Demokratik Muhalefette
"Demokrat !" [*]
Demokratik devrim mücadelesi, aynı zamanda demokratik muhalefetin birliğini de kapsayan örgütlü bir mücadele sürecidir. Ancak demokratik muhalefet kavrayışı, kendi bütünselliği içinde ortaya konulmadığı sürece, devrimci mücadelenin dışında bir yere ve alana sahip olacaktır. Bu açıdan, "demokratik muhalefetin birliği" üzerine büyük sözler söylemeden önce, bu hareketin niteliğinin ortaya konulması ve bu hareketle demokratik devrim mücadelesinin bağlantısının ortaya konulması gerekmektedir.
Demokratik halk devriminin şiddete dayanan bir devrim olarak tanımlanmışlığı, demokratik güçlerin yeri ve konumunu belirleyeceği gibi, devrim mücadelesinde nasıl bir yere sahip olacağını da belirlemektedir. "demokratik muhalefet" kavramı, geniş anlamda, demokratik ve bağımsız bir ülke yaratmaya yönelik her türlü hareketi, örgütlenmeyi ve faaliyeti içerir. Dar anlamda ise, "demokratik muhalefet" kavramı, mevcut düzenin belirlemiş olduğu yasal çerçeve içinde oluşan, gelişen ve geliştiği oranda bu yasallığı zorlayan, yer yer bunun sınırlarını genişleten hareketleri ve faaliyetleri ifade eder. Bu anlamıyla demokratik muhalefet hareketi, evrimci ve reformist bir hareket olmak durumundadır.
Tek başına bir demokrat muhalefet hareketinin, ülkede köklü, yani devrimci bir değişimi sağlayabilmesi olanaksızdır. Devrimci politik mücadeleye tabi olmayan bir demokratik muhalefet hareketi ise, bir süre sonra, düzenin yasallığı içinde sağladığı bir "meşruiyet" temelinde bozulması, amaçlarından sapması ve evrimci-reformist bir siyasal hareket haline gelmesi kaçınılmazdır. Böyle bir gelişmenin ise, devrimci mücadelenin bir engeli olacağı açıktır. Bu kaçınılmazlık, demokratik muhalefet hareketinin birliğinin sağlanmamasından değil, bu hareketin devrimci politik mücadeleye tabi olmamasından kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, sorun, yalın bir biçimde demokratik muhalefet hareketinin birliğini sağlama olarak ortaya konulamaz. Hatta esas olarak bile böyle ortaya konulamaz. Aksi halde, demokratik muhalefet hareketinin mevcut düzenin eritici hareketine tabi kılınması sözkonusu olacaktır. Sorunun özü, demokratik muhalefetin devrimci politik mücadeleye nasıl tabi kılınacağıdır.
Bu sorun, 1971 sonrasından itibaren sürekli olarak tartışılan bir konu olmakla birlikte, hiçbir dönemde ne genel bir fikir birliği oluşturabilmiştir, ne de yeterince tartışılabilmiştir. 1974 sonrasında, devrimci mücadelenin güncel görevleri ve örgütlenmesi üzerine yapılan tartışmalarda, özellikle THKP-C'nin ideolojik-politik çizgisi temelinde sürdürülen tartışmalarda, sorun, politikleşmiş askeri savaş için gerekli öznel güçlerin nasıl oluşturulacağı yönünde ağırlık kazanmıştır. Bu sorun karşısında, ilerki yıllarda kendilerini belli bir "yol" olarak tanımlayan unsurlar, odak noktasını öğrenci hareketinin oluşturduğu ve meslek kuruluşlarından sendikalara doğru genişleyen bir halkalar dizisi olarak, demokratik muhalefetin "birliği"ni, gerekli öznel koşulların oluşturulmasının temeli olarak kabul ediyorlardı. Geniş anlamda demokratik muhalefetin yükseltilmesi ve birliğinin sağlanması, bu unsunrlar açısından devrimci politik mücadelenin yürütülmesi için gerekli öznel koşulların yaratılması (devrimci politik örgütlenmenin oluşturulması) olarak görülüyordu. Böylece, ilerki yıllarda formüle edildiği gibi, "saflaşma-netleşme-partileşme" süreci başlatılmış olacaktı. "En geniş kitle içinde en dar kadro çalışması" olarak "partileşme süreci"ni tanımladıklarından, "en geniş kitle" sözü ile, birliği sağlanmış, daha tam deyişle kendi denetimlerine girmiş "demokratik muhalefet"in sağlayacağı kitle düşünülmektedir.
