunca elçiliği ellerinde tutmaları, silahlı devrimci örgütler açısından bir dizi ders ortaya koymuştur.
        Öncelikle, eylemin 14 gerilla tarafından gerçekleştirilmiş olması, devrimci mücadelenin başlangıcında, yani Öncü Savaşında niceliğin değil, niteliğin belirleyici olduğunu ortaya koymuştur.
        İkinci olarak, MRTA eylemi, Öncü Savaşçı bir örgütün, hangi koşullarda nasıl bir eylem çizgisi izlemesi gerektiğini, bir başka deyişle, askeri tırmanma politikasının nasıl olması gerektiğini somut olarak ortaya koymuştur.
        1984 yılından itibaren MRTA’nın izlemiş olduğu politik-askeri çizgi, kırlarda ve şehirlerde silahlı mücadelenin örgütlenmesi ve sürdürülmesi temelinde gelişmiştir. Peru’nun Cuzco eyaletinde kır gerillasını oluşturan MRTA, aynı zamanda şehir gerilla savaşını sürdürmüştür. Şehirlerde sürdürülen gerilla savaşı, bir yandan kitlelerin ekonomik, demokratik ve politik istemleri yönünde sürdürülürken,diğer yandan yapılan eylemlerin propagandasına yönelik bir dizi eylemi kapsamıştır. Genellikle merkezi, zamandaş bombalama eylemleri ile politik olaylara karşı tavır ortaya koyan MRTA, kır gerillasıyla köylü kitleleri arasında propaganda faaliyetlerini sürdürmüştür.
        İşte MRTA’nın Japon Büyükelçiliği’ne yönelik eylemi, kır ve şehir gerilla savaşının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle Japon Büyükelçiliği eylemi, Öncü Savaşının başlangıcında sağlanmış olan asgari bir örgütlenmenin eylemi olmaktan çok, savaşın geliştirildiği bir evrede gerçekleştirilmiş bir eylemdir. Japon Büyükelçiliği eylemi süresince kamuoyundan özenle gizlenmeye çalışılan, MRTA’nın 1984 yılından itibaren gerilla savaşını kırlarda ve şehirlerde sürdürdüğü gerçeğidir. Bu gerçeğin gizlenmesindeki asıl amaç, Japon Büyükelçiliği eyleminin olası bir başarısızlığı durumunda MRTA’nın “yok edildiği” propagandası için uygun bir zemin hazırlamaktı. Ve Büyükelçilikteki MRTA gerillalarına yönelik saldırı sonucunda 14 gerillanın katledilmesinden sonra yapılan açıklamalar bu yönde olmuştur. Bununla, ülkemizde Öncü Savaşını sürdüren örgütlere yönelik olarak yapılan “bir avuç adamın oligarşiyle düellosu” türünden suçlamalar arasında hiçbir fark yoktur.
        Elbette Öncü Savaşını “bir avuç adamın oligarşiyle düellosu” olarak tanımlayanların ya da anlayanların, MRTA’nın Japon Büyükelçiliği eyleminin sonuçlanış biçimini öne çıkartmaları doğaldır. Onlar için, eylem başarısız olmuştur, çünkü hiçbir somut sonuç elde edememiş ve üstelik eylemi gerçekleştiren gerillalar yitirilmiştir!
        Oysa ki, MRTA’nın eylemi, uzun yıllar sonra Latin-Amerika’da silahlı devrimci hareketlerin varolduğunu ortaya koymuştur. Onlar, neredeyse yirmi yıllık bir sessizliği bozmuşlardır. Eylemin en önemli sonucu bu olmuştur ve bu sonuç politik niteliktedir. Elbette eylem, cezaevlerindeki tutsak MRTA gerillalarının serbest bırakılmasıyla sonuçlanmış olsaydı, ortaya çıkan politik sonuç çok daha somut ve daha büyük olurdu. Bu sonucun gerçekleşmemiş olması, MRTA eyleminin dünya çapında ortaya çıkardığı politik sonucu hiçbir biçimde azaltmamıştır.
