KURTULUŞ CEPHESİ'nin Değerlendirmeleri

MRTA Eyleminin Öğrettikleri
MRTA Eyleminin Öğretemedikleri
Latin-Amerika'da Öncü Savaşı
MRTA Avrupa Sözcüsü ile Görüşme
MRTA: Devrim Stratejisi
MRTA: Devrim Programı
MRTA: Neo-Liberalizm ve Globalleşme



Ana sayfaya dönüş [Return]

KURTULUŞ CEPHESİ
Latin-Amerika'da Öncü Savaşı


KURTULUŞ CEPHESİ - Ocak-Şubat 1997 / 35. Sayı


        Latin-Amerika ülkelerinde Öncü Savaşları 1971-72 yıllarında genel bir yenilgi durumuyla karşılaştı. Özellikle 1965-69 yıllarında Öncü Savaşlarının tüm Latin-Amerika ülkelerinde büyük atılım göstermesine karşın, daha ilerki yıllarda ard arda yenilgilerin ortaya çıkması, teorik planda revizyonizmin güçlenmesine yol açtı. 1965-69 yıllarının gerilla liderlerinden pek çoğu, tümden silahlı mücadeleyi terkederek, barışçıl yötemlerle yapılan çalışmalara giriştiler. Doğal olarak bu oluşum, diğer geri-bıraktırılmış ülkeleri etkiledi. Bu ülkelerde, gerek Latin-Amerika'da gerilla savaşlarının yenilgisi, gerekse şehirlerin ideolojik etkisi sonucu, gerilla savaşları büyük ölçüde frenlendi. Kimi ülkelerde silahlı mücadeleyi savunan gruplar küçük bir grup durumunda kalırken, kimi ülkelerde ise gerilla savaşı tek yönlü ve çok parçalı yürütülmek durumundadır. Revizyonizmin ideolojik etkileri sonucu silahlı mücadele saflarında ortaya çikan sapmalar, bu durumun hem bir sonucuydu, hem de durumu derinleştiren bir faktördür. Böylece, silahlı mücadele örgütleri, ideolojik planda her türlü revizyonist, oportünist ve pasifist görüşlerle kozunu paylaşamadı. Bunun yerine silahlı mücadele saflarındaki sapmalarla uğraşmak, başlı başına ideolojik mücadeleyi oluşturuyordu. Oligarşının yoğun baskı ve takip koşulları altında safların sürekli bölünmesi, gerilla savaşını franleyen ve gelişmesını engelleyen başat unsur oldu. Bir yandan da pratiğin getirdiği acil görevlerin yürütülmesi gerekiyordu. Bu durumda "ideolojik ayrılıklar" ın tartışmalarının uzun sürmesi, kaçınılmaz olarak pratik görevleri engeliyor ve silahlı mücadele örgütlerinin gelişen olayların gerisinde kalmasına yol açıyordu. "İdeolojik" tartışmalar, hemen hemen her konunun yeniden ele alınmasına yol açıyordu. Öyle ki yıllar önce uzun uzun tartışılmış ve karara bağlanmış pek çok konu, yeniden tartışma konusu oluyordu. Silahlı mücadele saflarında ortaya çıkan her yeni ayrılık, Küba Devrimi'nden Latin-Amerika ülkelerinin her birine kadar, tüm deneylerin yeniden ve yeniden ele alınması şeklini alıyordu. Böylece "yeni-Amerikalar" keşfediliyor (!) ve teori Küba, Latin-Amerika pratiklerinin kısır tartışması içinde, soyut akıl yürütmelerin ürünü oluyordu...
        Latin-Amerika denilince, ilk akla gelen Che Guevara'dır. Che'nin çeşitlı yazıları ve faaliyetleri ile oluşturduğu gerilla savaşı teorisi, başlı başına bir olgudur. Gerilla savaşı üzerine her konu, dönüp dolaşıp yine Che'ye gelir. Bu yüzden Che'nın teorisinin anlaşılması başlı başına özel önem taşır.