İlk bakışta usa uygun gelen bu formül, devrimci mücadelenin ağır kayıplara uğradığı, devrimciliğin değil, devrimci olduğunu söylemenin bile olağanüstü zorlaştığı dönemlerde pek çok kesim açısından "işe yarar" olarak da görülebilmektedir. Herşeyden önce kendisini belli bir süre için demokratik muhalefet hareketi ile sınırlayan bir çevrenin ya da bireylerin, kısa dönemde oligarşik yönetimin zor uygulamalarıyla yüz yüze gelmeme olasılığı olduğundan, oldukça "işe" yarar görünmektedir! Mevcut düzenin yasallığıyla işe başlayan hareketin, ilk dönemde bu yasallıkla olan ilişkilerinden dolayı kendisini devrimci politik mücadeleye göre "meşru" gösterebilmesi, böyle bir gelişmeyi kendi içinde taşımaktadır. Bu "meşruiyet", polis operasyonları karşısında bireylerin kendilerini "koruyabilmeleri"nin bir yasal aracı da olmaktadır. İllegal silahlı bir devrimci örgüt üyesi ya da sempatizanı olmakla, böyle bir "demokratik" görünümlü bir "muhalefet" örgütlülüğünün bir mensubu olmak arasında bir ayrımın bizzat oligarşik yönetim tarafından yapıldığı bir dönemde, başka türlü olması da beklenemez. [1*]
Genel olarak gizli faşizm koşullarında ortaya çıkan bu tür "meşruiyet" ile, devrimin kitlelerin bilincinde bir zorunluluk haline gelmesi sonucu ortaya çıkan ve devrimin tarihsel zorunluluğunu ifade eden "haklılık" arasında ayrım yapılmak zorundadır. Devrimin tarihsel zorunluluğunu tanımlayan, dolayısıyla devrimci mücadelenin "meşruiyeti"ni ifade eden bu ikinci durum, doğrudan kitlelerin bilinçlendirilmesiyle ilintilidir. Bir başka deyişle, kitlelerin mevcut düzene karşı tepkilerinin bilinçli hale getirilmesi ve buna bağlı olarak egemen sınıfların siyasal olarak tecrit edilmesi durumudur. Marksizm-Leninizmde, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının örgütlenmesinin temel amacı olan siyasal tecrit, halk kitlelerinin egemen sınıfların siyasal etkisinden kurtarılması bağlamında, sözcüğün devrimci anlamında, tarihsel haklılık olarak devrimin "meşruiyeti" ni belirler.
Bu nedenle, demokratik muhalefet hareketinin kendi kendine sahip olması istenilen "meşruiyet" ile devrimin ve devrimci mücadelenin sahip olduğu tarihsel haklılık ("yasallık"), kitleler düzeyinde kavranılmasıyla ortaya çıkan "meşruiyet" birbirine karıştırılamaz ve birbirinin yerine ikame edilemez. Dolayısıyla devrim yapmanın ezilenlerin, sömürülenlerin en temel hakkı olduğunun ifadesi olarak kullanılacak bir "meşruiyet", herhangi bir siyasal anlayışın kendisini örgütlü bir güç haline getirebilmesi için, oligarşinin açık zor uygulamalarından uzak kalabilmesinin bir ifadesi olarak kullanılamaz. Tersi tutumlar, kitlelerin devrimci bilinçlerini bulanıklaştıracak, onların politik iktidarın devrimci tarzda ele geçirilmesine yönelik hareketlerini düzenin yasallığı içine hapsedecektir.
Bugün, "Demokrat!" dergisi çevresinde toplanan bir kısım unsurların ortaya koyduğu yönelim ve politikaların temel yanılgısı, sadece, kendilerini, çarpıttıkları bir "meşruiyet" kavrayışı etrafında tanımlamış olmaları değildir. Bu kesimlerin yanılgılarının diğer bir yanı, demokratik devrim mücadelesi olarak iktidar mücadelesini (politik mücadeleyi), mevcut düzenin yasal ya da yarıyasal ilişkileri içinde yürütülen ekonomik-demokratik mücadele haline dönüştürmeleridir. Devrimci politik mücadele ve örgütlenmenin, çeşitli öznel nedenlerle ikincil kılınması, bunun yerine ya da bunun için, ekonomik-demokratik mücadelenin öne çıkartılması, kesinkes devrimci mücadelenin bir engeli durumuna gelecektir.