        MRTA’nın Japon Büyükelçiliği’ne yönelik eyleminin öğrettiği diğer bir gerçek de, gerçekleştirilen silahlı eylemlerin herkesi “memnun” edemeyeceğidir.
        Bilindiği gibi, MRTA, Japon Büyükelçiliğindeki tutsaklar karşılığında cezaevlerindeki MRTA gerillalarının serbest bırakılmasını istemiştir. Bu istekleri, kimi örgütlere göre, “devrimci dayanışma”yla “bağdaşmamak”tadır. Onlara göre, MRTA, sadece kendi örgüt üyelerinin serbest bırakılmasını talep etmekle yetinmeyip, Peru’daki Aydınlık Yol’a bağlı tutsakların ve özellikle de Aydınlık Yol’un “başkanı”ı A. Guzman’ın da serbest bırakılmasını talep etmeliydiler! Bunu yapmamakla MRTA, “devrimci dayanışma”ya ters düşmüştür! Onlar için, MRTA, “sadece kendi insanları için değil, tüm devrimci-demokratlar için özgürlük istemeliydi; devrimci dayanışma bunu gerektirir”miş! MRTA, “Başkan Gonzalo’yu”, yani A. Guzman’ı “pazarlığa dahil etmemeleri ve bu imkanı sadece beş yüz yoldaşı için kullanma yanlışlığı” yapmıştır!
        MRTA’nın bir sözcüsü Aydınlık Yol’u şöyle değerlendirmektedir:         Görüleceği gibi, Aydınlık Yol, MRTA’ya karşı “savaş” ilan etmiş durumdadır. Aydınlık Yol’un MRTA’ya karşı tutumu, salt ideolojik-politik çizgi farklılığı düzeyinde kalmamış, doğrudan MRTA kadrolarının ve sempatizanlarının katledilmesine kadar gitmiştir. Böyle bir örgütün “devrimci dayanışma”dan hiçbir şey anlamadığı ve anlayamayacağı açıktır. Salt cezaevinde bulunuluyor olması hiçbir şeyi değiştirmez. Devrimci dayanışma sözü bir niteliği ifade eder ve ancak bu niteliğe uygun olanlar için geçerlidir.
        Diyelim ki Aydınlık Yol ve onun “başkan”ı Gonzalo, MRTA’nın değerlendirdiği gibi değildir; onlar devrim mücadelesinde ayrı bir çizgi izleyen ve kendi çizgilerine uygun mücadele eden bir örgüttürler. MRTA’nın iddia ettiği gibi, eli hiçbir devrimcinin kanına bulaşmamıştır! Bu durumda “devrimci dayanışma”da bulunmak gerekmez mi?
        Bu soruyu yanıtlamadan önce, ülkemizdeki Maoistlerin MRTA ve Aydınlık Yol değerlendirmesine bakmakta yarar vardır.         Görüldüğü gibi, Partizan Sesi’ne göre MRTA eylemi “filme çekilen ve televizyonlarda yayınlanan” “başarısız” bir eylemdir! [2*] Burada Partizan Sesi’ni anlamak oldukça zor olmaktadır. Bir yandan eylemin “profesyonelce hazırlanan ve hatasızca gerçekleştirilen” bir eylem olmasından söz ederken; diğer yandan “hazırlık ve planlama safhası filme çekilen ve televizyonlarda yayınlanan” bir eylem olarak söz etmesi, anlaşılabildiği kadarıyla bir “eleştiri” içermektedir. Anlaşılabilindiği kadarıyla eylemin hazırlıklarının filme çekilmesi Partizan Sesi’ne “ters” gelmiş görünmektedir. Bir gerilla eyleminin filme çekilmesi ve televizyonlarda yayınlanması üzerine yapılan vurgu, öylesine belirsizce yapılmıştır ki, her okuyan kendisine göre sonuçlar çıkarabilecektir. Partizan Sesi’nin kendilerinin yayınladığı gerilla fotoğraflarını, eylem görüntülerini ve hatta video filmlerini aynı belirsizlik içinde bırakmadığı kesindir. Her fotoğraf, görüntü ya da film, kendilerine ait olduğunda büyük ve övücü sözlerle tanımlanırken, MRTA’nın kendi eylemini filme alması, sanki bir “hata”ymışcasına ya da “hata” gibi kavranacak şekilde ifade edilebilmektedir. Bu da, Partizan Sesi’nin MRTA’ya ne denli “dostça” baktığını göstermektedir.