        Che'nin teori ve pratiğinin yorumlanmasında en sık karşılaşılan olgu fokoculuktur. Debray'ın, Che "adına" konuşarak geliştirdiği ve "Devrimde Devrim" kitabıyla yaydığı fokucu anlayış, Che adına Che'nın "katledilmesi"dir. Debray'ın görüşleri, Che'nin teorik tespitlerinden daha çok pratiğinin ele alınmasına dayanır. Oysa ki pratik, belirli bir anda teoriye bağlı olarak yapılan özel faaliyettir. Ancak genel ile özelin diyalektik ilişkisini gözardı eden Debray, pratiği, genelin özeldeki yansımaları yönünden değil de, genelden ayrı özelleşmiş yönü ile ele almıştır. Böylece ortaya basit, ama basit olduğu kadar yanlışlığı içeren bir "teori" çıkmıştır. Ama Latin-Amerika'daki tüm gerilla deneylerinin, özellikle foko girişimlerin, fokocu uygulamalarının Debray'dan kaynaklandığını söylemek yanlıştır. Daha Debray "teori"sini piyasaya sürmeden çok önceleri pek çok gerilla girişimleri ortaya çıkmıştır. Brezilya'da Capora fokusu (1966), Peru'da ELN ve MIR'in gerilla faaliyetleri (1965), Venezüella'da FLN-FALN (1962-65), Guetamala'da Cesar Montes ve Yon Sosa'nın yönetimindeki gerillalar ve nihayet Sandinistlerin oluşumu (1960) bunların örneğidir, ve Latin-Amerika'da da en çok sözü edilen gerilla deneyleri bunlardır. Gerçekler böyle olmasına karşın, genellikle Latin-Amerika'da gerillaların "fokoculuk" yüzünden yenildiği yargısı yaygındır.
        Latin-Amerika'yı ele alırken bizim yaklaşımımız, oportünist ve pasifitlerden temelden farklıdır. Onlar için Latin-Amerika gerilla deneyleri, bu yolun yanlışlığının göstergesidir ve her şey bu yönden ele alınır. İkinci olarak, oportünisler ve pasifistler, Latin-Amerikalı devrimciler "adına" "ne yaptıklarını" söylerler ve onlara yaptıklarının "ne olduğunu" öğretirler. Çünkü onlar "dünya devriminin trafik polisliğini" yapmaktadırlar. Üçüncü özellikleri ise, Latin-Amerika gerilla savaşlarından işlerine geleni ele alırlar ve ele aldıklarını da işlerine geldiği yönden "incelerler". Bizlerin yaklaşımı ise, Latin-Amerika gerilla savaşlarının başarısızlıkları kadar başarılarıyla da bir bütün olduğu ve bizlere zengin deneyler bıraktıklarıdır. Ve ikinci nokta, Latin-Amerika'da gerilla mücadelesi noktalanmamıştır, tersine sürüp gitmektedir ve Latin-Amerika devrimci mücadelesinde tarihsel rolünü oynamaya devam etmektedir.
        Ülkemizde en sık duyulan sözler: "Latin-Amerika ile ülkemizin farklı olduğu"dur. Pekâlâ Latin-Amerika nedir ve ülkemizden neden ve ne yönden farklıdır? Soyut ve boş sözlerle gevezelik edenlerin tersine, bu soruyu ilk cevaplayan yine THKP-C olmuştur. Mahir yoldaş Kesintisiz Devrim II-III'de farklılıkları 4 ana başlık altında inceler:
        1) Jeo politik durumu,
        2) Tarihi ve sosyal gelişim,
        3) Ekonomik büyüme seviyesi ve küçük-burjuvazinin politik ve ekonomik örgütlenmesi,
        4) Tarihi özellikler.
        Bu özellikler, yani ülkelerin yerel, tarihi, gelenek ve görenekleri, tarihsel gelişimi, politik yapısı ve üreticı güçlerin gelişme seviyesi, salt devrim teorisinin taktiklerine yön veren unsurlardır. Bu konudaki farklılıklar, her ülkenin devrim stratejisinin kendine özgü ara aşamalarının niteliğini biçimlendirir. Bu yüzden, falanca ülkede gerilla savaşı kır gerillası ile başladı, ya da gerilla savaşında şu eylem biçimleri uygulandı yahut da şu politik ve askeri hedeflere yöneldi türünden tartışmalar taktik nitelikte olduğundan, devrim teorisi yönünden genel bir nitelik taşımaz. Bu anlamda, Latin-Amerika ülkelerinin özgül koşulları ve bu koşullardan kaynaklanan faaliyetlerin üzerinde durmak ve üstelik bunları temel ideolojik "fark" belirleyici olarak öne sürmek sakat anlayışın ürünüdür...