Diğer yandan, "Demokrat!" dergisi temelinde girişilen hareketin insiyatifini elinde bulunduran unsurların, kendi siyasal görüşlerine uygun bir siyasal örgütlenmenin temel (ve hatta tek) aracı olarak "demokratik muhalefetin birliği"ni kullanmaya yönelmeleri, aynı zamanda, bu hareketin özel amaçlar için kullanılmasını getireceğinden zararı, dağıtıcılığı daha da büyük olacaktır. Katıksız bir oportünizm olarak ortaya çıkan bu öznellik, aynı zaman da ideolojik bir sapmanın da gelişmesine hizmet edecektir.
Şüphesiz, "Demokrat!" çevresinde yer alan ve bugün kendilerini bir siyasal örgütlenme olarak tanımlamayacaklarını "şimdilik" ilan eden eski DY' lilerin, belirttiğimiz gibi "Öznel" bir amaçları olmadığı ileri sürülebilir ve hatta onların demokratik muhalefet hareketinin geçmişteki durumundan, özellikle de bu hareket içinde kendilerinin "tekkeci" tutumlarından yeterince ders aldıkları ve özeleştiri yaptıkları söylenebilir. Dolayısıyla, yukarda ortaya koyduğumuz değerlendirmelerin "öznel" olduğu, 80 öncesi sol içi tartışmaların bir yansısı olarak ortaya çıktığı da iddia edilebilir. Acaba gerçekten öyle midir?
1974-77 döneminde, daha sonraki dönemin DY'li unsurlarının temel kavrayışı, 1971 dönemindeki Öncü Savaşının yaratmış olduğu etkiyi, öncelikle öğrenci hareketi çerçevesinde örgütleyerek, buradan "pişecek" kadrolarla (!) siyasal bir örgütlenmeye yönelmek şeklinde özetlenebilir. Günümüzde, "farklı bir parti anlayışını öneriyorduk" diyerek üstünü örtmeye çalıştıkları bu kavrayışlarını, 1977 sonrasında "saflaşma-netleşme-partileşme" şeklinde tanımlıyorlardı.
Bugün, "basında lanse edilmediği için pek farkına varılmayan bu sessiz girişimciler", "bir (yeniden) bir politik saflaşma ile ifade edilen birlikteliği dayatıyorlar" diyerek kendilerini "yeniden" tanımlamaktadırlar. Ancak bu kez, geçmişte olduğu gibi üstünde yükselecekleri ve kendi oportünist amaçları için kullanacakları bir Öncü Savaşı pratiği yoktur. Bu nedenle, 1980 sonrasında, THKP-C'nin yaratmış olduğu sempati üzerinde yükselmek durumunda değillerdir. Böylece, kendilerini THKP-C'nin ideolojik-politik çizgisinden "temelli bir kopuş" olarak ifade etme "meşruiyeti" ni ele geçirmişlerdir! Bu yüzden, artık eski DY'lilerin, ister küçük gruplar halinde olsun, isterse bireyler düzeyinde olsun, kavrayışlarının eleştirisi, kesinkes, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi çerçevesi içinde yapılamaz.
Bizler için sorunun özü, yalın bir tarzda demokratik muhalefetin birliğinin sağlanması değil; demokratik muhalefet ile devrimci politik mücadele arasında doğru bir ilişkinin kurulması ve bu hareketin devrimci politik mücadeleye tabi kılınmasıdır. Bu tabiyet, doğrudan doğruya, demokratik muhalefet hareketinin, sömürge tipi faşizm koşullarında, sürekli bir faaliyet olarak varlığını sürdürmesinin olanaksızlığı tarafından biçimlendirilmek durumundadır.