        Partizan Sesi’nin MRTA değerlendirmesini okumayı sürdürelim:         İşte övgü ile sövgünün bir arada olduğu bir değerlendirme. Eylemi yapanlar, eylemleriyle “ezenlere korku, ezilenlere cesaret ve umut” verirken; diğer taraftan eylemi yapanlar olarak “bu gerçeği değiştirmeye” güçleri “yetmemek”tedir. Yani MRTA, kendi eylemine ve eyleminin yarattığı sonuçlara “karşıdır”, ama ne yaparsa yapsın, ne kadar “karşı” olursa olsun, yarattığı sonucu değiştirmeye güçleri yetmeyecektir! Bu mantık karşısında Partizan Sesi’ne “şapka” çıkartmaktan başka birşey yapılamaz!
        Partizan Sesi, MRTA’ya karşı duyduğu tüm düşmanlığa rağmen, MRTA’nın “başkan” Gonzalo’nun serbest bırakılmasını talep etmesini istemektedir. Ama neden? Kendisine karşı olduğunuz, düşman olduğunuz, kendi eylemlerinin sonuçlarını “ortadan kaldırmaya” ya da sonuçlarına “karşı” olan bir örgütten neden bunu bekliyorsunuz? Neden aynı türden bir eylemi, siz ya da Aydınlık Yol gerçekleştirip, MRTA’nın başaramadığını başararak, onların yapmadığını yaparak, onlara bir “devrimci dayanışma” dersi vermeyi düşünmüyorsunuz? Bunun için gerekli gerillaya sahip olduğunuz da kendi sözlerinizle bellidir.         Sanırız, böylesine “tek güç”ün, başka güçlerden “devrimci dayanışma” beklemesi gerekmez!
        Partizan Sesi’nin tüm bu sözleri bir yana, kendileri bile “Başkan Gonzalo”nun Fujimori yönetimiyle anlaşıp anlaşmadığını, MLM çizgisini terk edip etmediğini sayfalarca tartışmaktadırlar. MRTA eylemi üzerine değerlendirmelerinin yayınlandığı sayılarında (ve üstelik bir sonraki sayfada), kendilerinin DEH dedikleri Devrimci Enternasyonal Hareket adlı Maoist örgütlenmenin “Başkan Gonzalo”nun Fujimori ile yaptığı “barış anlaşması” nın gerçek olduğuna ilişkin açıklamasını değerlendirmektedirler.
        Partizan Sesi, El-Diario Internasyonal’in Fransızca baskısından Türkçe’ye çevirerek yayınladıkları yazıya göre, “Başkan Gonzalo”, Fujimori hükümetiyle “barış anlaşması” imzalamamıştır. DEH’çiler için ise, ellerine ulaşan bilgilere göre “Başkan Gonzalo”nun böyle bir anlaşma yapmış olması mümkündür. Tüm tartışmalar bu eksende devam etmektedir. Tek anlaştıkları nokta, eğer “Başkan” böyle bir anlaşmaya imza atmışsa, bunu “kendi iradesinden bağımsız” olarak, işkence altında atmış olabileceğidir. Bir taraf bu durumda “barış anlaşması”nın kabul edilemeyeceğini ileri sürerken; diğer taraf “Başkan Gonzalo”nun “çizgi” değiştirmesinin daha önceden olduğunu, dolayısıyla böyle bir anlaşma yanlısı olabileceğini söylemektedir.
        İşte “devrimci dayanışma” konusu edilen A. Guzman, yani “Başkan Gonzalo” tartışmaları böyledir ve halen “ne olduğu belirsizdir”. Kendilerinin bile ne yaptığını bilemedikleri “Başkan Gonzalo”nun ne yaptığını MRTA’dan öğrenemeyecekleri kesindir.