        Latin-Amerika'nın özellikleri nedir?
        İlkin, Latin-Amerika ülkelerinin hepsi de, emperyalist hegemonya altında bulunan ülkelerdir. Yani bu ülkelerde iç dinamik çarptırılmış ve dışa göre belirlenmiştir. Bu yüzden bu ülkelerin tümünde sürekli milli bunalım mevcuttur. Bu ülkelerin tarihsel gelişimi, emperyalizmin değişik bunalım dönemlerinin ilişki ve çelişkilerinin ülkeye yansımasının ürünüdür. Emperyalizmin III. bunalım döneminde, emperyalist üretim ilişkilerinin gelişmesine paralel (kapitalizmin dış dinamikle gelişimi), bu ülkelerde emperyalizm içsel bir olgu olmuştur. Ve süreç içinde, oligarşi içinde tekelci-burjuvazi egemen olmuştur. Latin-Amerika' daki 1950 sonrası tüm askeri darbelerin arkasında yatanlar gerçeklerden birisi de budur. Bu ülkelerde, gerilla savaşlarının sürekli değişik yollar izlemesinin temel nedeni bu süreçtir. Sürecin değişik evrelerinde, bu evrelerin yarattığı değişik koşullarda taktiklerin aynı olamayacağı açıktır. Bu yüzden Latin-Amerika devrimci mücadelesinin en önemli bir dersi, farklı koşullarda farklı taktiklerin izlenmesi gerektiğidir. Ancak strateji eksik olduğundan, taktikler stratejiye bağımlı olamamış ve her taktik evre bağımsız bir süreç olmuştur. Latin-Amerika ülkelerinde her dönemde görülen gerilla mücadelelerinin birbirinden bağımsız olmasının nedeni budur. Bu en açık olarak örgütsel yapılanışta görülebilir.
        Brezilya'yı ele alacak olursak bu süreci daha iyi izleyebiliriz. Çünkü Brezilya, diğer Latin-Amerika ülkelerine göre daha hızlı bu süreci yaşamış ve diğerlerine göre daha gelişmiş bir yapıya sahiptir.
        Brezilya, 1942 yılına kadar, temel olarak Alman emperyalizminin yarı-sömürgesi durumunda bir ülkeydi. Ancak Brezilya' da ayrıca Fransa, Belçika ve İngiltere'nin de önemli yatırımları bulunmaktaydı. I. bunalım döneminde, bu dönemde en ileri emperyalist ülke durumunda olan İngiltere ile eşitsiz gelişimle büyüyen Alman emperyalizmi Brezilya üstünde "rekabet"lerini sürdürmektedir. Ancak I. paylaşım savaşına doğru, Brezilya'da İngiliz egemenliği yerini Almanya'ya bırakmıştır. İngiltere'nin bu gelişmesi, temelde I. bunalım döneminin özelliklerinin Brezilya'ya yansımasından başka bir şey değildir. Bu dönemde emperyalist yatırımlar temel olarak alt-yapıya yönelmiştir. Özellikle demiryolu yapımı emperyalistlerin temel yatırım alanıdır. (Aynı yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'nda da emperyalist yatırımlar demiryolları yapımında yoğunlaşmıştır.) 1889'da Pedro II'nin tahttan feragat etmesiyle Brezilya Cumhuriyeti'nin kurulması, emperyalizmin ülkeye doğrudan yatırımlara yönelmesine maddi bir temel sağlamıştır. Bu yıllarda temel sanayi, tekstil sanayidir.