Oligarşinin egemenliğini sürdürmesinin temel yönteminin siyasal zor olduğu bugün geri-bıraktırılmış ülkelerde, bu siyasal zorun askeri biçimde maddeleşmesi ve görünür olması, mevcut üretim ilişkilerine yönelik muhalefetin görüldüğü yerlerde ve oligarşiye karşı alternatif bir gücün ortaya çıktığı zamanlarda olduğu deneyimlerle tanıtlanmıştır. Bir başka deşişle, oligarşi, emekçi yığınların muhalefetinin topyekün bir muhalefet haline dönüşmesine hiçbir zaman izin vermeyecektir ve daha mevzi halindeyken uygulayacağı zor ile onu sindirmeye çalışacaktır. Gizli faşizm koşullarında, mevcut üretim ilişkilerine ve iktidara yönelik bir siyasal hareket halini almasını engellemeye çalışacaktır. Ne var ki, bu nispi demokratik ortam içinde, ilk bakışta demokratik mevzi ve haklar için mücadele şeklinde görülen demokratik muhalefet hareketi dahi, bir süre sonra oligarşinin kaçınılmaz bunalımları nedeniyle, varlığı devam ettirilmemesi gereken bir unsur haline gelecektir. Böyle durumda, oligarşinin siyasal zorunun, ülke çapında askeri biçimde maddeleşmesinin ortaya çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu nedenlerden dolayı, demokratik muhalefeti, ülkedeki siyasal mücadelenin önüne yerleştirmek; bu hareketi devrimci politik mücadeleden ayırmak, onların bağlantılarını sıradanlaştırmak ve devrimci politik mücadelenin askeri niteliğinin dışlanması için bir araç olarak kullanmak, mevcut düzene karşı tepkisi yükselen kitleleri, oligarşinin siyasal zoru karşısında yalnız bırakmak ve kitleleri oligarşinin insafına teslim etmek demektir. Gelişen ve yükselen olaylar içinde demokratik muhalefetin tümüyle tıkanacağı, buna karşılık oligarşinin siyasal zorunun giderek yoğunlaşacağı bilinmelidir. Demokratik muhalefetin birliğini sağlayarak örgütlenmesi, en geniş demokratik mücadelenin yürütülmesiyle birlikte, proleter devrimci hareketle bütünleşmesi Ve Halk Kurtuluş Cephesi içinde yerini almasını gerektirir.
Bu bir yol ayrımıdır, Kendi başına demokratik muhalefet ya da devrimci savaşa tabiyet!
Tespit edilen politik hedeflere yönelik olarak yürütülecek devrimci savaş yanında, en yaygın demokratik muhalefetin yürütülmesi gereklidir. Demokratik muhalefet ve kitle direnişleri, oligarşinin siyasal olarak tecrit edilmesinde önemli araçlardır, ancak çözücü değillerdir.
Gerek demokratik muhalefet, gerekse devrimci muhalefet içersinde kitlelere götürülecek temel propaganda, siyasal özgürlüklerin elde edilmesi olmalıdır. Devrimin demokratik niteliğinin başında, oligarşinin siyasal zorunun bertaraf edilmesi ve kitlelerin siyasal özgürlüklerine kavuşması gelir.
Türkiye Halk Kurtuluş Partisi
Halkın Devrimci Öncüleri
Merkez Yayın Organı
KURTULUŞ
5. Sayı - 1991
Dipnotlar
* "Demokrat", 1980 öncesinin DY'lilerinin 1980'lerin sonlarında bir süre çıkardıkları legal dergilerinin adıdır. Aynı kesim 1990 sonrasında kendilerini "Yeniden" dergisi etrafında örgütlemişlerdir. Bunların 1980 öncesi ve 1990 sonrası durumlarının değerlendirmesini aşağıdaki yazılarda bulabilirsiniz.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejsi ve "Devrimci" Gençlik Oportünizmi-I
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejsi ve "Devrimci" Gençlik Oportünizmi-II
"Devrimci" Yol "Hayaleti"
1* Son yıllarda, eski DY'lilerin kendilerinin kitleler "gözünde" nasıl bir "meşruiyet" kazandıklarını öve öve bitirememelerinin gerçekliği burada aranmalıdır. 12 Eylül öncesinde ülkenin hemen her yerinde, tüm devrimcilerin nasıl bir "meşruiyet" içinde, silahların bile açıkta taşıdıklarını bu kişilerin unutması olanaksızdır. Sadece onlar için değil, tüm devrimci sol örgütler için ortaya çıkmış olan bu durum, devlet otoritesinin zaafa uğratılmasının, yani suni dengenin bozulmaya yönelmesinin bir ürünüdür.