        Bununla birlikte, ciddi bir devrimci örgüt, hiçbir zaman bir başka örgütün iç işlerine karışmaz. Devrimci bir örgütün, başka örgütleri eleştirmesi başkadır; bu örgütlerin iç işleyişine müdahale etmesi başkadır. MRTA, kendileriyle hiçbir ortak zemine ve platforma sahip olmadıkları Aydınlık Yol’un değil “başkan”ı, herhangi bir kadrosu için bile karar alamaz. Büyükelçilik baskını türünden eylemlerde, yani kaçırma eylemlerinde, salt eylemi gerçekleştirenler değil, aynı zamanda bu eylemle birlikte serbest bırakılması istenilen kişiler de oligarşinin katliamıyla yüzyüzedirler. MRTA Japon Büyükelçiliği’nde onlarca kişiyi “rehin” olarak elinde tuttuğu gibi, Peru oligarşisi de cezaevindeki tutsak MRTA gerillalarını rehin olarak tutmaktadır. Bu karşılıklı bir eylemdir, eylemi gerçekleştirenler bunun bilincinde olmak zorundadırlar ve sonuçlarını göze almış olmaları gerekir. “Devrimci dayanışma” türünden parlak sözler söyleyerek, gerçekleştirilen eylemin bu niteliğini görmemek ve MRTA’yı “devrimci dayanışma" anlayışına sahip olmamakla suçlamak sadece görüntüyle uğraşmak demektir. Düşünülmesi gerekir ki, MRTA’nın eylemi karşısında Fujimori yönetimi serbest bırakılması istenen devrimci tutsakları bir kalkan gibi kullanabilir ya da serbest bırakılması istenen devrimci tutsakları kurşuna dizebilir. Böyle bir durumda, değil MRTA, hiçbir devrimci örgüt, kendi kadroları dışında hiçbir örgütün kadroları için karar veremez ve onların kararı olmaksızın böyle bir sonuçla yüzyüze bırakamaz. Bu kavranılmadığı sürece, MRTA’nın serbest bırakılması talebinin kapsamı kesinlikle anlaşılamayacaktır. Silahlı devrimci mücadeleyi ciddi bir biçimde yürüten her örgüt, bu tür eylemlerin olası sonuçlarını hesaplamamazlık edemez ve eylem kararı bu olasılıklar gözönüne alınmadan verilemez. Devrimci silahlı mücadeleyi, hayali ve gerçeküstücü anlayıştan ayıran temel fark da burada kendisini gösterir. Hiç kimse, salt propaganda olsun diye, salt görüntüyü kurtarmak için ya da moda deyimle “medyatik” olmak uğruna, bu devrimci ilkeleri ve kuralları bir yana bırakamaz. Ve hiç kimse, bir başka örgütün kadroları üzerinden politika yapamaz ve yapmasına izin verilemez.
        MRTA’nın Japon Büyükelçiliği eyleminin sonuçlanış biçimi, yani Peru oligarşisinin zor güçlerinin elçilikteki gerillalara yönelik saldırısı ve bu saldırı sonucunda 14 gerillanın katledilmesi, ama çatışma sırasında bir asker ile bir rehinenin ölmüş olması karşısında, pekçok devrimci unsur büyük bir tepki göstermişlerdir. Bu tepkiler içinde en yoğun biçimde ortaya çıkanı, Peru oligarşisinin saldırısı karşısında MRTA gerillalarının ellerindeki rehineleri kurşuna dizmemeleri üzerine olmuştur. Genel kanı, böyle bir durumda MRTA gerillaları rehineleri kurşuna dizmemekle, oligarşilerin bu türden devrimci eylemlere karşı daha saldırgan tutum içine girmelerine cesaret verecektir!