        I. paylaşım savaşını izleyen yıllarda, Almanya'nın yenilgisine bağlı olarak, ülkede emperyalizmin yayılması bir süre duraksamıştır. Bu yıllar, aynı zamanda ülke içindeki ayaklanma ve isyanlar dönemidir. Bu isyanlar, genellikle küçük-burjuvazinin kendiliğinden hareketleri durumundadır. Ülkedeki sanayi burjuvazisi ruşeym halinde olduğundan bu hareketlerde yer almamaktadır. Oysa ki, bu hareketlerin hedefi "geleneksel" oligarşidir. Emperyalist sermaye ihracına paralel olarak Brezilya'da belirli ölçülerde alt-yapı oluşturulmuş olmakla birlikte, kapitalizm zayıftır. Kapitalizmin iç dinamikle gelişmesi için maddi koşulların varolmasına rağmen, emperyalizmin ülkeye yaptığı sermaye ihracı iç dinamiği çarptırmış ve dış dinamiğe tabi kılmıştır. 1942 yılında Brezilya' nın Almanya ile ilişkilerini kesip ABD ile savunma ittifakı kurmasıyla ülkede ABD egemenliği başladı. 1942-50 yılları arasında ABD kökenli sermayenin ülkeye hızla akmasına paralel, yerli tekelci burjuvazi (emperyalizmle bütünleşmiştir) hızla gelişmeye başladı. Bu süre içinde milli burjuvazi gerilemektedir. 1950 yılında Vargas'ın yeniden başkanlığa seçilmesi Brezilya-ABD ilişkilerinin daha da gelişmesine yol açtı. İlk olarak Brezilya-ABD Ortak Ekonomik Gelişme Komisyonu kuruldu ve 1952 yılında da Ekonomik Gelişme Ulusal Bankası bu komisyonun girişimiyle kuruldu. Aynı yıllarda Kore'ye asker gönderilmesi kabul edildi.
        Vargas döneminde, emperyalizmin ülkede hızla gelişmesi, gerek yerli hakim sınıflar içinde (oligarşi), gerekse halk arasında büyük huzursuzluklara yol açtı. 1954 Ağustos'unda silahlı kuvvetler "Ulusa Açıklama" adlı bir bildiri yayınladı ve bu bildiride Vargas açıktan eleştiriliyordu. Bunun üzerine başkanlığa Kubitschek seçildi ve Goulart başkan yardımcısı oldu. Kubitschek'in ekonomi-politikası Brezilya'da kapitalizmi geliştirmekti. Dış borçlanmalar sürdürüldü. Bu arada uluslararası planda Kubitschek stratejik bir plan hazırlamıştı. "Pan-Amerikan Çalışma Planı" olarak adlandırılan bu plan, ABD'nin o zaman ki başkanı Eisenhower tarafından reddedildi. (Bu plan, Kenedy'nin "İlerleme İçin İttifak" planının aynısıdır.) Ülke içinde enflasyon hızı yeniden artmaya başladı ve 1960'a doğru en üst seviyeye çıktı. (1958 genel ekonomik buhranın yansısı). Kubitschek, tespit edilmiş ekonomik büyüme hedefine ulaşmak için enflasyonun denetlenmesinden vazgeçti. IMF, ekonomik büyüme hızını düşürmesi koşulu ile 300 milyon dolar kredi vermeyi öneriyordu. Bu durumda Kubitschek IMF'nin önerisini kabul etmedi ve Washington'daki İMF-Brezilya görüşmelerinin kesilmesine karar verdi. Buna paralel olarak da, Ekonomi Bakanlığına, ulusal kapitalizm yanlısı Pais de Almeida'yı atadı. Ancak artan enflasyon oranı Kubitschek'i kitlelerin gözünden düşürmüştü. Bunun sonucu olarak 1960 seçimlerini kaybetti. Seçimleri kazanan Janio Quadros başkan oldu. Quandros 8 ay süren başkanlığı süresince, ABD ile ilişkileri bozmamasına karşın, dış politikada bazı bağımsız adımlar attı. Küba ile diplomatik ilişki kurdu ve Birleşmiş Milletler'e Çin Halk Cumhuriyeti'nin alınması lehinde oy verdi. (O yıllarda ABD buna karşıydı.) Ağustos 1960'da istifa ederek yerini Goulart'a bıraktı.
        Goulart'ın başkanlığına kadar emperyalizm ülkeye iyice yerleşmişti. Milli burjuvazi tamamen emperyalistlerle işbirliği yapar hale dönüştürülmüştü. 1961 yılı verilerine göre, en büyük 66 kuruluşun toplam sermayesinin %33'ü yabancı, %38'i devlet ve sadece %11'i özel kuruluşlara aittir. Goulart'ın en büyük başarısı 743 milyon dolarlık kısa vadeli borçları ödemesi ve uzun vadeli borçlanmaya yönelmesidir. Ancak 1961'de enflasyon oranı da %37'ye ulaşmıştı. 1963 ortalarında Brezilo Maliye Bakanlığına atandı. Brezilo, "Sol Jakobenler" denilen hareketin yöneticilerindendi. Kendisi, Küba Devrimi'nin etkisi altında devrimci-milliyetçi biriydi. Goulart yönetiminin bu sola açılışı, aynı zamanda 1964 askeri darbesinin nedeni oldu.
        1964 askeri darbesine kadar ki dönemde Brezilya'da emperyalizm iyice yerleşmiş, ancak siyasal planda etkinliği yeterli düzeyde değildi. Emperyalizmle bütünleşmiş tekelci burjuvazi gelişmiş olmasına karşın, oligarşi içinde etkin ve yönlendirici unsur değildi. 1964 darbesiyle birlikte oligarşi içindeki sınıf ilişkileri değişti.         Brezilya'da dış dinamikle kapitalizmin (emperyalist üretim ilişkileri) gelişmesine paralel olarak, ticaret burjuvazisi oligarşi içinden tasfiye edilmiştir. Zaman içinde de orta-burjuvazi (Quartum buna "sanayi burjuvazisi" diyor) ve latifundist oligarşinin en büyükleri hariç diğerleri tasfiye edilmiştir (1969 askeri cunta içi darbe ile). Böylece Brezilya'da oligarşi, devlet sektörü, en büyük Latifundistler (toprak sahipleri) ve yerli tekelci burjuvaziden (ve emperyalizm) oluşmaktadır. (Ancak Brezilya' da en geniş Latifundiaların sahipleri, genellikle yabancı kişilerdir. Ülkenin büyük yüzölçümü -8,5 milyon km2- küçük-üreticiliğin yaygın olmasını sağlamaktadır. Ayrıca "kahve burjuvazisi" bu büyük latifundistlere dahil olmuştur.
        Brezilya'nın bu tarihsel gelişimi, ülkedeki pek çok kendiliğinden gelme ayaklanma ve isyanların bir nedenidir. 1964' lere kadar ülkede genel nitelikte bir suni denge oluşturulamamıştır. Ancak 1964-69 arasında, askeri yönetimin faaliyetleri ile bu denge kurulabilmiştir. Daha önceki dönemde, ülkede dengenin kararsızlığı mevcuttur. Ancak bu durum hiçbir biçimde devrim ve karşı-devrim ikilemi halinde olmamıştır. Böyle olabilmesi için devrim güçlerinin örgütlü ve etkin olması gerekiyordu. Oysa Brezilya'da devrim güçleri yerine, ilerici unsurlar, özellikle devrimci-milliyetçiler etkindir. Bu yüzden kararsız denge, devrimci-milliyetçilerin tasfiyesi ile oligarşi lehine bozulmuştur.
        Brezilya'nın bu durumu ve 1964 darbesi ile ülkedeki nitel değişimler, hemen hemen tüm Latin-Amerika ülkelerinde görülmüştür. Ancak ülkeler arası eşitsizlik, gelişmenin farklı yıllarda olmasına yol açmıştır. Örneğin aynı durum Bolivya'da 1965-70 arasında denenmiş, ancak başarıya ulaşamamıştır. Bu kez 1972 yılında yenilenmiş ve başarıya ulaşmıştır. Arjantin'de 1974'te gerçekleşen askeri darbe aynı değişimi ifade eder. Bu durum Şili'de 1973' de Allende'nin devrilmesi ile olurken, Uruguay'da 1973 askeri darbesi ile olmuştur.
        Temelde askeri darbelerle ortaya çıkan bu durum, oligarşi içinde emperyalizm ve yerli-tekelci burjuvazinin hakim unsur olmasının pratik ifadesidir. Aynı zamanda geri-bıraktırılmış ülkelerdeki eski sınıf ilişkilerinin değişmesidir. (III. bunalım dönemi özelliklerinin hakim olması) Bu askeri darbelere kadar ülkelerdeki oligarşi ile devrimci-milliyetçiler arasındaki nispi denge (dengenin kararsızlığı bunu ifade eder) bozulmuş ve devrimci-milliyetçilerin politik etkinliği kırılarak, oligarşi devletin tüm kurumlarına hakim olmuştur. (Aynı süreç 1971' de 12 Mart ile ülkemizde de ortaya çıkmıştır.)
        Che'nin, "Amerika'da halkın baskısı ile oligarşik dikta arasındaki denge durumunun bir kararsızlığı mevcuttur" dediği dönem böyle sona ermiştir.