        Öncelikle böyle bir tepkinin katledilen 14 MRTA gerillasının niteliklerine duyulan saygıdan kaynaklanan duygusal bir tepki olduğu açıktır. Ancak olaylar daha serinkanlı değerlendirildiğinde görülecektir ki, eylemi gerçekleştiren gerillalar büyük bir risk altına girdiklerinin bilincindedirler. MRTA, eylem kararı aldığında, karşılaşabileceği durumları hesaplamıştır. Eylemi gerçekleştiren Nestor Cerpa komutasındaki Edgar Sanchez gerilla grubu ilk yaptığı açıklamada şöyle demektedir:         Görüldüğü gibi, MRTA gerillalarının ellerinde bulunan tutsaklarına karşı tutumları, sadece eylemin taleplerinin gerçekleştirilmesine yönelik bir tutumdur. İsteklerinin gerçekleşmemesi halinde ellerindeki tutsakları kurşuna dizmek şeklinde bir beyanda bulunmayan MRTA, bu tutsakları eylemi sürdürebildikleri sürece ellerinde tutmakta kararlı olduklarını her fırsatta açıklamışlardır. Eylemin dört ay sürmüş olması, MRTA’nın bu tutumunda ne denli kararlı olduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. Buna karşın, Peru oligarşisinin gerillalara karşı saldırıya geçtiği anda tutsakların kurşuna dizilmesinin gerekli olduğunu düşünmek olanaklıdır. Ancak böyle bir tutumun, sadece böyle bir eylemi gerçekleştiren devrimcilere ait olduğunu ve bu kararı sadece onların verebileceğini unutmamak gerekir. MRTA’nın Japon Büyükelçiliği’ne yönelik işgal eyleminin hedefleri kendileri tarafından açık ve net olarak çizilmiş olduğundan, Peru oligarşisinin saldırısına karşılık ellerindeki tutsakları kurşuna dizmemiş olmaları bir zaaf olarak değerlendirilemez. Burada önemli olan, dört ay boyunca (ve daha da uzun sürebilme olasılığıyla) MRTA gerillalarının her an gerçekleştirilecek bir imha operasyonu koşullarında hiçbir biçimde taviz vermeksizin işgali sürdürmeleridir. Zafer ya da ölümden başka hiçbir alternatifin olmadığı koşullarda dört ay eylemi sürdürmek, devrimcilerden başka hiç kimsenin başarabileceği bir durum değildir. Savaşın gerçekliğini az ya da çok bilen herkes, bu koşulların savaşçıları nasıl etkileyebildiğini bilecek durumdadır. Dolayısıyla MRTA gerillaları, hiçbir biçimde taviz vermeksizin eylemlerini sonuna kadar sürdürmüş olmakla ve son nefeslerine kadar savaşmakla nitelikilerini ortaya koymuşlardır. Ve aynı biçimde, MRTA gerillaları, kendilerinin düşmanlarının Peru oligarşisi ile emperyalizm olduğunu, tek tek kişilerle bir sorunlarının olmadığını, insanlığın kurtuluşu dışında hiçbir amaçlarının olmadığını yaşamlarıyla ortaya koymuşlardır. Bu, devrimcilerin tarihsel mücadelesinin amaçlarını açık biçimde ortaya koymaktadır. Ve zafer, bu mücadelenin kaçınılmaz sonucu olacaktır.




Dipnotlar

1* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997
2* Ama Japon elçiliğindeki MRTA gerillalarına karşı Peru oligarşisinin zor güçlerinin saldırısından sonra eylemi “başarısız” olarak niteleyen Partizan Sesi, eylemin ilk günlerinde yaptığı değerlendirmeye “ters” düşmüştür:
        “Faşist yönetimin elini kolunu bağlayan başarılı eylemin sonucunda taleplerini sadece kendisine endekslemesi ve şu an ülkenin en büyük gerilla hareketinin mimarı, kızıl siyasi iktidar perspektifi doğrultusunda ülkenin üçte birinin kontrolünü elinde tutan PKP’nin Genel Başkanı Gonzalo’nun serbest bırakılması talebine hiç yer vermemesi, devrimci dayanış-manın neresinde olduğunu gösteriyor.” (Partizan Sesi, Sayı: 52, s: 6, 1-16 Ocak 1997) (abç)
3* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997
4* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997



Ana sayfaya dönüş [Return]

KURTULUŞ CEPHESi - Mayıs-Haziran 1997 / 37. Sayı