        Che'nin tespitleri, kimilerince gerilla savaşının artık geçerli olmadığını ispatlamak için kullanılırken, kimilerince de "maceracılığı" ispatlamak için kulanılmaktadır. Hangi yönden alınırsa alınsın, hepsi de Che'nin tespitlerinin genel ve özel koşullara göre biçimlenişinin gözardı edilmesine dayanır. (Kimi tümden özelleştirip, genel ve evrensel yönünü atar. Kimisi tümden genelleştirip, özel ve geçici yönünü mutlaklaştırır.)
        Latin-Amerika ülkelerinde kır ve şehir gerilla savaşı üzerine militarist sapmalar bu süreçte sık sık görülmüştür. 1967 Bolivya'da Che'nin öldürülmesine kadar, Kıta çapında kır gerillası yaygındır. Ancak bu kır gerilla savaşları, ya devrimci-milliyetçilerin hareketleri şeklinde olmuş (Brezilya'da MNR, Venezüella'da MIR örneği gibi) ya da "geleneksel" KP'lerin de dahil olduğu geniş tabanlı gerilla hareketleri olmuştur. (Venezüella'da FALN, Kolombiya' da FARC gibi). Bunların dışında "geleneksel" KP'lerden ayrılarak bağımsız gerilla kolunun oluşturulduğu ilk örnek Peru'da görülmüştür. (MIR ve ELN). Tüm bu gerilla hareketleri, gerek devrimci-milliyetçilerin "kısa sürede zafer" tutkularının, zamanla kararsızlığa dönüşmesi, gerek ayrışmaların ortaya çıkması, gerekse de stratejik ya da taktik yanılgılar nedeniyle gelişememiştir. Bu konuda en ilginç ve tipik örneklerden birisi Venezüella'dır.
        23 Ocak 1958'de, Fabricio Ojeda'nın başkanlığındaki yurtsever bir cunta tarafından yönetilen gizli bir mücadele sonucunda, Pery Jimonez, askeri ayaklanma tehlikesi ve halk gösterileri karşısında iktidardan çekildi. Aynı yıl yapılan seçimlerde VKP ve MIR'in adayı Larazabal, Betancourt karşısında yenildi, Betancourt böylece iktidara geldi. 1962 yılında VKP ve MIR ortak harekete geçti. 7-8 gerilla cephesi kurularak kır gerillası başlatıldı. Bu cepheler Portuguesa eyaleti, Lara, Yaracuay, Falcon, Doğu ve Guaricio bölgelerine dağılmıştı. Aynı zamanda UTC (Unidad Tactical Comondos-Taktik Komando Birlikleri) oluşturulmuştu. UTC, şehir gerillası olarak, hareketin tüm yükünü çekiyordu. 1963 yılında şehir gerillası yoğun saldırılara girişti. MIR-KP-URD ve Demokratik Eylem Partisi'nden (Betoncourt'un partisi) ayrılmış bir gruptan oluşan FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve FALN (Ulusal Kurtuluş Silahlı Kuvvetleri) oluşturulmuştu. 1963 sonlarına doğru saldırılar yoğunlaştırıldı, ancak devrimci güçler Aralık seçimlerini engelleyemediler. Sonuçta Betoncourt'un arkadaşı Leoni seçimi kazandı. Bunun üzerine FALN birlikleri şehirlerde saldırıları durdurarak bir "ateş-kes" anlaşması yapmaya karar verdiler. Bu durumda kır gerilla birlikleri, tek başına kalmış oldu. Bundan yararlanan düşman, çeşitli cephelere güçlerini dağıtmış olan birlikleri, birer birer yok etmeye başladı. Falcon ve Lara cephesi ayakta kalabildi. 1965 yılında VKP-MK Komitesi gerilla savaşını durdurma kararı aldı. Alınan karar şöyledir:         Aynı türden bir kararı da MIR aldı. Bunun üzerine ayakta kalmış en önemli gerilla cephesi Falcon'daki gerilla birliği yöneticileri D. Bravo (VKP üyesi), Fabricio Ojeda (MIR üyesi) ve Americo Martin şehirlere inerek KP'nin ve MIR'in kararının yarattığı buhranı çözmeye çalıştılar. (1966) Ancak Fabricio Ojeda Haziran 1966'da şehirde öldürüldü. Aynı günlerde Küba'da eğitilmiş bir birlik ülkeye girmek üzereydi ve Temmuz 1966'da Luben Petkoff' un yönetiminde Falcon kıyılarına çıkan birlik, ilk gerilla birliklerine katıldı. Ancak şehirlerle ilişki tamamiyle kopmuştu, artık 1962' lerdeki UTC bulunmuyordu. Bu durumda kır gerillası kendi gücüyle hareket etmek ve yaşamak durumundaydı. Şehirlerde herhangi bir örgütsel yapının kalmaması, aynı zamanda Americo Marti'nin 1967'de OLAS Kongresine giderken yakalanmasına da yol açtı. 1966 yılının sonlarına doğru D. Bravo Falcon bölgesindeki gerillaların bağımsız olduğunu, yani FLN ve FALN, VKP ve MIR' le hiçbir ilişkisi kalmadığını ve devrim programını Iracana Bildirisi ile açıkladı.
        D. Bravo, 1960'larda başlayan süreci şöyle değerlendirmektedir:         "Sistemli bir açık" stratejinin bulunmaması, aynı dönemin niteliğidir. Bu doğaldır, çünkü o dönemde (1962-65) VKP ve MIR gerilla savaşına katılmışlar ve bizzat başlatmışlarsa da, gerilla savaşını taktik mücadele olarak kabul ediyorlardı. Sonuçta "koşullar değiştiğinde taktikler de değişir" ilkesinden hareketle, gerilla savaşını terkettiler. Daha ilerki yıllarda Fabricio Ojeda ve D. Bravo stratejinin oluşturulması için yoğun çaba gösterdiler ve bu konuda oldukça ilerleme kaydettiler. Ancak bu stratejinin yazılı bir metni bizlere kadar ulaşmış değildir. Sadece Bravo'nun söylediklerinden bu konuda bazı sonuçlara varabiliriz. Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin oldukça özlü anlatımı olan bu sözler dikkatle okunmalıdır.         Latin-Amerika'da 1967 sonrasında görülen en önemli olgulardan birisi de, şehir gerilla savaşıdır. Şehir gerilla savaşının en geniş ölçükte yürütüldüğü ülke ise Brezilya'dır.
        Brezilya'da 1967-71 arası şehir gerilla eylemlerinin başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:         Aynı şekilde gerilla savaşlarında ortaya çıkan militarizm sapmasının en tipik örnekleri de Brezilya'da ortaya çıkmıştır. Brezilya'daki militarist sapmayı Quartum şöyle ifade ediyor:         Bu durum, dünya gerilla savaşı literatürüne Brezilya'dan giren "şehir sarhoşluğu"nu ifade eder. Bu, şehir eylemlerinin, az bir güçle yarattığı büyük etkiye aldanarak, şehir gerilla savaşının sınırlılığını unutmak, böylece "sınırsız süre yaşayabilme" ile "sınırsız ölçüde genişleyebilme"yi karıştırmak ve şehir gerillası ile az gücün "sınırsız ölçüde genişleyebileceği" sonucuna ulaşmaktır. Militarist sapmanın durumu budur. Bu konu üzerine Quartum şöyle yazıyor:         Özellikle şehir gerilla eylemlerinin son iki yılında (69-71), Brezilya'da ortaya çıkan kendiliğindencilik, profesyonel militanlık ve "örgüt yaşamı" konusunda "militarist" görüşle ve de sekterlikle desteklenen kendine özgü bir kendiliğindenciliktir. Çünkü şehirlerde silahlı mücadele sınırlıdır, (şehir gerilla savaşı ve öncü mücadelesi ile halk isyanı ve kitle mücadelesi arasında bir ayrım vardır ve bu ayrım, salt uzatılmış savaşla kırlarda kapatılabilir.) ve politik ve askeri mücadelenin birleştirilmesi zorunludur. "Savaşın yaygınlaştırılması"na güvenilmelidir. Şehirlerde devrimci savaş, özellikle askeri harekât, "silahlı eylem grubu" eylemi olarak sınırlandırıldığı zaman, politika ile savaş arasındaki sınırda verilen bir mücadele haline gelir. Bu durumun, halk kitleleri içinde politik çalışmayı örgütleyebilmek için şehir gerilla eylemlerinin sınırlamalarını yenmede kesin faktörleri gözönünde tutanlar ile, şehir gerilla savaşının başlangıçtan sonrası üzerine ayaklanma bakış açısına sahip olanlar ve "askeri örgütün bir partinin silahlı kanadı olmasını önlemek" için silahlı örgütlerin "politikleştirilmesini" reddedenler arasında anlaşmazlık koşulları yaratması doğaldır.
        Latin-Amerika ülkelerinde ortaya çıkan kır ve şehir gerilla savaşındaki militarist sapmalar, gerilla savaşının niteliğini ve gerekli ön koşullarını hesaba katmayan "sol" kendiliğindenciliktir. Latin-Amerika ülkelerinde 1960-67 kır gerilla savaşları ve 67-72 şehir gerilla savaşları, doğru devrimci çizginin bulunmasına ve sistemli bir plan bütününün (strateji) hazırlanmasına hizmet etmiştir.Latin-Amerika'daki devrimci mücadelede ortaya çıkan diğer bir sapma da revizyonizmdir.         Che'nin, revizyonizmin gerilla savaşlarını frenleme olgusuna değindiği bu sözler, ayna zamanda geri-bıraktırılmış ülkelerde revizyonizmin maddi temellerini ifade etmektedir. III. bunalım döneminin yeni-sömürgecilik yöntemleri sonucu, geri-bıraktırılmış ülkelerde, emperyalist üretim ilişkilerinin geliştirilmesi, ülkenin şehirleşmisini hızlandırmış ve orta ve hafif sanayinin (gerçek sanayileşme değildir, yani iç dinamikle gelişmemiştir) gelişmesi, şehir kitlelerinin kapitalizmin ve emperyalizmin çelişkilerini daha açık hissettmelerine, yaşamalarına yol açmaktadır. Bu da, bu bölgedeki kitlelerin politize olmasına yol açmaktadır. Ancak bu politize olmuşluk durumu, ne suni dengenin bozulması, ne de kitlelerin siyasal bilince ulaşması demektir. Bu durum kaçınılmaz olarak, devrimci hareket içinde ekonomik ve demokratik mücadelenin öneminin abartılmasına yol açmaktadır. Che'nin, "barışçıl usullerle örgütlenmiş kitle savaşları" dediği budur. Böylece kitlelerin ekonomik-demokratik mücadelesinin içine girerek, bir yandan bu mücadeleye önderlik etmek, diğer yandan da bu mücadele içinde kitlelere siyasi bilinç ileterek, bu mücadeleyi siyasal mücadeleye dönüştürme çalışması, temel "devrimci" çalışma olarak öne çıkar. Böylece silahlı aksiyon yöntemlerinin temel alınması devrimci unsurların gözünde "gereksiz" olarak ortaya çıkar. Devrimci unsurlar, ekonomik-demokratik mücadelenin gelişmesinin getireceği "büyük olayları" bekleme durumunda, konformizme kayarlar. Bu da gerilla gruplarının (şehir ve kır) oluşturulmasını engeller. (Devrimci unsurların subjektivizme yönelmesi.)
        Che, başka bir yazısında bu durumun nedenlerini ve pratiğini şöyle belirtir:         Che, bizim gibi ülkelerde ekonomik ve sosyal durumun, revizyonizmin ve pasifizmin taktik örgütlenmesi için maddi bir temel teşkil ettiğini ve bunun gerilla örgütlenmesini frenlediğini bu şekilde ortaya koyuyor.
        Açıktır ki, gerilla savaşını yürütebilmek için asgari bir örgütlenme şarttır. Bu örgütlenme ise, kadro örgütlenmesi olup, bu kadroların, revizyonizm ve oportünizmin her çeşidinin etkisi altında olmaması demektir. Ve örgütlenmeyi sağlamak, bir yerden sonra revizyonizm ve oportünizmin ideolojik etkisini kırmak ya da sınırlamakla mümkündür. Zaman zaman silahlı mücadeleyi temel alan örgütlerin içinde ortaya çıkan sağ-sapmalar, bu durumun bir başka ifadesidir.



Dipnotlar

1* J. Quartum: Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s: 86
2* Akt. D. Bravo: Ulusal Kurtuluş Cephesi, s: 27
3* D. Bravo: Ulusal Kurtuluş Cephesi, s: 77
4* D. Bravo: Ulusal Kurtuluş Cephesi, s: 108
5* D. Bravo: Ulusal Kurtuluş Cephesi, s: 103-107
6* J. Quartum: Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s: 110-113
7* J. Quartum: Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s: 92
8* J. Quartum: Dictatorship and Armed Struggle in Brazil, s: 94
9* Che Guevara: Siyasal Yazılar, s: 113



Ana sayfaya dönüş [Return]

KURTULUŞ CEPHESi - Ocak-Şubat 1997 / 35. Sayı